GÜL’DEN IRKÇILIK TEPKISI
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Avrupa’da sayıları 5 milyona yaklaşan Türkler, maalesef bu tarz ırkçı hareketlerin boy hedefi haline gelmiştir. Benzer şekilde Avrupa’da yaşayan diğer Müslümanlar da hem nefret suçlarına, hem de fiziki saldırılara maruz kalmaktadırlar” dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi tarafından JW Marriott Otel’de düzenlenen “Avrupa’da Göç, İslam ve Çokkültürlülük” konferansına katıldı. Konferansın açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Gül, göçün, insanlık tarihi kadar eski bir olgu olduğunu belirterek, tarihin her döneminde göçün, toplumların, devletlerin ve kıtaların kaderini etkilediğini söyledi. Göçün tarihine değinmeden, insanlık tarihini yazmanın mümkün olamayacağını dile getiren Gül, küresel bir köye dönüşen dünyada, göçün hala önemli bir olgu olarak karşılarında durduğunu kaydetti. 20. Yüzyılı ‘nüfus patlaması ve şehirleşme’nin asrı olarak nitelendirdiklerinde, 21. Yüzyılın ‘yaşlanan nüfus, toplumsal çeşitlilik ve uluslararası göçün’ asrı olması kuvvetle muhtemel olduğunu vurguladı. Göç konusunu her şeyden önce temel bir sosyolojik kavram olarak ele alması gerektiğini ifade eden Gül, “Yapılan bilimsel araştırmalar insanlığın Afrika civarlarından tüm dünyaya yayıldığını göstermektedir. Bu durumda, dünya nüfusunun büyük bir bölümü, tarihin bir döneminde bir şekilde göç etmiş toplumlardan oluşmaktadır” dedi.
“GÖÇLERE EN FAZLA ŞAHİT OLMUŞ COĞRAFYALARDAN BİRİSİ KUŞKUSUZ ANADOLU’DUR”
Göçlere en fazla şahit olmuş coğrafyalardan birisinin kuşkusuz Anadolu olduğunu sözlerine ekleyen Gül, bugün de iç savaştan kaçan yüz binlerce Suriyeli’ye kapısını açan ve ev sahipliği yapan yine Türkiye olduğunu belirtti.
Geleneksel olarak göçte kaynak ve transit konumda bulunan Türkiye’nin, güçlenen ekonomisiyle artan ölçüde göç alan ülke haline de geldiğini belirten Gül, “Ülkemiz bakımından artık çok boyutlu bir nitelik kazanan göç sorunlarına layıkıyla cevap verebilmek için hükümetimiz tarafından hazırlanan ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’ tasarısı 4 Nisan 2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclis’inde kabul edilmiştir. Dün de ben bu yasayı inceleyerek onayladım ve yayımlanması için Resmi Gazeteye gönderdim. Bugünden itibaren kanun geçerli hale gelmiştir. ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, göç ve iltica konularında güncel şartlara cevap veren bir mevzuatımızda artık oluşmuştur. Ayrıca, yeni yasa ile münhasıran göç konusunun tüm alanlarında görev yapacak İçişleri Bakanlığı bünyesinde ‘Göç İdaresi Genel Müdürlüğü de kurulacaktır” diye konuştu.
“KÜRESEL ISINMANIN ETKİSİYLE ‘EKOLOJİK GÖÇ’ MUKADDER GÖRÜNÜYOR”
Yaşanan savaşlardan, yoksulluktan, doğal ve çevre felaketleri gibi sebeplerle insanların doğdukları yerlerden göç etmek mecburiyetinde kaldığını dile getiren Gül, küresel ısınmanın etkisiyle gelecek dönemde artan bir şekilde ‘ekolojik göç’ olgusuyla karşılaşmanın mukadder göründüğüne dikkat çekti. Binyıllar boyunca milletlerin, ülkelerin ve kıtaların kaderlerinin hep değişime tabi olduğunu vurgulan Gül, tarihte müreffeh toplumlar olarak büyük medeniyetler yaratmış pek çok halkın, zamanla geri kalmış olabileceğini söyledi.
Gül, “Bugünün güçlü ve müreffeh ülkelerinin de yüzyıl sonra ne durumda olacağını hiçbirimiz bugünden tahmin edemeyiz. Dünyanın birçok yerine baktığımız da yüzyıllar ve binyıllar önce çok büyük nüfusları olmuş, çok şaşalı hayatları olmuş bir çok şehrin bugün harabeye döndüğünü, bunun örneklerini bir çok kıtada gördüğümüzü hatırlarsanız binyıl sonra bugünkü kalabalık şehirlerin ne hale geleceğini tahmin edemeyiz” dedi.
“IRKÇILIK, NE YAZIK Kİ BATI TOPLUMLARININ EN MÜZMİN HASTALIKLARINDAN BİRİDİR”
Göç konusuna insanlık haysiyeti ve demokratik değerler çerçevesinden bakıldığında ve meseleyi bu değerleri akılda tutarak çözmek zorunda olduklarını belirten Gül, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı gibi değerlerin, Avrupa’da doğan ve küresel ölçekte yansımaları olan değerler olduğunu söyledi.
Bugün Batı dünyasında farklılıkları çatışma sebebi olarak gören aşırı görüşlerin halen zemin kazanabildiğine şahit olduklarının altını çizen Gül, konuşmasına şöyle devam etti:
“Irkçılık, İslam-karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı, Avrupa’yı etkisine alan ekonomik krizle de bağlantılı olarak ciddi bir endişe kaynağı olmaya başlamıştır. Göçmenleri güvenlik, işsizlik, suç, fakirlik ve diğer sosyal sorunların ana sebebi şeklinde gösteren partilerin oy oranları artmaktadır. Halkın bu korkularına karşı, göç konusunda sert tedbirler alan hükümetler ve ana siyasi partilerin verdiği tepki de ayrı bir endişe sebebidir. Irkçılık, farklı kültürler ve hayat biçimlerine dönük hoşgörüsüzlük, ne yazık ki Batı toplumlarının en müzmin hastalıklarından biridir. Bu hastalık, toplumsal refah dönemlerinde kontrol altına alınabilse de, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde yeniden baş gösteriyor. Bu hastalık Avrupa’da genellikle, farklı dinden olan bir gruba dönük olarak nüksediyor. Geçmişte yaşanılmış ve bugün de insanlığın kolektif hafızasında birer kara leke olarak duran olayları burada hatırlatmak istemiyorum. Temennimiz bu tür acıların bir daha asla yaşanmamasıdır.”
“AVRUPA’DA YAŞAYAN TÜRKLER, IRKÇI HAREKETLERİN BOY HEDEFİ HALİNE GELMİŞTİR”
Avrupa’da sayıları 5 milyona yaklaşan Türklerin, ırkçı hareketlerin boy hedefi haline geldiğini kaydeden Gül, benzer şekilde Avrupa’da yaşayan diğer Müslümanların da hem nefret suçlarına, hem de fiziki saldırılara maruz kaldığının altını çizdi. Gül, “Çoğulcu demokrasilerde her zaman birtakım aşırı uçtaki siyasi hareketlerin olması mümkündür. Bu marjinal gruplar demokrasinin sağladığı özgürlükleri kötü amaçları doğrultusunda daima istismar edebilmektedirler” dedi.
“Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, demokratik ve hukuki mekanizmaları işleterek, bu tür saldırgan ve ırkçı siyasetin gerçek yüzünü içinde yaşadıkları toplumlara göstermelidirler” diyen Gül, “Irkçılık ve ayrımcılık demokrasinin düşmanıdır. Bu tehdidi, yine ‘demokrasinin kendini koruma’ reflekslerini harekete geçirerek bertaraf edebiliriz. Bu nedenle, Avrupa’da insani ve demokratik değerler bakımından ‘ortak bir vicdana’ sahip olan herkesi, bu tür aşırı akımlarla mücadele etmeye davet ediyorum” diye konuştu.
“GELİŞMİŞ ÜLKELERİN NÜFUSU GİTTİKÇE YAŞLANMAKTADIR”
Gelişmiş ülkelerin nüfusunun gittikçe yaşlandığını sözlerine ekleyen Güm, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu durumun yarattığı sıkıntılara çare bulmak bakımından uluslararası göç, geçmişte olduğu gibi bugün de ekonomik bir düzeltme faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplum içinde artan kültürel, dini ve etnik farklılıklar, yeni bölünme ve gerginliklerin kaynağı olarak takdim edilebilmektedir. Özellikle sosyo-ekonomik açıdan sorunlu toplumlarda bu tür farklılıkların, yaşanan güçlüklerin kaynağı olarak görülmesi, konuya daha da karmaşık bir boyut kazandırmaktadır. Söz konusu çeşitliliği ve farklılığı uyum içinde yönetebilme kabiliyeti, modern demokrasilerin en önemli vasıflarından birini oluşturmalıdır. Keza, kültürel, dini ve etnik farklılıkları bir toplum için zafiyet değil, aksine o ülkeyi zenginleştiren bir faktör olarak gören bir sosyal kültürün kök salması için çaba gösterilmesi gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca, kapsayıcı ve kucaklayıcı bir siyaset dili, göçmenlerin ve farklı dini toplulukların entegrasyonu bakımından hayati önem taşımaktadır.”
İslamın ve göçmenlerin yüzyıllardır Avrupa’nın bir gerçeği olduğunu vurgulayan Gül, “Avrupa kıtası, özellikle din bakımından çoğunluktan farklı olan kesimlere hoşgörüyle yaklaşmadığı sürece; yeni Engizisyonların, Holokostların ve Srebrenitsaların yaşanması muhtemeldir” şeklinde konuştu.
“BİZLER, ‘KOMŞUSU AÇKEN TOK YATAMAYAN’ BİR KÜLTÜRE SAHİBİZ”
Uluslararası camia olarak mutlu bir gelecek kurmak için ortak sorunların üzerine cesaretle gidilmesi gerektiğinin altını çizen Gül, konuşmasına şöyle devam etti:
“Yaşadığımız tecrübeler, sorunların üzerine gidilmemesi durumunda nasıl kronik hâle geldiğini hep göstermiştir. Küreselleşme çağında her bir sorunu tek başımıza çözemeyiz. Bu nedenle hep birlikte hareket ederek, sorunların temel kaynağı olan bataklıkları kurutmaya çalışmalıyız. Göç, işsizlik, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi ve ırkçılık gibi sorunlara kaynak teşkil eden; gelir adaletsizliği, yoksulluk, küresel ısınma, savaş ve çatışmalar ile ekonomik krizlerle hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bizler, ‘komşusu açken tok yatamayan’ bir kültüre sahibiz. Bu nedenle, dünyanın herhangi bir yerinde insanlar yokluk çekiyorsa, masum insanlar çatışmaların içinde hayatlarını kaybediyorlarsa bizler burada sadece seyirci kalamayız. Belki de Türkiye’yi, dostlarının gözünde her geçen gün farklı ve erdemli kılan da budur. Afrika’ya yönelik politikamızın da; Arap Baharı’nda halkların yanında yer almamızın da; altında yatan temel unsurun bu olduğuna inanıyorum.”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, konuşmasının ardından karikatür sergisini gezdi.