Dolar 34,5466
Euro 36,0095
Altın 2.987,56
BİST 9.516,15
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 19°C
Yağmurlu
İstanbul
19°C
Yağmurlu
Cts 9°C
Paz 10°C
Pts 9°C
Sal 11°C

MHP’Lİ YALÇIN: ERDOĞAN’IN YETKİ GASPI İÇİN AYM DEVREYE GİRMELİ

MHP’Lİ YALÇIN: ERDOĞAN’IN YETKİ GASPI İÇİN AYM DEVREYE GİRMELİ
17/10/2014 15:18
A+
A-

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini halen Başbakan gibi gördüğünü ifade ederek, “Tayyip Erdoğan’ın Meclis Başkanı’nı atlayarak yasamanın, başbakanı ezerek icranın ve genel başkanını çiğneyerek AKP’nin işlerine karışması, yetki gaspıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini halen Başbakan gibi gördüğünü ifade ederek, “Tayyip Erdoğan’ın Meclis Başkanı’nı atlayarak yasamanın, başbakanı ezerek icranın ve genel başkanını çiğneyerek AKP’nin işlerine karışması, yetki gaspıdır. Erdoğan’ın Türkiye’de hukuku yok sayan uygulama ve cüretkâr icraatına ‘dur’ diyecek yürekli hukukçular, hâkim ve savcılar aranmaktadır. Anayasa Mahkemesi burada devreye girmeli, devletin en tepesindeki şahsın Anayasa’yı sorumsuzca delen icraatına dur demelidir.” ifadelerini kullandı.

Yalçın’ın açıklaması şu şekilde:

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu makama seçildiği günden beri hukuk ihlallerini sürdürmekte; kendisini hukukun, halkın hak ve çıkarlarının üzerinde görmeye devam etmektedir. Aldığı her karar, söylediği her söz ve ortaya koyduğu her icraat Anayasa ile kendisine tanınan hak ve yetkileri aşmaktadır. O sebeple Erdoğan ve başını çektiği AKP dışındaki bütün kesimlerin, Türkiye daha fazla sorunlar yumağına dolanmadan bu hukuksuzluk manzumesine karşı çıkmaları, Erdoğan’ı bulunduğu mevkiin Anayasa ile belirlenen sınırlarına çekilmeye icbar etmeleri bir zaruret hâlini almıştır.

Cumhurbaşkanı hâlâ kendisini Başbakan gibi görmekte, TBMM gündemini belirlemekte, ele alınacak kanun tasarı veya tekliflerini önceden kamuoyuna bildirmektedir. İç güvenlik alanında yapılması düşünülen, ne getirip ne götüreceği Meclise gelince belli olacak gündemdeki yasal hazırlığı hükûmetten önce Erdoğan duyurmaktadır.

Tayyip Erdoğan’ın geçenlerdeki TÜSİAD toplantısında her kesimi azarlaması, Bank Asya konusunda söyledikleri, New York Times’in “IŞİD Ankara’da adam topluyor.”başlıklıhaberine ettiği hakaretler, hangi binanın hangi devlet kurumuna tahsis edileceğine karar vermesi, cumhurbaşkanlığı yanında başbakanlık görevini de fiilen yürüttüğü gerçeğini ortaya koymaktadır.

Tayyip Erdoğan, kendisini sadece Başbakanın değil, TBMM Başkanının da yerine koymaktadır. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, 2 Ekim 2014 günü Harvard Üniversitesinde yaptığı konuşmada Erdoğan’ın kendisine tezkereyi 25 Eylül günü TBMM’den geçireceğini söylediğini belirtip “Tezkereyi Mecliste onaylatıncaya kadar bundan söz etmememi istemişti.” demiştir.  Biden’in açıklaması,TBMM’nin Erdoğan’ın talimatı doğrultusunda çalıştığını, Cemil Çiçek’in sadece bir emir eri olduğunu ortaya koymuştur.

Tayyip Erdoğan’ın Meclis Başkanını atlayarak yasamanın, Başbakan’ı ezerek icranın ve genel başkanını çiğneyerek AKP’nin işlerine karışması, yetki gaspıdır. İdare hukukuna göre en üst mercideki yönetimin, başka bir devlet organının görev alanına giren herhangi bir konuda işlem tesis etmesi dolayısıyla ortaya bir yetki sakatlığı çıkmaktadır. Bir başka yönetim merciinin görev alanına giren bir konuda hukuka aykırılık sergileyen kimsenin yaptığına yetki tecavüzü de denir. Bu sakat işlem, hem fonksiyon gaspı hem de yetki gaspı olarak kendini göstermektedir. Esasen hukuka uygun olmadığı için çıkan bu yetki sakatlığı ve fonksiyon gaspı dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın yaptığı işlem ve aldığı kararların yok hükmünde sayılması gerekir.

Kısacası Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı makamındaki icraatı sakat ve alildir. Erdoğan hukuku sakatlamış, hukukun üstünlüğünü komaya sokmuştur.

Burada bir yapmacıklık, sunilik ve samimiyetsizlik sırıtmaktadır. Hem ikiyüzlülük hem de cumhurbaşkanlığı makamının kötüye kullanılması söz konusudur.

Erdoğan kimin adına hükûmet ve Meclisin icraatını açıklamaktadır?

Madem bütün Türk milletinin başıdır, o hâlde muhalefet tarafından meclise bir yasa teklifi gönderildiğinde bunu da Erdoğan açıklamalıdır.

Hatta sivil toplum örgütleri yurt çapında ciddi bir eyleme çıktıkları zaman bunu önce Erdoğan kamuoyuna duyurmalıdır.

Aksi takdirde “Bütün milletin cumhurbaşkanıyım.” demeye hakkı yoktur.

Öyle ya kendisi bütün kesimlerin cumhurbaşkanı değil midir?

Tayyip Erdoğan bir taraftan yıllardır yeni bir Anayasa için Meclisi oyalarken diğer taraftan da yürürlükteki Anayasa’yı kalbura çeviren uygulamalara imza atmıştır. Buna öncelikle karşı çıkması gereken kişi Başbakan Ahmet Davutoğlu’dur. Bu yetki karmaşasına kendisine Anayasa ve hukukunun tanıdığı yetkileri kullanmak suretiyle son vermelidir.

Ey Türkiye’nin hâkim ve savcıları, sizin hukukun üstünlüğünü gözeten bağımsız iradeniz nerededir?

Ey sevgili milletimiz!

Erdoğan kendisini ne zannetmektedir? Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı mıdır, meclis başkanı mıdır, başbakan mıdır, parti genel başkanı mıdır?

Anayasa ve yasaları ihlal eden Erdoğan, cumhurbaşkanlığı görevini hangi zeminde ve hangi hukuka dayanarak yerine getirmektedir? Cumhurbaşkanı sıfatıyla bu çelişkinin hesabını vermek, bu soruyu cevaplandırmak zorundadır.

Devlet geleneğimizde böylesi bir sorumsuzluk, böylesi bir hukuk ve teamül tanımazlık vaki değildir.

Türkiye’nin yaşadığı sosyal, ekonomik, siyasi sorunların ve PKK’nın Kobani gibi bahanelerle sokaklarda terör estirmesinin sebebi, AKP’nin bacasından tüten dumandan ve cumhurbaşkanlığı makamından yayılan tahammül edilmez hukuksuzluğun kokusudur. Bu koku dağıtılmadığı, hukukun üstünlüğü temin edilmediği sürece Türkiye’nin sorunlarına kalıcı çözüm gelmeyecek, siyasi buhran sona ermeyecektir.

Cumhurbaşkanının Anayasa’daki yetkileri gayet açıktır. Cumhurbaşkanı halkın ve bütün toplum kesimlerinin, bütün kurum ve kuruluşların başkanı ve temsilcisidir. Bulunduğu makamda sadece iktidar partisini değil muhalefeti de temsil eder. O bakımdan siyaset platformundaki bütün parti ve görüşlere eşit mesafededir. Tayyip Erdoğan eski alışkanlıklarını sürdürerek bir partinin genel başkanı veya hükûmetin başı gibi davranamaz. Kendisine bu hak ve yetkiyi veren herhangi bir hukuk kuralı veya Anayasa maddesi de yoktur.

Cumhurbaşkanı tarafsız olmak ve tarafsızlığını korumak zorundadır. Hiçbir gerekçe kendisine siyasi polemiğe girme ve eleştirilere siyasetin diliyle cevap verme hakkını vermez. Tenkitlere cevap da cumhurbaşkanlığı görev ve yetkilerinin çizdiği sınırlar dâhilinde kalarak yapılmalıdır. Aksi takdirde hem Anayasa hem idare hem de kamu hukuku çiğnenmiş olur.

Tayyip Erdoğan, bir kaos, savaş veya toplumu derinden sarsan bir karışıklık meydana geldiğinde bütün insanları birlik ve beraberliğe hangi yüzle ve hangi anlayışla çağıracaktır?

Bir savaş hâlinde başkumandan sıfatıyla sadece içinden çıktığı partinin tabanını mı seferberliğe davet edecektir?

Sürekli eleştirip aleyhinde konuştuğu siyasi partilere mensup ve farklı görüşlerdeki insanları nasıl birlik ve beraberliğe çağıracaktır?

Tayyip Erdoğan, “Ben bütün milletin başıyım. Bütün kesimleri temsil ediyorum.” diyebilmek için bütün kesimlerin ortak karar ve ruhunu gerek davranışları gerekse icraatıyla yansıtmalıdır.

Ya bütün milleti temsil iddiasına uygun hareket etmeli veya bu makamı terk edip partisine dönmelidir.

Cumhurbaşkanlığı makamının doğruluğuna ve tarafsızlığına bizzat o makama işgal eden kimsenin halel getirmesi yaman ve kabul edilemez bir çelişkidir.

Namusu ve şerefi üzerine” TBMM’de milletin vekilleri huzurunda yemin edip de bu yemine sadık kalmayan bir cumhurbaşkanı, namus ve şeref kavramları üzerinden şiddetli eleştirilere boyun eğmek zorunda kalacaktır ki bu hem cumhurbaşkanlığı makamının yüceliğini hem de onun asıl sahibi olan milletin onurunu zedeleyecektir.

Sözünde durmayarak yalancı durumuna düşen bir cumhurbaşkanı önce inandırıcılığını, sonra da meşruiyetini kaybedecektir.

TMMM huzurunda ettiği yemini Tayyip Erdoğan’a yeniden hatırlatıyoruz. Cumhurbaşkanının ettiği yemin, laf olsun diye şartları yerine getirilen sembolik bir törenin tumturaklı kelimelerle süslenmesinden ibaret değildir. Yemin töreni; işgal ettiği makamda sözünde durması, kendisine tanınan yetki ve görevlerin dışına çıkmaması için kendisinin aklına ve milletin hafızasına kazınan caydırıcı bir seremonidir. Cumhurbaşkanının içtiği andı hep hatırlaması ve onun gereğini daima yerine getirmesi beklenir. Çünkü bir yetki gaspı hâlinde kendisini muaheze edecek, icraatının hesabını soracak daha yüksek ve yetkili bir merci yoktur. Anayasa hukukuna göre cumhurbaşkanı sorumsuzdur. Tayyip Erdoğan da bunu bildiği için bulunduğu mevkii alabildiğine istismar etmektedir.

Anayasa ve yasaların bizzat cumhurbaşkanı tarafından ihlal edildiği bir ülkede hukukun üstünlüğü sona ermiş, temel hak ve hürriyetler çiğnenmiş demektir. Eğer devleti yönetenler keyfilikle hareket edip Anayasa ve yasaların bihakkın uygulanmasına önayak olmazlar, bunları önce kendileri çiğnerlerse bu, ülkede kaosa yol açar.

İmamın hatalarının cemaati de daha beter yanlışlara sevk ettiğine dair meşhur darbımeseli burada detaylandırmayı ayıp sayıyoruz. Şurası bir hakikattir ki devletin üst kademelerinde bulunanlar hukuku yok sayarlarsa icraya ve adalet mekanizmasına olan güven ortadan kalkacak, toplumda kendi kanunlarını ortaya koyan, kendi adaletini arayan bir anlayış süratle yerleşecektir. Böylece halk kesimleri ve kurumlar kendi hukuklarını oluşturmaya başlayacak, sokaklarda halk mahkemeleri kurulacaktır. Hâkim ve savcıların ve güvenlik birimlerinin yerini hak arayan mafya babaları ve Kasımpaşalı kabadayılar alacaktır. Bunun sonucunda toplumda dağ kanunlarının hâkim olduğu bir ortam hâsıl olacaktır. O takdirde Adalet Bakanlığının ve Başbakanlığın kapısı önüne biriken ve kendisini halk temsilcisi sayan bazı grup ve şahısların yargıya alternatif masalar kurarak arkalarına da “İş takibi yapılır, adalet tecelli ettirilir.” levhası asmaları beklenmelidir. Ne yazık ki Erdoğan Türkiye’yi bu akıbete sürüklemekte, dağ ve sokak kanunlarına, gangsterlik raconuna ve eşkıyalık kurallarına mahkûm etmektedir.

Nitekim barış süreci, çözüm süreci gibi ambalajlar altında AKP iktidarının ve bizzat Erdoğan’ın başlattığı hukuksuzluklar, PKK’ya kendi gayri meşru hukukunu oluşturma fırsatı vermiştir. “Nasıl olsa AKP ülkeyi keyfilikle yönetiyor ve bize de aşırı müsamaha gösteriyor, o hâlde biz de kolayca kendi dinamiklerimizi oluştururuz.” diye yola çıkan PKK-BDP-HDP-İmralı-Kandil kadroları tarafından KCK denilen şehir yapılanmaları kurulmuştur. Bugün her türlü hukuksuz eylemin, her türlü saldırı ve şiddetin arkasında PKK’nın şehir örgütlenmesi KCK vardır. Bu yapılanma, özellikle güneydoğudaki kentlerde ve kırsalda kendi hukukunu dayatmaktadır. Bunların şehirlerimizde meydana gelen saldırılarının devlet tarafından sonlandırılmaması, tasallut altındaki halkı kendi hukuklarını korumak için kendi bildiği metotları kullanmaya sevk edecektir. Bu ihtimali besleyen en büyük olgu, maalesef devletin başındaki Erdoğan’ın hukuk ihlalleri ve kanun tanımazlığıdır. PKK ve HDP’nin kurduğu bir tür paralel devletin teşekkülünde en büyük günah ve vebal de iktidara ve Erdoğan’a aittir.

Aslında Erdoğan’ın hedefi ve niyeti bellidir. Kendisini cumhurbaşkanı değil de devlet başkanı gibi görmekte, fiilen diktatör gibi davranmaktadır. Ancak bunun mevcut Anayasa ve yasalarla yapılmaya çalışılması açık bir suçtur. Erdoğan’ın uygulamaları ancak antidemokrat ve totaliter rejimlerde görülür. Putin’in, Castro’nun böyle keyfilikleri ülkelerindeki rejimlerin bir sonucudur. Ancak Türkiye’de hâlen demokratik parlamenter rejim meriyettedir. Buna rağmen Tayyip Erdoğan’ın nasıl olsa hesap soran yok diye keyfî bir siyasi kişilik gibi hareket edip konuşması, adı geçen liderleri taklit hevesinin bir sonucudur.

Erdoğan’ın Türkiye’de hukuku yok sayan uygulama ve cüretkâr icraatına dur diyecek yürekli hukukçular, hâkim ve savcılar aranmaktadır. Anayasa Mahkemesi burada devreye girmeli, devletin en tepesindeki şahsın Anayasa’yı sorumsuzca delen icraatına dur demelidir.

Milletimizin selameti için Tayyip Erdoğan’ın Anayasa’da kendisine tanınan görevlerin dışına çıkmasına ve totaliter rejim hayalleriyle Türkiye’yi serüvene sürüklemesine engel olacağız.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.