DİB Değil DİP
Osmanlı’lilıktan bahsediyorsun fakat Osmanlı’da padişahlar kılıç tutarken hangi elle ve neye istinaden farklı farklı tutarlardı kabzayı, onu da bilmiyorsun. Belki de bildiğin için sağ elinle değil, sol elinle tutmayı tercih ettin, işte orasını yalnızca Allah bilir…
DİB Değil DİP
Evet, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’dan bahsediyorum.
Bence onun sıfatı DİB değil DİP olması gerekiyor çünkü, kalbinin en dip yerinde saklamakta olduğu, daha doğrusu sakladığını sandığı Türk nefretini başka türlü açıklayabilmek mümkün değil.
Bugün eğer ülkücülerden hak ettiğin şekilde tepki almıyorsan, bunun yegane nedeni Cumhur İttifakı’nın bekasıdır. Bu ittifaka halel getirmemek içindir. Yoksa ülkücüler sana öylesine bir tavır koyardı ki, katır tepmişten beter olur, oturma organını uzun bir süre kullanamazdın.
Osmanlı’lilıktan bahsediyorsun fakat Osmanlı’da padişahlar kılıç tutarken hangi elle ve neye istinaden farklı farklı tutarlardı kabzayı, onu da bilmiyorsun. Belki de bildiğin için sağ elinle değil, sol elinle tutmayı tercih ettin, işte orasını yalnızca Allah bilir…
Töre gereğidir, özel günlerde minbere kılıç ile çıkmak. Doğrudur doğru olmasına amma ve lakin, Cuma namazına kılıçla çıkmak neyin nesidir diye sorarlarsa adama ne cevap vereceksin Ali Bey…
Görmemişin oğlu olmuş, tutmuş çükünü koparmış misali, derler diye hiç mi düşünmedin diyeceğim ama Mustafa Armağan denilen çakma tarihçiden başka Osmanlı ve Türk tarihi konulu kaynaklardan haberin olmadığı için sormaya gerek görmüyorum.
Mustafa Armağan dedim de aklıma geldi.
Muharrem İnce, davet gelirse giderim dediğinde, namazın kendisi davettir diye zekice bir cevap verdiğini sanıyordun ya, o zaman Mustafa Armağan denilen eski Fetullahçı (hala öyle olduğu düşünüyorum çünkü onun geçmişini biliyorum), gibisinden bir çakma tarihçiye, azili Atatürk düşmanı bir kriptoya neden davetiye gönderdin…
Hadi diyelim ki, gizli Fetullahçılar çok baskı yaptığı için göndermek zorunda kaldın. Peki padişahlara has o kılıcı, gece gündüz Atatürk’e küfrettirmekten başka bir misyonu olmayan o kriptonun eline verip de poz vermesine nasıl müsaade edersin…
Atatürk tarafından bu şehrin adı Istanbul’a cevrilmis, Konstantiniye adı 1930’da İstanbul olmuştur. Onu da bilmez misiniz ey cahil cühelalar, ey Bizans’ın kılıç artıkları, ey Pontus devşirmeleri, ey Taşnak soylular, ey Selanik dönmeleri, ey siyonist mason uşakları, ey Müslüman mintanı ile dolaşan iblisin hizmetçileri…
Bir ara Fetullahçılar da sizin gibi şımarmışlardı.
Ne yaparsak yanımıza kâr kalacak sanıyorlardı.
Bu milleti de bu devleti de çok küçük görüp, böbürlenme padişahım senden büyük Allah var denildiğini unutmuşlardı.
Görüyorum ki sen de unutmuşsun Mustafa Armağan gibi…
Yalnız unutmayasınız ki;
Bu millet hiç birşeyi ne unutur, ne de unutturur.
Doğru yeri, doğru zamanı bekler sabırla…
Guşan Yediç