İHSANOĞLU: TOPLUMUN GERGİNLİKTEN KURTULMASI GEREKİYOR
Türk Milleti’nin cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu,”Bu ülkemizin önünü açmak için yapılan bir yarış ve en yüce olan makama yapılan yarış. Bu yarış yapılırken bunun medenice yapılması gerekiyor. O makama gitmek isteyenlerin o makama layık şekilde davranması gerekiyor” dedi.
Yurt gezilerini sürdüren İhsanoğlu, “Demokrasi mücadelesi sırf hamasi sözlerle yeni düşmanlar yaratarak, milleti arkamıza almakla olmaz. Biraz daha rahat olalım.İster seçilelim seçilmeyelim mesele değil. Memleketin daha iyi noktaya gelmesi toplumun gerginlikten kurtulması hedefimizin bu olması gerekiyor” diye konuştu.
Türk Milleti’nin cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, cumhurbaşkanlığı seçiminin ülkenin önünü açmak için yapılan bir yarış olduğunu belirterek, “En yüce olan makama yapılan yarış. Bu yarış yapılırken bunun medenice yapılması gerekiyor. O makama gitmek isteyenlerin o makama layık şekilde davranması gerekiyor” dedi.
İhsanoğlu, seçim çalışmaları için gittiği Kayseri’de bir otelde basın toplantısı düzenledi. Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda Meclis’te iki önemli partinin CHP ve MHP’nin uzlaşarak, anayasal hakkın kullanılmasıyla mutabakatla yola başladıklarını ifade eden İhsanoğlu, gün geçtikçe Türkiye’deki bütün siyasi partilerin en sağdan en sola kadar, milliyetçi, muhafazakar, sosyal demokrat, kadın partisi olmak üzere bütün siyasi renklerin bu iki parti arasında başlayan uzlaşı etrafında toplandıklarını vurguladı.
Bu durumun çok sevindirici olduğunu dile getiren İhsanoğlu, şunları kaydetti:”Bu içeriden gelen ve Türkiye’nin muhtaç olduğu bir şeydir. Biz hep Türkiye’de siyasi bölünmeden, çatışmadan, çeteleşmeden bahsederken, Türkiye’de böyle büyük bir uzlaşı başlıyor ve 10 gün içinde büyük bir mesafe kat ettik. Hem bizim açımızdan hem milletimiz açısından dev adımlar. Bunun herkesi sevindirmesi lazım.
Bu başkasının hakkını gasp etmek, ona mani olmak değil, bu medeni bir yarış. Bu ülkemizin önünü açmak için yapılan bir yarış ve en yüce olan makama yapılan yarış. Bu yarış yapılırken bunun medenice yapılması gerekiyor. O makama gitmek isteyenlerin o makama layık şekilde davranması gerekiyor. Elbette siyasi rekabet mevzu bahis olacak ama bunun sağlıklı bir şekilde olması lazım. Siyasirekabet, iftira kampanyalarına dönüşecekse o zaman Türkiye’nin önü açılmaz.”
TRABZON’DA YAŞADIĞI OLAY
İlk ziyaret ettiği yerlerden birisi olan Trabzon’da cuma namazı çıkışında bir gencin yanına gelmeye çalıştığını ve emniyet görevlilerinin uzaklaştırmak istemesine rağmen engel olarak gencin yanına gelmesine müsaade ettiğini anlatan İhsanoğlu, şöyle devam etti:
“İri yapılı bir zattı, arkadaşlar ondan çekindi. Bana geldi dedi ki ‘siz Çankaya’ya çıkınca Kur’an’ı yasaklayacaksınız’. Nasıl olur dedim. Ondan sonra başladı konuşmaya bir metin ezberlemiş onu söylemeye çalışıyor. ‘Ben hafızım’ dedi. Halinden hıfza çalışan bir insan olmadığı belliydi. Çünkü hıfza çalışan insanlar mütevazı, eğik başak gibi olurlar ve biraz da hıfzettikleri Kur’an’ın nuru yüzünden belli olur. ‘Lütfen tamamlayın ben de cevap vereyim’ dedim. Tamamladıktan sonra ‘kardeşim hafızlığını tamamla ben seni Çankaya’da kıraat-ı aşere bekliyorum’ dedim. Baktı anlamadı. Kıraat-ı aşere ne demek.
Bu hıfza çalışan birisi olsa kıraat-ı aşerenin ne demek olduğunu bilir. Kıraatı aşere demek, Kur’an-ı Kerim’in değişik on türlü, bilhassa harflerin okunuşu değişik, Arap kabilelerinin, Peygamber Efendimizin, sahabelerinin okuma tarzı, harflerin çıkışıyla ilgili on tane standart yol vardır. Bunu da hafızlık çalışan bilir. İşin ihtisası doktorası gibidir. Ben ‘hafızlığı bitir kıraat-ı aşere okuturum’ dedim baktı anlamadı, ayrıldı. Ondan sonra oraya iftira furyası, ‘gence
mani oldu bilmem ne felan…’ Bir iki gazete bunu aldı yazdılar. Bugün hâlâ yeni bir kampanya başlatıyorlar. ‘İhsanoğlu Çankaya’ya seçilirse Kur’an okutmayacak’.Böyle bir kara propaganda olur mu? Böyle bir yalan, iftira olur mu?”
BAŞÖRTÜSÜ KONUSUNDAKİ TUTUMU
Başörtüsü meselesi kendisine ilk sorulduğunda iki şey anlattığını ifade eden İhsanoğlu, üniversitedeki tavrını ve 28 Şubat sürecine rağmen başörtülü kızları derse aldığını söyledi.
Görev yaptığı üniversiteyle arasının bozulmasındaki en büyük nedenin başörtüsü konusundaki tutumu olduğunu belirten İhsanoğlu, 10 sene erken üniversiteden ayrılıp emekli olduğunu ifade etti.
İhsanoğlu, başörtüsüyle alakalı düşüncelerinin sorulduğunu dile getirerek, “Ben dedim ki başörtüsü haktır, dini bakımdan dini vecibedir ve gelenektir. Sosyolojik olarak aileler örtmüştür, hep böyle gelmiştir. Bu birinci ve ikinciyi atıyorlar. ‘İhsanoğlu başörtüsü gelenektir’ dedi diyorlar. Sonra bunu başka yerlere paralellik katıyorlar felan. Böyle şeyler yapılıyor ama bunun hâlâ tekrarlanması ve bunun milletin önünde nefret söylemi yaratmak için yapılması çok tuhaftır. Aynı şey Filistin’le ilgili benim söylemediğim şeyleri söyletiyorlar.
Bütün kayıtları vardır. Taha Akyol ile yaptığım ilk görüşmeden itibaren yüzlerce yaptığım konuşmada ben İsrail’in tecavüzlerini kınadım. İsrail’in birkaç defa resmi görüşmemde devlet terörü yaptığını ifade ettim. Buna rağmen benim İsrail’e karşı olmadığımı, Filistin ile İsrail arasında bitaraf kaldığımı iddia ediyorlar.” şeklinde konuştu.
Filistin ve Gazze’de son günlerdeki gelişmelerle ilgili fikrini açık açık ifade ettiğini vurgulayan İhsanoğlu, “İsrail’in bu hunharca, vahşice saldırısını defaatle kınadım, yapılması gerekenleri söyledim” dedi.
“SÖYLEMEDİĞİM LAFLAR SÖYLENİYOR”
Gazze’de dünkü rakamlara göre 700’e yakın insanın hayatını kaybettiğini ifade eden İhsanoğlu, şöyle devam etti: “Bütün semtler, hastaneler yerle bir edilmiştir ve ben 2008’in sonunda 2009’un başında yaptığım hizmetleri anlattım yol gösterdim. İki uluslararası yol var, birisi Güvenlik Konseyi, bu yol kapalıdır. Çünkü orada daimi üyeler, 5 üye var. Oradan geçiş yok onun için uğraşmak lazım. Ama o 5 üyenin üzerinde baskı yapmak lazım.
Orada bizim teşkilatımıza bağlı daimi üye olmayan 3 veya 4 devlet var. Onların işbirliği ile beraber orada bir yol alabiliriz. Ama bunun ihtimali düşüktür. İkinci yol benim 2009 yılında açtığım İnsan Hakları Konseyi’nin yoludur. Örnekler verdim. Dün Cenevre’de benim söylediğim o yol, bütün İslam devletleri oraya gitti benim açtığım yoldan devam ettiler. İnsan Hakları Komisyonu 2009’da benim teklif ettiğim şekilde Gerçekleri Tespit Etme Heyeti kurdu Şimdi bu heyetin bir an önce Gazze’ye gidip İsrail’in işlediği savaş suçlarını tespit etmesi gerekiyor. Ondan sonra artık Filistin devleti Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne, Uluslararası Adalet Divanı’na gidebilir. Bizim vazifemiz bunlara destek vermektir. Ben bütün bunları söylüyorum, bunların hiçbirisi kale alınmıyor, söylemediğim laflar söyleniyor ve sanki düşman gibi…
Bunlar iftiradır. Bu Allah’tan korkmayanlar, insanlardan utanmayanlar benim
diyeceğim bir şey yok. Ama Allah’a, Kur’an’a inanıyorlarsa Hucurat Suresi’ni okusunlar. Hucurat Suresi’nde bazı ayetler var onları ben bilahare hatırlatacağım.”
ERDOĞAN’IN SÖZLERİNE CEVAP
İhsanoğlu, seçim çalışmaları için geldiği Kayseri’de bir otelde düzenlediği toplantıda basın mensuplarının sorularını cevapladı.
Bir gazetecinin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisiyle ilgili, “Benden ödenek istedi” yönündeki açıklamasını hatırlatması üzerine İhsanoğlu, Sayın Başbakan’ın bütün söylemlerini takip etme gibi bir imkanının olmadığını söyledi.
Sayın Başbakan’ın üslubuna katılma imkanının da olmadığını ifade eden İhsanoğlu, İslam İşbirliği Teşkilatı’na Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin adayı olarak ortaya çıktığını ve kazandığını belirtti.
Karşısında Suudi Arabistan, Pakistan, İran, Malezya, Bangladeş ve Mısır gibi birçok devletin olduğunu dile getiren İhsanoğlu, bu seçimi nasıl kazanacağını devlet ricaline söyledikten sonra seçime girdiğini ve mükemmel bir şekilde kazanarak bu şerefli görevi devletine, milletine kazandırdığını vurguladı.
İkinci dönemde ise uzatma teklifinin kendisine karşı çıkan diğer devletlerden geldiğini vurgulayan İhsanoğlu, şunları kaydetti:
“Ne kendim istedim ne devletim istedi. Suudi Arabistan istedi. Ben bunları ilk defa söyledim, bunlara burada girmek istemezdim. Uluslararası siyasetin kendine göre nazik bir üslubu vardır. Onu korumak lazım. Devletler arası münasebetler böyle bizdeki gibi iç politika kavgalarına benzemez. Onun daha ince bir üslubu olmalı. Ben göreve gelirken and içtim, bu andıma, yeminime son güne kadar sadık kaldım. Bu görevde minnet borcu yoktur. Siz devlet adına bir hizmet yapıyorsanız minnet borcu bekleyemezsiniz.
Ama ben bu 9 sene içinde iki şeyi gözettim. Birincisi 57 ülkenin karşısında içtiğim anda sadık kalmak, bir de kendi milletimin menfaatlerine hizmet etmekti. Ben bunları layıkıyla yaptığımı sanıyorum. Görevimin sonunda sayın Abdullah Gül çok güzel bir teşekkür mektubu yazdı. 57 ülkeden oluşan bir teşkilatın bütçesi, o ülkelerden ödenir. Bu ödenen paralar iki türlüdür. Birisi yıllık aidat, bir de bağışlar vardır. Ben doğrusu başka ülkelerin aidatlarının üzerine bağışlar yaptığına göre benim ülkemin de bağış yapması gerektiğini söyledim. Herhalde Sayın Başbakan oradan hatırlamıştır.”
YÜZDE 60 OY HEDEFİ
İhsanoğlu, “Zorlu bir seçim süreci çok da hızlı geçiyor, hedeflediğiniz bir rakam var mı” yönündeki bir soruya ise “Yüzde 60” şeklinde cevap verdi.
Başka bir gazetecinin, “Yüzde 60 rakamı öngörünüz, beklentiniz mi, yoksa anket çalışması sonucu ortaya çıkan rakam mı?” şeklindeki sorusu üzerine ise İhsanoğlu, şunları kaydetti:
“Şimdi iki partinin toplam yekunü ve 10-11 partinin küçümsenmeyecek potansiyeli, artı bu seçimlerde farklı bir şey olacak. O bence çok mühim. Bunun altını çizmek lazım. İçinden geçtiğimiz dönem siyasi ve sosyolojik haritada değişim sürecidir. Cumhuriyeti kuran CHP, Türk milliyetçiliğinin temsilcisi MHP.
Bu iki parti çok farklı dünya görüşleri, felsefeleri olduğu halde bugün 2014 Türkiyesinde toplumsal ve siyasi yozlaşmanın varlığını, zaruretini hissedip bu siyasi, yani tavandaki anlaşmayı, mutabakatı yapmışlardır. Bu mutabakat iki genel başkanın düşüncesi olabilir ama o düşüncenin altında sosyolojik bir olay.”
“TÜRKİYE’NİN TİCARETİNİ İSRAİL ÜZERİNDEN YAPMA MECBURİYETİ OLUŞTU”
Bir gazetecinin, “İsrail’in Gazze’ye uyguladığı zulümle ilgili hem sayın Başbakan’dan hem de hükümetten çok sert açıklamalar geliyor. Fakat bir taraftan da iki önemli iddia var, hükümetin İsrail’e jet yakıtı sattığı ve diğeri de Sayın Başbakan’ın oğlunun gemileri vasıtasıyla İsrail’e ticaret yaptığı iddiaları. Bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz” yönündeki sorusunu İhsanoğlu, şöyle yanıtladı:
“Bu iddialar, karşısında benim bir lafım yok. Çünkü iddialar delile muhtaçtır her zaman. Bizim hakkımızdaki iddialar hiç delili yokken her gün tekrarlanınca gerçek oluyor. Benim temennim odur ki herhangi bir iddianın sahibi, delilini ortaya koysun. Ben onlara bir şey demeyeceğim. Fakat şunu söyleyeyim, Türkiye’den İsrail’e ticaret çok artmıştır. Türkiye’nin ticaretini İsrail üzerinden yapma mecburiyeti oluştu. Çünkü bütün Ortadoğu’ya giden yollar kapanmıştır. Suriye, Irak kapanmıştır. Mısır’la aramızdaki durum bellidir. Onun için Ortadoğu’ya yapabildiğimiz ticaret İsrail üzerinden karayoluyla, deniz yoluyla yürüyor. Bu büyük bir maliyet getiriyor. Bu ticaret, ekonomi uzmanları tarafından yakından takip ediliyor ve biliniyor. Büyük kayıplar var. Ama bunların çoğunun da İsrail’in lehine olduğu muhakkaktır.”
İhsanoğlu, Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak’ın hiçbir adaya destek vermeyecekleri yönündeki açıklamasının hatırlatılması üzerine, “Türkiye’de açıktan fikir beyan etmek eskisi gibi kolay değil. Türkiye’de bir takım sıkıntılar, gerginlikler, çekilmeler var. Yolda gelirken yanımda eşim oturuyordu, birşey için kalktı o arada birkaç kişi yanıma geldi. Genç hanımlardan, beylerden birkaç kişi. ‘Efendim biz sizi tanıyoruz, seviyoruz oyumuz size’ diyorlar, birisi gelince hemen kalkıp gidiyorlar. Neden bu halde anlamıyorum. Bunlar yolcu. Böyle bir korku var milletin içinde” ifadelerini kullandı.
İhsanoğlu, “Demokrasi mücadelesi sırf hamasi sözlerle yeni düşmanlar yaratarak, milleti arkamıza almakla olmaz. Biraz daha rahat olalım. İster seçilelim seçilmeyelim mesele değil. Memleketin daha iyi noktaya gelmesi toplumun gerginlikten kurtulması hedefimizin bu olması gerekiyor” dedi.
AA