“BAHÇELİ’YE SELAM SÖYLE” AĞLATAN YAZI…
Geçen yıl, yaz mevsimiydi.
Sıcakların, torosların eteğıne kabus gibi çöktüğü günler..
Yaylaya çıkalım dedik, piknik yapalım. Hem temiz bir hava alırız, hem de sıcaklardan biraz olsun kurtuluruz diyerek. Benimle birlikte dört arkadaş arabaya bindik, yaklaşık bir saatlik yolculuk sonucu bir cami ve bir bakkal hariç sadece kerpiçten evlerin bulunduğu bir köye vardık. Burası Mersin’in en tepesiydi, yüksekliği dudak uçuklatacak kadar çoktu. Ağaçlık bir alana vardık, serdik halımızı. Yanımızda radyomuz, başladık sohbet etmeye..
Derken epey vakit geçti aradan, acıktık..
“Bakkala gideyim de ekmek alayım” dedi arkadaş. “Bekle, ben de seninle geleyim” dedim. Uzak değildi bakkal, koyulduk çakıl dolu köy yolunda yürümeye. İki arkadaş öyle siyasetten falan konuşurken; yaşlı, yüzü kırışmış fakat bakışları hala bir kartal gibi keskin olan nur yüzlü bir teyze çıktı karşımıza. Yanakları al aldı, elleri nasır. Gözünde belki de anasından kalma bir gözlük. Yazmasını düzeltti, tekrardan bağladı. Suratıma bakıyordu, yaklaştı. Sonra bıyıklarımı süzdü iyice, tebessüm etti. “Oğul” dedi, “Sen Ülkücü müsün?”
“Evet teyze, Ülkücüyüm hamdolsun” dedim.
“Oy kurbanım size, Rabbim tırnağınıza taş değdirmesin” dedi, yanaklarımı aldı avuçlarının arasına. Alnımdan öptü, sonra sağ koluma girdi hafifçe. Yorulmuştu belli ki, “Hele otur şuraya, sana diyeceklerim var oğul” dedi. Açlık, susuzluk nedir unuttum, oturuverdim hemen dibimizdeki kayanın üzerine. “Söyle teyzem, ne emredersen başım üstüne.”
“Estağfurullah oğul, ne emri. Sadece bir isteğim vardır senden. Oğul, sen Ülkücüyüm diyorsun. Bıyıkların da kurt bıyığı maşallah. Belli ki baya içindesin bu ülkücülüğün, o vakit Devlet Bahçeli’yi de görürsün. Mutlaka görürsün, çünkü o yakındır size. Hele kendini seven gençleri, kendi daha çok sever. Oğul, onu görürsen Yörük Fatma Teyzenin selamı var, “Kurban olurum ona, Allah onu bu milletin başından eksik etmesin” diyor der misin? Bir de, şey oğul; eğer olur da yolu düşerse mutlaka gelsin, oturup çayımı içsin. Ölmeden son kez göreyim Devlet’imi, son bir kez konuşayım, gözlerinden öpeyim onun. Başka da bir isteğim yoktur senden.”
Ellerini aldım avuçlarımın arasına, soğuktu.
Gözlerinin beyazı kar gibiydi hala ve en derinden geliyordu Devlet’im diye seslenişi. Sarıldım, örgü örgüydü saçları. İki elini de öptüm, “Merak etme teyze, eğer kısmet olur da görürsem, bu söylediklerini aynen ileteceğim. Söz veriyorum sana.” dedim ve kalktım yanından. Bakkala doğru yürüyordum, adımlarım geriye dönük..
Yol boyu düşündüm..
Allah’ın bir garip kulu Fatma Teyze işte..
Hayatında bir kez olsun telefon nedir görmemiş, rahat nedir bilmemiş. Elleri nasırlı, dudakları çatlamış. Gözleri dolu dolu bakıyor, bizden diye gördüğü adamların yüzüne. Konuşurken sesi titriyor Ülkücülük kelimesi geçen cümlelerde. Ömrü dağların başında geçmiş, şehrin kirli düzeninden uzak, saf duygularla sevmiş. Devlet diyor, başka bir şey demiyor. Tek isteği ise, ölmeden son bir kez görmek. Oturup sohbet etmek, gözlerinden öpmek..
Dedim ya işte, Allah’ın bir garip kulu Fatma Teyze.
Yalansız, çıkarsız, karşılıksız seviyor Devlet Beyi, hem de içten. Dağ başında çektiği zorluklara, yaşadığı fakir hayata bakmıyor da; son bir kez evinde misafir etmek, kendi elleriyle çay demleyip içirmek istiyor. “Yaşlandı artık bıraksın” demiyor, “Mit ajanı” diye iftira atmıyor. “Çocuk sahibi olamadı” diye dalga geçmiyor. Seviyor sadece, belki de hayatında hiç olmadığı kadar masum duygularla..
Allah’ın bir garip kulu Fatma Teyze işte..
O Devlet’i seviyor, Devlet onun duaları sayesinde dim’dik duruyor.
-Şahin Etiğ / 26.07.2016
foto arşiv