PKK’nın elindeki esirlik ve kölelik biter mi?
PKK’NIN ELİNDEKİ ESİRLİK VE KÖLELİK BİTER Mİ?
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne ve terörle mücadele konusunda bir tane tavizini, çizgisini değiştirdiğini gören var mı?
Bir tane Allah’ın kulu bunu görmediği gibi, bundan sonra da görmeleri mümkün olamaz! Çünkü onun adanmış ömrü ve şerefle yaşatmaya çalıştığı ideolojinin temelinde Türk milletini kıyamete kadar yaşatmak ve her türlü saldırıdan korumak vardır.
Devlet Bahçeli, terörle mücadele konusunda Türkiye’nin en tavizsiz ve sert duruş sergileyen lideridir.
Aşağıda belirtiğim sonuç alınan şu iki örnek olay bile onu anlamaya yeterlidir.
PKK’lı terörist Selahattin Demirtaş’ın azmettirdiği, yönlendirdiği Hendek terör olaylarının olduğu günlerde “Sayın Başbakan tavsiyem Nusaybin ve diğer operasyon yapılan il ve ilçelerde yaşayan vatandaşlarımıza çağrıda bulunun onlara 3 gün mühlet verin ve şehirleri tahliye etmelerini sağlayarak herkesi emniyetli yerlere alın. Arkasından da Nusaybin’de taş üstünde taş baş üstünde baş koymayın” diyecek kadar kararlı duruşu ile Afrin’deki YPG’li teröristler için “Bunun başka yolu kalmamıştır. Ya Afrin yıkılsın ya da teröristler yakılsın.” diyecek kadar öfkesini diri tutmasıdır…
Böyle bir profili olan lider zaman zaman terör örgütü PKK’nın ağına düşmüşleri kurtarmak için kimi zaman uyarıyor, kimi zaman el uzatıyor. Bu el uzatma elbette CHP’nin ve benzerlerinin yaptığı gibi onların bölücü eylem ve söylemlerini meşrulaştırmak adına yahut onlarla siyasi bir menfaat birlikteliği kurmak adına değildir.
MHP Lideri Devlet Bahçeli geçtiğimiz gün bu durumu da “Uzattığım el, gelin Türkiye partisi olun, gelin teröre cephe alın, gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenenin temenni ve teklifidir.
Biz, gelişigüzel, keyfe keder, can sıkıntısından, anlık dürtülerle, dümenden ve düzenden el uzatmayız.
Biz durduk yere el vermeyiz, öylesine yerimizden kalkıp da el sıkmanın merakına tevessül ve teşebbüs etmeyiz.
DEM’e evvela düşen sorumluluk, uzanan bu samimi elin kıymet hükmünü anlaması, dahası Türkiye partisi olması yönünde bir eşik olarak algılayıp değerlendirmesidir.
Türk ve Türkiye Yüzyılında sıfırlanmış terör ve bölücülük melanetinden sonra, aşımızı beraber taşıralım, işimizi birlikte artıralım, huzur ve güvenliğimizi el ele çoğaltalım, nitekim dünya genelinde Türkiye Cumhuriyeti’nin yeryüzü cenneti olmasını sağlayalım.” çağrısıyla ve değerlendirmesiyle izah etmiştir.
Siz hiç CHP yahut uzantılarından olan bir partinin, DEM’e terör ve bölücülükten arınma ve terör örgütü PKK ile ilişkisini bitirme çağrısı yaptığına şahit oldunuz mu? Onlar DEM ve benzerlerine her daim “aynı yolda yürüyün ama bizimle ittifak ve iş birliğine devam edin” çağrısını yapıyorlar. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısındaki farkı iyi anlamak lazımdır.
MHP Lideri Devlet Bahçeli geçtiğimiz yıllarda da benzer tutumlar sergilemiş, attığı ince adımlar üzerinden bölücülüğün ağına düşmüş olanları o alandan çıkarmaya çalışmıştır. Kimi zaman el sıkışma, kimi zaman Ahmet Türk, Aysel Tuğluk gibi kişilerin istismar edilen sağlığı konusunda sağduyulu adımları da bunu göstermiştir.
Bu adımların özellikle Doğu ve Güneydoğu’da etnik fitneye yenilmiş yahut tesiri altındaki vatandaşlar üzerinde etkisi olmuştur. DEM kimliği altında sözde siyaset yapan yöneticiler PKK’nın elinde esir ve köle olduğu için MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ince ve sağduyulu bir şekilde uzattığı “Devletin merhametli elini”dün anlayamamışların yarın da anlamaları mümkün değildir. Anlamış olsalar dahi terör örgütü PKK elinde esir ve köle halleri sürdüğü için farklı bir adım atamıyorlar.
18 yaşındaki PKK’lı bir terörist Ahmet Türk’ün başkan olduğu Mardin Büyükşehir Belediyesine gelip, cebinden sigara çıkarıp ağzına koyarak ‘Ahmet Efendi yak çakmağımı’ diyor ve sonra ‘Talimatlarımız şunlardır.’ deyip çekip gidiyorsa…
Osman Baydemir Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı iken, “teröristbaşı Öcalan’a özgürlük’ eylemlerine destek vermediği gerekçesiyle, belediye bünyesinde çöpçü kadrosunda barındırdıkları terör örgütü PKK’nın gizli sivil yapılanması KCK mensupları tarafından sözde mahkeme kurularak sorgulanıyorsa…
İmralı ziyaretinde teröristbaşı Öcalan “Seni liderliğe hazırlıyorlar, farkında mısın? Anladım, heveslisin, liderlik yapabilirsin ama ben önderlik tedbirlerimi çoktan aldım, bunu da bil.” sözleriyle PKK’lı Selahattin Demirtaş’ı tehdit ediyorsa…
Bunlar esirlik ve kölelik değil de nedir?
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin DEM’li bazı milletvekilleriyle TBMM’nde el sıkışmasıyla başlayan tartışmaları titizlikle takip ederken aklıma 17 yıl önce kaleme aldığım “ESİR VE KÖLELER KURTARILMALI” başlıklı yazım aklıma geldi.
Aslında günümüz tartışmalarına da ışık tutacak o yazı şöyleydi:
“(AB)-(D)ullah Öcalan, İmralı’da adını vererek, eşbaşkanlarını atayarak kurduğu DTP isimli partiye yönelik, son avukat görüşmelerinde sert ve ciddi(!) uyarılarda bulunmuş ve DTP’lilere şöyle seslenmiş:
“Siyaset ciddi bir iştir, siyaset yapılacaksa bunu doğru yapmak gerekir. Siyaseti yapanların bunları görmesi gerek yoksa yaptığı siyaset olmaz. İşte görülüyor, ağzımı açtığımda hücre cezaları gündeme geliyor. Ben bunları tekrar tekrar söylemekten de yoruluyorum, zorlanıyorum. Bazıları şikâyet ediyor. Böyle siyaset olmaz. Siyaset ciddi bir iştir, yapacaksanız ciddi ciddi yapın. Öyle şikâyetle ağlayarak siyaset olmaz. Böyle ciddiyetsiz siyasetiniz devam ederse beni sevenlere, taraftarlarıma artık sizi desteklemediğimi söylerim.”
(AB)-(D)ullah Öcalan, İmralı’da avukatları aracılığı ile söylediği bu sözler, Öcalan ve DTP arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermektedir. Öcalan DTP’yi kendi çizgisine tam olarak uymamakla suçlamaktadır. Ve böyle devam etmeleri halinde desteğini çekeceğini söylemektedir.
Belki bölücübaşı bu desteğini çekerse, Öcalan’ın elinde esir ve köle gibi kendilerini ispat için sürekli devleti hedef haline getiren DTP’liler normalleşir…
Türk milletine acıdan başka bir şey yaşatmayan (AB)-(D)ullah Öcalan ile DTP’liler arasında iletişim koparılmalıdır.
Bu iletişim koparılırsa, kan ile beslenen vampir Öcalan’ın besin kaynakları kurutulmuş olur.
Güneydoğu Bölgesi’ndeki halk üzerinde korku yaratarak, zorla taraftarı haline getiren (AB)-(D)ullah Öcalan, bugün DTP’lileri “taraftarlarıma artık sizi desteklemediğimi söylerim.” şeklinde tehdit etmektedir.
Türk Devleti öncelikle büyüklüğünü göstererek, DTP’lileri (AB)-(D)ullah Öcalan’ın elinden kurtarmalıdır.
O ruh hastasının elinden kurtarılacak her DTP’li belki de hatalarının farkına vararak, Öcalan’la birlikte Türk milletine acı yaşatma ortaklığından vazgeçecektir.
DTP’liler belki iç dünyalarında, devlet tarafından uzatılacak bir el beklemektedir.
Y oksa toprak ağası olan, şatolarda yaşayan DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün ruh hastası (AB)-(D)ullah Öcalan ile ne işi olabilir?
Devleti yönetenler bunlara tavizler vermek yerine, olaylara bu yönden bakarak çözüm yolları aramalıdırlar.
(AB)-(D)ullah Öcalan’ın bölücü örgüt üzerinde etkisi tamamen kalkmak üzeredir. Kandil Dağındaki kamplarda bulunan teröristler, ABD’nin kontrolü altına girmiş ve yeni hedeflerde dün olduğu gibi bugün de maşa olarak kullanılmaktadırlar.
Silahlı terörist gücünü başkasının kullandığı Öcalan, siyasi gücünün de elinden kaybolmak üzere olduğunun farkına vardığı için, son avukat görüşmelerinde sık sık DTP’lilere uyarı yapmaktadır.
DTP’lilerin giyimlerine, oturmalarına, yürümelerine, yedikleri yemeklere kadar karışmasının altında yatan tek psikoloji, artık fazla itibar görmemesidir.
Geçtiğimiz günlerde yazdık ve orada da ifade ettik. Öcalan’ın PKK’yı İmralı’dan idare etme rahatlığına son verilmeli ve dışarıdaki yeni Öcalan olma hedefindekilerin önüne geçilmelidir.
Teröristin cezaevinden alınıp, T.B.M.M’nde milletvekili yapıldığı Türkiye’de bu mümkün görünmüyor ama Türk devletinin asli unsurları bunun önlemlerini almalıdır.
Türkiye’yi yönetenler küçük davranışlar içinde bulunsa da, Türk devleti büyük bir devlettir.
Terörle profesyonel bir anlayışla mücadele edilmelidir.
Bu mücadele de, en ince ayrıntı düşünülmelidir. İşte o zaman bölücü zihniyetlerin yaşaması mümkün değildir.
Bölücübaşı cezaevinden örgütü yönetirse, terörist cezaevinden alınıp milletvekili yapılırsa, belediye başkanı kendi eliyle PKK’lıların leşlerini gömerse ve bu duruma devleti yönetenler müsaade ederse, bu nasıl mümkün olsun?
(AB)-(D)ullah Öcalan, DTP’ye küseceğini açıkladı. DTP ,Öcalan’ın elinde esir ve köle olma psikolojisi ile hareket ederse, bundan sonra kendini ispat için, teröre destek verme limitini artırabilir. Bu konuya devlet dikkat etmelidir.
Ama devletin asıl yapacağı Öcalan’ın elindeki esir ve köleleri kurtarmak olmalıdır.” (18 Eylül 2007)
***
DEM’de sözde siyaset yapanların MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin derinliğini ve mesajını anlamaları mümkün değildir. Dediğim gibi anlasalar da PKK güdümünden ve korkusundan çıkıp bunu ikrar etmeleri çok zordur.
“Kandil, İmralı, Kürdistan” kodlaması içinde çalışan DEM’liler zaten MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin adımlarına ve konuşmalarına verdikleri cevapla bu mümkün olmayan hallerini yine tescillemişlerdir.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın konuşması içindeki her aşama PKK’nın talepleriyle şekillenmiştir. Tülay Hatimoğulları “Biz zaten Türkiye partisiyiz” diyor. Fakat “Kürtlerde beyin yok” diyerek ve buna benzer birçok sözle Kürtlere hakaret eden teröristbaşı Öcalan’a sahip çıkan DEM, Türkiye’nin partisi olmayı bırak, Kürtlerin bile partisi olamamıştır.
Kürtleri öldüren, aşağılayan, zulüm eden teröristbaşı Öcalan’ın özgürlüğü için 4 gün sonra Diyarbakır’da miting yapacak olan DEM, bu topraklara ait olamamış bir partidir. Bundan sonra da olması mucizedir.
DEM bizi şaşırtabilir mi?
Emperyalizmin güç merkezi olan ABD’den silah alarak terör yaratanlara itaat ederek “Türkiye Partisi” olmaları mümkün değildir.
“Uzattığım el, gelin Türkiye partisi olun, gelin teröre cephe alın, gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenenin temenni ve teklifidir.” diyen bir liderin, Türkiye üzerinde oyunları bozmaya çalıştığını Kürt kökenli her samimi vatandaşımız anlar ama Kürtleri istismar eden, onları kendine maske yapan PKK’ya hizmet edenler anlamaz.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin MHP’nin grup toplantısında dün yapmış olduğu konuşma bölgesel ve ülke meseleleri hakkındaki değerlendirmeleri, çözüm yolları ve çağrıları bir manifesto olmuştur. Konuşmasının hiçbir cümlesinde siyasi menfaat kaygısı taşımamış, bunu da konuşması içinde “Biz siyaseti, yalan ipinde cambazlık olarak değil, hakikat ve haysiyet ikliminde millete hasredilmiş hadim bir yüreğin mücadele kulvarı olarak tanımlarız.” şeklinde ifade etmiştir. Konuşması Türk milletinin, yaşadığımız bölgenin huzuru, güvenliği, mazlumların korunması adına bir vizyon sunumudur. İnsanlık değerlerini taşıyan, sağduyu sahibi herkes alması gereken mesajı almıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne ve terörle mücadeleye dair tavizsiz bir duruşu olan MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin DEM’e yönelik attığı adım, yaptığı çağrı, çizdiği alan bakalım anlama ve algılama etkileri olarak ne sonuç doğuracaktır?
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin bu son çağrıları sonrası aslında DEM’liler gözüne far tutulan tavşan gibi kalakaldılar. Tüm Türkiye ve özellikle sürekli duygu ve düşünceleri istismar edilen Güneydoğu halkı Sayın Bahçeli’nin çağrıları eşliğinde DEM’i çok dikkatli takip etmelidir. Türkiye’den yana mı yoksa elinde ABD silahı olan PKK’dan yana mı olacaklar?
MHP Lideri Devlet Bahçeli yine ders veriyor farkında mısınız?
Yıldıray Çiçek TÜRKGÜN