Petrol, elmas, altın fışkırıyor! Türkiye’ye resmen teklif ettiler
Afrika Uzmanı İbrahim Tığlı, Türkiye’nin Afrika politikasına ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Tığlı, “Afrika; elmas, altın, petrol, uranyum, kobalt, demir ve kömür gibi doğal kaynaklar yönünden oldukça zengin. Afrika yükselirken Türkiye’yi yanında görmek istiyor, kıtadaki fırsatları hatırlatarak “Gelin beraber kazanalım.” diyor” dedi.
Türkiye kazan-kazan ilişkisi bağlamında Afrika kaynaklarının Afrikalıların yararına kullanılması gerektiğini düşünüyor ve bu yönde ortaklıklar gerçekleştiriyor. Afrika; elmas, altın, petrol, uranyum, kobalt, demir ve kömür gibi doğal kaynaklar yönünden oldukça zengin. Türkiye’nin Afrika vizyonuna dair değerlendirmelerde bulunan İbrahim Tığlı, ‘Afrika yükselirken Türkiye’yi yanında görmek istiyor, kıtadaki fırsatları hatırlatarak “Gelin beraber kazanalım.” diyor.’ dedi.
İbrahim Tığlı, Afrika kıtasının potansiyelini ve Türkiye’nin Afrika vizyonuna dair değerlendirmeyi AA Analiz için kaleme aldı.
Afrika dünyanın en genç, dinamik ve zengin coğrafyasına ev sahipliği yapıyor. Bu yüzden dünya için yeni bir umut ve gelecek vadediyor. Afrika’nın yoksulluğu, yoksunluğu ve yaşanan siyasi istikrarsızlıkları kendiliğinden değil, dıştan gelen sürdürülebilir sömürgeciliğin yarattığı sorunlardan kaynaklanıyor.
Afrika’nın kıtasından dışarıdan ithal sorunları
Son 3 yıl içinde Afrika’da yapılan askeri darbelere bakıldığında, bunların küresel güçlerin çekişmelerinden kaynaklandığı görülecektir. Daha çok Frankofon ülkelerde görülen askeri darbelerde hiçbir zaman halkın desteğiyle karşılaşılmamış; dış güçlerin desteklediği cunta liderleri, güçlerini devam ettirebilmek için daima Fransa gibi devletlerin desteklerine ihtiyaç duymuşlardır. Mali’de gerçekleşen askeri darbeden bir süre sonra Gine, Çad ve Burkina Faso’daki askeri darbelerde de kazanan taraf her zaman yeni sömürgeci güçler olmaya devam etmiştir.
Burkina Faso’nun, en sakin Afrika devletlerinden biri olmasına rağmen son bir yılda iki darbe ile karşılaşmasının temel nedeni, cunta yönetimlerinin ülkeye istikrar getirmek yerine şiddet sarmalını büyüterek terörün yaygınlaşmasına, küresel aktörlerin nüfuz etmesine, halkın daha da yoksullaşmasına katkı sunması oldu.
Sudan ise Ömer el-Beşir’in yönetimden uzaklaşmasından sonra bir türlü sivil yönetime geçemedi. Geçiş döneminde sol, milliyetçi gruplara yönetimde şans verilirken ülke, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çöküşten kurtulamadı.
Somali’de bir yandan bombalar patlarken öte yanda ülkenin güneyinde görülen kuraklık, “açlıktan” kaynaklı ölümler yaşanabileceğinin sinyalini verdi. Etiyopya’da hükümet güçleri ile Tigraylı gruplar arasındaki savaş, iç savaşa evrildi.
Tüm bunlar Afrika kıtasının kaderi değil, küresel güçlerin Afrika’ya yönelik politikalarından kaynaklanıyor. Yaşananlar, ABD’nin güvenlik merkezli politikaları, Rusya’nın Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi Afrika’daki siyasi ve askeri rekabete katılma isteği, Çin’in borçlandırma siyaseti, Fransa ve İngiltere’nin varlıklarını pekiştirme eğilimi, Hindistan’ın pragmatist orta sınıfının çabalarının bir sonucu.
Türkiye’nin Afrika vizyonu
Türkiye ise Afrika’da çok farklı bir yerde duruyor. Bağımlılık oluşturmaya değil, karşılıklı kazanmaya dayalı insan merkezli politikası kıtada son 15 yılda karşılığını bulmaya başladı. Türkiye özellikle Afrika ile ilişkilerini diplomasi, insan merkezli kalkınma yardımları, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve Afrika halkının refahtan payını alması üzerine kurdu. Türkiye, Somali ile başladığı Afrika politikasında dünyada yeni bir diplomasi modeli ortaya koydu. Bu, Afrika’nın derinliğini görerek fırsatları karşılıklı iş birliğine dönüştürerek “birlikte kazanma” modeliydi.
Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, geçen hafta üç Batı Afrika ülkesine Türkiye’nin yeni Afrika dış politikasını özetleyen ziyaretlerde bulundu. İlk ziyaretini Senegal’e gerçekleştiren Çavuşoğlu, Afrika’nın en büyük uluslararası toplantılarından biri olan 8. Dakar Uluslararası Forumu’na katılarak konuşma yaptı. Çavuşoğlu’nun yaptığı konuşmada iki husus dikkati çekiciydi; Türkiye’nin kuzeyinde devam eden Rusya-Ukrayna savaşının Afrika’ya etkisi ve Türkiye’nin kazan-kazan politikasında geldiği nokta. Senegal ziyaretinde öne çıkan bir diğer husus ise Antalya Diplomasi Forumu ile Dakar Forumu arasında Mutabakat Muhtırası’nın imzalanmasıydı.
Çavuşoğlu, ikinci ziyaretini Batı Afrika’nın yıldız ülkelerinden, kıtanın mihenk taşlarından biri olan Gana’ya yaptı. İki ülke arasında ticaret, enerji, savunma ve eğitime yönelik anlaşmalar imzalandı. Ticaretin karşılıklı 1 milyar dolara çıkması hedefleniyor. Savunma alanında iş birliğinin geliştirilmesi, Türkiye’nin Libya, Orta Afrika ve Mali’deki gibi askeri iş birliklerinin bu ülkeyi de ileride kapsayacağı anlamına geliyor. Gana’nın yıllardır kuzeyinde ve batısında devam eden sınır güvenliğinin sağlanması ve terörizme karşı iş birliğinin yapılması, özellikle Gana’nın güçlü bir partner kazandığı anlamına geliyor.
Ziyaretin son durağı Batı Afrika’nın son yıllarda istikrar ve teknolojik atılımlarla öne çıkan ülkesi Benin’di. Türkiye ile Benin arasında siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesine yönelik adımlar atıldı. Benin, Afrika’nın tarihi ve kültürel birikimi olan ülkelerinden biri. Dünya sanatına damga vurmuş bu ülkenin heykel ve resim sanatının dünyada ayrı bir yeri var.
Afrika’da her alanda iş fırsatı var
Çavuşoğlu’nun ziyaretlerinde Türk iş insanının Afrika’nın potansiyelinin farkına vararak yatırım yapmasının önemi, öne çıkan konulardandı. Senegal, Gana ve Benin dışişleri bakanlarının ortak görüşü Afrika’nın üretim ve istihdama ihtiyacı olduğu ve yatırım yapıldığında kolaylıklar gösterileceğiydi. Afrika Türkiye’den altyapı, teknoloji, savunma, eğitim, sağlık anlarında iş birliğinin daha da artırılması ve teröre karşı ortak hareket edilmesini beklentisinde.
Bu ziyaretlerde ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi, savunma, eğitim ve teröre karşı iş birliği şeklinde dört başlık öne çıktı. Türkiye ve Afrika, 5 yıl öncesine göre birbirlerini daha iyi tanıyor ve anlıyor. Gine, Somali, Etiyopya, Tanzanya gibi ülkelerde Türk iş insanlarının yatırımlarının Afrika’da bir “değere” dönüştüğü ve karşılıklı kazancın önünü açtığı görüldü. Afrika ülkeleri, büyük yatırım fırsatları sunduğu Türk şirketlerini daha çok görmek istiyor. Özellikle son 2 yılda Afrika devletleri savunma sistemlerinde Türkiye’yi alternatif bir güç olarak gördüler ve Türkiye’nin savunma gücünün Afrika için örnek oluşturduğunun farkına vardılar.
Afrika ülkelerinde hem Türkiye Maarif Vakfı okullarına hem de Türkiye’deki üniversitelere yönelik ilgi artıyor. Türk üniversiteleri Afrikalı gençlere, kendi dinamiklerini koruyarak profesyonel hayata atılma imkanı sunuyor. Nitekim Türkiye’nin değişik üniversitelerinde öğrenim görmüş çok sayıda mezun Somali, Sudan, Tanzanya ve Etiyopya gibi ülkelerde üst düzey bürokratlar oldular.
Petrol, elmas, altın deposu
Afrika’nın iki büyük zenginliği var: genç nüfus ve doğal kaynaklar. Dünya’nın en fakir ülkelerinden kabul edilen Nijer uranyum, Mali ise altın zengini. Demokratik Kongo Cumhuriyeti kobalt, Zambiya bakır, Zimbabwe, Güney Afrika, Botswana altın ve elmas bakımından zengin. Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Kamerun’daki ağaç zenginliği, Amazon Ormanları ile yarışacak düzeyde.
Afrika devletlerinin kırsal kesiminde yaşayanların yüzde 75’ten fazlası elektriğe ulaşamıyor. Türkiye firmaları yenilenebilen, güneş ve rüzgar enerjilerinde dünya markası oluşturmaya başladı. Elektriğe ulaşma sorunu küçük ölçekli yatırımlarla bile çözülebilir. Yatırımlar istihdamı, karşılıklı kazanmayı ve yerli halkın refahtan daha fazla pay almasını sağlayacaktır.
Enerji krizini atlatmanın yolu da Afrika’dan geçiyor. Kömür bakımından zengin Güney Afrika ülkelerinde, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri şimdiden madencilik alanında yatırımlara başladılar. Cezayir, Nijerya, Gana, Uganda, Angola, Güney Sudan petrolü, Mozambik, Cezayir doğalgazı enerji krizinin aşılmasında başat rol oynayabilir.
Turizm, Türkiye-Afrika ilişkilerinde dinamik bir unsur olacağını gösteriyor. Afrikalılar için sağlık, eğitim, fuar turizmi açısından Türkiye bir cazibe merkezi. Fakat iş insanlarımızın Afrika’da hastaneler kurarak ilaç alanında yatırımlar yaparak katkı sunması gerekiyor.
Maarif Vakfının başlattığı eğitim faaliyetleri yankı uyandırıyor. Artık bu okullar eğitim açısından birer “marka” haline geldiler. Bu alanda yapılacak her yatırım, Afrika’nın Batı’ya bağımlılığının azalması demek.
Son on yıla kadar Afrika’da Batı ve Çin medyası etkiliydi. Bugün ise Afrika kendi medyasını oluşturuyor. TRT’nin Afrika’ya yönelik yayın başlatacak olması, kıta medyasına katkı sunacaktır. Türkiye’nin kıtadaki sivil medyası ise oldukça zayıf. Afrika’nın Türkiye’yi, Türkiye’nin de Afrika’yı tanıyıp anlaması için bunun da yatırımlarla güçlendirilmesi gerekiyor.
Afrika kıtası Rusya-Ukrayna savaşının doğurduğu gıda krizine çözüm olacak potansiyeli de taşıyor. Mümbit, zengin, tarıma oldukça elverişli topraklara rağmen birçok Afrika ülkesinde hala modern tarım yapılamıyor. Su ve ulaşım sorunu tarıma yönelik yatırımları zorlaştırıyor. Fakat Zambiya, Sudan, Güney Sudan, Tanzanya, Mozambik, Burkina Faso, Fildişi Sahili gibi ülkelerde buğdaydan kahveye, zeytinden pamuğa çok farklı ürünlerde tarım yapılabilir, geliştirilebilir. Gelecekte de dünya için bir tehdit oluşturacak gıda krizini, Afrika’da yapılacak tarım yatırımları önleyebilir.
Türkiye’yi çağırıyorlar
Sonuç olarak, Afrika kendi kaderini yaşayan bir kıta değil, yoksun ve yoksulluklarla çevrili bir hayatı yaşamak zorunda bırakılan bir kıta. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun üç Batı Afrika ülkesine yaptığı ziyaret, Türkiye’den savunmadan, eğitime, sağlıktan iletişime yatırımlar beklendiğini gösterdi. Artık yükselen bir Afrika var ve Afrika yükselirken Türkiye’yi yanında görmek istiyor, kıtadaki fırsatları hatırlatarak “Gelin beraber kazanalım.” diyor.
Kaynak: Türkgün