Dolar 34,5424
Euro 36,0063
Altın 3.006,41
BİST 9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 10°C
Çok Bulutlu
İstanbul
10°C
Çok Bulutlu
Pts 11°C
Sal 12°C
Çar 13°C
Per 15°C

DÜNDAR TAŞER’İN BÜYÜK TÜRKİYESİ, LİDERE SADAKAT VE BİRLİK ANLAYIŞI

09/04/2021 20:07
A+
A-

DÜNDAR TAŞER’İN BÜYÜK TÜRKİYESİ, LİDERE SADAKAT VE BİRLİK ANLAYIŞI

Büyük Türkiye ve Milliyetçi Türkiye kavramları 1980 öncesi yıllarda Türk Milliyetçilerinin dillerinden düşürmediği sloganlaşmış ve hakkında kitaplar ve yazılar, şiirler yazılmış kavramlardı. Bu eserler içerisinde en önemlileri Dündar Taşer’in “BÜYÜK TÜRKİYESİ” ile asıl adı Fikret Eren olan Kurt Karaca’nın “MİLLİYETÇİ TÜRKİYESİ” ydi. MHP ve Ülkücü kuruluşların yürüyüş, miting ve toplantılarında yer gök “Milliyetçi Türkiye”, “Ne Amerika, Ne Rusya Miliyetçi Türkiye” sesleri ile inlerdi.

N.Ç. Tarafından yazılan vr Hasret Yayınevi tarafından yayımlanan “Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si” adlı kitapta Dündar Taşer’in, milliyetçilik, devlet ve devlet adamlığı ve “Büyük Türkiye” anlayışına yer verilmiştir.

Dündar Taşer, 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen askerî darbede “Alparslan Türkeş ile birlikte yer almıştır. Dündar Taşer ismi özelikle 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen darbeden sonra duyulmaya başlanmıştır. Tasfiye edilen 14 subayın içerisinde Türkçü-Milliyetçi grubun içerisinde yer almıştır.

Dündar Taşer, 1925’te Gaziantep’te doğdu. 30 Ağustos 1944’de Kara Harp Okulu’ndan mezun olarak Tank Asteğmeni rütbesiyle orduya katıldı. 1960 yılına kadar muhtelif birliklerde vazife gördü. 1960 ihtilâl hareketine katıldı ve Millî Birlik Komitesi üyesi oldu. 13 Kasım 1960’da sürgün edilen 14 subaydan biri olarak Fas ve İsviçre Büyükelçiliklerimizde görev aldı. 1961’de Peru Büyükelçiliği nezdinde müşavirliğe de tayin edildi (BCA, 286-19-13, 1). 1965’de Alparslan Türkeş’le beraber Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisine (CKMP) katılarak siyasete atıldı. Ardından 1969 yılında Milliyetçi Hareket Partisi’nin kuruluşunda rol aldı. Ölene kadar genel başkan yardımcılığında bulundu. 14 Haziran 1972’de Ankara’da şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetti (Onur, 2005: 105).

Söyleşi tarzında kaleme aldığı makaleleri “Mesele”, sohbet ve konferansları ise “Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si” adlı kitaplarda toplanmıştır.

Taşer, hareketin doğuş yıllarının en önemli simalarından biridir. Partinin teşkilatlanmasında ve gençliğin organizasyonunda aktif olarak rol aldı (Okur, 1999: 33). Milliyetçi hareketin oluşum döneminde adeta bir ideolog görevini üstlendi. Taşer’in erken ölümü bu camiadaki ideolojik gelişmeye ket vurduğu söylenir (Bora, 1999: 130).

Dündar Taşer’in ölümü milliyetçi çevrelerde büyük bir kayıp olarak görülmüş ve büyük üzüntü yaratmıştır.

Taşer’in Türkiye için en büyük ülküsü “Büyük Türkiye” idealidir. Bu ideale göre Türk milleti tarihte büyük devlet olma vasfını göstermiş ve bu vasfın gereği olarak da hem kendi sınırları içerisinde hem de gönül sınırları içerisinde huzur ve refahı sağlamıştır. Tarihte 16 büyük devlet kuran ve yaşatan Türkler; 17’ncisi olan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte de bunu yapabilecek potansiyele sahiptir.

Dündar Taşer’e göre: “Biz dünyanın en büyük imparatorluklarını kurmuş; hâkimiyetini Eski Dünya’nın bilinen her köşesinde yürütmüş bir milletiz. Bu imparatorlukların sonuncusu, bu güne kadarki tarihin kaydedebildiği en kudretli, en âdil, en azâmetli bir varlık olan Osmanlı Devleti’dir… Daha önceki denemeler âdetâ Osmanlı’yı vücüda getirmek, o büyük zuhuru (ortaya çıkışı)

gerçekleştirmek için yapılmış tecrübeler hüviyetinde bulunduğunu ifade ederek “Türk’ün devlet kuruculukta verdiği en büyük eser, en âhenkli yapı Osmanlı’dır” derdi (N.Ç.(Tarihsiz) Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si, s. 39). Taşer’e göre, Osmanlı Devleti, kudret itibariyle bugüne kadar tarihin kaydettiği en büyük devlettir. Roma’dan da İngiltere İmparatorluğu’ndan da çok üstündür. (a.g.e. s. 43)

“Biz büyük bir milletiz. Büyük milletlerin de hayatı, büyük denizlere benzer. Türk milleti okyanus gibidir. Medleri ve cezirleri vardır. Türk’ün meddi Sakarya’dan başladı. Meddi bitti, cezri başladı. Cezri 1922 Sakarya’ya kadardı. Cezri bitti, meddi başladı. Sakarya’dan İzmir’e, Edirne’ye, Hatay’a vardık. Biz 5000 sene süren tarihimiz boyunca, 16 defa cihan hâkimiyeti kurmuş bir milletin çocukları olarak 17.yi neden kuramayalım? Bunu başarabiliriz. Çünkü bizim milletimiz ufku ve idealleri geniş ve büyük vasıfları olan bir millettir. Taşer, bu inancı taşıyan ve kesin bir şekilde Türk milletinin yeni bir yükselişle büyük ve güçlü olacağına şiddetle inanan bir kişiydi. Bu heyecanı da çevresine veren bir yapısı vardı.” (Çatak, 2012: 71). Dündar Taşer’e göre dünyada Türk’ün bulunduğu her toprak parçası vatandır. Kerkük, Tebriz, Üsküp, Bahçesaray bu şehirlerin her biri Taşer için Gaziantep’ten farksızdır (Çatak, 2012: 57). O Türk’ün olduğu her yeri sever ve vatan olarak kabul ederdi.

Taşer’e göre siyasî sınırlar, imkânlarla ideallerin bileşkesidir. Türkiye Türklerin devletidir, imkânları ölçüsünde, her yerdeki Türk’ün haklarını korur (Aksun, 2017: 29). Türk Milleti kendini dünyaya nizam vermek için yaratılmış bir kavim olarak kabul etmiş, bu inançla da cihan hâkimiyetleri kurmuştur. Fetihlerimiz, istilâlarımız, bütün savaşlarımız bu gaye için yapılmıştır (Taşer, 1969e: 12). Taşer sadece millî sınırlarımız içinde kalınmasına karşı çıkar;

“Canım efendim, bizim Yemen’de, Mısır’da, Selanik’te, Manastır’da, Sofya’da ne işimiz vardı? Şeklinde dile getirilen acınacak sorudur. Buna karşı, İngiltere’nin Yemen’de ne işi var? Rusya’nın Semerkant’ta ne işi var? Diye sormak herhalde en kestirmesi. Bu devletlerin vatandaşları, kendi hükümetlerine bu soruyu sormuyorlar. Soranlar ise tabii ki büyük devlet olma vasfını hemen kaybeder. Buralar, yani Anadolu neden senin oluyor? Burada neden duruyorsan, orada da onun için vardın. Buralar ne kadar seninse, oralar da o kadar senindi ve hala da senin. Biz Selanik’i İstanbul’dan yüz sene önce aldık. İstanbul’daki oturuşumuz daha Selanik’teki kalışımıza varmadı. Anadolu ismi bile Rumcadan geliyor, doğu memleketi demek. Bu senin görüşün bize ait bir koku taşımıyor. Avrupa buralar senin değil, sen bir nomadsın (göçebesin). Orta Asya’dan geldin, yine oraya git deyip duruyor. Biz bu zihniyete takılıp kalsaydık, tarihin en büyük ve kudretli devletini kurup üç yüzyıl dünya hâkimi olmaktan vazgeçtim, buralarda bile kalamazdık” (Aksun, 2017: 56-57).

Taşer’in imkân ve ideal olarak ayrıma gittiği sınır meselesinde Türkiye’nin sadece imkânlarıyla yetinmemesini savunur. Diğer Türk milliyetçilerinde de olduğu gibi ideallere yönelir. Çoğu Türk milliyetçisinde ideal sınır olarak karşımıza Turan çıkar. Ancak Dündar Taşer’de ideal sınır Turandan da öte “Türk’ün olduğu, yaşadığı her yer” olarak ifade edebileceğimiz büyük bir Türkiye karşımıza çıkar. (Toprak, E. 2020. Dündar Taşer’de Milliyetçilik Ve Milli Hâkimiyet Düşüncesi)

Sohbetlerinin birinde jiple yolculuk yaparken yolunun kesildiğini ve Türkmen köyünde başından geçenleri şöyle anlatır:

“Bir gün jiple giderken, yakınlardaki bir Türkmen köyünde yolumuzu kestiler. “Efendi, seni göndermeyiz” dediler. Hemen hazırlık yaparak, bize bir koyun kestiler. Onlar eti gayet çabuk pişirirler. Orada yaşlı bir Türkmen Arfe’si vardı. Onlarda arfe diye, âdet ve an’anelerini iyi bilene ve bir nevi

kadılık yapana derler. Bana önce “Türk’ün cihangir olacağına imânın varmı?” Diye sordu. “Elbette var” dedim. “Şu uşaklar buna inanmıyor” diye, birkaç yeni yetişme ve okumakta olan genci gösterdi. Sonra da “Bunun kitapta yeri vardır; İnanmayan kâfir olur hâ” dedi.”

“Bu sözü sonradan tedkik ettim. Bazı müfessirlerin Sure-i Mâide’deki bir ayeti kastederek ”Allah’ın sevdiği kavmin, Türkler olduğunu” söylediklerini anladım. Bu âyetin meâli. “Ey Mü’minler! Sizden, dininden dönenlerin yerine Allah yakında bir kavim getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar Mü’minlere karşı mütevâzi ve mütezellil, Kâfirlere karşı şiddetli ve izzetlidirler. Allah yolunda cihad ederler ve kimsenin levminden (kınamasından) korkmazlar” şeklindedir. Hakikaten bu tavsif, Türk’ün ve Osmanlı’nın tarih içindeki vazifesine uygun gelmektedir. Yâni bu ayetteki tebşirata (Müjdeye), yüksek hasletleri ve davranışları ile Türk lâyık olmuştur, denilebilir.” (N.Ç.(Tarihsiz) Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si, s. 71)

Söz Dündar Taşer’den açılmışken O’nun lidere olan sadakatınden ve doğruluk anlayışından da şimdiki nesle örnek olması bakımından söz etmek gerekir.

Dündar Ağabey, Türklüğe ait her fikir ve hâdiseyi, Türk’ün tarih içinde teşekkül etmiş devlet anlayışına göre değerlendirirdi. Zaten, Devlet ile Türk iç- içedir. Eskilerin belirttiği gibi “başsız börk, ilsiz (devletsiz )Türk olmaz. Türk milleti ile alâkalı hiçbir şeyi, onun devletinden ayrı düşünmeye imkân yoktur.

Devlet, aynı zamanda birlik ifâdesidir. Birlik kavramında nizam, intizam, kuvvet ve kudret mânaları da vardır. Birliğin söz konusu olduğu yerde, itaat ve sadakat vardır. Müfekkiresinde millî devlet telakkîmiz bulunan Dündar Ağabey; “Doğruda birlik, doğrudur. Yanlışta dahi birlik doğrudur. Çünkü bizâtihi birlik, doğrudur” derdi.

Bu Gün Bir Sürü Başlar Türemiştir

Türk milleti’nin ve Milliyetçi-Ülkücü Hareketin birliğine ve lidere olan sadâkatin önemine şöyle dikkat çekmişti:

“Bugün Türk milleti içinde bir sürü “baş” lar türemiştir. Her birisi “ben liderim” diye ortaya çıkmışlar, halkın bir kısmını kendi etraflarına toplamışlardır. Her grup, diğerlerini hasım olarak görmektedir. Tarih tekerrür ediyor sanki!… Türkiye’nin manzarası, Anadolu Selçukluları’nın sonundaki yâhut Çubukova Meydan Muharebesi’nden sonraki (Fetret) devirlerini andırıyor. Her iki Fetret’de de her önüne gelen kendini “baş” ilân etmiş, diğer “baş” larla mücâdele etmişlerdi. Şimdi de öyle. O zamanlar şehzâdeler, beğler, vâliler hükümdarlık iddiasında idiler; şimdi partiler, dernekler ve sâir “demokratik” teşekküller ve zümrelerle, bunların “başkan” ları, “genel başkan” ları bu işi yapıyorlar. Kendinde az çok kabiliyet vehmedip de etrafında birkaç kişi toplayanlardan hiçbirisi, millî menfeatler ve Türk Devleti’nin selâmeti için diğerine itaat arz etmeyi aklının kenarından geçirmiyor. Elbette itaat olmazsa birlik olamaz; birliğin olmadığı yerde de devletten söz edilmez… İşte, her birisi birer boş tenekeye benzeyen bu adamların “baş oldum” iddiaları yanında, Dündar Ağabey’in “Alparslan Türkeş’in yanlışı, benim doğrumdan üstündür” diyebilmesi, ne büyük fazilettir. O, lideri târihî şartlar hazırlar, her aklına gelen lider olamaz” derdi. O’nun lidere itaati, Ahmed’in Ali’ye olan itaatine benzemezdi; Liderin şahsında Türk töresine, Türk tarihine, itaat eder saygı gösterirdi. Milliyetçi Hareket ve Başbuğ’a bağlılığı yâhut Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın gadrine uğrayarak idam edilen Budin Beğlerbeği Uzun İbrahim Paşa’nın jestine hayranlığı; hattâ âşık olduğu Türk Milleti’nin

yükselme dâvasına hizmetkârlığı, hep bu devlet anlayışından geliyordu. O’nu tanıdıktan sonra, kafasında devlet fikri bulunmayanın, gönlünde itaat ve sadakat hissî bulunmayacağını hiç tereddüt etmeden söylemek mümkündür. Nitekim ancak Türkmen Ağası’na yaraşır asil itaatkârlığını ve sadâkatini de “devlet” anlayışıyla birlikte ülkücülere miras bırakarak Huzûr-ı İlâhi’ye vâsıl oldu.

“Büyük Türkiye” ülküsü bir gün gerçekleşecek, zafer bayrağı göndere mutlaka çekilecektir. Hem de binlerce Dündar Taşer’le birlikte….E.K. (N.Ç.(Tarihsiz) Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si)

Dündar Ağabey’in deyişiyle, bir sürü başların türediği, ben liderim diye ortaya çıktığı, liderimiz Devlet Bahçeli’yi arkasından hançerlediği bir dönemde O’nun lidere ve davaya olan sadakat ve birlik anlayışı bizlere örnek olmalıdır.

Alparslan Türkeş ile Kader Birliği

Dündar Taşer ile Alparslan Türkeş gerçek manada kader birliği yapmış, iki önemli isimdir. Taşer ile Türkeş’in kader ortaklığı 3 Mayıs 1944 olayları ile başlamaktadır. Türk Milleti’nin varlığına ve Türk Devleti’nin temeline dinamit koyanlara karşı bir başkaldırı olan, tarihe “Türkçülük-Turacılık Davası” olarak geçen, büyük Türkçü Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşlarının tabutluklarda işkencelerden geçirildiği dönemde; Taşer, Harp Okulu’nda okuyan diğer arkadaşları gibi tek parti diktatörlüğüne karşı çıkmış ve soruşturmalara maruz kalmıştır. Taşer, o günlerden vefat ettiği güne kadar Türkeş ile hiç ayrılmamış, her zaman Alparslan Türkeş’in en yakınındaki isim olmuştur.

Siyasetin kirli oyunlarına hiç bir dönem alet olmamıştır. Ekilmek istenen fitne ve fesat tohumlarına karşı karakterine ve savunduğu davanın icaplarına yakışan şekilde cevap vermiştir. Ülkücü Hareket için Alparslan Türkeş kadar önemli bir konumu olan, davanın çilesini Türkeş ile birlikte çeken Taşer, hiç bir zaman davadan dönmemiş, davasına ve liderine ihanet etmemiştir. Çok defa davanın başında neden kendisinin olmadığı sualleri sorulmuş ancak o, Türkeş’in liderliğini milli hafızaya perçinleyen şu sözle cevap vermiştir.

“Türkeşin yanlışı benim doğrumdan daha doğrudur”

Keza aynı şekilde, kendisi için Milliyetçi hareket içinde “müthiş bir insan” tarifi yapılan Dündar Taşer, Adana’da yapılan CKMP kongresinden önce yanına gelen bir gruba:

“Neden Alparslan Türkeş? Sen çok daha bilgilisin. Çok daha güzel konuşuyorsun. Çok daha etkileyicisin. Niçin hareketin başına sen geçmiyorsun? Diye sorduklarında:

“Dedikleriniz doğru değil, ama doğru olduğunu bile kabul etsek, olmaz” cevabını vermiştir.

Taşer, “Çünkü bir duvarın yıkılması gerekiyorsa, ben balyoz ararım. Bulamazsam, bir iki tekme atar, gövdem ile yoklarım. Olmazsa vazgeçerim. Ama Türkeş farklı. O sonuna kadar mücadele eder. Vücuduyla yüklenir, kafasıyla vurur. Düşer bayılır, sonra tekrar devam eder. Türkeş, o duvarı yıkar.”

“İşte lider odur.” diyerek, hiç bir zaman yüreğinde fitne ve fesat tohumunun yeşermesine izin vermeyen tam bir nefis mücahidi olduğunu da göstermiştir.

Alparslan Türkeş’in de Dündar Taşer’e olan sevgisi çok derindir. Taşer’in beklenmedik ölümü üzerine Alparslan Türkeş şu cümleleri söylemiştir:

“Aziz Taşer, ömrünce Türk milletini sevmenin, büyüklüğüne inanmanın sırrına ermiş, hayatının gayesini milletine hizmette görmüş, dünya hırslarına iltifat etmemiş, biç bir mevkinin cazibesine kapılmamış, tam bir Türk Milliyetçisi olarak yaşamıştın.

Hayatının gayesi saydığın müşterek ülkümüzün zafere ulaşması uğrunda, birlikte kurduğumuz iman ocağının sönmeden yanacağına ve bir gün milletimizin kara talihinin değiştirileceğine manevi huzurunda söz veriyoruz. Seni dâva arkadaşların ve bütün memleketimiz gelecek yıllarda daha iyi anlayacak ve mânevi şahsiyetinin, takipçisi olduğumuz kutsal dâvamızda bizlere destek olacağına inancımız tamdır.” (Mehmet Türker TAKCI, Dündar Taşer ve Ülkücü Gençlik, Türk Yurdu , Haziran 2007 – Yıl 96 – Sayı 238.)

“Türkeş’in yanlışı benim doğrumdan daha doğrudur, “Doğruda birlik, doğrudur. Yanlışta dahi birlik doğrudur. Çünkü bizâtihi birlik, doğrudur” diyen Dündar Ağabey’i rahmetle anıyor ve O’nun dâva adamlığından ve lidere sadâkat anlayışından alınacak çok dersler olduğuna yürekten inanıyoruz.

KAYNAKLAR:

Z. N. (Tarihsiz), Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si. Hasret Yayınevi.

Aksun, Z. N. (2017), Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Çatak, M. (2012), Dündar Taşer’in Fikir Hayatı. Ankara: Türk Ocakları Ankara Şubesi Yayınları.

Taşer, D. (1969), “Nizama Dair”. Devlet. (19): 11-12.

Takcı, M.T. Dündar Taşer ve Ülkücü Gençlik, Türk Yurdu, Haziran 2007 – Yıl 96 – Sayı 238. https://www.turkocaklari.org.tr/yazar/mehmet-turker-takci/dundar-taser-ve-ulkucu-genclik-4129

Muharrem GÜNAY