Dolar 32,3330
Euro 35,1684
Altın 2.241,35
BİST 8.718,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 9°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
9°C
Hafif Yağmurlu
Çar 11°C
Per 11°C
Cum 12°C
Cts 13°C

AHISKA TÜRKLERİ ADINI TARİHE KANLA VE GÖZYAŞIYLA YAZAN BİR TOPLULUK

06/06/2021 22:19
A+
A-

 

Bu satırların yazarı, hem ana hem de baba tarafından Ahıska Türk’ü olup, dedeleri tarihte Doksan Üç Harbi olarak bilinen, Osmanlı Rus savaşlarından sonra 1894 yılında Türkiye’ye göç etmişlerdir. Deniz yoluyla Karadeniz üzerinden önce İstanbul’a ardından Bursa İnegöl’e gelen aile daha sonra Afyonkarahisar’a yerleşmiştir. Ahıska Türkleri Afyonkarahisar’ın merkeze ilçeye bağlı eski adı Ümraniye sonra Kumrallı olan Değirmendere köyü ve Sülümenli beldesinde, İscehisar İlçesi’nin Bahçecik köyünde ve il merkezinde yaşamaktadırlar. Ahıska Türklerinin Afyonkarahisar’da ilk yerleşim yeri olan Selimiye (eski adı Sarıçayır) köyünde, köy deki arazi ve evlerin satılması sonucunda Ahıska Türk’ü kalmamış olup burada yaşamakta olan Ahıska Türkleri büyük ölçüde il merkezi olmak üzere başka yerlere yerleşmişlerdir. Afyonkarahisar’da yaşayan Ahıska Türklerinin nüfusu 3.000’nin üzerindedir. Ben ana tarafından Türkiye’de doğan ikinci, baba tarafından ise üçüncü kuşağım. Annemin babası, 1955 yılında vefat eden benim de adını taşıdığım Haydar Muharrem dedem Çanakkale savaşları sonrasında akrabalarının Afyonkarahisar’a yerleştiklerini öğrendikten sonra, Afyon’a gelmiş ve ilk eşi Çanakkale savaşlarında şehit düşen anneannem Behiye ile evlenmiş ve bu evlilikten, 1927 doğumlu ve halen (2021 yılı itibarıyla) hayatta olan annem Mürüvvet dünyaya gelmiştir. Ben, üzerimde büyük emekleri olan nenemden Ahıska’yı, Çanakkale savaşlarını, 1. Dünya ve Kuruluş Savaşı’nı dinleye dinleye büyüdüm. Benim, ilk Türklük ve milliyetçilik şuurunu aldığım insan rahmetli nenemdir. Rahmetli nenemden ve diğer akrabalarımdan öğrendiğime göre Ahıska’da sülalemize “Sıddıkzâdeler ve Bayraktarlar” denilirmiş.

Babamın dedesi Sıddıkzâde Müderris Ahmed Efendi olup, Ahmed Efendi’nin babası Sıddıkzâde Süleyman Efendi, Ahıska’daki Ahmediye Medresesi’nde baş müderrislik olarak görev yapmıştır. Sıddıkzâde Süleyman Efendi’ye ait olan köşkün TİKA tarafından restore edildiğini Gazi Üniversitesi Spor Eğitim Fakültesinde görevli olan kardeşim Prof Dr. Mehmet Günay’dan öğrendim. Kardeşim Ahıska’da dedemize ait olan bu köşkü ziyaret etmiştir. (Afyonkarahisar’a yerleşen Ahıska Türkleri ile ilgili geniş bilgi almak için Prof Dr. Necla Günay’ın “Karahisar ı Sahip Sancağı’na Yerleştirilen Ahıska Türkleri. Ve “Osmanlı’nın Son Döneminde Ahıska Türklerinin Anadolu’ya Göç ve İskânı” adlı makalelerine bakınız. ( Günay, N.(2010) Karahisarı Sahip Sancağı’na Yerleştirilen Ahıska Türkleri, Günay, N. (2012). Osmanlı’nın Son Döneminde Ahıska Türklerinin Anadolu’ya Göç ve İskânı Bilig Dergisi, sa.61, ss.121-142,)

On farklı ülkede dağınık bir şekilde yaşamakta olan Ahıska Türkleri, aslında, yüzyıllarca günümüzde Gürcistan’ın sınırları içinde kalan ve EdirneAnlaşması’na dek Osmanlı toprağı olan Gürcistan’ın güneybatısındaki Mesheti-Cavahetya bölgesinde yaşamış, Türkçe konuşan, Hanefi-Sünnîinancına sahip bir halktır. Edirne Anlaşması’ndan sonra Osmanlı toprağıolmaktan çıkan bölge, 1918’de tekrar Osmanlı sınırlarına dâhil olmuşsada 1921 yılında yapılan Moskova ve Kars anlaşmalarıyla Türkiye’nin doğu sınırının kesinleşmesi sonucunda Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin toprağı olmuştur (Kırzıoğlu, 1992; Avşar ve Tunçalp, 1994; Avşar, 1995;Aslan, 1995; Zeyrek, 1995).

Ahıska Türklerinin kim olduğuna, tarihine ve etnik kökenine ilişkin yerli ve yabancı kaynaklarda çok çeşitli görüşler yer almaktadır. Bu görüşler, Ahıska Türkleri ile ilgili araştırma yapanların bazen etnik kimliklerine, bazen savundukları ideolojiye, bazen de tarihsel gerçekleri kavrama ve bunları aktarma biçimine göre değişmektedir.

Ahıska Türkleri’ adlandırması, aslında, 1980’li yıllardan itibaren yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1992 yılından bu yana yazarların Orta Asya’da gerçekleştirdikleri saha araştırmalarında Ahıska Türkleri ile yapılan mülakatlar, özellikle de 93 harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonrasında Türkiye’ye göç edenlerle yapılan görüşmeler, sürgün öncesinde grup üyelerinin kendilerini ‘Kafkas Türkleri’ olarak tanımladıklarını göstermiştir. Sovyet rejimi boyunca birlikte yaşadıkları halklar tarafından ‘Türk’ olarak adlandırılmışlardır. Ahıska Türkleri, Sovyet rejimi tarafından, özellikle 1930’lu yıllardan itibaren ‘Azerbaycanlı’ olarak adlandırılmıştır. Grubun Müslümanlaştırılmış Gürcülerden oluştuğu görüşünü savunan Gürcistan ise ‘Mesh’ veya ‘Mesketyalı’ terimlerini kullanmakta ısrarcı

olmuş, bu sayede zaman içinde Ahıska Türklerinin Gürcü olduğu görüşünü yaygınlaştırmayı hedeflemiştir. Günümüzde ise ‘Mesketyalı Müslümanlar’ adlandırmasını kullanmayı tercih etmektedir. Batı yazınında ise İngilizce Meskhetians -daha ziyade Gürcü yanlısı yazında kullanılmaktadır – veya MeskhetianTurks adlandırmaları kullanılmaktadır (Baydar-Aydıngün, 2001: 5-12); (Aydıngün ve Asker, 2012: 178); (Aydıngün, 2013); (Blandy, 1998).(Aydıngün, A ve Aydıngün, İ. 2014, s. 1)

Ahıska Türklerinin etnik yapısı ve adlandırılması ile ilgili iddiaların Ahıska bölgesinin ve Ahıska Türklerinin tarihi ile uyumlu olması gerekir. Ahıska bölgesinin ve Ahıska Türklerinin tarihini incelemeden varılacak sonuçlar gerçekçi olmaktan uzaktır.

Ahıska’nın Kısa Tarihi

Dede Korkut Kitabı’nda “Ak-Sıka” (Ak-Kale), 481 yılında “Akesga” adıyla anılan Eski-Oğuzlar beldesi, Gürcüce “Yeni Kale” anlamına gelen “Ahal-Tsihen”in Türkçe şeklidir (Bayraktar, 1999, s. 9).

Günümüzde Gürcistan sınırları içinde yer alan Ahıska bölgesinin Ahıska şehri, Osmanlı İmparatorluğu’nun Çıldır Eyaleti’nin merkeziydi. Bugün Türkiye-Ermenistan sınırının kuzeyinde, Gürcistan’ın Acara Özerk Cumhuriyeti’nin doğusunda, Tiflis’in güneybatısında, Türkiye’nin kuzeydoğusunda Ardahan’la sınır olan bir bölgedir. 220 civarında köyden oluşan bölgenin önde gelen rayonları Adıgön, Ahılkelek, Ahıska, Aspinza ve Bogdanovka’dır. Azgur ve Hırtız da önemli yerleşim yerlerindendir. Posof Çayı’nın iki tarafında yer alan ve Türkiye sınırına 15 km uzaklıkta olan Ahıska, kara yoluyla Tiflis, Batum ve Türkiye’ye bağlanmaktadır (Kırzıoğlu, 1992).

Birçok kaynak, tarihte Mesketya olarak bilinen Ahıska ve çevresinde, MÖ 4. yüzyılda Bun-Türklerin yaşadığını, daha sonra bu bölgeye Hunların, Hazarların ve Kıpçakların geldiğini kaydetmektedir. Bölgeye adını veren ‘Mesh/ Meskh/Meskhi’ halkına birçok kaynakta rastlanmakla birlikte bu halkın akıbeti hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır. Türkçe kaynakta yer alan görüşlere göre Ahıska ve çevresinin Türklük tarihi oldukça eskiye dayanmaktadır. Örneğin Kırzıoğlu (1992), Ahıska bölgesinin eski bir Atabek yurdu olduğunu, burada yaşayanların çoğunluğunun Kuman-Kıpçak halkına mensup olduğunu, bölgedeki Türklüğün Anadolu’dan önce başladığını ileri sürmektedir (Aydıngün, A. Aydıngün, İ,2014, s. 36-37)

Gürcü kroniklerinde rastladığımız Bun-Türkleri, M.Ö. IV. yüzyılda Mtsheta yakınlarında, Kür nehri boyunca dört şehirde (Sarkine, Kaspi, Urbnisi ve Ozrakhe) İskit, akınlarıyla yerleşmiş Türk soylu bir topluluk olarak Kafkasya’nın eski sakinlerindendir. Tarihi bulguların ışığıyla bakıldığında, etrafına setler çektikleri şehirleri ve çok sağlam, kaleleri inşa edebilecek vasıflarda olan Bun-Türkler, kendi hükümdarlarının yönetiminde bir devlet düzenine sahiptiler. Günümüzden yaklaşık 2400 yıl önce Kafkasya’da “Türk” isminin bir topluluk adı olarak kullanılması ve o tarihlerde Kafkasya’daki Türk menşeli boyların mevcudiyetini göstermesi bakımından ilgi çekicidir. “Otokton/Yerli Türk” anlamına gelen etnonimiyle Bun-Türkler, günümüz Gürcistan Türklüğünün (Borçalı- Karapapak Türkleri ile Ahıska Türkleri) yaşadıkları topraklarda ne denli köklü olduklarını göstermesi bakımından ayrı bir değer taşımaktadır (Koç,2016, s.27-24).

Günümüz Gürcistan topraklarında eski çağlardan beri Türk varlığının izlerinegerek arkeolojik bulgularda gerekse yazılı kaynaklarda rastlanmaktadır.(Memmedli, Memmedova 2012a: 1) Bun-Türkler, bu izlerden biri olarak karşımıza çıkar. Gürcü yazılı kaynaklarında adı geçen; MÖ IV. yüzyılda varlık göstermiş kadim bir topluluktur (Şıhaliyev 2005:4). Bun-Türkleri, günümüzden yaklaşık 2400 yıl önce Kafkasya’da “Türk” isminin bir topluluk adı olarak kullanılması ve o tarihlerde Kafkasya’daki Türk menşeli boyların mevcudiyetini göstermesi bakımından ilgi çekicidir (Koç,2016, s.27-24).

Ahıska Bölgesi’nin Sultan Alparslan tarafından 1068’de fethedilmesinde sonra da bölgeye Oğuz Türklerinin yerleştiği bilinmektedir.

Kafkasya’nın tarih boyunca kavimler göçüne sahne olduğu bilinmektedir. Ahıska bölgesi de kavimler göçünün önemli sahnelerinden biridir. Bölge, farklı dönemlerde Sakaların, Hunların, Bulgarların, Kıpçakların ve Hazarların egemenlik kurduğu bir bölgedir. Bu halklar arasında bölgeye damgasını vuranlar Kıpçaklardır. Kıpçaklar bölgenin Türkleştirilmesinde önemli rol oynamışlardır. Ahıska ve çevresinin 1068’de Sultan Alparslan tarafından fethedilerek Selçuklu devletine katılması üzerine, Selçuklularla savaşacak ve bölgeye Oğuz Türklerinin yerleşmesine karşı çıkacak gücü bulunmayan Gürcü Kralı II. David, Kıpçakları 1118 yılında ülkesine davet etmiştir. Bu davet üzerine Azak Denizi’nin doğusu ve Kafkasların kuzeyinden Gürcistan’a gelerek, Kür ve Çoruh ırmakları kıyılarına yerleşerek güçlü bir ordu kuran Kıpçakların bölgeye yerleşmeleri daha sonra da artarak devam etmiş ve Gürcistan’da Kıpçak unsuru artmıştır. Gürcülerle aynı dinî inancı paylaşmalarının avantajıyla, zamanla Gürcü devletinin yönetiminde çok güçlü bir konuma gelen, siyasi ve askerî bakımdan güçlenen Kıpçaklar, bağımsızlıklarını ilan ederek 1267’de, Ahıska’da Atabek Beyliğini/Devletini kurmuşlardır. Atabek Devleti; Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevî Türk devletlerinin himayesinde, 310 yıl hüküm sürerek, 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar varlığını korumuştur (Zeyrek, 1995: 28; Kırzıoğlu, 2008: 12; Demiray, 2012: 877-879).

Osmanlı-Safevî savaşlarına son veren Amasya Anlaşması’nın (1555)şartlarına Safevîlerin uymaması, Gürcistan’ın, Osmanlılarla Safevîler arasında çıkan savaşlara bir kez daha sahne olmasına yol açmıştır. Şah Tahmasb’ın ölümünden sonra Safevî Devleti’nde çıkan iç karışıklığı fırsat bilen OsmanlıDevleti, 1578 yılında düzenlediği Kafkasya seferiyle Ahıska Atabeklerinin topraklarını Osmanlı topraklarına katmış ve Ahıska şehri yeni kurulan ÇıldırEyaleti’nin başkenti olmuştur. Merkezi Ahıska şehri olan Çıldır Eyaleti’ne Bedre, Azgur, Ahılkelek, Hırtız, Cecerek, Ahıska, Altunkale, Acara (günümüzde Gürcistan’da); Maçahel (günümüzde bir kısmı Gürcistan’da), Livana, Yusufeli, Ardanuç, İmerhev, Şavşat (Artvin’e bağlı); Oltu, Narman, Kamhıs (Erzurum’abağlı); Posof, Ardahan, Çıldır ve Göle (Ardahan’a bağlı) sancak olarak bağlanmıştır (Zeyrek, 1995: 29-30). Osmanlı hâkimiyetinin başlamasıyla yaklaşık 300 yıldır burada yaşayan Ortodoks Kıpçak Türkleri de Müslümanlaştırılmıştır (Kırzıoğlu,1992). Bölgenin Osmanlı topraklarına katılmasıyla Ahıska ve Anadolu arasındakarşılıklı nüfus hareketleri gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti, her fethettiği yerde uyguladığı politikayı burada da uygulayarak Konya, Tokat ve Yozgat civarından seçtiği insanları Ahıska ve çevresine yerleştirmiştir. Anadolu’dan gelen Oğuz Türkleri burada Kürtler, Karapapaklar/ Terekemeler ve diğer gruplarla yaşamaya başlamışlar; zaten az sayıda olan Kürtler zamanla Ahıska Türkleriyle karışıp Türkleşmişlerdir (Avşar ve Tunçalp, 1994: 6).

Ahıska Türklerinin Etnik Kimliği

Şimdi, bu bilgiler ışığı altında Ahıska Türklerinin ad ve etnik kimlik konusundaki hükmümüzü verelim.

Ahıska Türklerinin Etnik Kimliği Ve Ahıska Türkleri Olarak Adlandırılması Sovyet rejimi boyunca birlikte yaşadıkları halklar tarafından ‘Türk’ olarak adlandırılmış olan Ahıska Türklerinin, Gürcü kaynakları tarafından “Gürcü asıllı Müslüman- Mesketyalı Müslümanlar” olma iddiaları gerçek dışı olup, tarihi ve bilimsel gerçeklere ters düşmektedir. Ahıska Türkleri, Gürcü asıllı Müslüman olsalardı, Türkçe konuşmayıp, Müslüman Gürcüler gibi Gürcüce konuşmaları gerekirdi. Bu gün gerek Gürcistan’daki Müslüman Gürcüler, gerekse Türkiye’ye göç etmiş Müslüman Gürcüler kendi lisanları olan Gürcüce konuşmaktadırlar. Ben, etnik açıdan Ahıska Türkü olupta Gürcüce konuşan bir Ahıska Türküne ne Afyonkarahisar’da, ne Bursa’da, ne de bir başka yerde rastladım. Afyonkarahisar’a ve Bursa’ya yerleşen akrabalarım içerisinde Türkçe’ den sonra ikinci dil olarak Gürcüceyi bilen bile yoktu. Bu demektir ki Ahıska Türkleri Gürcü asıllı Müslüman değildirler. Ahıska Türkeri’nin, Gürcü Asıllı Müslüman olma iddiası, Gürcü idareciler tarafından uydurulmuş, ileriki yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nin Ahıska’da hak iddia etmesini önlemeye yönelik, siyasi amaçlı iddialardır. Ayrıca Gürcü olmayıp, Türk oldukları bir kısım Gürcü kaynaklarınca da doğrulanmaktadır. Şimdi, Ahıska Türklerinin Gürcü asıllı olduğu iddialarını çürüttükten sonra diğer iddiaları ve adlandırmaları inceleyelim.

Ahıska Türklerinin Gürcü asıllı Müslüman oldukları iddiaları dışındaki adlandırmaların tamamı Ahıska Türklerinin Türk olduğuna yöneliktir. Ahıska Türklerinin Türklüğü konusunda hem Ahıska Türkleri hem de tarihçiler ittifak halindedir. Fikir birliğine varılamayan konu, Hangi Türk boyuna mensup olduklarıdır. Aslında kesin olarak Türk oldukları bilinen ve Türkiye Türkçesi ile konuşan soydaşlarımızın hangi Türk boyuna mensup oldukları o kadar da önemli değildir. Önemli olan yüzde yüz Türk olmaları ve çok yüksek bir Türklük şuuruna sahip olmalarıdır. İster Türkiye’de, ister Türk Cumhuriyetlerinde, isterse ABD’de, dünyanın neresinde olursa olsun her Ahıskalı Türk’ün kalbi Türklük ve Türkiye aşkı ile çarpmaktadır. Bu vurguyu yaptıktan sonra yukarıda “Ahıska’nın Kısa Tarihi” adlı başlık altında verilen bilgileri inceleyerek hangi Türk boyuna ait oldukları ve adlandırma konusunda ortak bir fikre varmaya çalışalım.

Tarihi kaynaklara göre tarihte Mesketya olarak bilinen Ahıska ve çevresinde, MÖ 4. yüzyılda Bun-Türkleri yaşamakta olup, daha sonra bu bölgeye Hunlar, Hazarlar ve Kıpçak-Kuman Türkleri yerleşmişlerdir. Kırzıoğlu (1992), Gürcü kroniklerinde rastladığımız Bun-Türkler, MÖ. IV. yüzyılda Mtsheta yakınlarında, Kür nehri boyunca dört şehirde (Sarkine, Kaspi, Urbnisi ve Ozrakhe) İskit, akınlarıyla yerleşmiş Türk soylu bir topluluk olarak Kafkasya’nın eski sakinlerindendir. Etimolojik olarak Bun Türkleri “Otokton/Yerli Türk” manasına gelmektedir (Koç,2016, s.27-24). Günümüz Gürcistan topraklarında eski çağlardan beri Türk varlığının izlerine gerek arkeolojik bulgularda gerekse yazılı kaynaklarda rastlanmaktadır (Memmedli, Memmedova 2012a: 1). Bun-Türkleri, bu izlerden biri olarak karşımıza çıkar. Gürcü yazılı kaynaklarında adı geçen; MÖ IV. yüzyılda varlık göstermiş kadim bir topluluktur (Şıhaliyev 2005:4). Bun-Türkleri, günümüzden yaklaşık 2400 yıl önce Kafkasya’da “Türk” isminin bir topluluk adı olarak kullanılması ve o tarihlerde Kafkasya’daki Türk menşeli boyların mevcudiyetini göstermesi bakımından ilgi çekicidir (Koç,2016, s.27-24).

Tıpkı Kafkasya bölgesi gibi, Kafkasların bir parçası olan Ahıska bölgesi de kavimler göçünün önemli sahnelerinde biri olup, bölgeye farklı dönemlerde Sakalar, Hunlar, Bulgarlar, Kıpçaklar ve Hazarlar gibi Türk boyları yerleşip egemen olmuşlardır. Ahıska ve çevresinin 1068’de ünlü Türk hakanı Alparslan tarafından fethedilmesinde sonra Oğuz Boyları da yerleşmiştir. 1267 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Kıpçak Türkleri, Ahıska’da Atabek Beyliğini/Devletini kurmuşlar ve Atabek Devleti; ; Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevî Türk devletlerinin himayesinde, 310 yıl hüküm sürerek, 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar varlığını korumuştur (Zeyrek, 1995: 28; Kırzıoğlu, 2008: 12; Demiray, 2012: 877-879). Kitabı Dede Korkut’a göre de Ahıska, çok eski bir Oğuz beldesidir (Bayraktar, 1999, s. 9).

Osmanlı Devleti, 1578 yılında düzenlediği Kafkasya seferiyle Ahıska Atabeklerinin topraklarını Osmanlı topraklarına katmıştır (Kırzıoğlu,1992) Bölgenin Osmanlı topraklarına katılmasıyla Ahıska ve Anadolu arasında karşılıklı nüfus hareketleri gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti, her fethettiği yerde uyguladığı politikayı burada da uygulayarak Konya, Tokat ve Yozgat civarından seçtiği insanları Ahıska ve çevresine yerleştirmiştir. Anadolu’dan gelen Oğuz Türkleri burada Kürtler, Karapapaklar/ Terekemeler ve diğer gruplarla yaşamaya başlamışlar; zaten az sayıda olan Kürtler zamanla Ahıska Türkleriyle karışıp Türkleşmişlerdir (Avşar ve Tunçalp, 1994: 6).

Ahıska ve Ahıskalılar hakkında verilmiş olan bu bilgilerden hareketle; Ahıska’nın M.Ö. çağlardan beri Türk yurdu olduğu, zaten en yaygın kullanım olan, “Ahıska Türkleri” adlandırmasının en uygun adlandırma olduğu ve Ahıska Türklerinin, Bun Türkleri, Kıpçaklar, Sakalar, Hunlar, Selçuklular zamanında bölgeye yerleşen Oğuzlar-Türkmenler ve bunlara ilaveten 1578 yılında Ahıska’nın Osmanlı yönetimine girmesi sonucu bölgeye Anadolu’dan, Konya, Tokat, Yozgat ve Sivas gibi bölgelerden getirilip yerleştirilen Yörük-Türkmenlerden oluşan bir Türk topluluk olduğu ortaya çıkmaktadır.

Ahıska Bir Gül İdi Gitti

Yaklaşık 250 yıl Osmanlı’nın Çıldır Eyaleti’nin başkentliğini yapan, önemli bir kültür ve ticaret şehri olan Ahıska, aynı zamanda Osmanlı’nın doğu sınır kapısını oluşturmuştur. Rus Çarlığı, Anadolu’yu işgal etmek için bir engel olarak gördüğü Ahıska’yı işgal etmek amacıyla çeşitli tarihlerde

(1807, 1810,1811, 1812) birkaç kez saldırıda bulunmasına karşın başarılı olamamıştır. Çarlık orduları, Gürcü ve Ermeni güçlerinin de desteğiyle, yaklaşık üç aylık bir kuşatma ve 40 bin Ahıskalının ölümünden sonra 1828’de Ahıska Kalesi’ni ele geçirmiştir (İzzetgil, 2012a: 3). İşgalin ardından, bir taraftanhalkın Anadolu’ya göçe zorlanması, diğer taraftan halkın gönülsüz de olsa topraklarını terk etmesi, bölgedeki Türk nüfusunun önemli ölçüde azalmasına neden olmuştur. 1829’da imzalanan Edirne Anlaşması ile Ahıska ve Ahılkelek savaş tazminatı olarak Ruslara terk edilirken, Kars, Ardahan ve Çıldır Osmanlı Devleti’nde kalmıştır (Avşar ve Tunçalp, 1994: 16).

1828 yılında üç ay süre ile Ahıska kalesini müdafa eden Ahıska Türklerinin şanlı direnişi dillere destan olmuştur. Kalenin düşmesi üzerine Ahıskalı kadınlar ve genç kızlar düşman eline geçmemek için kendilerini diri diri ateşe atmışlar ve yanarak şehadet şerbetini içmişler fakat namuslarını asla kirletmemişlerdir.

Edirne Anlaşması’ndan sonra Rus hâkimiyetine giren bölgeye Ruslar, 1828’de imzalanan Türkmençay Anlaşması ile daha önce bölgeye yerleştirdiği 50 bin Ermeni’ye ilaveten, Doğu Anadolu’dan 100 bin civarında Ermeni’yi daha Ahıska ve Ahılkelek’e yerleştirmişler ve bölgenin demografik yapısını büyük ölçüde değiştirmişlerdir (Khazanov, 1992: 3; Baydar- Aydıngün, 2001: 64-65).

Ahıska, her ne kadar, Osmanlı toprağı olmaktan çıktıysa da halkı Osmanlı’yla olan bağını hiçbir zaman koparmamıştır. 1853-1856 Osmanlı-Rus/Kırım Savaşısırasında Ahıska Türklerinin bir kısmı, Osmanlı ordusuna yardım etmeleri nedeniyle yoğun bir baskıyla karşılaşınca Erzurum ve civarına kaçmışlardır. 93Harbi diye bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Kars’ın da elden çıkmasıyla Ahıska Türkiye sınırından uzak kalmıştır. Bu savaştan sonra Doğu Anadolu’dan Ahıska bölgesine yoğun Ermeni göçü yaşanmıştır (Avşar, 1997:1621). Osmanlı Devleti’nin halkla birlikte bölgeyi Ruslardan geri alma çabası gerçekleşemediği gibi 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Ayastefanos Anlaşması ile Kars, Ardahan ve Batum da kaybedilmiş, sonuç olarakKafkasya’dan Anadolu’ya yoğun bir göç dalgası yaşanmıştır.

1918’de imzalanan Brest-Litovsk Anlaşması ile Kars, Ardahan ve Batum, (Batum daha sonra Sovyetler Birliği’ne verildi) yeniden Türkiye’ye bırakılmıştır. 1917 Devrimi’nin ardından, Transkafkasya Federasyonu’nun çöküşüyle 1918 yılında Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan, kendi bağımsız devletlerini kurmuşlardır. Gürcistan sınırları içinde kalan Ahıska ve Ahılkelek halkı, Sovyetlerin ilan ettiği kendi kaderini tayin hakkını kullanarak Türkiye’ye katılmak istediklerini Menşevik Gürcü yönetimine bildirmişlerdir.

11 Mayıs-4 Haziran 1918 tarihlerinde toplanan Batum Konferansı sonunda imzalanan Batum Anlaşması ile Gürcistan Hükümeti, Ahıska ve Ahılkelek’in Türkiye’ye bırakılmasını kabul etmiştir (Baydar-Aydıngün, 2001:65). Ancak, 18 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi çerçevesinde Türk birlikleri Ahıska ve çevresinden çekilmek zorunda kalmış, Ahıska 5 Aralık 1918’de Gürcülerin eline geçmiştir. Türk birliklerinin bölgeden çekilmeleri, bölgenin Türkiye’de kalmasını sağlamaya çalışan halkın ortaya koyduğu çabaların da boşa çıkmasına neden olmuştur. Türk birlikleri, Ahıska ve çevresinden sonra, Şubat 1919’da Kars, Ardahan ve Batum’u da boşaltarak 1914 sınırlarının gerisine çekilmiştir (Demiray, 2012: 880).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan 16 Mart 1921 Moskova ve 13 Ekim 1921 Kars anlaşmalarıylaTürkiye’nin doğu sınırı kesinleşmiştir. Moskova Anlaşması’na göre Ahıska, Ahılkelek ve Batum Türkiye sınırları dışında kalırken, Kars ve ArdahanTürkiye’ye dâhil olmuştur. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan, Moskova ve Kars anlaşmalarının kendileri için de geçerli olduğunu kabul etmişlerdir (Aydıngün, 2008: 4). Siyasi sınırların çizilmesiyle Türkiye’nin Ahıska ile başta fiziki/coğrafi olmak üzere tüm tarihsel ve kültürel bağları kopmuştur.

Ahıska’nın 1829’da imzalanan Edirne Anlaşması ile Osmanlı’nın elinden çıkması üzerine )söyleyeni belli olmayan,

“Ahıska bir gül idi, gitti.

Bir ehli dil idi gitti.

Söyleyin Sultan Mahmud’a,

İstanbul kilidi gitti.” Dizeleri Ahıska Türklerinin ne kadar derin ve ileri düşünceli bir Türk topluluğu olduğunu göstermektedir.

Ahıska Türklerinin Sürgünü

Bölgenin stretejik açısından önemine binaen, Ahıska Türklerinin burada bulunmalarını kendileri için tehike gören Ruslar, Ahıska Türklerini, Orta Asya ve Kırgızistan’a, çoğunlukla da kıraç bozkırlara sürülmüşlerdir. Sürgün sırasında veya hemen sonrasında 30.000 ila 50.000 arasında nüfusun hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. 1968’de Ahıska Türklerine Ahıska’ya dônme hakkı verilmişse de bugüne kadar ancak birkaç bin kişi dônme izni alabilmiştir (Avşar ve Solak, 2002, Türkler c.1 s. 205-241).

Stalin dönemine damgasını vuran olaylardan biri, çeşitli gerekçelerle milyonlarca insanın yerlerinden edilerek SSCB’nin değişik yerlerine sürülmeleridir. Sadece 1936-1952 yılları arasında değişik milliyetlere mensup üç milyondan fazla insan Sibirya ve Orta Asya’ya sürülmüşlerdir. Ahıska Türkleri de sürülen halklardan biridir. Ahıska Türklerini sürülen diğer halklardan ayıran özelliklerden biri, kendilerine ait özerk bir idari birimlerinin olmamasıdır. Bu nedenle, resmî olarak ‘tanınmayan halklardan/milliyetlerden’ biri olmuş ve ana vatanlarına dönüş hakkını hâlen elde edememişlerdir.

Ahıska Türklerinin sürgünü 1968 yılına dek uluslararası düzeyde bilinmediği gibi Sovyetler Birliği’nde de çoğunluk tarafından duyulmamıştır (Kreindler, 1986: 388-391; Conquest, 1987; Baydar-Aydıngün, 2001: 68).

İnsanlık dışı koşullarda, hayvan vagonları içinde Gürcistan’dan Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürülen, sürgün sırasında açlıktan, soğuktan ve hastalıktan yaklaşık 30 bin insanını kaybeden Ahıska Türklerinin can kayıpları, sürüldükleri ülkelerde ilk yıllarda da sağlıksız koşullar, açlık ve hastalık nedeniyle sürmüştür.

Ahıska Türkleri, sürüldükleri Orta Asya cumhuriyetlerinde – Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan – sadece sürgün olmanın, bir nevi toplama kampı yaşamı sürmenin getirdiği zorlukların yanı sıra o dönemde Orta Asya cumhuriyetlerinin içinde bulunduğu savaş koşulları ve rejimin dayatmalarının neden olduğu zorlukları da Orta Asya halklarıyla birlikte yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu açıdan bakıldığında, hakkını savunma veya vatana dönme mücadelesi verme gibi hususlarda değil, hayatta kalabilmek için mücadele vermek zorunda kaldıklarını kolaylıkla ifade edebiliriz. Sovyet rejiminin en baskıcı yüzünü gösterdiği bu yıllar, daha çok, Ahıska Türklerinin hiçbir şekilde beklemedikleri, alışık olmadıkları yeni yaşam biçimine alışmaları, yeni bir hayat kurabilme mücadelesi vermeleriyle geçmiştir ( Aydıngün, A. , Aydıngün, İ,2014, s. 47-48).

‘Halk düşmanı’ olarak adlandırılarak sürülen bu halk, sürüldüğü ülkelerde zamanla yerel halkların güvenini büyük ölçüde kazanmışsa da, pasaportlarında taşıdıkları özel bir işaret nedeniyle uzun yıllar boyunca yükseköğretim hakkından yoksun olma veya önemli görevlere atanamama gibi ayrımcılıklara maruz kalmışlar, dolayısıyla ağırlıklı olarak kırsal bölgelerde yaşamak ve tarımla geçinmek zorunda bırakılmışlardır (Aydıngün ve Asker, 2012: 180), (Aydıngün, A. Aydıngün, İ s. 2014, 47-48).

Başta sürgün olmak üzere çeşitli ayrımcı devlet politikalarına maruz kalan Ahıska Türkleri, varlıklarını sürdürebilmek ve karşılaştıkları sorunlarla baş edebilmek için çok güçlü bir etnik grup

dayanışması geliştirerek Sovyet rejimi boyunca kapalı bir grup olarak yaşamışlar; böylelikle dillerini, kimliklerini, geleneklerini ve dinlerini koruyabilmişlerdir. Bu süreçte, Sovyet rejiminin kendilerini Azeri nüfus içinde eritme ve/veya etnik olarak Gürcü olduklarını kabul etmeleri doğrultusundaki uygulamalarına da direnmişlerdir. Ahıska Türkleri, bu baskılara karşın Türklüklerini vurgulamaktan geri kalmamışlar, pasaportlarının milliyet hanesinde ne yazarsa yazsın kendilerini hep Türk olarak tanımlamışlar, birlikte yaşadıkları diğer gruplar da onları Türk olarak tanımlamışlardır (Aydıngün, A. Aydıngün, İ. s. 50). Bir başka anlatımla, ana vatanlarında yaşarken kimliklerini vurgulama gereksinimi hissetmeyen Ahıska Türkleri, sürgünün neden olduğu yeni koşullarda, kendi farklılıklarını ifade etmek ve kendilerini diğer gruplardan ayırmak için kimliklerini vurgulama ve güçlendirme gereğini hissetmişlerdir. Kırgızistan’da görüşülen bir Ahıska Türkü öğretim üyesi, Türklük konusundaki görüşlerini şu şekilde ifade etmişti:

Bir vakit bizlere Mesket dediler. Ben kendime ne Ahıska Türkü’nü yakıştırabiliyorum ne de Mesket Türkü’nü. Düz düzüne Türk de, yeter. Bizim milletten bazıları Azeri yazılı, bizim pasaportlarımızda Türk yazmalı. Türkiye’den gelenler bize Ahıska Türkü diyorlar. Kırgızlara da Kırgız Türkleri. Ben bu sözleri beğenmiyorum. Burada evvelden derlerdi ki, onlar Türk gruplarıdır. Çok sözlerin kökleri birdir ama Kırgız Kırgızdır, Özbek de Özbek. Şimdi bir politika var, tüm bu milletlerin sonuna Türk getiriyorlar, bunları arkadaş ediyorlar, yani Ahıska Türkü de bir, Kırgız Türkü de. Bu benim biraz zoruma gidiyor (Aydıngün, A. Aydıngün, İ, 2014, s. 50

Ahıska Türkleri, farklı dine mensup gruplarla ilişkilerini sınırlı tutarken, aynı dine mensup, ancak farklı kültürel özelliklere sahip Orta Asya halklarıyla da çok yakın ilişkiler kurmamışlardır. Bu durum, kendini en çok evliliklerde göstermektedir. Ahıska Türklerinde grup dışı evlilik, Müslüman gruplarla bile son derece sınırlı kalmaktadır (Aydıngün, 2002c: 26). Yapılan mülakatlarda Ahıska Türklerinin büyük çoğunluğu grup içi evlilikten yana olduklarını ifade etmişlerdir. Karışık evliliklerin olduğunu belirtenler çoğunlukla başka milletten kız alınabildiğini, ancak kız verilmediğini belirtmişlerdir (Aydıngün, A. Aydıngün, İ. 2014, s. 50).

İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında yurtlarından sürülen halklara 28 Nisan 1956’da hakları iade edilerek yurtlarına dönmelerine izin verilmiş, ancak bu hak Ahıska Türklerine verilmemiştir. Ahıska Türklerinin talepleri Sovyet hükümeti tarafından kabul edilmemiş, birçok sürgün halkının tersine sürgün edildikleri yerlerde yaşamaya devam etmek zorunda bırakılmışlardır.

Ahıska Türklerinin ana vatanları Ahıska’ya dönüşleri Türkiye’nin stretejik ortağı olan Gürcistan yönetimi tarafından da engellenmektedir. Kaldı ki biz Gürcistan’ı Türk Dünyası’nın bir parçası olarak görmekteyiz ve Gürcistan’ın Türk Devletleri Konseyi’ne üye olmasından yanayız.

Gürcistan yönetiminin Ahıska Türklerine ısrarla “Siz Gürcü asıllı Müslümansınız” diyerek Gürcülük dayatmasını da anlamak mümkün değildir. Siyasi tutum ve arzuların tarihi gerçekleri değiştirmeyeceğini Gürcü yöneticilerinin de çok iyi bilmeleri gerekir. Türk toplulukları içerisinde Türklük şuuru açısından ilk sırada gelen Ahıska Türklerinin zorlamalarla, baskılarla Türklükten vazgeçeceklerini sanmak beyhude bir çaba olup, aklın almayacağı bir iştir. Ahıska Türkleri, Gürcistan’ı bölme ve parçalama peşinde olan topluluk değildir. Ahıska Türkleri, her Gürcistan vatandaşı gibi Gürcistan’ın birlik ve bütünlüğünden yanadır. Ahıska Türkleri, Gürcülerle tarihte nasıl kardeşçe yaşamışsa bundan böylede aynı şekilde kardeşlik duyguları içerisinde yaşamaktan yanadırlar. Ahıska Türklerinin tek isteği; ata topraklarına dönmek ve her Gürcistan vatandaşı gibi eşit yurttaşlar olarak topraklarında yaşamaktır.

Gürcü yönetiminin, Ahıska Türklerinin sürgününden sonra Gürcistan’a Ruslar tarafından yerleştirilmiş olan Ermenilere tanımış olduğu hak ve hürriyetleri Ahıska Türklerine de tanıması dostluk ve stratejik ortaklığımızın gereklerindendir.

Fergane Olayları

1980’lerin sonlarında Özbekistan, Ahıska Türklerinin vatana dönüş mücadelesinin en aktif, dinamik ve canlı merkezlerinden biri olmuştur. Bunun en temel nedeni, Ocak 1989’da yapılan nüfus sayımıdır. SSCB nüfus sayımına göre Özbekistan’da yaklaşık 106 bin (SSCB’deki Ahıska Türklerinin %51’i) Ahıska Türkü yaşamaktaydı.

Nedenleri hakkında hâlâ birçok spekülasyonun yapıldığı Fergana olayları, 1989 yılında Mayıs ayının sonlarında patlak vermiştir. Uydurma haberlerin etkisiyle Fergana’da bazı Özbek gruplar Ahıska Türklerine yönelik saldırılarda bulunmaya başlamışlardır. 23-25 Mayıs tarihleri arasında çatışmalar daha da alevlenmiştir. Milisler başlangıçta durumu kontrol altına almayı başarsalar da 3 Haziran sabahı aynı anda Fergana, Margilan ve diğer yerlerde örgütlü 200- 500 kişilik Özbek grupları Ahıska Türklerine saldırmışlardır.

Askerî poligonda koruma altına alınan yaklaşık 14 bin Ahıska Türkü, devlet tarafından kısa süre içinde Fergana bölgesinden tahliye edilmiştir. Resmî verilere göre çatışmalarda 66’sı Ahıska Türkü 116 kişi ölmüş, 2 bin civarında insan da yaralanmıştır. Gayriresmî rakamlar daha yüksektir. Ahıska Türklerine göre 300’den fazla insan yaşamını yitirmiştir. Ayrıca, evler ve otomobiller yağmalanıp yakılmış, insanlar kaçırılmıştır. Ahıska Türkleri bir nevi Özbekistan’ı terk etmeye zorlanmışlardır. (Aydıngün, A. Aydıngün, İ, 2014, s. 60-61)

Ahıska Türklerinin tahliyesinden sonra Fergana’da durum kısa bir süre sakinleşmiş görünse de 1990 yılının Şubat ve Mart aylarında, ülkenin değişik yörelerinde çatışmalar tekrar başlamıştır. Bu olaylar Fergana dışındaki Ahıska Türklerinin de göçünü teşvik etmiştir. Her ne kadar, kendi tercihleriyle göç edenler olduysa da, Ahıska Türklerinin Özbekistan’dan göçü gerçekte yeni bir sürgündür. Sonuç olarak, Özbekistan’ın başka bölgelerinde yaşayan Ahıska Türkleri de kendi olanaklarıyla Azerbaycan’a, diğer Orta Asya cumhuriyetlerine, Rusya’nın Krasnodar vilayetine, Kabardin-Balkar ve Çeçen İnguş Özerk Sovyet Sosyalist cumhuriyetlerine göç etmişlerdir. Azerbaycan ve Orta Asya cumhuriyetleri hariç, göç edilen diğer yerlerde Ahıska Türkleri önemli sorunlarla karşılaşmışlardır. Bu koşullar Ahıska Türklerini tekrar göçe zorlamıştır.

Bir iddiaya göre, olaylar, Fergana’da pazar yerinde Özbek ve Ahıska Türkü gençler arasında çıkan bir kavgayla başlamış, önce bölgeye, daha sonra da tüm ülkeye yayılmıştır. Aslında bu çatışma, Özbekistan’daki köklü sorunların bir sonucudur. Özbekistan, Sovyetler Birliği’nin Avrupa bölgesine göre ekonomik olarak azgelişmiş kalmış, nüfus artışı ve işsizlikle birlikte ekonomik zorluklar daha da ağırlaşmıştır. Ülke genelinde yaygınlaşan yoksulluk etnik düşmanlığı körüklemiştir. Birçok Özbek, kendilerinin işsiz olmasından Ahıska Türkü, Alman, Kırım Tatarı, Yahudi, Rus gibi etnik Özbek olmayanların sorumlu olduğunu, onların işlerinin olduğu ve yerli halka göre ekonomik durumlarının daha iyi olduğunu düşünmekteydi. Bu rekabet, aralarında Ahıska Türklerinin de olduğu, ülkedeki etnik azınlıklara karşı düşmanlığı arttırmıştır.

Yukarıda da ifade edildiği gibi, Fergana olaylarının etkisinin Özbekistan’ın başka bölgelerinde de hissedilmiş olması nedeniyle yaklaşık 74 bin Ahıska Türkü Özbekistan’ı terk etmek zorunda kalmıştır (Bugai ve Kotof, 1994: 135). Özbekistan’ı terk edenlerin 40 bini Azerbaycan’a, 17 bin 500’ü Kazakistan’a, 16 bini Rusya’ya göç et(tiril)miştir (Yunusov, 2000: 37). Ahıska Türkleri, 1944 sürgününden sonra yerleşti(rildi)kleri Özbekistan’da yeni bir yaşam kurmuşlar, ancak bu olaylardan sonra sahip oldukları tüm varlıkları ansızın terk etmek, gittikleri yerlerde maddi ve manevi yeniden bir yaşam inşa etmek zorunda bırakılmışlardır (Aydıngün, A. Aydıngün, İ, 2014, s. 62).

Ozbekistan’da Ahıska Türklerine yapılanlardan Özbeklerin tamamı elbette sorumlu tutulamazlar. Fakat sebep her ne olursa olsun, Özbeklerin, 1996 verilerine göre nüfusun yaklaşık olarak yüzde 6’sını oluşturan Ruslara karşı, göstermiş oldukları hoşgörüyü aynı kandan ve aynı dinden olan Ahıskalı Türk kardeşlerine göstermemiş olmaları Özbek tarihinde kara bir leke olarak yer almıştır. Özbeklerin, bu tarihi lekeyi Türk Dünyasının birliğine ve dirliğine verecekleri katkıyla sileceklerine yürekten inanıyoruz.

SSBC’de kimliğinde “Türk” yazan tek topluluk olan ve bununla da gurur duyan Ahıska Türkleri, Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde, Fergana olayları nedeniyle, Özbekistan’dan göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu dönemde Ahıska Türklerine Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan devletleri göçmenlik hakkı tanıyarak kucak açmışlardır (Seferov- Akış, 2008, s.177, Ganiyeva, 2012,s.175-199).

Kendi olanaklarıyla Özbekistan’dan ayrılanların önemli bir kısmının, aslında Sovyet dönemi boyunca da Ahıska Türklerine kucak açmış Azerbaycan’a göç ettiği, yukarıda verilen sayılarda da görülmektedir. Esasen Azerbaycan’a göç iki farklı dönemde söz konusu olmuştur. Birinci göç dalgası 1957-1958 yıllarında, ikinci göç dalgası ise Fergana olayları sonrasında olmuştur. Azerbaycan’ın Ahıska’daki köylere yakınlığı birçok Ahıskalı tarafından göçün sebeplerinden biri olarak ifade edilmektedir. (Aydıngün, A, Aydıngün,İ, 2014, s.64)

Ahıska Türklerine, Türk devletleri içerisinde en çok sahiplenen devlet Azarbaycan olmuştur. Ahıska Türkleri tarihin her döneminde kendilerini sahiplenen Azarbaycanlı kardeşlerine minnettarlardır.

Ahıska Türklerinin Amerika Birleşik Devletleri’ne Göç Etmesi

Ahıska Türklerinin ABD’ye göç etmesi 1989’da yaşanan Fergana faciasıyla başlamıştır. 1989’da yaşanan Fergana olaylarından sonra Rusya Federasyonu’nun Krasnodar bölgesine göç etmek zorunda kalan Ahıskalılar, tarım ve hayvancılıkla uğraşarak son derece ilkel koşullarda hayatlarını sürdürmekte idiler. Vatandaşlık haklarından yararlandırılmayan, oturma ve çalışma izinleri verilmeyen, sağlık ve eğitim hizmetlerinden yoksun bırakılan ve etnik ayrımcılığa tabi tutulan Ahıska Türkleri ABD’ye göç ettirildiler.

2004 yılında Uluslararası Göç Teşkilatı vasıtasıyla 15 bine yakın Ahıska Türkü ABD’ye getirilip, farklı eyaletlerine yerleştirilip hayatlarına devam etmektedirler (Ganiyeva, s.183, Güzeloğlu, 2016, s.1).

Ahıska Türklerinin ABD’de farklı eyaletlere dağınık bir şekilde yerleştirmeleri, milli kimliklerini ve kültürlerini korumaları bakımından uygun değildir. ABD’deki Ahıskalı soydaşlarımızın bir arada yaşamaları için, ABD makamlarına karşı girişimde bulunmak ve bu yönde mücadele etmek gerekir.

AHISKA TÜRKLERİNİN TÜRKİYE’YE İSKÂNI

Temmuz 1992’de 3835 Sayılı “Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve İskânına Dair Kanun” TBMM tarafından kabul edilmiştir. Söz konusu Kanun, 8 maddeden oluşmaktadır.

Kanun’un madde 1’e göre, “1) Eski Sovyetler Birliğini oluşturan cumhuriyetlerde dağınık halde yaşayan ve “Ahıska” Türkleri olarak adlandırılan soydaşlarımızdan Türkiye‟ye gelmek isteyenler, en zor durumda bulunanlardan başlamak üzere, Bakanlar Kurulunca belirlenecek yıllık sayıyı aşmamak kaydıyla, serbest veya iskânlı göçmen olarak kabul olunabilirler. Bunların kabulleri ve iskânları, bu Kanun ile 2510 sayılı İskân Kanunu hükümlerine göre yapılır. 2) Gayrimenkul verilerek yapılacak iskânda vali ve kaymakamlar temlikle yetkilidir. Temlik cetvelinde, ailenin bütün fertleri eşit hisselerde belirtilir ve tapuya da temlikteki gibi tescil edilir”.

Bu bağlamda, 1993 yılında yaklaşık 150 Ahıska Türkü ailesi iskânlı göçmen olarak Iğdır iline getirilip yerleştirilmiştir. Ancak, bundan sonra, Ahıska Türkleri iskânlı göçmen olarak değil de, tüm zorlukları göze alarak, kendi imkânları dâhilinde serbest göçmen statüsünde Türkiye’ye gelmektedirler. (Serbest göçmen: Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye’ye gelip, Devlet eliyle iskân edilmelerini istememek şartıyla yurda kabul edilenlerdir” (İskan Kanunu, m.3 e).

Zira 3835 Sayılı Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve İskânına Dair Kanun çıkalı 20 yıl geçmesine rağmen, Türk Devleti tarafından yaklaşık 150 aile sadece bir defasında iskânlı göçmen olarak kabul edilmiştir. Hâlbuki 3835 Sayılı Kanun’un madde 1’de “Ahıska Türkleri, Bakanlar Kurulunca

belirlenecek yıllık sayıyı aşmamak kaydıyla, serbest veya iskânlı göçmen olarak kabul olunabilirler” diye ifade edilmiştir. Şayet, Ahıska Türkleri söz konusu Kanun’da belirtildiği gibi, düzenli olarak iskânlı göçmen statüsünde de Türkiye’ye kabul edilseydi, Ahıska Türklerinin sorunları (çalışma izni, oturma izni, vatandaşlık) büyük ölçüde çözülmüş olacaktı. Nitekim maddi açıdan zor durumda bulunan Ahıska Türkleri için, serbest göçmen statüsünde Türkiye’ye gelebilmek neredeyse imkânsızdır.

Yaklaşık yirmi yıl geçmesine rağmen, Ahıska Türklerinin Türkiye’ye göç süreci devam etmektedir. Günümüzde 70.000’e yakın Ahıska Türkü, Türkiye’nin çeşitli illerine yerleşmiş bulunmaktadır (İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Yalova vb). (http://www.aktifhaber.com/ahiska-turkleri,-sosyal-haklarini-istiyor-612815h.htm, 3 Haziran 2012.) (Ganiyeva, 2012, s. 185)

Bu rakam çok düşük bir rakamdır. Bölücülük sorunu yaşayan bir ülkede Türklük şuuru çok yüksek olan Ahıska Türklerinin Türkiye’ye zorluk çıkarılmadan iskânlı göçmen olarak kabul edilmesi, hatta Ahıska Türklerinin Türkiye’ye göçlerinin teşvik edilmesi ve Türk vatandaşlığı hakkı verilmesi, milli çıkarlarımız ve bekamız açısından da gereklidir.

KAYNAKLAR:

Acaloğlu, A. (2011) Gürcistan Türklerinin Folklor Mazemesi Üzerine Mitolojik Açıdan Değerlendirmeler, Ordu Üniversitesi Güney Kafkasya Halkları Dil- Tarih–Kültür İlişkileri Uluslar Arası Bilgi Şöleni Bildirileri, Ordu, 70-71.

Avşar, Z.B, Solak, S, Tosun, S. (2002) Türklerin Demografisi (1950-2025) Türkler, c.1, s.2025-241)

Ahıska (Meskhetian) Turks in TurkeyandKazakhstan, Doktora Tezi. Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Aydıngün, A., Aydıngün, İ. (2014). Ahıska Türkleri Ulusötesi Bir Topluluk Ulus Ötesi Aileler. SFN Televizyon Tanıtım Tasarım Yayıncılık Ltd. Şti.

Aydıngün, Ayşegül ve Asker, Ali (2012). “Gürcistan: De JureÜniter, De FactoParçalı”. (Der.) Aydıngün, İsmail ve Balım, Çiğdem. Bağımsızlıklarının Yirminci Yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna, Türk Dilli Halklar-Türkiye ile İlişkiler. Ankara:Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayını, s. 117-207.

Aydıngün, Ayşegül (2013). “Ahıska Türklerinin Dünü, Bugünü ve Yarını”. Yeni Türkiye, Türk Dünyası Özel Sayısı II. No. 54, s. 2665-2674.

Baydar-Aydıngün, Ayşegül (2001). Rethinking Ethnic Identity Formation: The Case of theBlandy, Charles (1998). TheMeskhetians: Turksor Georgians? A People Withouta Homeland. Surrey: ConflictStudiesResearch Center.

Şıhaliyev E. A. (2005) Ermenilerin Kimliyi ve Büyük Ermenistan Efsanesi (Rus Ve Ermeni Kaynaklarına Göre), Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma veUygulama Merkezi Dergisi (OTAM).

Koç, A.(2016). “Bun-Türkler”, BAL-TAM Türklük Bilgisi Dergisi, sayı: 24,Eylül-2016,Prizren-KOSOVA,

Khazanov, Anatoly (1992). “Meskhetian Turks in Search of Self-Identity”. Central AsianSurvey. C. 11, No. 4, s. 1-16.

Avşar, B. Zakir ve Tunçalp, Zafer S. (1994). Sürgünde 50. Yıl Ahıska Türkleri. Ankara: Türkiye Büyük Millet Meclisi Yayınları.

Kırzıoğlu, F. (2008). “Ahıska-Ardahan-Artvin ve Oltu’da Hıristiyan AtabeklerHükümeti-I (1268-1578)”. Bizim Ahıska. No. 10, s.12-17.

İzzetgil, Elşan (2012a). “Ahıska Sorunu: Sürgün, Yurda Dönüş Mücadelesi ve SonGelişmeler”. USGAM Raporu. Rapor No. 7, Ankara.

Demiray, Erdinç (2012). “Anavatanlarından Sekiz Ülkeye Dağılmış Bir Halk; Ahıska Türkleri”. TurkishStudies International PeriodicalfortheLanguages, Literatureand History of TurkishorTurkic. C. 7, No.3, s. 877-885.

Günay, N. (2010) Karahisarı Sahip Sancağı’na Yerleştirilen Ahıska Türkleri.

Günay, N. Osmanlı’nın Son Döneminde Ahıska Türklerinin Anadolu’ya Göç ve İskânı (2012). Bilig Dergisi, sa.61, ss.121-142, 2012)

Güzeloğlu, H. (2016) Bitmeyen Hasret-Ahıska, Ardahan Üniversitesi, İnsani Bilimler Dergisi, Belgü, Cilt, Sayı 3, s.7-15

Seferov, R, – Akış, A. (2008) Sovyet Döneminden Günümüze Ahıska Türklerinin Yaşadıkları Coğrafyaya Göçlerle Birlikte Genel Bir Bakış, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Yıl 2008, Cilt, Sayı 24, s. 393 – 411

Ganiyeva, S. (2012). Ahıska Türklerinin Türkiye’ye göç etmesi ve Türk vatandaşlığına alınması ile ilgili hukuki sorunlar. Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 20(1), 175-199.

Bayraktar, R. (1999). Ahıska, 21. Yüzyılda İnsanlık Dramı, 1999, İstanbul: İhlas Matbaacılık.

 

Muharrem Günay Sıddıkoğlu