BÜYÜKATAMAN: AK PARTI PKK’NIN SIYASI KANADI, MÜTEMMIM CÜZÜ
MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, “Erdoğan-Gül birbirinin mütemmim cüzü” açıklaması yapan AK Partili Hüseyin Çelik’i, “Açıklamasında mütemmim cüz işaretlemesi de yapan Çelik bilmelidir ki; AKP’nin artık PKK’nın mütemmim cüzü olduğu gizlenemez bir gerçektir” sözleriyle eleştirdi.
MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, “Erdoğan-Gül birbirinin mütemmim cüzü” açıklaması yapan AK Partili Hüseyin Çelik’i, “Açıklamasında mütemmim cüz işaretlemesi de yapan Çelik bilmelidir ki; AKP’nin artık PKK’nın mütemmim cüzü olduğu gizlenemez bir gerçektir” sözleriyle eleştirdi. Büyükataman “AKP, PKK’nın ruh ikizi değil bizzat siyasi kanadı gibi davranmaktadır” iddiasında bulunurken “AKP’nin manevi dedesi ve fikir babası Damat Ferit’tir ve onun sonu da malumdur” eleştirisi yaptı.
Büyükataman AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in partisine yönelik üslupsuz açkılamalarda bulunduğunu öne sürerken “tek çatı” stratejisinin Ak Parti’nin korkulu rüyası olduğunu iddia etti.
Büyükataman’ın açıklaması şu şekilde:
Türkiye sınır komşularının etkisiyle son derece büyük ve tehlikeli sorunlarla karşı karşıyadır. Uzun süredir yaşadığı iç sorunlar yüzünden Suriye’den kaçan bir milyondan fazla sığınmacı, meselenin sokaktaki vatandaşımıza kadar yansıyan bir yüzüdür. Suriye dünyanın en büyük terörizm merkezlerinden birisine dönüşmüş ve Türkiye’ye sadece canını kurtarmak için kaçan insanlardan daha fazlasını, bizzat terörün kendisini göndermektedir.
Halbuki bir dönem PKK’yı barındırmasına rağmen Türkiye’nin kararlı tutumuyla teröristbaşını sınırdışı etmek zorunda kalan Suriye ile 2000’li yıllarla birlikte ilişkilerde bir normalleşme dönemi yaşanmaya başlamıştı. Erdoğan ve Esad aileleri çok yakın ilişkiler kurmuş, özel ziyaretler ve ilişkilerle devletlerarası münasebetleri bile geride bırakan balayı dönemi yaşanmıştı.
İslam dünyasına bir kurtarıcı imajıyla sunulan Tayyip Erdoğan’ın iktidarı döneminde, sınır komşumuz Suriye ile ilişkilerin çok daha ileriye götürülmesi gerekirken, ilişkiler bir anda tam tersine düşmanlık boyutuna vardı. Türkiye’nin Suriye başta olmak üzere Müslüman ülkelerin büyük bölümüyle ilişkileri bozulmaya başladı.
Komşularımızla sıfır sorun politikası iflas eden AKP hükümetinin amansız Esad düşmanlığının dayandığı gerekçeler, Türkiye’nin milli menfaatlerinden daha çok ABD-İsrail ve Rusya-İran gibi ülkelerin bölgesel çekişmeleriyle şekillendi. Her ne kadar AKP hükümeti İsrail karşıtı görünse de en başından beri BOP eşbaşkanı olduğunu ifade eden Tayyip Erdoğan’ın bölgedeki Türkiye politikalarını ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Katar eksenine oturttuğu yaşanan gelişmelerle açıkça ortaya çıktı. İsrail Cumhurbaşkanıyla tartışarak ve Mavi Marmara’da amacına ulaşmayan ancak birçok vatandaşımızın canına mal olan ucuz kahramanlıklarla parlatılan Tayyip Erdoğan imajı, arka plandaki bu derin işbirliğini gizlemek için kullandı.
Ortadoğu’nun en stratejik konumuna sahip ülkesi olan Suriye, Arap ülkeleri içinde İsrail’e kafa tutabilen bir aktör olarak önemlidir. Enerji kaynaklarının Akdeniz’e çıkış yolundaki Suriye’nin bölgedeki rollerinden bir başkası, İsrail’in en amansız düşmanlarından İran’ın müttefiki olmasıdır. İran’ın Suriye ve Lübnan ile birlikte bölgesel bir güç olarak oluşturduğu Şii Hilali’nin Irak’ta Sünni Saddam rejiminin yıkılmasıyla artan etkisini kırmak amacıyla Suriye’ye karşı küresel aktörlerin başını çektiği bir ittifak söz konusudur. ABD önderliğindeki bu ittifak İran’ın yanı sıra Rusya’nın bölgesel gücünü azaltırken, İsrail’e ise düşmanlarını etkisizleştirerek büyük avantaj sağlamaktadır.
Yüzyıl önce emperyal güçlerin Osmanlı’yı parçalayarak cetvelle sınırlarını çizdiği yapay devletlerde yaşayan Müslüman halklarda başlayan uyanış, bugün küresel dizaynlarla sahte baharlara dönüştürülmektedir. Masa başında kukla devletleri kuranlar, Kuzey Afrika’dan Afganistan’a kadar İslam coğrafyasına yeniden şekil vermek için bölgesel istikrarsızlığı körükleyecek terör örgütlerini seri üretimle sahaya sürdüler.
Irak, Libya, Tunus ve Mısır gibi ülkelerde test edilen teröre ve sokak hareketlerine dayalı istikrarsızlaştırma operasyonlarının son örneği Suriye’de uygulanmaktadır. Esad’ın güneye çekilmesiyle bölgede cirit atan ve Türkiye’yi de tehdit eden sayıları binin üzerinde örgütten bahsedilmektedir. Hemen hemen tamamının bir küresel veya bölgesel güçle bağlantısı olan bu terör örgütleri farklı devletler tarafından taşeron olarak kullanılmaktadır. Bu örgütler bölge halkına bir gelecek vaat etmediği gibi, insanların katledilmesinde aktif rol alarak bağlı olduğu güçlere hizmet etmektedirler. Çıkar çatışmaları her gün yeni bir örgütün doğmasına ve sürekli farklı cepheleşmelere sebep olmaktadır.
Muhalif grupların en başında, bir çatı örgüt konumundaki Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gelmektedir. Daha çok rejim karşıtı ve Suriye dışından gelen isimler tarafından yönetilen ÖSO’nun amacı Esad’ı devirmek olarak görüldüğü için ABD, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın açık desteğini almaktadır. Başlangıçta Esad karşısında Suriye’de önemli bir güç elde eden ÖSO, muhalif hareketler arasında en büyük silahlı güce sahip olmasına rağmen etkin pozisyonunu kaybetmiştir.
Irak Şam İslam Devleti olarak bilinen örgüt (IŞİD) ise, Irak-Suriye-Lübnan-Filistin-Ürdün-İsrail bölgesinde şeriat hükümlerine bağlı bir devlet kurma amacını taşımaktadır. Örgütün hedeflerinden birisi de Türkiye’dir. Bu örgüte göre Türkiye küfür rejimiyle yönetilmektedir. IŞİD El-Kaide tarafından kurulmakla birlikte, bölgedeki El-Kaide uzantısı El-Nusra ile çatışma halindedir. Esad karşıtı olmasına rağmen muhaliflerle de çatışan örgütün tam bir truva atı olduğu anlaşılmaktadır. PKK uzantısı PYD ve Sünni Müslümanlarla çatışma halindeki örgütün kaç değişik güce hizmet ettiği meçhuldür.
Suriye’de faal olan terör örgütlerinden El-Nusra, El-Kaide’nin uzantısıdır. Suriye’deki faaliyetlerini bilindik tarzları olan intihar eylemleri ve El-Kaide tipi bombalamalarla yürütmektedir. Örgütün internet üzerinden dünyaya yaptığı cihat çağrısı Türkiye’yi geçiş yolu haline getirmiştir. İstanbul’da yapılan El-Kaide saldırılarının faillerinin Suriye’de öldürülmesi, İsviçre ve Makedonya vatandaşı örgüt militanlarının geçtiğimiz haftalarda Niğde’de iki güvenlik görevlimizi şehit etmesi gibi hadiseler Türkiye’nin de eylem sahası haline dönüştürüldüğünü göstermektedir. Yakalanan militanın “Jandarmayı öldürerek sevap işledim” açıklaması, bunlara hâkim zihniyeti ve Türkiye’ye bakışı çarpıcı bir şekilde özetlemektedir. Diğer taraftan bu örgüt üst düzey yöneticilerinin basın açıklamalarında Türkiye’den yardım ve eğitim aldıklarını açıklamaları dünya basınında yer alarak ülkemizi töhmet altında bırakmaktadır.
Başkanı Salih Müslim’i bizzat AKP hükümetinin defalarca misafir ettiği PYD (Demokratik Birlik Partisi), PKK’nın Suriye koludur. PYD’yi Suriye’deki diğer ondört Kürt partisinden ayıran özellik,YPG adlı silahlı güce sahip olmasıdır. AKP hükümetiyle açılım müzakerelerini yürüten terör örgütü PKK, silahlı güçlerinin önemli bir kısmını Suriye’de PYD adı altında kullanmaya devam etmektedir. Ermenistan’ın ve Kuzey Irak’taki fiili Kürt devletinin Akdeniz’e çıkışını sağlamak için Suriye’nin kuzeyinde hazırlığı yapılan Kürt devletinin baş aktörlüğünü PYD yapmaktadır. Türkiye sınırına yakın üç kanton bölge oluşturan PYD’nin AKP hükümeti ile yaptığı görüşmelerden yansıdığı kadarıyla, bölgede üzerlerine gelen El-Kaide’ye baskı yapılması ve sınırlarımız üzerinden yardımların sorunsuzca geçirilmesi talepleri bulunmaktadır.
Suriye’deki yedi büyük İslami selefi grubun birleşmesiyle oluşan İslami Cephe, içerisinde Kürt İslam Cephesi ve İslam Ordusu gibi unsurları barındırmaktadır. Bu grup Esad rejimi, IŞİD ve PYD ile çatışma halindedir. Bu örgütün hedefi de rejimi yıktıktan sonra İslami bir devlet kurmaktır.
Libya iç savaşında İrlanda vatandaşı Mehdi El Harati’nin kurduğu Liva El Umma benzeri örgütler, Suriye’ye dışarıdan cihat amacıyla insanları getirmektedir. Bunun yanı sıra İskandinav ülkelerinde yaşayan Kürtlerin Kuzey Suriye’den toprak alarak yerleşmeleri dikkat çekicidir. Kuzey Irak’ta Barzani tarafından yürütülen Kürt nüfusu iskân politikasının bir benzeri, Kuzey Suriye’de de uygulanmaktadır.
Suriye’deki aktörlerden bir başkası İran destekli Hizbullah örgütüdür. İran’dan gelen sokak çatışmalarında profesyonelleşmiş 8 bin kişilik Besic örgütü Esad yanlısıdır. Bunun yanında Esad’ın ordusu ve istihbarat teşkilatı Muhaberat başlı başına önemli bir güçtür. Esad’ın düzenli ordusunun yanı sıra, Şebiha adlı paramiliter milisleri sivil halkın korkulu rüyası olmaya devam etmektedir. Esad ordusunun silah ve lojistik desteğini sağlayan Rusya, Çin ile birlikte BM’de veto haklarını Suriye lehine kullanmaktadır. Suriye’nin Akdeniz’e açılan Tartus ve Banyas gibi önemli limanları Rusya kontrolündedir.
Zalimliği ile tanınan Esad rejimiyle birlikte İslami bir görüntü altında insanları çarmıha geren, kafalarını kesen örgütlerin kan deryasına çevirdiği Suriye’de bugüne kadar 150 binden fazla Müslüman hayatını kaybetmiştir. Suriye’deki kaos ve kargaşa ortamında kaybedenler masum Müslümanlar olurken, kazananlar küresel ölçekte ABD, İsrail ve müttefikleri, yerelde ise PKK uzantısı PYD’dir.
Suriye’deki savaşın uzaması Rusya’nın da işine gelmektedir. Bu sayede Avrupa enerji piyasasındaki tekel konumunu sürdürmekte ve silah satışı başta olmak üzere bölgesel anlaşmalarla gücünü muhafaza etmektedir.
Suriye’deki savaşın kaybedenleri arasında Türkiye ve Suriye Türkmenleri de yer almaktadır. Dış politikamızın milli perspektif yerine mezhebe dayalı bir anlayışla yürütülmesi, Türkiye’nin bölgede oynanan satrançta küresel güçlerin piyonu konumuna düşürülmesine ve İslam dünyasında itibar kaybederek yalnızlaşmamıza yol açmıştır. Başlangıçta Türkiye’nin de öncülüğünde 160 ülkeyle birlikte kurulan Suriye’nin Dostları toplantısı artık 11 ülkeyi ancak bir araya getirebilmektedir. AKP dış politikası saplandığı bu bataklıkta oyalanırken, küresel güçler bölgeden çekilerek, ne talepleri ne de tehditleri biten terör örgütleriyle Türkiye’yi karşı karşıya bırakmışlardır.
Türkiye giderek sınırlarını kontrol edemez hale gelmekte ve buradan kaynaklanan uyuşturucu, insan, organ, silah, terörist trafiğini engellemeyen AKP hükümeti sınırlara duvar örmekten başka bir çözüm yolu üretememektedir. Sınırımızın ötesindeki yapılanmaların gittikçe ülke içinde sorunlara yol açmaya başlaması kaçınılmazdır. En bariz örneği Suriye’deki iç çekişmelerde taraf olmak gibi kabul edilemez bir yanlışta ısrar eden hatalı dış politikamızın bedelinin, Cilvegözü ve Reyhanlı’da patlayan bombalarla masum vatandaşlarımıza ödetilmesidir. Adana’da ÖSO bağlantılı teröristlerin elinde yakalanan sarin gazları, Niğde ve Akçakale gibi yerlerdeki terörist eylemler, en son Ankara’nın bir mahallesinde Suriyeli sığınmacılarla yaşanan çatışma ortamı çok ciddi tehlike sinyalleridir.
Suriye Türkiye’de hükümet politikalarını eleştirmek için bir bahane olmaktan çok daha önemli bir güvenlik meselesidir. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir coğrafyada yaşanan bölgesel gelişmelerin aslında tasarlanmış bir küresel dizaynın parçaları olduğunu görebilmektedir. Turuncu devrimler, Arap baharları ya da hangi isimle telaffuz edilirse edilsin farklı sınırlarda yaşanan büyük sosyal olayları tasarlayan ve tetikleyen güçlerin projelerini Türkiye’nin sınırlarına kadar dayandırdıklarının farkındadır. PKK’yı Türkiye cephesinden Suriye’ye çeken küresel aklın, Suriye ile doğrudan ilgili olan kuzey komşumuz Ukrayna’dan sonra hangi hamleleri atacağını öngörmeden Türkiye’nin yönetilemeyeceği bilinmelidir. AKP’nin iflas etmiş dış politikası, Türkiye içinde tezahür etmesi muhtemel sorunlar üretmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi komşu ülkelerde yaşanan küresel operasyonların ülkemizi de hedef haline getirmemesi için gerekli olan milli politikaların uygulanması ve tedbirlerin alınmasını hayati bir ihtiyaç olarak görmektedir. Ancak yerli ve milli bir MHP ile küresel güç odaklarının Türkiye’yi Ortadoğululaştırmasının ve kaos planlarının önüne geçmek mümkün olacaktır.