Dolar 32,3373
Euro 35,1899
Altın 2.246,00
BİST 8.718,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 9°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
9°C
Hafif Yağmurlu
Çar 12°C
Per 11°C
Cum 12°C
Cts 14°C

Kürşad yürekli fikir savaşçısı: Ruhi Kılıçkıran

03/01/2021 21:43
A+
A-

Ülkücü Hareketin ilk şehidi, Ruhi Kılıçkıran’ın şehadetinin seneyi devriyesi bugün… Dün gibi taze acısı.. Ruhu şad mekanı Cennet olsun

Ülkücü Hareketin ilk şehidi, Ruhi Kılıçkıran’ın şehadetinin seneyi devriyesi bugün…

Dün gibi taze acısı..

Acı şehadet gününü, Sıtkı Keskin Beyin Ocak 1968 tarihli Üniversite ve Köy Dergisi’nden okurlarımıza, gelecek kuşaklara aktarmak istiyoruz.
İşte o yazı:
***
İlk fakat son değil
Bir olmak veya olmamak mücadelesinin arefesindedir Türkiye… Çok
olaylara gebedir. Neden mi olacak bütün bunlar? Cevap gayet basittir.
Artık Türkiye’nin Müslüman-Türklere ait olduğunun ispatlanması lâzım.
Hem de bu ispatlama fikir yönünde olduğu kadar gerekirse acı kuvvetle de olacaktır… Biz fikir yoluyla olmasını isterdik, haklı davamızın
fikren ispatı çok kolaydı. Ne yazık ki olaylar hiç de düşündüğümüz gibi tezahür etmedi. Şimdi karşımızda taş gibi acı vakıalar var, gerçekler var. Fikren mücadelemizin semere vermeyeceğini en güzel şekilde ispatladılar. Mana yönünden fethi henüz tamamlanmamış olan Anadolu’nun elli yıldan bu yana ilk şehidi. Belki de ruh âleminin
çöküntüsü tamamlanmak üzere olan Müslümanlara bir işaret, bir haberci, belki de bir ikaz durumundadır. Ama ne dereceye kadar kıssalardan hisse alacak ve ne dereceye kadar olmak yolunda ölen şehidimizin ruhunu şad edeceğiz… Bu şad ediş ne şekilde olur? Ruhlardaki infial nasıl hareket hâlini alır? Bütün bunların cevabını daha sonra vereceğiz. Şimdi olayın sadece görünüşünü inceleyecek, görünmeyen yönlerine sonra tekrar döneceğiz.
Hadise bütün Müslümanların üzerine rahmet yağan bir ramazan gecesi olmuştur. Herkes insan olmak yönünden kendi nefis muhasebesini bizzat
yapar o günlerde. İman cephesi; bir zincirin halkaları misali ayrılmaz olur, birlik ve beraberlik son haddini bulur. Tekleşen gönüller,
ifadelerini, bükülen boyunlar ve açılan ellerde bulur. Gözler pınarlar misalidir.
Yağmurlar yağar bu pınarlardan… O yağmurlar ki; inananların gözyaşları ve Hakk’ın rahmetidir, daima… İşte böyle bir gün. Vakit akşamdır. Yani iftar vakti. Akşama kadar İslâm’ın her emrinde bulunan hikmetin yüzlere verdiği İlâhî bir nurla nurlanmış yüzlerin gönül gönüle, kalp kalbe vererek iftar yapışları…
Sonra tanıştıklarıyla lisanı gali ile, tanışmadıkları ile lisanı hâl ile sohbet…
Yemeği müteakip namaz ve çay içmek için kantine geliş…
Olay bu anda içeri giren bir şair bozuntusu ile başlar. Hani malûmunuzdur, şu son devirlerde çıkan ve dine, imana söverek meşhur olanlardan. Girer girmez sövgüsüne başlar. Tabiîdir ki Allah’a
inananlar böyle aziz bir günde buna tahammül edemezler. Sanatını başka yerde icra etmesini söylerler. Hatta mükerreren rica ederler. Adam
gitmek isterse de malûm zihniyetin uşağı olan bay Zülküf, mani olur.
Münakaşa uzamış, olay artık bir çatışma hâlini almıştır. Hadisenin yatışması için Yurt Talebe Başkanı, Yalçın Serinsöz araya girer. Bu da
sonuç vermez. Ruhi’nin olaya karışması bundan sonra başlar. O, halk şairi(!) ile konuşurken Zülküf, Ruhi’ye saldırır. Artık tren raydan
çıkmıştır. Ruhi mukabele eder. Birkaç kişi saldırdığı halde hepsini savmıştır başından.
Bu sırada yere düşmüş olan Zülküf, tabancasını iki defa ateşler. Bunu kardeşinin namluyu Ruhi’nin sırtına dayayarak sıktığı kurşun takip eder. Artık yere yuvarlanmış ve öldürücü yara
açılmıştır. Hemen hastaneye kaldırılmasına ve her türIü ihtimama rağmen kaderin tecellisine uyarak, 4 Ocak 1968 akşamı saat 20.00 sularında Hakk’ın rahmetine kavuşur.
Görünüş itibariyle cinayetle sonuçlanan bir olay ve her gün rastlanan zabıta vak’alarından biri olmaktan öteye gitmeyen bu hadise acaba bu
kadar basit bir düşünce ve yorumla bizi gerçeğe götürür ve hakikati buldurabilir mi?…
İşte bu suale her aklı selim sahibinin vereceği
cevap: Hayırdır. Bu hayır ifadesinin manasına nüfuz edebilmek için olayların öncesine bir göz atmak gerekir. Şöyle ki geçen sene Site
Yurdu Başkanlığını Zülküf Şahin yapmıştır. Bu seneki seçimlerde yurt idareciliğini ve başkanlığını imanlı gençler ele geçirmişlerdir.
Seçimler arifesinde en geniş faaliyette bulunanlardan biri de Ruhi’dir. Zülküf, başkanlığı sırasında yurdun lokantasına ve kantine
akrabalarını ve üvey kardeşini yerleştirmiştir. Ruhi’yi vuran Zülküf’ün üvey kardeşidir. Kavgayı başlayan ise Zülküf. Gelen şair bozuntusu. Allah’a ve dine küfrettiğine, Zülküf’le özel olarak
tanıştığına göre bu bir tertiptir. Tertiptir ve bu tertibi malûm zihniyetler yapmıştır. Malûm zihniyetler diyorum çünkü Zülküf, T.İ.P.
(Türkiye İşçi Partisi) Gençlik Kolları başkanlığını uzun zamandan beri yapmaktadır. Aynı zamanda yurtta bu fikirlerinden dolayı tanınan ve nefret edilen bir kişidir. Bundan önce de fikirlerinden dolayı kavgaya girişmiş ve linç edilmekten kurtulmuştur.
Tertiptir çünkü; sekiz seneden beri Hukuk Fakültesi’nde talebe olan Zülküf, tabanca taşımanın suçunu çok iyi bilmektedir. SiIâh taşımak ve bile bile suç işlemekse bir kastı icap ettirir. O hâlde bu yine bir tertiptir. Neyse… Bu babda söylenecek söz çok ama biz bu kadarla
iktifa ediyoruz. Olayın bir diğer yönü daha vardır.
O da Komünistlerin artık Müslümanlara karşı fiili harekâta başlamalarıdır. Aslında yapmak istedikleri şeyi şimdilik kaydı ile bir kişi üzerinde tatbik etmektedirler.
Oysa bu bir kişi; sen, ben veya bir başkası olabiIirdi. Herhangi bir Müslüman… O takdirde onlar yine yapmak istediklerini yapmış olacaklardı. Zira öldürecekleri herhangi bir Müslüman-Türk’ün şahsında bütün Müslümanlara yönelttikleri silâhı ve gıcırdattıkları sırtlan dişlerini görmemek mümkün değildir. Bu cennet yurdu kızıl bir peyk ve bu peykin yarınki köpekleri olmak sevdasından gözü dönen bu köpeklerin artık son bir derse ihtiyaçları vardır. Zira bunlar zemzem kuyusuna siğerek meşhur olmak isteyen kuduz köpeklerdir.
Artık zaman gelmiştir. Hukuk devleti içinde aleni cinayet işleyenlerin cezasını elbette sadece mahkemeler değil; Müslüman-Türklerin vicdanları ve aksiyonları da verecektir. Zira bu mecburiyettir. Böyle yapılmazsa: ilk kurşunu takip edecek birçok kurşunlar ve ilk şehidi
takip edecek bir çok şehidler olacaktır. Bu kurşun ilktir fakat son değil. Şehidimize Allah’tan rahmet, bütün gönüldaşlarına ve ailesine
baş sağlığı dileriz.

***
Ve bir başka yazı…
H. Alperen Burak Kardeşimin arşivimde yer alan “KILIÇ KIRAN BİR YİĞİT” başlıklı yazısı…
Ruhi Kılıçkıran, idealist bir genç
Ruhi Kılıçkıran, rahmet yolunun garip yolcusu…
Ruhi Kılıçkıran, Yunusvari gönül insanı…
Ruhi Kılıçkıran, şehadet makamına eren ilk yiğit…
Ruhi Kılıçkıran, Kürşad yürekli fikir savaşçısı…
Ruhi Kılıçkıran, en yalın yerde otağ kurmaya giden yol başçı…
Ruhi Kılıçkıran, kurt sesli mücahit…
Ruhi Kılıçkıran, Yavuz misal bahadır…
İşte o yazı:
Ülkücü Hareketin ilk şehidi Ruhi Kılıçkıran’ın şahsında, bütün şehitlerimize…
Varlığına, birliğine ve yücelerin en yücesi olduğuna iman ettiği İlahi Kudret’ten başkasına eğilmeyen Ruhi yüksekliğe ermiş, Allah’a kul olmanın idrakinde, idealist genç…

Şanlı Peygamber(SAV)’in övgüsüne mazhar olmuş ve Kutsi Hadiste “Allah’ın Doğu’daki ordusu” olarak tanımlanan Türk Milletinin mensubuna yaraşır bir hayat tarzı ile rahmet yolunun garip yolcusu…

İnsanlar içinde bir insan olmanın mütevazılıği ile “inanıyorsanız üstünsünüz” müjdesi arasındaki dengeyi kurmayı başarabilen Yunusvari gönül insanı…
Türk Devletinin üniter yapısına, birlik ve beraberliğine karşı silaha sarılan hainler güruhunun karşısında, Türk Milletinin öz değerleri ile kalkınacağına, asra Türk adını vermek için milli kültürde dirilişin şart olduğuna inancı ile karşı çıktığı için kurşunlara hedef olan, şehadet makamına eren ilk yiğit…
Dilden dile, gönülden gönüle yayılan ülkü ateşiyle tutuşan binlerce yiğide, Allah’ın yüce makamında, Peygamber (SAV)’e en yalın yerde otağ kurmaya giden yol başçı…
Evrenin bütün yıldızlarını, al bayrağın bir tek yıldızına değişmeyecek göz ve gönül tokluğuna sahip, hak bildiği yolda yalnız yürümekten çekinmeyen Kürşad yürekli fikir savaşçısı…
Naylon mücahitlerin (içlerinden) “Allah ıslah etsin” deyip, başlarını öne eğerek dinledikleri ehli-i küfrü susturmayı vazife bilen Yavuz misal bahadır…

Kökü dışarıda ama taa içimize sokulan, bizim ekmeğimiz, bizim suyumuzla beslenen ama yine bizim böğrümüze saplanan ihanet hançerinin sahipleri, bölücü isyanın gayr-i meşru evlatlarına “dur” diyebilen kurt sesli mücahit…
4 Ocak 1968 yılında, bir Ramazan akşamı candan aziz tuttuğu kutsal değerler uğruna kurşunlanarak şehadete eren Ruhi Kılıçkıran’ın şahsında, bu bayrak, bu vatan, bu devlet uğrunda ölen binlerce şehidimiz için El-Fatiha …
Ne makam, ne şöhret, ne şan diledi,
Ne para, ne mal-mülk, ne han diledi,
Bayrak gölgesinde vatan diledi,
Bu uğurda can verdi Kılıçkıran…
TANRI TÜRK’E YAR OLSUN!

Ramazan Durmuş

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR