Dolar 34,5424
Euro 36,0063
Altın 3.006,41
BİST 9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 19°C
Yağmurlu
İstanbul
19°C
Yağmurlu
Cts 9°C
Paz 10°C
Pts 11°C
Sal 12°C

TBMM’DE CEMEVI AÇILMASI TALEBINE RET

TBMM’DE CEMEVI AÇILMASI TALEBINE RET
12/12/2013 16:52
A+
A-

Ankara 6. İdare Mahkemesi, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Meclis bünyesinde cemevi açılması talebini reddeden TBMM Başkanlığı işleminin iptali istemini, reddetti.

CHP Milletvekili Hüseyin Aygün, Alevi inancına sahip kişilerin ibadetini yapabilmesi için cemevine ihtiyaç olduğu, bu kapsamda Meclis bünyesinde bir yer tesis edilerek yapılacak cemevinin hizmete açılması için işlemlere başlanması yolundaki başvurunun reddine ilişkin, “TBMM Başkanlığı işleminin iptali” istemiyle dava açtı.

Ankara 6. İdare Mahkemesi, davayı oy birliğiyle reddetti.

İdare Mahkemesinin gerekçesinde, Anayasa’da herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğunun, din ve vicdan özgürlüğünün olağanüstü hallerde dahi sınırlandırılamayacağının hüküm altına alındığı hatırlatıldı.

Diyanet İşleri Başkanlığının görevlerine ilişkin Anayasa hükmünün de hatırlatıldığı gerekçede, cami ve mescitlerin Diyanet İşleri Başkanlığının izniyle ibadete açıldığı belirtildi. Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Anayasa’nın kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümleri düzenleyen 128. maddesine göre çıkarılan kamu görevlilerine ilişkin mevzuat hükümleri karşısında cami ve mescit dışında bir yerin ibadethane olarak kabul edilmesi ve Alevi inancının gereği ibadetin icrası için cemevi açılmasının yürürlükteki mevzuata göre mümkün bulunmadığı ifade edildi.

Ancak uluslararası sözleşmeleri, iç hukuka üstün kılan Anayasa’nın 90. maddesi gereği konunun uluslarararsı sözleşmeler yönünden de irdelenmesi gerektiğine işaret edilen gerekçede, BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde “herkesin din ve vicdan özgürlüğü” bulunduğununu öngörüldüğü hatırlatıldı.

BM Genel Kurulunca Din veya İnanca Dayalı Her Türlü Hoşgörüsüzlük ve Ayrıncılığın Kaldırılması Bildirgesi ile konuya ilişkin genel prensiplerin belirlendiği ifade edilen gerekçede, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü”ne ilişkin 9. maddesine de yer verildi.

Gerekçede, Anayasa’nın din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin hükümlerinin, uluslararası anlaşma hükümlerine paralellik içerdiği belirtildi.

Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına İlişkin Kanun’un ve din, inanç özgürlüğü bakımından var olan uygulamaların, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararlarıyla ne ölçüde örtüştüğünün ortaya konulması gerektiği vurgulanan gerekçede, “Gelinen noktada Aleviliğin, AİHS 9. madde kapsamında görüldüğü konusunda herhangi bir tartışma kalmamıştır. Kaldı ki, Türkiye’deki uygulamalar bakımından da bu konuda tereddüt yoktur” ifadesi kullanıldı.

AİHM kararlarından örnekler

AİHM’in, devlet kilisesi sisteminin varlığını tek başına sözleşmeye aykırı bulmadığı, devletin muhtelif din ve inançlara mutlak olarak aynı davranış içerisinde olmasını aramadığı, devletin resmi dininin olmasını eleştirmediği aktarılan gerekçede, AİHM’in, bir kiliseye mensup olma mecburiyetini sözleşmenin ihlali saydığı kaydedildi.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda devletin dinine ilişkin bir hükme yer verilmediğine işaret edilen gerekçede, uyuşmazlık konusu olayda da Alevilerin din ve inançlarını açıklama özgürlüğü bakımından engellendikleri veya bir başka inanç biçimini benimseme yönünde baskıya maruz kaldıklarını gösteren güncel ve somut olaylar da ortaya konulmadığı belirtildi.

Vatandaşların üyesi olmadıkları bir kilisenin dinsel faaliyetlerinin finansmanına katkıda bulunmaları konusunda AİHM’in, doğrudan doğruya bir kilise için toplanan verginin, o kiliseye üye olmayan kişilerden alınmasını 9. maddenin ihlali olarak gördüğü aktarılan gerekçede, ancak kilisenin ölüm, evlendirme gibi faaliyetlerine katkıda bulunmak için veya genel mahiyette vergi toplanmasını ihlal niteliğinde kabul etmediği bildirildi.

Türkiye Cumhuriyeti’nde de Diyanet İşleri Başkanlığına, vatandaşlardan genel mahiyette toplanan vergilerden pay ayrıldığı anlatılan gerekçede, bu haliyle AİHM kararına aykırılıktan bahsedilemeyeceği vurgulandı. Gerekçede, “Kaldı ki aksi görüşün benimsenmesi halinde silahlanmaya, savaşa, nükleer enerjiye, teknolojiye karşı olan kişilerin bu inançları çerçevesinde ayrı ayrı vergilendirilmeleri gerekebilir ki bu durumda vergi toplanması gerekenlerin tespiti bakımından çözümsüzlük oluşacağı ve kamu düzeninin sağlanamayacağı aşikardır” değerlendirmesinde bulunuldu.

Gerekçede, “Uluslararası anlaşma hükümleri ve AİHM kararlarında görüleceği gibi din ve vicdan özgürlüğü bakımından esas ve ideal olan, bu özgürlüklere mümkün olduğunca müdahale etmemek olarak tanımlanan devletin negatif ödevidir. Bir başka deyişle ideal olan nötr bir devlet düzeninin varlığıdır. Bu anlamda eşitlik ilkesiyle amaçlanan farklılıkların yok edilmesi değil, farklı gruplara tanınan imtiyazların önlenmesidir” hükmüne yer verildi. Dava konusu uyuşmazlıkta davacının, “İslam inancına sahip olmakla birlikte İslam’ın farklı bir yorumu ve uygulamasını benimseyen Alevi topluluğu adına pozitif bazı ayrım talep ettiği, ibadet yeri olarak kabul ettikleri cemevi için TBMM’de yer tesisi istediği” anlatıldı.

Diyanet İşleri Başkanlığına, genel bütçeden pay ayrıldığı, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri Müslümanlık ortak kimliği esas alınarak, Anayasa ve laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak, miletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek görev yapma işlevi tanındığı hatırlatıldı.

Devletin negatif ödevi

Tekke ve zaviyeleri kapatan kanuna atıfta bulunan kararda, ibadet yeri dışında, bir dinin uygulaması ve yorumlaması niteliğindeki inanış şekilleri için ibadet ritüellerinin ifasının sağlanması bakımından yer tesisi isteminin, AİHM kararlarında olduğu gibi devletin negatif ödevi kapsamında ele alınması gerektiği kaydedildi. Gerekçede, bu nedenlerle dava konusu işlemin, AİHM kararlarına ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırılık oluşturmadığı belirtilerek, şu tespitler yapıldı:

“İslam dini anlayışı bakımından ortaya çıkan çeşitli mezhep, tarikat, görüş ve yorumlar ile bu inanç biçimlerini benimseyen grupların ibadethanelerinin tanınması gibi beklenti ve taleplerinin ayrı ayrı devlet eliyle kamu hizmeti olarak sunulması, bu hususlarda Diyanet İşleri Başkanlığınca kamusal alan düzenlemeleri bakımından kullanılan kamu gücü ve takdir yetkisinin farklı inanç sahibi gruplar açısından manevi anlamda ne ölçüde tatmin edici olduğu noktasında tartışmalara yol açabileceği gibi dinsel norm ile hukuksal norm arasında kurulmaya çalışılan dengenin giderek laik devlet ilkesinden uzaklaşmaya, farklı inanç biçimlerinin törpülenmesine ve nihayet din ve inanç özgürlüklerinde sınırlandırmalara yol açabileceği ve bu yönüyle de davacıların farklılıklarından yola çıkarak açtıkları bu davadaki amaçları ile çelişeceği sonucuna varılmaktadır. Bu bağlamda diğer mezhep, tarikat ve dini yorum mensuplarından ayrı Alevi vatandaşlara özgü TBMM’de cemevinin bir ibadethane olarak açılması, bunun için idare bünyesinde yer tahsisi yapılmasına ilişkin talebin reddi yolundaki dava konusu işlemde mevzuaata aykırılık görülmemiştir.”

Davacı Hüseyin Aygün’ün kararı temyiz etme hakkı bulunuyor. Temyiz istemini Danıştayın ilgili dairesi karara bağlayacak.

AA