TÜRK AKADEMİSİ’NDEN “AÇILIM SÜRECİ: MİLLÎ BİRLİK Mİ; AYRIŞMA MI?” PANELİ
Türk Akademisi Siyasi Sosyal Stratejik Araştırmalar Vakfı (TASAV), 10 Mart 2013 Pazar günü 1. Türk Akademisi Panelini Ramada Plaza Ankara’da gerçekleştirdi.
Türk Akademisi Siyasi Sosyal Stratejik Araştırmalar Vakfı (TASAV), 10 Mart 2013 Pazar günü 1. Türk Akademisi Panelini Ramada Plaza Ankara’da gerçekleştirdi. Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran’ın başkanlık ettiği panele, CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nadim Macit, Güneş gazetesi köşe yazarı Rıza Zelyut ve Gazi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mehmet Âkif Okur konuşmacı olarak katıldı. Geniş bir izleyici kitlesinin takip ettiği panelde, açılım süreci tüm boyutlarıyla masaya yatırıldı ve farklı bakış açılarıyla irdelendi.
“Açılım Süreci: Millî Birlik Mi, Ayrışma Mı?” sorusunun tartışıldığı panel, TASAV Başkanı İsmail Faruk Aksu’nun açılış konuşmasıyla başladı. Aksu yaptığı konuşmada, panel konusu olarak neden açılım sürecinin seçildiğine açıklık getirdi. Aksu, “Açılım Süreci: Millî Birlik Mi, Ayrışma Mı?” başlığının seçilmesinin gerekçelerini açıklarken; 15-16 Aralık 2012’de düzenledikleri “2013’e Girerken Türkiye: Sorunlar ve Çözüm Önerileri” konulu çalıştay sonucunda “bölücü terör”ün hayatî önemi haiz sorunların başında geldiğinin tespit edilmiş olmasının; Türkiye’nin kuruluş yıllarındaki badireleri hatırlatan derecede zorlu bir dönemden geçmekte olmasının; süreç ilerledikçe vatandaşlarımızın endişelerinin ve kafa karışıklığının artmasının ve uygulanan toplum mühendislikleri karşısında Türkiye’nin önünü göremez hâle gelmesinin altını çizdi. Açılım sürecinde, Türk milletinin “doğru” bildiklerinin “yanlış”, “kötü” bildiklerininse “iyi” olarak takdim edildiğini, inandığı değerlerin kıymetsizleştirildiğini söyleyen Aksu, bu gelişmeler karşısında, gerçeklerin ortaya konulmasının ve toplumun doğru bilgilendirilmesinin bir zorunluluk hâlini aldığını belirtti.
Türk milletinin vicdanını derinden yaralayan çelişkilerle dolu politikaların “demokratikleşme”, “barış sağlama”, “çözüm bulma” gibi kavramlarla meşrulaştırılmaya çalışıldığını ifade eden Aksu, “açılım süreci” taraftarlarının yer aldığı tek sesli bir koro oluşturulmaya çalışıldığını, farklı görüşleri dile getiren kişilerin ise “ırkçılık” ve “barış karşıtlığı” gibi haksız iddialarla itham edilerek demokrasinin hiçe sayıldığını savundu. Açılım sürecinin “millî birlik projesi”nin gerçekleştirileceği iddiasının tam aksine, millî birliğin sarsılmasına, toplumda kutuplaşmanın ve ayrılıkçı hareketlerin artmasına sebep olduğunu belirten Aksu, açılım sürecinde çözümün, “Türk” kimliğinin yok edilmesinde, devletin temel ilke ve niteliklerinin aşındırılmasında arandığını sözlerine ekledi.
Toplumda fikir ayrılıklarının derinleştiği, söylemlerin keskinleştiği, toplumsal uzlaşının da giderek zorlaştığı bir aşamaya gelindiğini savunan Aksu, bölücü terörün ve teröristbaşının masumlaştırılması gayretlerinin ve İmralı müzakereleriyle Öcalan’dan yol haritası beklenmesinin millî vicdanı derinden sarstığını belirtti. Aksu, bu süreçte TASAV olarak, vatandaşlar arasında farkındalık yaratmayı ve açılım sürecinin asıl amacının ne olduğu hususunda millî bir bilincin oluşmasına katkı sağlamayı hedeflediklerini ifade etti.
Aksu’nun konuşmasının ardından, TASAV tarafından hazırlanan ve açılım sürecini kronolojik bir şekilde ele alan videonun gösterimi yapıldı. Büyük beğeni toplayan ve açılım süreci çerçevesinde yaşananları gözler önüne seren videonun ardından panel başkanı oturumları başlattı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran iradeyi “millî irade” olarak nitelendiren panel başkanı Cemalettin Taşkıran, seçim kazanmasının AKP hükümetine “millî iradeyi değiştirme” değil, sadece ülkeyi bir sonraki seçime kadar “yönetme” yetkisi ve hakkı verdiğinin altını çizdi.
Konuşmasında, açılım sürecinin dış boyutunu ele alan Onur Öymen, sürecin dışarıdan dayatıldığını ve İmralı tutanaklarıyla birlikte hükümetin siyasî bir aktör olarak gördüğü Öcalan ile anayasa pazarlığına girdiğinin ortaya çıktığını ifade etti. Başbakan Erdoğan’a ABD Başkanı tarafından “Kürt sorununa siyasî çözüm bulmasının telkin edildiğini” aktaran Öymen, ABD’nin El Kaide’yi tasfiye ederken Türkiye’ye ilettiği PKK’ya siyasî çözüm bulunması tavsiyesinin kabul edilemez olduğunu dile getirdi. Sürecin, Avrupa Parlamentosu’nun 2003 tarihli “Türkiye’de bütünüyle yeni bir anayasa yapılması gerektiği” yönündeki raporu, ABD’nin bazı Ankara eski büyükelçileri ve David Phillips gibi akademisyenlerin raporlarından esinlendiğini ortaya koyan Öymen, sürecin bir “ihtiyaçtan” değil bir “dayatmadan” kaynaklandığını savundu.
Kültürel farklılıkları tanıma söyleminin post-modernitenin bir ürünü olduğunu belirten Prof. Dr. Nadim Macit ise siyasal İslamcı kesimlerin açılım sürecinin temel destekçisi olduğunu vurguladı. Yanlış bir temelde yorumlanan Medine Vesikası’na dayanarak çok kültürlülüğü benimseyen siyasal İslamcıların, Hz. Muhammed’in kabileciliği kaldırmak ve birliği sağlamak için çok uğraştığını, bugün gelinen noktada ise Türkiye’de kabileci anlayışların öne çıkarılmaya çalıştığını anlattı. Siyasal İslamcıların, “kozmopolitan Müslümanlık” anlayışından “vatansız Müslümanlığa” geçiş sürecinde olduğunu savunan Macit, açılım sürecinin İslamî kisve ile masumlaştırılarak Türk milletine zorla benimsetilmeye çalışıldığının altını çizdi.
Günümüzdeki PKK terörünün, geçmişte yaşanan Kürt isyanlarının bir devamı olduğunu dile getiren Rıza Zelyut ise, açılım sürecinde hükümetin Öcalan ile yaptığı müzakerelerin Öcalan’a af getirebilecek bir noktaya ulaştığını savundu. Osmanlı Devleti’nin etnik terör sebebiyle yıkıldığını savunan Zelyut, açılım süreciyle, Türkiye’de yaşayan Kürt halkının milletleşme sürecine sokulduğunu, önce “Kürt milleti” ve ardından da “Kürt vatanının” inşa edilmeye çalışıldığını belirtti. Zelyut, Türkiye’yi ayrıştıran bir süreç olarak değerlendirdiği açılım sürecinin destekçilerinin siyasal İslamcılar, Kürtçüler, liberaller ve darbeciler olduğunu sözlerine ekledi.
“Anayasa ve Türklük” konulu bir konuşma yapan Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, yenilenecek anayasada “Türklük” ifadesinin mutlaka korunması gerektiğini vurgulayarak, Türklüğü muhafaza etmenin, birliğin temini için “kilit taşı” niteliğinde olduğunu belirtti. Okur, Türklük ifadesi korunurken bu kavramın “etnik” değil “hukukî” bir kavram olduğu gerçeğinin daha güçlü bir şekilde ihsas ettirilmesi gerektiğini de dile getirdi. Okur, Türklüğün, etnik temelde ayrıştırıcı bir kavram olmayıp birleştirici bir unsur olduğunu tarihî, kültürel ve siyasî boyutlarıyla ortaya koyan örnekler sunarak PKK baskısıyla anayasadan “Türk” ifadesinin çıkarılmasının yanlışlığına işaret etti.
İki oturum boyunca irdelenen konuya ilişkin olarak panelin sonucunda;
- Açılım süreciyle, Türk milletini oluşturan bireyler arasındaki kültürel farklılıkların öne çıkarıldığı ve bu durumun toplumdaki birlik ve huzuru örselediği;
- Etnik temelde ayrılıkçı bir terör örgütü olan PKK’nın siyasallaşma sürecine girdiği, terör örgütü ve lideri Öcalan’ın siyasî aktör hâline getirilerek hükümetin örgütle anayasa pazarlığı yaptığı;
- “Millî birlik projesi” olarak adlandırılan açılım sürecinin aslında dışarıdan dayatıldığı ve millî menfaatlerle bağdaşmayan bir nitelik taşıdığı;
- Açılım sürecinde uygulamaya konulan politikaların, “demokratikleşme ve millî birlik” ile değil “ayrışma” ile sonuçlanacağı;
- Türk milletinin birlik ve bütünlüğünü sağlayan temel kilit taşı olan Türklüğün, mutlak surette yeni anayasada yer alması gerektiği yönünde güçlü bir kanaatin olduğu,
hususlarında mutabakat sağlandı.