Dolar 34,7784
Euro 36,7823
Altın 2.946,32
BİST 10.081,00
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 15°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
15°C
Hafif Yağmurlu
Paz 17°C
Pts 16°C
Sal 13°C
Çar 11°C

ATATÜRK VE KUR’AN-I KERİM

10/11/2024 19:32 | Son Güncellenme: 04/12/2024 17:16
A+
A-

ATATÜRK VE KUR’AN-I KERİM
Bu gün On Kasım Atatürk’ün aramızdan ayrıldığı gün. Bu gün de O’nun yüce kitabımıza olan hayranlığına yer verelim dedik.
Devletimizin kurucusu Atatürk’ün yüce kitabımız Kur’an’a ve Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik çok önemli çalışmaları olmuştur. Osman Ergin’in Türk Maarif Tarihi adlı eserinde naklettiğine göre güzel sesli, musikişinas kişilerle toplantı yapan Atatürk bu toplantılarda bunlara Kur’an da okutur ve dinlermiş. Bu kitapta verilen bilgilere göre musikişinas ve güzelselsi Hafız Yaşar Okur’a Yasin Suresi’ni okutturur ve dinlermiş. Hafız Yaşar Okur’un beyanına göre Atatürk’ün gerek Kur’an, gerek mevlit okunurken çok mütehassıs olduğu görünürmüş.
Atatürk’ün Kur’an’la ilgili övücü beyanlarını bol miktarda bulmamız mümkündür. Kur’an’ın eşsizliğine sağlamlığına inanmıştır. Ancak Müslümanlar bu temel kitabı ihmal etmişler. Allah’ın emirlerini doğrudan doğruya Kur’an’dan öğrenmemişlerdi. Atatürk bu uygulamaya, Kur’an’ın anlaşılmadan tekrarına karşıdır. Bu sebeple Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesini ve tefsirini teşvik etmiştir.
Kur’an-ın tercümesine karşı çıkanlara İmam-ı Âzam Ebû Hanife’nin : “Kur’an tercüme edilemez demek, Kur’an-ın mânası yok demektir” sözüyle cevap vermiştir. İmam-ı Âzam da, zamanında Kur’an-ın tercümesine karşı çıkanlara yukarıdaki sözlerle cevap vermiştir.
Konyalı Mehmet Vehbi Efendi’nin “Hülasatü’l-Beyan Fi Tefsiri’l-Kur’an” adlı eserini bu teşvik üzerine yazdığı bilinir. Osman Ergin’in TÜRK MAARİF TARİHİ adlı eserinde yazdığına göre bu sıralarda Kur’an tercümeleri konusunda adeta bir yarış başladı. Arapça aslından ve batı dillerinden Türkçe’ye tercümeler yapıldı. Afyonkarahisar Mebusu Kamil Miras tarafından ikinci seçim devresine verilen bir kanun teklifi ile Kur’an-ı Kerim’in Türkçe’ye tercüme ve tefsiri ile Hadis kitabı Buhari’nin ” Sahih-i ” (Sahih-i Buhari) nin tercüme edilmesi oy birliği ile kabul edildi. Bu iş için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesine 12.000 lira ödenek kondu. Kur’an tercümesinin Mehmet Akif’e, tefsirinin ise Elmalılı Mehmet Hamdi Yazır’a yaptırılmasına kendilerine biner lira avans verilmesine karar verildi. Hamdi Yazır “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsirini tamamladı. Devlet tarafından basılan bu eser hala şaheser bir tefsirdir. Parasız veya çok ucuz fiyata halka ulaştırıldı. Aynı karara binaen “Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi” adıyla 12 ciltlik eser hadis kitabı olarak yayınlandı.
Atatürk Müslümanların dinlerini Kur’an ve sağlam kaynaklardan öğrenmelerini istiyor. Halkın şuurlandırılmasının gerektiğini söylüyordu. Bu amaçla 1931 yılında tekbir, ezan, kamet ve sala’nın Türkçe karşılıklarının bulunması konusunda çalışmalar yaptırdı. Bu çalışmaların bir kısmı Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da benimsendi ve 4 Şubat 1933 tarihli bir tamiminde “… Şer’an memnu olmayan böyle Türkçe ezan ve kamet hakkında bazı müftüler tarafından tereddüde meydan verildiği anlaşılmıştır” cümlesi ile müftülerin dikkati çekildi. Türkçe ezana tepki gösterenlere de Mustafa Kemal Atatürk 5 Şubat 1933 günü Bursa’da yaptığı bir konuşmasında “meselenin mahiyeti din değil, dil’dir. Kat’i olarak bilinmelidir ki Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatına hâkim ve esas olacaktır” cümleleri ile cevap verecektir. Bu tarihlerden sonra Anadolu’da bütün müezzinler minarelerde Türkçe ezan okumaya başladılar. Ancak Arapça ezanı yasaklayan bir kanun mevcut değildi. Bu konuda Atatürk’ün vefatından üç yıl sonra (İnönü döneminde) (2 Haziran 1941 tarihinde) bir kanun çıkartıldı. Ceza Kanunu’nun 526. Maddesine yapılan bir ek madde ile Arapça ezan okuyanlara 10 liradan 200 liraya kadar para, 3 aya kadar da hafif hapis cezası öngörüldü.
1923 yılına kadar Cuma namazı hutbelerinin baştan sona hepsi Arapça olarak okunurdu. Anadolu Türk halkının hepsi tamamı Arapça olan bu hutbelerden hiçbir şey anlamıyor, sadece başını önüne eğip dinliyordu. Bu husus hutbenin amacına da uygun değildi. Yapılan uygulama yanlıştı ve bu yanlışlığa -daha önceleri- parmak basanlar olmuştur. Atatürk’ün bu konuyu 7 Şubat 1923 günü cesaretle uyguladığını görüyoruz.(Y.Koç, A.Koç, Tarihi Gerçekler Işığında Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk/125-126)
Atatürk’ün zamanında Ramazan ayında bir gün öncesinden hangi camide Kur’an ve Türkçe mealinin hangi hoca tarafından okunacağı ilan ediliyordu. Camilerde namazdan önce hoca vaaz kürsüsüne çıkıyor önce Kur’an’ın Arapça’sını arkasından Türkçe’sini okuyordu. Bu uygulama günümüzde çeşitli radyo ve televizyonlarda halen uygulanmaktadır. Bu uygulamaların hepsinin hedefi şuurlu bir Müslüman toplum oluşturma hedefine yönelikti.
17 Şubat 1927 tarihinden itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan ve 51 konuyu içeren Türkçe Hutbe kitabı bütün camilere hutbelerde okunmak üzere gönderildi. O zamanın Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi hoca yazdığı önsözde:
“Hutbenin tamamen Arapça okunması, hutbelerdeki mev’izelerden müstefit olmak isteyen (yararlanmak isteyen) ve lisan-ı arabiye vakıf olmayan (Arapça bilmeyen) Müslümanların (şu) dindarhane emeline imkân vermemektedir” der ve hatiplere rehber olmak üzere kitabın yayınlandığını ifade eder.Muharrem GÜNAY