ERDOĞAN: SÜREÇ AL-VER SÜRECI DEĞILDIR
Başbakan Erdoğan, “Millete Hizmet Yolunda” konuşmasını yaptı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çözüm sürecini değerlendirerek, “İçinden geçtiğimiz süreç, bir al – ver süreci değildir. İçinden geçtiğimiz süreç, bir galibiyet, mağlubiyet süreci değildir. İçinden geçtiğimiz süreç, taviz verdiğimiz bir süreç asla değildir. Şunu bilmenizi isterim ki, bu süreç, şiddetin bir yöntem olmadığının fark edildiği, şiddetin terk edildiği, fikrin ve siyasetin egemenlik ilan ettiği bir süreçtir. Bu sürecin sonunda, sadece silah, sadece çatışma kültürü, sadece çatışmacı politikalar ve politikacılar kaybedecektir” dedi.
Başbakan Erdoğan, “Millete Hizmet Yolunda” konuşmasında, Nisan ayının tüm insanlık için çok önemli çok anlamlı iki yıl dönümü ihtiva ettiğini belirterek, “Bunlardan birincisi 20 Nisan Yani Hz. Peygamberimizin doğumu miladı yıldönümü, ikincisi ise 23 Nisan 13, yani TBMM’nin açılış yıldönümü ve bu yıldönümünde idrak ettiğimiz milli hakimiyet ve çocuk bayramı” dedi. Türkiye’nin 81 ilinde Hz Peygamber’in çeşitli merasimlerle yad edildiğini belirten Erdoğan, 23 Nisan 1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, kardeşlik üzerine tesis edildiğini ifade etti.
TBMM’nin açılışından hemen 2 gün önce, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, o dönemki bütün komutanlara, bütün valilere, bütün belediye başkanlıklarına bir telgraf göndererek Meclis’in 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazını müteakip açılacağını, Meclis’in açılması vesilesiyle, 2 gün boyunca, tüm illerde Kur’an-ı Kerim’in hatmedilmesini, hatim dualarının yapılmasını, mevlitler okutulmasını, minarelerden de salavatı şerifeler getirilerek, Meclis’in açılışının kutlanmasını emrettiğini kaydetti. 23 Nisan 1920’de Ankara’da, Hacı Bayram Veli Camii’nde Cuma namazı kılınmasının ve Kur’an-ı Kerim’in okunmasının ardından, Sancak ve Sakal-ı Şerifin alınarak ilk Meclis binasına gidildiğini anlatan Erdoğan, yerel kıyafetleriyle, yerel lehçeleriyle, farklı dilleriyle, Türkiye’nin her yerinden, her vilayetinden milletvekillerinin, yaşanan heyecana ortak olduğunu anımsattı.
-KİMİ ZAMAN KARDEŞLERİN ARASINA NİFAK GİREBİLİR-
Meclis’in açılmasıyla Ankara’dan yayılan heyecanın, sadece Misak-ı Milli sınırlarının içinde kalmadığını ifade eden Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Ankara’da gerçek bir kardeşlik iklimi oluşuyor. Ankara’da, gerçek bir dayanışma tablosu çiziliyor. 23 Nisan 1920’de, Ankara’da, bütün farklı renkler, bütün farklı etnik gruplar, bütün farklı diller, mezhepler, ortak bir gaye için toplanıyor; hepsinin yüreği ortak bir hedef için çarpıyor. Hiç kimse, kimseyi dışlamıyor. Kimse kimseyi horlamıyor. Kimse kimseyi aşağılamıyor. Hiçbir mebus diğerine tepeden bakmıyor, böbürlenmiyor, kibirlenmiyor.
Hepsi, tüm mebuslar bir arada, biz Türkiyeyiz diyor, o ruhla, o heyecanla, o şuurla Kurtuluş Savaşımızın hazırlıklarına başlıyorlar. Bizim Meclisimiz, bizim Cumhuriyetimiz, kardeşlik üzerine inşa edilmiştir. Bizim millet anlayışımız, kardeşlik hukukuyla şekillenmiştir. 780 bin kilometrekarenin içinde yaşayan herkes, birbirinin öz be öz kardeşidir. Bu kardeşlik kavramından hiç kimse rahatsız olmasın. Kardeşler, zaman zaman birbirine darılır, birbirine gücenir, birbirinden incinir. Ancak, arada ne olursa olsun, kardeşlik, kesilip atılacak, yok sayılacak, reddedilecek bir ilişki değildir. Kimi zaman kardeşlerin arasına nifakta girebilir; kimi zaman kardeşlerin arasına husumette girebilir, kimi zaman, dışardan birileri gelip, aile huzurunu, kardeşlik hukukunu hedef alabilir. Ancak, bizim geleneklerimizde, bizim medeniyetimizde, arada her ne yaşanmış olursa olsun, kardeşler gelir, aynı çatının altında buluşur, kucaklaşır ve helalleşir. Aralarında küslük olan, güceniklik olan, aralarına husumet girmiş olan kardeşler, o güzel bayram sabahlarında, anne babaların, evlatların önünde samimiyetle kucaklaşır, geçmişi unutur, kötü günleri unutur, geleceğe bakarlar.”
-MASUM İNSANLARI, HUKUKUN TEMEL İLKELERİNE AYKIRI OLARAK GÜYA YARGILADILAR-
Bu topraklar üzerinde, herkesin, çok farklı acılar yaşadığını ifade eden Erdoğan, “23 Nisan 1920’den sonra, 29 Ekim 1923’ten sonra, belli dönemlerde, devlet ve Hükümetler, kuruluş ruhundan, kardeşlik hukukundan uzaklaşmak suretiyle, dedelerimize, babalarımıza, bizlere çok büyük acılar yaşattılar. Yaşanan acılar farklı olabilir. Yaşatılan zulümlerin derecesi farklı olabilir. Zalimler farklı, mazlumlar farklı olabilir. Ancak, hepimizin acıları aynıydı, hepimizin yaraları aynıydı, bize acı yaşatan, bizim yüreğimizde yaralar açan zihniyet hep aynıydı” dedi.
29 Ekim 1923’te, büyük bir sevinçle, büyük bir coşkuyla, çok büyük umutlarla Cumhuriyet kurulurken, birilerinin, Türkiye’yi, çok büyük bir açıkhava hapishanesine çevirmek istediğini ifade eden Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Hangimizin babası, hangimizin dedesi acı yaşamadı ki? Kur’an-ı Kerim’in okunmasını, öğretilmesini, öğrenilmesini yasakladılar bu ülkede. Minarelerden ezanın aslına uygun olarak okunmasını yasakladılar bu ülkede. Sağdan, soldan, her kesimden yazarların, mütefekkirlerin kitaplarını yasakladılar. Yazarları, düşünürleri, gönül insanlarını hapislere mahkûm ettiler. Düşünceyi açıklamayı yasakladılar. İnancını yaşamayı yasakladılar. İnancına göre giyinmeyi, yaşamayı yasakladılar. Masum insanları, hukukun temel ilkelerine aykırı olarak güya yargıladılar ve idam ettiler. Bir şehri, bir bölgeyi topyekûn ölümle, toplu kıyımla cezalandırdılar. Gençleri birbirine kırdırmak istediler. Sadece belli sermaye gruplarını, sadece belli okul mezunlarını, sadece belli inanç gruplarını değil; şarkıları, türküleri, şiirleri dahi yasakladılar.”
-BİRİLERİ ÇIKIP, PARÇALANIYORUZ DİYE BİZİ KORKUTAMAZ-
Milletinden korkan bir devletin, güçlü devlet olamayacağını, milletini her daim korkutan bir devletin, onurlu olamayacağını ifade eden Erdoğan, milleti kendisine düşmanmış gibi gören, sanal tehditler üreten, sanal korkular üreten bir devletin, adil olamayacağını, sosyal, laik, hukuk devleti hiç olamayacağını kaydetti. Anarşi bahane edilerek, demokrasinin askıya alındığını söyleyen Başbakan Erdoğan, irticayla korkutulup, inançların aşağılandığını, bölünmeyle korkutulup, özgürlükleri sınırlandığını, dış tehditlerle korkutulup, ekonominin küçültüldüğünü, iç tehditlerle korkutulup, sosyal hayatın tahrip edildiğini ifade etti. Özgürlükleri genişletmek, demokrasinin standartlarını daha ileri seviyelere taşımak istedikçe, birilerinin önlerine korkularla, bahanelerle geldiğini kaydeden Erdoğan, hiçbir korkuya inanmadıklarını, tehdide boyun eğmediklerini, saldırıya, provokasyona eyvallah demediklerini vurguladı. Kabile devleti olmadıklarını belirten Erdoğan, “Birileri çıkıp, parçalanıyoruz diye bizi korkutamaz. Birileri çıkıp, bölünüyoruz diye bizi korkutamaz.
Birileri çıkıp, dağılıyoruz diye bizi ürkütemez. Biz, korkakları kendi haline bırakır, kendi korkaklıkları içinde bırakır, cesaretle, kararlılıkla, ayyıldızlı bayrağı daha yüksek burçlara dikmenin mücadelesini veririz” dedi. Acılar üzerine istikbalin inşaa edilemeyeceğinin altını çizen Başbakan Erdoğan, acıların sürekli sıcak tutularak, hatırlanarak geleceğin kurulamayacağını ifade etti. Acıları unutmayacaklarını, acılardan dersler çıkaracaklarını belirten Erdoğan, geleceği de acılar üzerine değil, ortak hedefler, gayeler, sevinçler üzerine bina edeceklerini söyledi.
-BİZ, ACILARLA DOLU BİR TÜRKİYE DEVRALDIK-
Terörün, artık bitme noktasına geldiğini söyleyen Erdoğan, 10 yıl boyunca sürdürdükleri kararlı duruşun, politikaların, reformların, demokratikleşme girişimlerinin sonuç verdiğini, Türkiye’de kardeşlik ikliminin esmeye başladığını belirtti. Sadece terörün bitmediğini, annelerin gözyaşlarının dinmediğini, sadece silahların susmadığını kaydeden Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:
“Bugün, on yıllardır devam eden, kardeşi kardeşe düşman, kardeşi kardeşe hasım eyleyen, ret, inkar ve asimilasyon politikaları da tarihe karışıyor. Bugünlerde, Türkiye için yeni bir kapı açılıyor, yeni, tertemiz bir sayfa açılıyor. İnşallah, bu tertemiz sayfa, acılarla, gözyaşlarıyla, feryatlarla, kanın kırmızısıyla değil, sevinçle, huzurla, umutla dolacak. Bu tertemiz sayfa, kardeşlikle, kardeşlik hukukuyla Allah’ın izniyle her daim bembeyaz kalacak. Biz, acılarla dolu bir Türkiye devraldık. Biz, kanın ve gözyaşının aktığı, feryat ve figanın göklere ulaştığı bir Türkiye devraldık. Türkiye artık enerjisini, kaynaklarını, hazinelerini gereksiz tartışmalara, kanlı çatışmalara, yapay tehdit ve korkulara değil; eğitime, bilime, kalkınmaya sarf edecek. Allah’ın izniyle, artık yoksullukla daha kolay mücadele edeceğiz. İşsizliğin üzerine daha kararlı şekilde gideceğiz. Bölgeler arası kalkınmışlık farklarını en aza indireceğiz. Özel sektör yatırımlarıyla, üretimle, ticaretle, ihracatla, istihdamla, Türkiye’nin Doğusu ile Batısını bir ve beraber yapacağız. Aynı vatan toprağı üzerinde, aynı ay yıldızlı bayrağın altında, geleceğe hep birlikte güvenle bakacağız. Şiddeti, silahı, çatışma kültürünü yanımıza yaklaştırmadan, her meselemizi, istişareyle, fikir teatisiyle, siyasetle çözeceğiz.”
-İÇİNDEN GEÇTİĞİMİZ SÜREÇ, BİR AL – VER SÜRECİ DEĞİLDİR-
İçinden geçilen sürecin, bir “al–ver”, galibiyet, mağlubiyet, taviz verilen süreç olmadığını ifade eden Erdoğan, bu sürecin, şiddetin bir yöntem olmadığının fark edildiği, şiddetin terk edildiği, fikrin ve siyasetin egemenlik ilan ettiği bir süreç olduğunu dile getirdi. Süreçle Cumhuriyetin daha da güçleneceğini belirten Erdoğan, “Bu sürecin sonunda, sadece silah, sadece çatışma kültürü, sadece çatışmacı politikalar ve politikacılar kaybedecektir. Ama bu sürecin sonunda, Türkiye kazanacak, demokrasi kazanacak, evlatlarımız, torunlarımız, annelerimiz, babalarımız kazançlı çıkacaktır. Temkini elden bırakmadan, sabotajlara, tahriklere fırsat tanımadan, korkaklara kulak asmadan yolumuzda yürümeye devam edeceğiz” dedi.
-IMF DEFTERİNİ KAPATIYORUZ-
Son açıklanan rakamlara göre, Merkez Bankası’nın döviz rezervinin yeni bir rekor kırarak, tarihinde ilk kez, 132 milyar dolara ulaştığını belirten Erdoğan, 2 hafta sonra, Uluslararası Para Fonu’na (IMF) borcun son dilimi olan 400 milyon doların ödeneceğini ve IMF defterinin kapanacağını kaydetti. Artık IMF’ye borç veren bir Türkiye olacağını kaydeden Erdoğan, “Biz, bütün bu başarıları, bütün bu sevinçleri, tüm bu rekorları, silahların konuştuğu bir ortama rağmen elde ettik. Şimdi, silahların sustuğu, gençlerin umutla hayata sarıldığı bir ortamda, Türkiye’nin nerelere ulaşacağını, hangi seviyeleri yakalayacağını, sizin muhayyilenize bırakıyorum” diye konuştu.