ERMENİ MEZALİMİ BİLE BU KADARINI YAPMADI
Türkiye’nin her tarafından yontulduğunu öne süren Bahçeli, Ermeni mezalimi bile bu kadarını yapmamış, Yunan işgali bile bu kadar hasar bırakmamıştır. Türk isminden nefret duyan münafıklar, meymenetsizler ve merhametsizler öbek öbek AKP’nin ışığına koşmuşlardır. diye konuştu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı’nın düzenlediği Türk Gençlik Kurultayı’nda konuştu.
Ülkücü Türk gençliğine güvendiğini ve onlardan çok şey beklediğini dile getiren Bahçeli, ülkücü hareket belki de 12 Eylül’den daha ağır bir kasvetli dönemde bulunmaktadır, dedi. Bahçeli, Türk milletinden bahsetmek ırkçılıkla anılır olmuştur, dedi ve ekledi: “Başbakan Erdoğan bebek katiliyle birllikte çözüm zehri imalatına başlamıştır.”
Bahçeli konuşmasında şu sözlere yer verdi:
“Aynı zamanda Türk Gençlik Kurultayı’nın düzenlendiği bugün, partimizin kuruluşunun 44’ncü yıldönümüne isabet etmiştir.
8-9 Şubat 1969 tarihinde soğuk bir kış gününde, Adana’da yapılan bir kongreyle başlayan millet ve ülkü mücadelemiz bugün 44 yılla buluştu, 44’ncü yılına girdi.
Aklında vatan ve millet sevgisinden başka hiçbir şey olmayan tertemiz vicdanlar, al bayrağın yanına üç hilali sancak yaparak 44 yıl evvel yola koyuldular.
Dünden bugüne dalga dalga büyüyerek geldik.
Kefenlerden doğduk, pusulardan filizlendik.
Saldırıları püskürterek, belaları def ederek, tuzakları bozarak güçlendik.
Kuşatmaları yararak, hainleri yenerek, milletimize güvenerek ayakta kaldık.
Karşımıza dikilen korkulukları yerle bir ettik.
Dedikoduları, iftiraları, provokasyonları bir bir mağlup ettik.
Şehitlerimizi omuzlayarak buralara, şu zamana ulaştık.
Duayla zorlukları aştık, hakkın yerini mutlaka bulacağını düşleyerek umutlarımızı canlı tuttuk.
Milliyetçi-ülkücü hareket; Türk milletinin içinden çıkan, ona hizmet aşkıyla yanıp tutuşan Türklük meftunlarının, millet âşıklarının, İslam sancaktarlarının 44 yıldır parlayan cevheridir.
Bu cevher paslanmadan Türk milleti esir alınamayacaktır.
Bu cevher talan edilmeden Türkiye bölünemeyecektir.
Bu cevher tertemiz kaldığı müddetçe Türklüğü son yurdundan çıkarmaya hiçbir faninin gücü yetmeyecektir.”
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi, Türk Gençlik Çalıştayı ve Kurultayı öncesinde toplantı gerçekleştirdi.
8 Şubat tarihinde Büyük Anadolu Hoteli’de gerçekleştirilen Türk Gençlik Çalıştayı ve 9 Şubat tarihinde Ankara Arena Kapalı Spor Salonu’nda gerçekleştirilen Türk Gençlik Kurultayı hakkında istişarelerin yapıldığı toplantıya, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz başkanlık yaptı.
Bugün öğle saatlerinde başlayıp, halen devam etmekte olan Türk Gençlik Kurultayı’nda birbirinden değerli sanatçılar sahne alıyor. Türk Gençlik Kurultayı’nın sunuculuğunu Arif Nazım yapacak.
Kurultay programında ise sanatçılar Ahmet Şafak, Ali Kınık, Aşık Sefai, Atilla Kaya, Atilla Yılmaz, Kaya Kuzucu, Mahmut Tülek ve Osman Öztunç’un sahne alıyor.
Ayrıca MHP Lideri Bahçeli’nin özel olarak davet ettirdiği Kerkük’ten gelen Dedeler Yadigarı adlı grubu da sahne aldı.
MHP Lideri Bahçeli’nin konuşması şu şekilde:
Türk Milletinin Yegâne Ümit Kaynağı Aziz Türk Gençliği,
Muhterem Ülküdaşlarım,
Türk-İslam Ülküsünü Sadakatle, İnanmışlıkla ve Özveriyle Gönüllerinde Taşıyan Sevgili Bozkurtlar,
Fedakârlığın, İnceliğin ve Bağlılığın Eşsiz Neferleri Kıymetli Asenalar,
Basınımızın Çok Değerli Mensupları,
Hepinizi hürmetle ve sevgiyle selamlıyorum.
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı’nın düzenlediği Türk Gençlik Kurultay’ında sizlerle olmaktan, sizlerle buluşmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum.
Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Türk Gençliği bugün; Ankara’ya mührünü vuruyor.
Türk Gençliği bugün; içinden çıktığı milletine sözcülük yapıyor.
Türk Gençliği bugün; varım, var olacağım, birim, bir kalacağım diyor.
Ve Türk Gençliği bugün dosta güven, düşmana korku salıyor.
İnanın bana, sizlerin asaleti Türk milletinin güvencesidir.
Sizlerin inanmışlığı, sizlerin heyecanı Türkiye’nin teminatıdır.
Şahit olduğum muazzam duruşunuz, muhteşem tavrınız ümitlerin kaynağıdır.
Görmekten iftihar ettiğim coşkunuz sadakat nişanesidir.
Her biriniz ufuktaki sancak, her biriniz Türklüğün burcusunuz.
Her biriniz bağımsızlık abidesi, her biriniz gurur doruğusunuz.
Her biriniz Yusuf yüzlü, her biriniz Yunus gönüllü ve her biriniz yiğitliğin son sözü ateşli yüreklersiniz.
Avrupa’yı tirtir titreten Atilla’nın torunları sizlersiniz.
Türklüğün şanını hem yaşatıp hem de anıtlara işleyen, millet olmanın sırrını asırlar önce müjdeleyen Bilge Kağan’ın emanetçileri sizlersiniz.
Anadolu’yu vatan yapan Çağrı Bey’in, Tuğrul Bey’in ve Sultan Alparslan’ın peşini bırakmayan sizlersiniz.
Söğüt’ten fışkıran çınar rüyasının, cihat ve gazayla beslenen hükümranlığın nesli sizlersiniz.
Sizler; Haçlıların karşısındaki Kılıçaraslan, Niğbolu’daki Yıldırım, İstanbul’daki Fatih, Mohaçta’ki Kanunisiniz.
Sizler Preveze’deki yumruk, Haçova’daki ihtişam, Çanakkale’deki eğilmez başsınız.
Sizler Sakarya’daki destan, Kocatepe’deki özgüven, Dumlupınar’daki kahramanlıksınız.
Sizler; Samsun’dan umut meşalesi yakan Mustafa Kemal, tabutluklara sığmayan taşan Başbuğ Alparslan Türkeş’siniz.
Elbette sizler vatansınız, bayraksınız, Türklüksünüz, Türk milletsiniz ve Türkiye demeksiniz.
Dün sizsiniz, yarında da siz olacaksınız.
Nihayetinde, ”Siz geleceksiniz, gelecek sizin”
Dünya’ya Türkçe seslenen Kaşgarlı Mahmut’un ülküdaşları buradadır.
Öğütleriyle zihnimizi berraklaştıran, hikmetli sözleriyle önümüzü ışıtan Yusuf Has Hacip’in dava arkadaşları içimizdedir.
Hoca Ahmet Yesevi’nin irfan ateşi burada yanmaktadır.
Hafızamıza vatan olarak nakşettiğimiz Turan coğrafyasının kalp atışı buradan duyulmaktadır.
Türk-İslam ülküsünün iddiaları, hedefleri burada dalgalanmaktadır.
Çünkü burada Türk Gençliği vardır.
Çünkü burada ülkücüler vardır.
Çünkü burada yeni bir Ergenekon Destanı’yla birlikte demirleri eritmek için fırsat gözleyen Bozkurtlar ve Asenalar vardır.
Hepinizden Allah razı olsun.
Hepiniz sağ olun, var olun.
Çok Kıymetli Genç Ülküdaşlarım,
Aziz Dava Arkadaşlarım,
Bildiğiniz gibi partimizin kurucusu, Türk milliyetçiliği fikriyatının siyaset hayatına girmesine eşsiz mücadeleleriyle hizmet eden Merhum Başbuğumuz Türkeş Bey bizlere iki büyük emanet bırakmıştır.
Bunlardan birincisi, hepimizin içinde büyüdüğü, hayat görüşünü şekillendirdiği ve dava bilincine vasıl olduğu Ülkü Ocakları’dır.
Bu kutlu yuva; Türk-İslam ülküsünün temellerinin atılıp kökleştiği, ülkücünün milli, manevi değer ve anlam kaynaklarını keşfedip kafasında ve kalbinde sistemleştirdiği, zaman ve mekâna sığmayacak kadar derinliği, genişliği bulunan bir fikir sağlamlığının adıdır.
Ülkü Ocakları; sevgiyle yoğrulmuş, saygıyla yönelmiş, ahlakla yoğunlaşmış ve edeple yoluna odaklanmış ülkü neferlerinin göz nuru, milli ve manevi hazinesidir.
Ülkücü, ülküsüyle Ocakta yanmakta, Ocakta pişmekte ve böylece olgunluğa ermektedir.
Bizlere bırakılan ikinci emanet ise “Üç Hilal”li simgesiyle büyük milletimize mal olmuş, Türk siyasetinin en köklü iki partisinden birisi olan Milliyetçi Hareket Partisi’dir.
Aynı zamanda Türk Gençlik Kurultayı’nın düzenlendiği bugün, partimizin kuruluşunun 44’ncü yıldönümüne isabet etmiştir.
8-9 Şubat 1969 tarihinde soğuk bir kış gününde, Adana’da yapılan bir kongreyle başlayan millet ve ülkü mücadelemiz bugün 44 yılla buluştu, 44’ncü yılına girdi.
Aklında vatan ve millet sevgisinden başka hiçbir şey olmayan tertemiz vicdanlar, al bayrağın yanına üç hilali sancak yaparak 44 yıl evvel yola koyuldular.
Dünden bugüne dalga dalga büyüyerek geldik.
Kefenlerden doğduk, pusulardan filizlendik.
Saldırıları püskürterek, belaları def ederek, tuzakları bozarak güçlendik.
Kuşatmaları yararak, hainleri yenerek, milletimize güvenerek ayakta kaldık.
Karşımıza dikilen korkulukları yerle bir ettik.
Dedikoduları, iftiraları, provokasyonları bir bir mağlup ettik.
Şehitlerimizi omuzlayarak buralara, şu zamana ulaştık.
Duayla zorlukları aştık, hakkın yerini mutlaka bulacağını düşleyerek umutlarımızı canlı tuttuk.
Milliyetçi-ülkücü hareket; Türk milletinin içinden çıkan, ona hizmet aşkıyla yanıp tutuşan Türklük meftunlarının, millet âşıklarının, İslam sancaktarlarının 44 yıldır parlayan cevheridir.
Bu cevher paslanmadan Türk milleti esir alınamayacaktır.
Bu cevher talan edilmeden Türkiye bölünemeyecektir.
Bu cevher tertemiz kaldığı müddetçe Türklüğü son yurdundan çıkarmaya hiçbir faninin gücü yetmeyecektir.
Bir simidi bölüşerek yiyenlerin, soğuk günlerde bir paltoyu sırayla giyenlerin, ayakkabılarının altı delik de olsa yüreklerinde gedik olmayanların özetidir 44 yıl.
Cami avlularında arkadaşlarının tabutuna omuz verenlerin, biraz sonra musalla taşına yatma pahasına verdikleri ülkü mücadelesinin neticesidir 44 yıl.
Çetin yollara, ayaz gecelere, kahpe pusulara, ölümle imtihana, darağaçlarına, zindanlara bir gül bahçesine girer gibi girenlerin hikâyesidir 44 yıl.
Son nefesinde Kelim-i Şahadet getirerek ruhunu teslim eden, Allah yolundan, hakikat çizgisinden, millet sevgisinden bir an olsun sapmayan mübarek şahsiyetlerin hülasasıdır 44 yıl.
Yeri gelmiş “vatan sağ olsun” diyerek gözyaşlarını içine akıtmışların ulvi davasıdır 44 yıl.
Çırpınırdı Karadeniz eşliğinde al bayrağın ardına düşmüş, Türk-İslam ülküsüyle müşerref olmuş Oğuz neslinin şahadetle yazılmış efsanesidir 44 yıl.
Tükenmek bilmeyen ülkü mücadelesini, zaferle taçlandırma azminin ve ısrarının bayraklaşmış sonucudur 44 yıl.
44 yıl, Türklüğün asırlarca verilen birlik ve varlık mücadelesinin aziz ve paha biçilemez bir dönemidir.
Nitekim 44 yıl; mükâfat beklemeksizin, takdir ve tebrik ummaksızın, karşılık gözetmeksizin Türk ve İslam değerlerine sahip çıkışın adıdır, şanıdır.
√ Azalmayan oyunlara,
√ Sonu gelmeyen tahrik kampanyalarına,
√ Çok aktörlü ihanet senaryolarına inat milliyetçi-ülkücü hareket dünden daha hevesli, dünden daha coşkulu ve dünden daha da bilenmiş vaziyette Türk milletinin emrinde ve hizmetindedir.
Ne zorluklardan yıldık, ne mücadeleden yorulduk.
Ne hakaretlerden çekindik, ne saldırılardan ürktük.
Ne tehlikeleri görünce caydık, ne de tehditlere karşı boyun eğdik.
Bunu sizlerden aldığım güçle haykırıyorum.
Bunları sizlerden aldığım ilhamla açıklıyorum.
Milliyetçi-ülkücü hareket var oldukça Türkiye’ye zarar gelmeyecektir.
Sizler dimdik durdukça bölücüler, hainler, komünist bakiyesi teslimiyetçi sözde aydınlar, teröristler, küresel plancılar, BOP’çular, Sevrciler, eyyamcılar, işbirlikçiler, soysuzlar, soytarılar başaramayacaktır.
Bizi hafife alanlar yanıldıklarını anlayacaklardır.
Türk gençliğini umursamayanlar hataya düştüklerini günü geldiğinde fark edeceklerdir.
Milliyetçi-ülkücü hareketin vakarını yanlışa yoranlar hüsranla, hezimetle tanışacaklardır.
Türk Gençliğinin Muhterem Temsilcileri,
Değerli Ülküdaşlarım,
Ülkü yıldız gibidir, karanlık gecelerin şafağını müjdeler.
Yol ve yön bulmamızı sağlayarak, bilinmezliklerin sırrını, şüphelerin düğümünü çözer.
Vuslat ufku ülkü merceğiyle görülür, ülkünün himmetiyle ruhları ısıtır.
Kafa karışıklıklarının ve her türlü tenakuzun berhava olması bir ülkünün varlığıyla mümkündür.
Ülkü ancak onu takip eden, kendisine mal etmiş bir ülkücünün, idealist bir yüreğin mevcudiyetiyle anlamlıdır.
Bu itibarla öznesi ve yüklemi bulunmayan bir cümle nasıl anlamlı olmayacaksa, ne ülkücü ne de ülkü başlı başına bir mana ihtiva etmeyecektir.
Ülkü küçük ve alelade bir istek değildir, bu şekilde de görülmemelidir.
Yakınlaştıkça uzaklaşan, vardıkça arayı açan yüksek hedefler bir insanı davaya, bir davayı da millete bağlar, milletle buluşturur.
İnsanları ve toplumları zamanından önce yıpratan ve eskiten yılların çokluğu değil, ülkülerin noksanlığıdır.
Kısa sayılabilecek insan ömrü hızla ilerledikçe yaşlılık emareleri ortaya çıkarken, hangi çağda olursa olsun, ideal yokluğu ruhun, kalbin ve zihnin erkenden işlemez hale gelmesine yol açmaktadır.
Milletleri ayakta tutan ve yaşatan hiç şüpheniz olmasın ki, sahip olduğu ülküleridir.
Bir ülküden mahrum, bir hedeften uzak insan veya toplumlar, gelişigüzel etrafa saçılan mayınlar gibidir.
Ve bunun akıbeti de son derece acıklı olacaktır.
Ülküsünü içinde cem etmiş gerçek bir ülkücü, inançlarını, arayışlarını ve beklentilerini hayat tarzı ve davranışıyla dengeli bir biçimde birleştirme maharetini gösterebilmiş üstün nitelikli bir kişidir.
Nereden geldiğini ve kim olduğunu unutmamış, ne yapacağını ve nereye varmak istediğini planlamış, bu çerçevede muhtemel imkan ve zorlukları öngörüsüyle müşahede etmiş ülkücü için hayatın kayganlıkları, çağın karmaşası sonuçsuz kalacaktır.
Güneşe arkasını döndüğünden dolayı, gölgesinden başka hiçbir şey göremeyen birisinin ülküden nasiplenmesi ve ülkücülükten feyizlenmesi elbette söz konusu değildir.
Ülkülerin gıdası fedakârlıktır, disiplindir, sevgidir, saygıdır ve karşılıklı anlayıştır.
Ülkü doğruluş, kendine geliş, uyanış ve gerçeklere dönüştür.
Ülkü bağlanış, adayış ve hoşgörüdür.
Kendini bilmeyen, kendini tanımayan ve kendisiyle ters düşen için ülkü hayalden ibaret kalacaktır.
Büyük âlimimiz, Fatihalarla andığımız Hacı Bayram-ı Veli yüzyıllar öncesinden; “Bilmek istersen seni, can içre ara canı, geç canından bul anı, sen seni bil sen seni” diyerek buna vurgu yapmıştır.
√ Yetersiz bilgi ve eksik donanımla,
√ Olayları yalnızca uzaktan seyretmekle,
√ Dünden kalan anı ve mirasla avunup yerinde saymakla,
√ Söylenenleri tartmadan ve sorgulamadan kabullenmekle,
√ Sadece saman alevi gibi yanıp sönen geçici arzularla,
√ Akıl ve zekâdan muaf bir tercihle,
√ Katkı sağlamayan, bir şey önermeyen yıkıcı tenkitlerle,
√ İçinde bulunduğumuz insanlık döneminin icaplarına nüfuz edememiş bir zihin örgüsüyle ülküye sahip olunamayacak ve ülkücü kalınamayacaktır.
Şahsi hesaplar, ikbal kaygıları, çıkar beklentileri ülküyle bağdaşmayacak, ülküyle örtüşmeyecektir.
Çünkü ülkü gerektiği ve yeri geldiği zaman her şeyinden vazgeçebilmeyi göze almış yüksek bir erdemin tanımıdır.
Ülkücü de buna taliptir ve geçmişe bakıldığında her fırsatta bunu ispatlamış Türk-İslam düşüncesinin şeref ve namus payesidir.
Büyük hedefleri olan ülkücünün, küçük ve günübirlik kaygıları olmayacaktır, olmamalıdır.
Türk milletini yükseltme, milletler mücadelesinde öne çıkarma ülküsünün hedefine varabilmesi için ülkücünün müdahale ve dokunuşu gerekmektedir.
Ülkücü, yılgınlığı cesaretle geçecek, ataleti şuurla devirecektir.
Bezginliği heyecanla dağıtacak, karamsarlığı iyimserlikle çökertecektir.
Türk gençliğinin ana damarı ve gerçek özü olan ülkücü için bunlar imkânsız değildir.
Bayrak dalgalanmak için ülkücünün nefesini beklemektedir.
Türk vatanı kelepçelerinden kurtulmak için ülkücünün yıldırımlara bile taş çıkartan çevikliğini gözlemektedir.
Türk milleti kendisine yönelen tehlikeleri bertaraf etmek için ülkücünün inisiyatif almasını istemektedir.
Yolundan gittiğimiz ecdadımız dün başardı, siz de yapabilirsiniz.
Omuzlarınızdaki yük fazla, sorumluluklarınız çoktur.
Duracak, bekleyecek ve kaybedecek bir an bile yoktur.
Bölünmek istenen, bölücülere peşkeş çekilmek için zaman kollanan Türk milletinin yaşaması sizin gayretinize ve kararlılığınıza bağlıdır.
1293 yıl önce millet olma bilincini “Türk milleti, bunu işitin!” diyerek cihana duyuran Bilge Kağan’ın emanetine hıyanetlik edenlere karşı tavır alma vakti gelmiştir.
13 asırlık bu mukaddesatı; bölücü teröristlerle, emperyalistlerle, her kılığa giren kimliksiz ve köksüzlerle yok etmeye çalışan gafillere dur demek sizlerle mümkün olacaktır.
Gerek Çanakkale savunması, gerek Cumhuriyetin ilanı ile imza altına alınan Lozan Anlaşması, bin yıllık vatan toprağımız olan Anadolu’nun nihai senedidir.
Türk milleti, sınırları ve milli kimliği ile ilgili son sözünü o tarihlerde söylemiştir.
Varlığımız, 1915 Çanakkale’sinden, 1922 İzmir’ine kadar adım adım, karış karış savunulan vatan toprakları ve dökülen şehit kanları ile tescil edilmiş ve bu bahis açılmamak üzere kapanmıştır.
Alnı açık, bahtı açık, namus ve cesaret timsali Türk milliyetçilerinin bundan geri adım atması hiçbir şart altında söz konusu olmayacaktır.
Bugün son vatanımız üzerinde hesap yapan, düşman emellerini kendisine rehber edinen densizler bundan yaklaşık bir asır önce kendileriyle aynı niyet içinde bulunanların malum akıbetinden ders çıkarmalıdır.
Çanakkale ruhunun, kurtuluş mücadelesinin derin anlamını fark edememiş ve milli duyguları körelmiş bugünkü iktidar sahipleri yakında gidecektir.
Bunlar, Türkiye’nin başına açtığı belalarla, neden oldukları hayal kırıklıklarıyla anılacak, lekelenmiş isimleri kuşaklar boyunca hafızalardan çıkmayacaktır.
Biz kendimize güveniyor, Türk milletine inanıyoruz.
Türk gençliği olarak sizler ümidimizsiniz.
Çünkü ”Siz geleceksiniz, gelecek sizin”.
Ezikliğe son verecek olan sizlersiniz.
Seyit Onbaşı’nın adı sizinle yaşayacak, Ezineli Yahya Çavuş sizinle var olacaktır.
Vatan şairimiz Mehmet Akif’in “Korkma” diye başlayan mısraları sizlerle son yurdumuzun üzerinde çınlayacaktır.
Bu salonda korkuya teslim olacak, Türk’e kefen biçenlere suskun kalacaklar yoktur.
Büyük ceddimizin çağrısına kulak veren milli vicdanlar bizimledir, her biri Yüce Allah’ın bizlere bir lütfudur.
Sultan Alparslan’ın 942 yıl önce Anadolu’ya diktiği sancak düşmeyecektir.
Bunun güvencesi Türk gençliğidir.
Tonyukuk’a, Uluğ Bey’e, Ali Kuşçu’ya siz sahip çıkacaksınız.
Farabi’nin, İbni Sina’nın, Şey Edebali’nin ülkülerini siz temsil edeceksiniz.
Akşemsettin’in, Hacı Bektaş-i Veli’nin öğütlerini, Piri Reis’in bilgeliğini siz benimseyeceksiniz.
Dedem Korkut’u duasını siz yapacaksınız, Oğuzların yürüyüşünü siz sürdüreceksiniz.
Ulubatlı Hasan’ın Bizans surlarına şahadet şerbetinden içerek diktiği Üç Hilali siz geleceğe götüreceksiniz.
Şahin Bey olacak işgale direneceksiniz, Aziziye Tabyası’nda devleşen Nene Hatun olacak varlığınızı milletiniz ve topraklarınız için siper edeceksiniz.
Ziya Gökalp olacak; “Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan; vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir Turan”dizeleriyle yarınlara, nurlu ufuklara koşacaksınız.
Dilde, işte ve fikirde birlik içinde kalacak Gaspıralı İsmail’in tavsiyesine sırt çevirmeyeceksiniz.
Erol Güngör’ü bilecek, Mümtaz Turhan’ı tanıyacak, Galip Erdem’le tanışacak, Ahmet Arvasiyle bütünleşecek, Türk kültürünün ve bunun üzerinden filizlenen Türk milliyetçiliğinden ayrılmayacaksınız.
Değerli Kardeşlerim,
Kaynağımız Ötüken, kökümüz Söğüt, kollarımız Balkanlar, Ortadoğu, Afrika, gövdemiz Türkistan, başımız ise Türkiye’dir. Bunu biliniz.
Yarası, sızısı ve sancısı hala geçmemiş 146 yıllık geri çekilişten sonra son yurdumuzda tutunduk, burada hayat sınırlarımızı çizdik.
Ancak nereden geldiğimizi unutmadık.
Hafızamızda vatan diye benimsediğimiz, bellediğimiz toprakları bir kenara itmedik.
Ayrılmak zorunda kaldığımız yurt köşelerini kimse bize unutturamaz, kimse buralarla gönül ve vicdan bağımızı koparamaz.
Unutmak demek manen küçülmek, , daralmak, uyuşukluğa düşmek, tembelleşmek, miskinleşmek, milli hedeflerden taviz vermek demektir.
Viyana önlerine kadar gidişimizi unutmadık, unutmayacağız.
Balkanlar’daki kayıpları unutmadık, unutmayacağız.
Yemen’i unutmadık, unutmayacağız.
Ortadoğu ve Afrika’daki eski hâkimiyet havzamızı unutmadık unutmayacağız.
Turgut Reis’in mezarı olan Trablus’u, kahraman Türk analarının, Türk kızlarının, Türk evlatlarının hüznüyle bulanmış Rodos’u, Girit’i, Kıbrıs’ı unutmadık, unutmayacağız.
Kırım’ı, Türkistan’ı, Kerkük’ü, Musul’u, diğer Türkmen şehirlerini, Kafkaslar’ı, Altaylar’ı unutmadık, unutamayız ve unutmayacağız.
Türk’ün nabız atışının duyulduğu hiçbir yeri aklımızdan silmedik, silmeyeceğiz.
2 bin 222 yıl önce, büyük Türk Hakanı Mete Han’ın dediği gibi, millete ait olan, ataların anılarını ve kabirlerini saklayan topraklar, yani vatan parçalarını, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Türk milletinin yüzyıllar içinde elde ettiği milli hazinesi, milli kimliği Recep Tayyip Erdoğan’ın terekesi değildir. Asla yağmalatmayacağız.
Türk milleti bu coğrafyanın, bu coğrafya Türk milletinin ayrılmaz parçası olmuş, sınır hatları şehit kanıyla belirlenmiştir. Bunu unutmayınız.
Üç kıtada hatıralarımız hala sımsıcaktır.
Ancak dünkü ihtişamdan bugün iz ve eser yoktur.
Olması da bugünkü durumla zordur.
Çanakkale’de, Ege’nin dibine yolladığımız düşman gemileri, içimizdeki BOP tayfaları, yeni yetme armatörler tarafından suyun altından bir bir çıkarılmakta, küf tutmuş namlular temizlenerek üzerimize çevrilmektedir.
Milliyetçi kahramanların binbir zorlukla, Polatlı’dan İzmir’e süpürdüğü istilacılara bugün tekrar el uzatılmış, bunlara gün ışığı doğmuştur.
Dün Anadolu’yu paylaşamadan, esareti kurumsallaştıramadan defolup gidenlere bugün çözüm ve barış kelimeleriyle süslenmiş bölünme davetiyesi gönderilmektedir.
Türk gençliği bunu görmelidir, bu felaket öncesi durumu iyi okumalıdır.
İnanıyorum ki, genç kardeşlerimin başaramayacakları hiç bir şey yoktur.
Dedelerimiz yapmıştı, sizde yaparsınız, yapmalısınız ve yapacaksınız.
Keşkelerle geçirilecek ve pişmanlıklarla oyalanacak zaman ve sabrımız kalmamıştır.
Yapmıştım, yapacaktım değil, yaparım kararlılığıyla her mihnetin üstesinden gelinebilecektir.
Gün ağarmakta, vakit yaklaşmaktadır.
Hatırlayınız ki, bu millet, geçen yüzyılın başında dünyada bir ilki gerçekleştirmiştir.
Küresel sömürünün ve emperyal köleleştirmenin önündeki en büyük engel olmuştur.
Bugün de tıpkı Çanakkale gibi, içte ve dıştaki kuşatmayı yaracağız ve asla teslim olmayacağız. Bunu da sizlerle yapacağız.
Oturmayacağız, beklemeyeceğiz, dinlenmeyeceğiz.
Bizim, Türk milletini karşılıksız sevenleri esirgeyen yüce Allah’a inancımız tamdır.
Üstümüzde şehitlerin duası bizler içindir.
Yanımızda aziz milletimiz, önümüzde kılavuz olan siz cesaret timsali bozkurtlar oldukça, hiçbir dağ önümüzde duramayacaktır.
7 asır önce 400 çadırlık bir Türkmen obasından, milyonlarca kilometre karelik bir imparatorluğu kuran yüksek ahlak yol göstericimiz, yardım ve destekçimizdir.
Bir obadan başlayarak, muazzam bir devlet çıkaran yüksek meziyetler, silinmez hasletler, asil ve tertemiz Türk milleti hala yaşamaya devam etmektedir. Ne mutlu bizlere.
Bu muhteşem gizli kudret, onu saklı durduğu gönüllerden çıkarıp işleyecek bir kuvvet beklemektedir.
Bu kuvvet sizsiniz, bu irade sizsiniz, bu nesil sizlersiniz.
Tekraren hatırlatmak isterim ki, “siz geleceksiniz, gelecek sizin.”
Osman Gazi’nin, Fatih’in, Mustafa Kemal’in ve Başbuğ Alparslan Türkeş’in yolundan gidenler bunu başaracak, zafer lezzetini tekrar yaşatacaktır.
Bugünkü tehdit ve tehlikeleri iyi analiz edebilmenin en önemli yolu tarihten ders çıkarmak, yaşanmış olaylardan, yaşanması muhtemel gelişmeleri tahmin ederek tedbir almaktır.
Milliyetçiler için kahramanlıklarla dolu Türk tarihi, tekerrür eden bir vakıalar zinciridir.
Karşılaşılan yer ve zaman, çatışan unsur ve düşmanlar değişse bile emeller aynı, yöntemler benzer, işbirlikçiler tanıdıktır.
“Su uyur, düşman uyumaz” sözünü binlerce yıldır sosyal hafızasında yaşatan büyük Türk milletinin, ilelebet var olması için Türk gençliğinin uyanık, şuurlu, diri, sezgisi saat gibi çalışan ve teyakkuz halinde bulunan bir yapıda olması şarttır.
Bugün sizlerin atacağınız adımlar yarınları belirleyecektir.
Bugün vereceğiniz kararlar, yapacağınız her katkı bundan sonraki yılları şekillendirecektir.
Türk gençliğine güveniyorum.
Bozkurtlara inanıyorum.
Hepinizden çok şeyler bekliyorum.
Hürmet ve hayranlıkla andığımız muhterem ecdadımızın yüzünü kara çıkarmayacağınızı iyi biliyorum.
Değerli Ülküdaşlarım,
Sevgili Kardeşlerim,
Milliyetçi-ülkücü hareket belki de 12 Eylül öncesinden daha ağır, belki de o günkü şartlardan daha kasvetli bir dönemde bulunmaktadır.
Türk milliyetçileri tarihi bir imtihandan geçmektedir.
Ülkücüler yeni ve yeniden bir vatan mücadelesinin, kesif bir cebelleşmenin içindedir.
Üzerinde titrediğimiz ne varsa bugün saldırı altındadır.
Türk milletinden bahsetmek ırkçılıkla anılır olmuştur.
Milliyetçilik kafatasçılıkla bir ve eşdeğer görülmüştür.
Hele hele Türkçülük vebalı hasta muamelesi görmektedir.
Kibir ve cehaletin içine batmış olan AKP zihniyeti, milletine kurşun sıkan katillerle milli değerlere ilave seferler düzenlemektedir.
İmralı’da yatan bebek katili Başbakan’la çözüm zehri imalatına başlamıştır.
Türkiye’nin tansiyonu İmralı’ya göre inip çıkmaktadır.
Bölücü kalkışmanın med-ceziri tam olarak İmralı’ya endekslenmiştir.
Genelkurmay başkanları, Türk ordusunun şerefli simaları kan akıtan PKK militanlarıyla yer değiştirmiş, terörist olarak küstahça suçlanmıştır.
Türk milletinin tüm direnç ve tepki eşikleri törpülenmekte ve tasfiye edilmektedir.
Bunun için milliyetçilik kötülenmekte ve kötü gösterilmektedir.
Türklükten bahsetmek, Türk milletinin birlik hukukunu savunmak alçakça şeytanlık olarak sunulmaktadır.
Şeytana bile külahını ters giydirecek kadar günah ve çamura batmış güruh geleceğimizi karartmakta, hayallerimizi kapatmaktadır.
Milliyetçilik suçlanmaktadır; zira Türk milletinin bölünmesi için bu zorunluluktur.
Türklük sulandırılmakta ve etnik kimlik mertebesine çekilmektedir; zira bu Türk milletinin sakatlanması için neredeyse mecburidir.
Üniter devlet yapısı tartışılmakta, başkanlık modeli inatla dillendirilmektedir; zira Türkiye’nin federasyona gitmesi için bu gereklidir.
Türkçe ikinci plana düşürülmekte, ana dilde savunma talepleri karşılanmakta ve ana dilde eğitim dayatmaları etaplar halinde uygulanmaktadır; zira Türk milletinin içinden yeni bir millet yaratılması için işleyen süreç bunu gerektirmektedir.
Yargının AKP güdümüne alınması için tüm hazırlıklar önceki adımlara eklemlenerek ilerletilmektedir.
AKP-BDP-PKK yanlarına aldıkları CHP’yle birlikte Türkiye’yi karanlık ve sonu meçhul bir ortama doğru hızla sürüklemektedir.
Başbakan Erdoğan PKK’yla anayasa yapmak için düğmeye basmıştır.
Terörün stepnesi, terörün yedeği, şuursuzlar, saygısızlar, ceset avcıları, nekrofiller, Apo’ya peygamber diyenler sözleriyle suçladığı BDP’yle sonunda tam olarak kucaklaşmıştır.
Geçtiğimiz yüzyılda, bu iki zihniyete rağmen Türkiye Cumhuriyet’i kurulmuştur.
Fakat 90 yıl sonra bölücü hainler; millet, milliyet ve milliyetçilik karşıtlarıyla tekrar elbirliği yaparak geniş bir cephe açmışlardır.
Bunlar için Türkiye Cumhuriyeti’nden intikam alma zamanı gelmiştir.
Bekledikleri fırsatı sonunda yakalamışlardır.
Gecikmiş öçlerini, yıllarca yastık altında tuttukları öfkelerini yavaş yavaş su üstüne çıkarmışlardır.
Türk milleti ne olduğu henüz açıklanmayan, ancak aşağı yukarı hakkında fikir sahibi olduğumuz sözde çözüm süreciyle ötenazi masasına istismar morfini yardımıyla sere serpe uzatılmıştır.
Türkiye her tarafından yontulmakta, her değerinden alı konulmaktadır.
Ermeni mezalimi bile bu kadarını yapmamış, Yunan işgali bile bu kadar hasar bırakmamıştır.
Türk isminden nefret duyan münafıklar, meymenetsizler ve merhametsizler öbek öbek AKP’nin ışığına koşmuşlardır.
Vefasızlığın, dönekliğin, aç gözlülüğün ve vicdanları eleğe dönmüş batı piyonlarının hepsi AKP’de derlenmiş, AKP’de toparlanmış ve AKP’de karar kılmıştır.
Türk milleti AKP tasallutu altındadır.
Türk milleti AKP-Haçlı ittifakıyla sarsılmaktadır.
Türk devletinin itibar ve inandırıcılığı ayaklar altındadır.
Önüne gelen AKP aracılığıyla ülkemize yön çizmekte, ayar vermektedir.
İmralı canisi Başbakan’ın akıl hocası, hacet kapısı seviyesine çıkmıştır.
Yabancı sefirler, AKP’yle danışıklı dövüş halde kamuoyuna çarşaf çarşaf mülakatlar vermekte ve içişlerimizle ilgili yorumlar yapmaktadır.
Türkiye, mütareke yıllarının işgalci komiserlerinin bir benzerine şahitlik etmektedir.
Önce konuşan, sonra usulen özür dileyen bir kandırmaca altında, AKP yabancı elçilere gösterdiği kolaylık ve verdiği tavizlerin diyetini belirli aralıklarla ödemektedir.
Türk milletinin gündemi dumanlıdır.
Böylesi bir ortam içinde, milletimizi teslim almak ve mukavemet noktalarını tesirsiz kılmak amacıyla, milliyetçiliğin ve ülkücülüğün gözden ve gönülden düşürülmesi hedeflenmektedir.
Milliyetçi-ülkücü hareket bu oyunu kati olarak bozmaya muktedirdir.
İlim ve irfan kutbu merhum Erol Güngör’den esinlenerek söyleyebilirim ki;
Bizim milliyetçiliğimiz kültür temelli olduğu için ırkçılığı, millete dayandığı için demokrasi dışı arayışları dışlamakta ve reddetmektedir.
Milliyetçiliğimiz, milli kültürümüzü medeniyet havuzu haline getirmek, milleti çapsız ve şaibeli değişim darbelerinin açık pazarı haline dönüştürme eğilimlerinden korumak esaslıdır.
Türk milliyetçiliği başka milletlere düşmanlık beslemez, kin gütmez ve hınç duymaz.
Böylesi bir ilkel ve geri bir anlayışa prim vermez, kapı aralamaz.
Biliniz ki, milliyetçilik Türk milletinin en doğal hali ve var oluş nedenidir.
Faşizm, şovenizm, Nazizm, kafatasçılık, biyolojik tasnif gibi sapma ve anormallikler bize uzak ve yabancıdır.
Türk milleti laboratuarlarda değil, binlerce yılın kültür ve siyasi birliğinden oluşmuştur.
Türklük ise milletimizin adı, kim olduğunun beyanı, asırların alın teri, göz nuru, kültürel kazanımların müşterek ruhu olarak hiçbir şeyle mukayese kabul etmeyecek tarihi bir mücevherdir.
Esasen milliyetçilik hem millet hem de Türklük davasıdır.
Türklüğün yaşaması, milletin soluk alması için milliyetçilik kan basıncı, kalp atışı işlevi görmektedir.
Milliyetçilik; milletimizin gören gözü, duyan kulağı, konuşan ağzı, seciye, karakter ve şahsiyet endazesidir.
Üst seviyede, Türk milletine mensubiyet bağıyla bağlı olan her insanımız, özelde kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın, evinin içinde nasıl konuşursa konuşsun bu fazlaca önemli değildir.
Yeter ki Türk milletine aidiyeti gururla taşısın, yeter ki Türk milletinin bir ferdi olmayı şerefle sahiplensin.
Millet dediğimiz muazzam kudret, müstakil bir kültüre sahip, milli ekonomi ve devlete ulaşmış; aynı eğitimi görmüş, ortak bir dili, duyguyu, ideali, dini, ahlakı ve estetik duyarlılığı paylaşmış fertlerden oluşan topluluğun ismi ve sosyolojik zırhıdır.
Milletten uzaklaşmak, milleti yabana atmak, milleti linç etmek dünyanın ve insanlığın tersine gitmektir ki, bunu yapanlar sonunda sıfırı tüketeceklerdir.
Milliyetçiler de milleti var etmeye kendisini adayan, Türklüğün birikim ve emanetlerini her şeyin üstünde gören, özgürlük ve demokrasiyi özümsemiş idealist şahsiyetlerdir.
Bizim milliyetçiliğimiz aksiyoner, reaksiyoner veya savunma temelli değildir.
Olaylar karşısında anlık tepkiler veren, gelişmelere göre dönemsel yükseliş ya da inişlere konu olan bir özellikte de değildir.
Milliyetçiliğimiz; ön alan, önce davranan, sorunları bütün veçheleriyle kavrayan, ferdi merkeze koyan ve milleti öne çeken, insan olmaktan kaynaklı hak ve hukuka riayet eden, küreselleşmenin negatif yönlerine karşı milli kimlik ve kültürü canlı tutan bir muhteviyata haizdir.
Bizim çevre sorunlarından iklim meselelerine, kadın haklarından demokratik tepkimelere, ekonomiden sağlıktaki yeni tercihlere, uluslararası ilişkilerden küresel gelişmelere kadar, kısaca hayatın her alanına yönelik düşünce ve değerlendirmelerimiz var ve ortadadır.
Milliyetçilik ne kendisine ters gelen fikirlere karşı doğmuş bir tepkisel harekettir, ne de var olan ideoloji ve siyasal tekliflerin anti tezidir.
Nitekim başlıbaşına sağlam esaslara, kültürel ve sosyal gerçeklere tutarlılıkla dayanan modern, gelenekle geleceği bugünkü zeminde harmanlamış bir düşünce sistemi, bir dünya görüşü ve siyasal önermedir.
Benimsediğimiz Türkçülük fikri ise Merhum Ziya Gökalp’de tanımlandığı gibi, Türk milletini yükseltmek noktasında anlam kazanmıştır.
Aziz Türk Gençliği,
Değerli Ülküdaşlarım,
İşte ülkücüler bu şuura sahip olan; Türklüğün iradesi, İslam’ın iddiası büyük ruhlardır.
Ülkücü;
Türk-İslam kültürüne vakıftır.
Türk-İslam medeniyetinin mirasına sadıktır.
Türklüğün şuur ve şanını, İslamiyet’in ruh ve manasıyla örtüştürendir.
Türk devletini dünya klasmanında bir numara yapmak ülkücünün hedefidir.
Milletini zirveye çıkarmak ülkücünün kutlu ülküsüdür.
Bunun için çırpınır, bunun için didinir ve buna varlığını adamaktan bir an olsun çekinmez.
Ülkücü, dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve tüm mazlumların ümidi olmaya, kafasında nizam-ı âlemi taşımaya ve “İlay-ı Kelimetullahı” yüceltmeye namzettir.
Ülkücü, ülküsünde fani olmuş, ülküsünde erimiş yüksek erdemdir.
Ülkücü, cezbeyle milli ve manevi değerlerini yükseklere çıkarma derdine düşmüş iman insanıdır.
Ülkücü, nefsini yenmiş muzafferdir.
Ülkücü güneş gibi yükselecek, hilal gibi parlayacak ve davasını herkese tebliğ edecek anıtlaşmış milli zihniyettir.
Sizler, davaya gerçekten inanmış, aşkla bağlanmış, bireysel kaygı taşımayan fedakârlık örneğisiniz.
Hak bildiğiniz yolda yürüyünüz, alkış veya tezahürata aldırmadan tevazu istikametinde gidiniz.
Arkanıza bakmayınız, şayet bakarsınız önünüzü göremezsiniz.
Geriye düşmeyiniz, bilgi, görgü ve eğitimle yollarınızı her zaman kesiştiriniz.
Balasangunlu Yusuf Has Hacip’in şu sözlerinden bir olsun ayrılmayınız:
“Bilgi öğren, anlayışlı ol, yaşa akıl ile.
Bilerek iş gör, sözün doğru olsun,
Öğrenmeye devam et, gününü boş geçirme.”
Dininize, dilinize, ailenize ve kutsi emanetlerinize sıkıca sarılınız.
Tarihinizi, coğrafyanızı ve kim olduğunuzu asla gözden kaçırmayınız, asla hafızanızdan çıkarmayınız.
Teenniyle hareket ediniz, tedbirli ve itidalli olunuz, tahriklerden uzak durunuz, kavgayla aranıza sınır çekiniz; sabırlı, imanlı, ahlaklı, çalışkan, kültürlü Türk gençliği olmaya muhakkak ki devam ediniz.
Türkiye’nin birlik ve beraberlik içinde olabilmesi, bin yıllık kardeşlik hukukunun teminat altında bulunabilmesi sizin soğukkanlılığınıza ve olgun tavrınıza doğrudan bağlıdır.
Sorumluluğunuzun ne kadar yüksek olduğunu görünüz.
Hiçbir çekişme, çatışma ve ihtilafın içine düşmeyiniz.
Sizleri tuzağa çekmek maksadıyla, değişik şekillerde olaylara sokmaya çalışan provokatörlere aldırmayınız ve doğruluktan çıkmayınız.
Elinizden bilgisayarı, zihninizden kitapları, kalbinizden vatan ve millet sevgisini, gözlerinizden neşeyi, dilinizden güzellikleri, yüreğinizden iyilikleri, dokunuşunuzdan şefkati, münasebetlerinizden cömertliği, sözlerinizden nezaketi hiç eksik etmeyiniz.
Acizler için zor, korkaklar için imkânsız olan şeylerin ülkücüler için ideal olduğunu dosta da, düşmana da gösteriniz.
Ben hepinizle gurur duyuyorum.
”Siz geleceksiniz, gelecek sizin”
Burada bulunan her dava arkadaşımı, her evladımı en içten sevgi ve saygıyla kucaklıyorum.
Partimizin kurucusu Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey başta olmak üzere, milli mücadele kahramanlarına, tüm vatan ve dava şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, hepsini minnet hislerimle anıyorum.
Sizleri Yüce Allah’a emanet ediyorum.
Her anınızda Cenab-ı Allah’ın buyrukları olsun, Peygamber efendimizin şefaati sizlerle bulunsun.
Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.
Sağ olun, var olun.
Ne Mutlu Türküm diyene.