ARINÇ: CENAZE OLAYININ DAHA BÜYÜK BİR PROVOKASYONA DÖNÜŞMEMESİ GEREKİR DEDİ
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Paris’te öldürülen 3 kişinin cesetlerinin Türkiye’ye getirilmesiyle ilgili olarak, ”Cenaze olayının daha büyük bir provokasyona dönüşmemesi gerekir. Bu konuda İçişleri Bakanlığımız ve ilgili birimler gerekli tedbirleri alacaklardır. Olaya insani açıdan yaklaşmak gerekir” dedi.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Paris’te öldürülen 3 kişinin cesetlerinin Türkiye’ye getirilmesiyle ilgili olarak, ”Cenaze olayının daha büyük bir provokasyona dönüşmemesi gerekir. Bu konuda İçişleri Bakanlığımız ve ilgili birimler gerekli tedbirleri alacaklardır. Olaya insani açıdan yaklaşmak gerekir” dedi.
Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının sona ermesinin ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Toplantıda Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün sunum yaptığını belirten Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da Afrika seyahatini değerlendirdiğini söyledi.
Arınç, özellikle yerel medyayı ilgilendiren resmi ilan fiyatlarının da toplantıda görüşüldüğünü belirterek, ”Bu yıl da resmi ilan fiyat tarifesinde artış yapılması konusu. Yüzde 6,16 nispetinde kararlaştırıldı. Birkaç gün içinde Resmi Gazete’de yayımlanacak. Resmi ilana bağlı olarak destek alan medyamızın bu konuda memnun olacağının düşünerek buradan ilan etmek istiyorum” diye konuştu.
Arınç, toplantıda iç ve dış olayların kapsamlı olarak ele alındığını söyledi.
-Sorular-
Arınç, bir gazetecinin, ”Geçen hafta Paris’te 3 PKK’lı öldürülmüştü. Olaya ilişkin size ulaşan yeni bir bilgi var mı- Cenazelerin Çarşamba günü Türkiye’de olması bekleniyor. Bazı endişeler de var. Provokasyon endişesi yaşanıyor. MHP lideri Devlet Bahçeli ‘Yeni bir Habur yaşanmasın’ diye uyarıda bulundu. Sizin böyle bir endişeniz var mı- Bu konuda tedbirler gündeme geldi mi-” sorusu üzerine, bu konu üzerinde görüşmeler yaptıklarını söyledi.
Fransada yaşanan olayın, 3 kadının öldürülmesine yönelik iyi planlanmış bir cinayet olarak görüldüğünü belirten Arınç, şöyle konuştu:
”Şu ana kadar gelinen noktada, soruşturmada neler ele geçti, hangi konuda derinleştiriliyor onu bilemiyoruz. Olay Paris’te işlendi. Şüphesiz Fransız yargısı ve soruşturma makamları konu üzerinde duruyor. Başbakanımız da hükümetimiz de olayın bir an önce aydınlatılmasını, faillerinin bulunup ortaya çıkarılmasını ve bu olayın perde arkasında neler varsa ilan ve ifşa edilmesini istiyorlar. Bu bizim hakkımızdır.
Öldürülen kişilerin Türkiye’ye getirilecek olması insani bir olaydır, aileleriyle ilgili bir olaydır. Memleketlerinde defnedilecekleri söyleniyor. Cenazeyle doğrudan ilgilenenler var. Şu ana kadar bir çarşamba günü, bir de pazartesi günü getirilecekleri şeklinde kamuya yansıyan beyan oldu. Ne gün getirilecekse getirilsinler cenaze olayının daha büyük bir provokasyona dönüşmemesi gerekir. Bu konuda İçişleri Bakanlığımız ve ilgili birimler gerekli tedbirleri alacaktır. Olaya insani boyutuyla bakılması ve cenazelerin inancımıza göre defnedilmesi gerekmektedir. Bütün bunlar ailelerinin öncelikle sorumluluk taşıdığı olaylardır. Meseleyi kendi mecrasından çıkararak buradan bir siyasi rant elde etme çalışmalarıyla toplumun hissiyatını bir şekilde provoke ederek sokak olaylarına yol açabilecek davranışlardan kaçınılması gerekir. Bu cinayetler üzerine yapılan açıklamaları sorunlu açıklamalar olarak görüyoruz ve bu konuyla doğrudan veya dolaylı ilişkili insanların da provokasyonlara meydan vermeyecek, güvenlik güçlerini zora sokmayacak, Türkiye’de huzur ve sükunetin bozulmasına yol açmayacak özeni göstermeleri gerektiğini düşünüyoruz.”
Olayın, İmralı’daki görüşmeyle ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başlattığı sürecin başarısızlığa götürülmesi arasında irtibat kuranlar bulunduğunu, bunda da gerçeklik payı olabileceğini belirten Arınç, ”Bu ve buna benzer olaylarla Türkiye’de bu sürecin engellenmeye çalışılması bir endişe kaynağıdır. Bu endişeye yol açmayacak biçimde bir cenaze töreni yapılması Türkiye’de yaşayan herkesin dikkat ve özen göstermesi gereken bir sorumluluktur. İçişleri Bakanlığımız ve ilgili birimler cenaze töreninin en güzel şekliyle yerine getirilmesi konusunda daha dikkatli ve özenli davranacaklardır” değerlendirmesini yaptı.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, ”(Paris’te 3 kadının öldürülmesi) Türkiye’nin tek istediği bu olayın ciddiyetle soruşturulması, ortaya çıkarılması ve sorumlu kişilerin, suçlu kişilerin yargı önüne çıkarılmasıdır” dedi.
Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının sona ermesinin ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı
”İmralıyla yeniden başlatılan görüşmeler gündemde. Bugün MİT müsteşarı Hakan Fidan buradaydı, Başbakan Erdoğan ile bir görüşme yaptı. Bu konu Bakanlar Kurulu’nun gündemine geldi mi- Gelinen son aşama nedir- Yine BDP’li bir heyetin, tekrardan, içinde Ahmet Türk’ün de olduğu bir heyetin İmralı’ya tekrar görüşmek için başvurduğu söyleniyor. Bununla ilgili bir karar çıktı mı-” sorusuna Arınç, ”Hayır. Hükümetimizin gündeminde bu yoktu” yanıtını verdi.
Arınç, MİT Müsteşarı’nın öğlen saatlerinde Başbakanlığa gelmesi ve Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşecek olmasının, Başbakan Erdoğan’ın geçen hafta yurt dışı seyahati nedeniyle yapılamayan görüşmelerin bugün yapılacak olmasından ibaret olduğunu bildirdi.
”Biz geçtiğimiz hafta yaşanan bu sürecin bugün geldiği noktayı Bakanlar Kurulu’nda bir gündem maddesi olarak görüşmedik” diyen Arınç, bunu hükümetin bir faaliyeti olarak görmediklerini, süreci yakından takip edeceklerini dile getirdi.
Arınç, ”Bu konuda bir açıklama yapmak gerekirse zamanı geldiğinde, yeri geldiğinde Sayın Başbakanımız da görev verirse biz de açıklamamızı yaparız. Ama bugünkü görüşmeler geçen hafta yapılması mutaden gerekli olan görüşmelerin biraz gecikmeli olarak yapılmasıdır” diye konuştu.
Bir gazetecinin, Fransa’da öldürülen 3 kadının cenaze töreninin Diyarbakır’da yapılacağının söylendiği belirtilerek bu konuda net bir bilgi olup olmadığının sorulması, ayrıca saldırının arka planına ilişkin farklı iddialar olduğunun hatırlatılması üzerine Arınç, bu olayın ”niçin, kimler tarafından, ne amaçla yapıldığı, perde arkasında ne olduğu” sorularının cevabını verecek durumda bulunmadıklarını, ”gazetelerde yazanların, birilerinin söylediği sözlerin” kendilerini bağlamadığını bildirdi.
Arınç, şöyle konuştu:
”Çünkü bu tahkikatı biz yapmıyoruz. Bu soruşturmanın içerisinde Türkiye’nin ve Türk Hükümetinin bir dahili yok. Açıklama yapacak kişiler mutlaka Fransa’da yargı ve yargı öncesinde bu soruşturmayı yapan makamlardır. Türkiye’nin tek istediği bu olayın ciddiyetle soruşturulması, ortaya çıkarılması ve sorumlu kişilerin, suçlu kişilerin yargı önüne çıkarılmasıdır. Yine Türkiye olarak şunu vadediyoruz: bize düşen herhangi bir yargısal yardım veya soruşturma açısından herhangi bir bilgiye ihtiyaç varsa Türkiye olarak bunları derhal yerine getirmek mecburiyetinde olduğumuzu ifade ettik. Şu ana kadar bizden herhangi bir talep olmadı. Dolayısıyla herkes köşesinde bir şeyler yazabilir, köşesinde bir şeyler söyleyebilir, konuşabilir, doğruluk payı vardır, yanlışlık payı vardır. Biz de akıl yürütürken pek çok senaryoları konuşabiliriz Ama sorumlu mevkide olanlar bu senaryoları dillendirmek yerine sonucu beklemeyi tercih edeler. Şu anda, şu veya bu doğrudur tezleri içerisinde bir tercih yapamıyoruz.”
Cenazelerin getirilmesiyle ilgili bir soru üzerine Arınç, cenazelerin doğrudan İstanbul veya Diyarbakır’a getirilip getirilmeyeceğinin netleşmediğini söyledi.
-”Provokasyonları prim verilmemeli”-
Arınç, cenazelerin bir düşünceye göre doğrudan Diyarbakır’a geleceği, yapılacak törenin ardından memleketlerinde defnedileceklerini, bir başka düşünceye göre pazartesiye kalabileceği ancak yine Diyarbakır’a, oradan farklı yerlere götürülerek definlerin olacağını belirtti. Arınç, şöyle devam etti:
”Bu cenaze törenini bir şova dönüştürmek isteyen, bir propagandaya dönüştürmek isteyen, bir çatışma ortamına sürüklemek isteyen marjinal gruplar olabilir, suç örgütleri olabilir, farklı bir araya gelmiş gruplar olabilir. Bunlara karşı herkesi uyanık olmaya davet ediyoruz. Bu tür provokasyonlara prim vermemelerini istiyoruz. Aksi takdirde güvenlik güçlerimiz olaya müdahale eder ve bu olayın müsebbiplerini etkisiz hale getirmeye çalışır. Çünkü güvenliğin tehdit edildiği bir noktada güçlerin devreye girmesi önemlidir. Ancak bir cenaze defninin insani bir olay olarak bütün bunlara prim vermeksizin sadece bu amaçla yapılmış olmasını, yapılacak olmasını biz temenni ediyoruz.”
-”Oktay Vural’dan beklenen bir konuşmadır”-
Arınç, ”Cinayetlerin ardından yaptığınız açıklamada üzüntü duyduğunuzu söylemiştiniz. Buna muhalefetten tepki geldi. Özellikle Oktay Vural bugün yaptığı açıklamada, ‘Herhalde katılarak üzüntülerini bildirecektir’ ifadelerini kullandı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz-” sorusuna şu yanıtı verdi:
”Bu Oktay Vural’dan beklenen bir konuşmadır. Onun için… Neyse söylemeyeyim çünkü kendisinden tazminat kazandım. Mukabil dava açar da elimdeki bu imkanı alır diye korkarım. Ancak o bizi hiç şaşırtmıyor. Bu tür sözleri onun söylemesi çok doğaldır. Bu konuda iki şey söyleyeyim: Bu hükümetimizi değil, şahsımı ilgilendiriyor. Düşünün ki 3 tane kadın bir evde bulunuyorlar, içeriye birisi veya birileri giriyor. Muhtemeldir ki tanıdıkları veya tanımadıkları bir şekilde giren kişidir. Sorgusuz sualsiz birinin başına dört, diğer ikisinin başına 3 kurşun sıkılıyor, ortalık kan gölüne dönüyor. Daha sonra onların akıbetini öğrenmek üzere gelenler dışarıya taşan kandan içeride olay olduğunu anlıyorlar.”
”Sorgusuz sualsiz, istediği kadar bir suçla ilişkili olsun, istediği kadar aranıyor olsun bir insanın hayatına bu şekilde son verilmesini ben şahsen Bülent Arınç olarak üzüntüyle karşılıyorum” diyen Arınç, şöyle devam etti:
”Bunu ifade etmemek gerekebilir ama benim farkım budur. Ben üzüntü duyduğum bir konuyu açık yüreklilikle ortaya koymak istiyorum. Çünkü bu cinayet veya buna benzer cinayetler bir insanın yargılanıp yargı önüne çıkarılıp sonra hakkındaki kararın verilmesinden ziyade onun hayatına doğrudan kasteden bir olaydır. Şimdi bu ifadelerin karşısında ben onları yükseltmiş, ululamış, geçmişte çok temiz insanlardı, hiç suça bulaşmamışlardı demek istemiyorum. Arkasından ekliyorum ki bu olay araştırılmalıdır, suçlular ortaya çıkarılmalıdır, bağlantılar mutlaka kurulmalıdır. Buna karşılık Oktay Vural’ın söyledikleri şudur: ‘İyi ki geberdiler. Arkasından başkalarına da örnek olmasını dileriz. İnşallah darısı başkalarının başına’ diyor. İkimizin arasındaki fark bu. Dolayısıyla hemen sözünün arkasına da eklemiş. Benim ruh sağlığım konusunda bana sağlık ve şifalar diliyor. İnsani bir davranıştır çok teşekkür ediyorum kendisine. Oktay Vural benim sağlığımı istiyorsa bana şifalar diliyorsa ona teşekkür etmem gerekir. Ama yeri gelmişken benim de ona bir tavsiyem olacak: kendisini birkaç yıldan beri Meclis’te takip ediyorum. Ayağa kalkıp sağa sola bağırıyor. Sesinin bütün gücüyle ortalığı birbirine katmaya çalışıyor. Bazen sırtını dönüyor konuşana, bazen kolunu arkasına atıyor. Mimiklerine bakıyorum, hareketlerine bakıyorum üzülüyorum ve endişe ediyorum, acaba bir rahatsızlığı var mı diye. Madem ki bana şifalar dilemiş, huzurlarınızda Sayın Oktay Vural’a Allah’tan sağlık ve afiyetler diliyorum. Mutlaka bir hekime görünmesini, hekimin tavsiyeleri doğrultusunda psikolojik destek almasında yarar olduğunu söylemek istiyorum.”
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, İmralı’daki görüşme sürecini ”MİT’in kendi kanununda, kendisine verilen görevleri yerine getirmesi” olarak nitelendirerek, ”Şüphesiz Başbakanımızla görüştüğü zaman bu çalışmalarını kendisine sunmaktadır, Başbakanımızı bilgilendirmektedir. Bunun dışında hükümetimizin veya Sayın Başbakanımızın doğrudan sürecin içinde olduğunu bugün kimse iddia etmemelidir” dedi.
Bakanlar Kurulu toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Arınç, bir gazetecinin, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a verilen televizyonda ”böcek” dinleme cihazının olabileceği yönünde imaların bulunduğunu hatırlatılmasına üzerine, ”Açık konuşsunlar, imaya gerek yok. Bir siyasetçi açık konuşur benim konuştuğum gibi” yanıtını verdi.
Arınç, şunları kaydetti:
”(Hükümlü Abdullah Öcalan’ın televizyondan yararlanması hangi yasal gerekçeye dayanıyor) diye sordunuz. Buna dair bir bilgi sunayım. İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda idare ve gözlem kurulu diye bir kurul var. Bu kurul daha önce Abdullah Öcalan’a çeşitli disiplin cezaları vermiş. Demek ki infaz kurumundaki bazı davranışları sebebiyle. Bu disiplin cezalarının tamamı da 2011 sonu itibarıyla sona ermiş. Sonra yine hüküm var kanunda, bir yıllık gözlem süresi içinde, yani aralıkın sonuna kadar da kendisi gözlenmiş, bu süre içerisinde gözetim servisi ve psikososyal yardım servisinin gözlem ve değerlendirmesinin sonucu disiplin cezasının ya da soruşturmasını gerektirecek bir eyleminin ya da uyumsuz davranışlarının olmadığı, diğer hükümlülerle uyumlu davranış içinde olduğu, yürürlükteki mevzuat hükümlerine aykırı tutum ve davranış içinde bulunmadığı gözlemlenmiş. Buna kim karar veriyor- Bu ceza ve infaz kurumundaki idare ve gözlem kurulu. Bu sebeple 12 Ocak 2013 günü odasına 42 ekran LCD televizyon kurulmuş. Aynı gün saat 15.30 itibarıyla, bakın ne kadar önemli görmüş Adalet Bakanlığımız saati ve saniyesi itibarıyla bize bilgi veriyor, diğer hükümlüler gibi TRT-1, TRT-6, CNN Türk, Kanal 7, Samanyolu, Show TV, Kanal D, ATV, Star, Ülke TV, Kanal 24 ve NTV yayınlarını izleyebilmektedir. Kamuoyuna sunulur.”
-MİT’in görevleri-
İlerleyen dönemde silahların bırakılmasıyla alakalı hükümetin ve Meclis’in sürece dahil olup olmayacağının sorulması üzerine Arınç, ”Çok açık söylüyorum, MİT Sayın Başbakanımız tarafından ne zaman çağrılırsa veya rutin olarak faaliyetleriyle ilgili bilgi sunar. MİT’in görevleri de kendi kanununda 30-40 seneden beri yazılıdır. Bir servis olarak, bir istihbarat örgütü olarak Türkiye’nin güvenliğiyle ilgili, devletin güvenliğiyle ilgili konularda kanunun kendisine verdiği imkanları kullanır ve görevini yapar. Şimdi başlattığı, yani ‘görüşme süreci’ diyelim, MİT’in kendi kanununda, kendisine verilen görevleri yerine getirmesidir” diye konuştu. Arınç, şöyle devam etti:
”Şüphesiz Başbakanımızla görüştüğü zaman bu çalışmalarını kendisine sunmaktadır, Başbakanımızı bilgilendirmektedir. Bunun dışında hükümetimizin veya Sayın Başbakanımızın doğrudan sürecin içinde olduğunu bugün kimse iddia etmemelidir. Şüphesiz bu süreç bir şekilde ilerledikçe ve silah bırakmanın temin edilebileceği noktasında bir ümit belirdikçe siyasi güç de ondan sonra kendisini mutlaka bir tavır içinde bulacaktır.”
– ”Türkiye’de herkes huzur istiyor”-
Bir gazetecinin, ”MHP Genel Başkanı Bahçeli, süreçle ilgili, ‘su testisi su yolunda kırılır’ dedi. Özellikle İmralı görüşmelerine ciddi bir tepki gösterdi. Bugün de kendisinin oraya gittiğini ve İlker Başbuğ ile görüştüğünü biliyoruz. Görüşmenin nispet olsun diye yapılmadığını da açıkladı. Ne diyorsunuz bu açıklamalara-” sorusu üzerine, Arınç, Bahçeli’nin geçen grup toplantısında ”Siz oraya giderseniz, ben de inat olsun diye Silivri’ye gideceğim” şeklinde konuştuğunu hatırlattı.
Arınç, ”Bir hafta sonra bu sözünü unutmuş olamaz. Bugünkü açıklamasında kelime kelime ne söylediğini bilmiyorum ama sizin doğru söylediğinizi düşünerek bundan faklı bir şey söyleyemem. Eğer böyle mukabil olarak bunu yaptım demiyorsa veya yapmadım diyorsa bu geçtiğimiz hafta yaptığı konuşmayla çelişir” dedi.
Bahçeli’nin istikrarlı şekilde bu düşünce ve davranışlarını yıllardan beri tekrarladığını ifade eden Arınç, ”Ancak şunu söylemeliyim: MİT’in inisiyatifiyle İmralı’yla yapılan görüşme, arkasından Sayın Ahmet Türk’ün ve Ayla Akat Ata’nın İmralı’ya giderek yaptığı görüşmeler şöyle bir bakın sağınıza solunuza, kamuoyunda nasıl karşılandı-” diye sordu.
CHP’nin sürece belli şartlar dahilinde destek verdiğini, BDP’nin süreci desteklediğini, parlamento dışındaki partilerdense büyük bir tepki gelmediğini anlatan Arınç, ”MHP önce bir suskunluk dönemi yaşadı. Her zaman olduğu gibi Oktay Vural’ı konuşturdular, arkasından da Bahçeli grup toplantısında hükümeti yaralayan, küçültücü bazı ifadeler kullandı. Anlaşılıyor ki MHP parti olarak Genel Başkanlarının dışında bir davranış içinde olmayacaktır. Bu kendileri açısından bizce yanlış ama tutarlı bir davranıştır” diye konuştu.
Medyanın yüzde 70-80’i tarafından sürecin Türkiye için bir şans olarak değerlendirildiğini belirten Arınç, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarının da yüzde 80’inin sürecin desteklenmesini arzu ettiğini söyledi.
Bazı basın yayın kuruluşlarının kendi çalışanlarına süreci engelleyecek tavır ve davranışlardan uzak olmalarını telkin ettiklerini belirten Arınç, şöyle devam etti:
”Anlaşılıyor ki böyle bir süreç başlamışsa MHP’nin Genel Başkanı dışında partisinin tamamını da şu anda hangi davranış içerisinde olacağını kümülatif olarak söylemek istemiyorum ama Sayın Bahçeli, Sayın Oktay Vural veya onlarla birlikte hareket edenlerin dışında büyük bir topluluk, bu süreçten Türkiye’nin fayda görebileceğini, aslında bu süreci etkisiz hale getirmek amacıyla yapılacak pek çok provokasyonlar konusunda da uyarıcı öneriler bulunduruyor. Bu bizim için önemlidir. MHP’nin bu tavır içerisinde olmasını anlayışla karşılamak lazım. Onların çizgisinin bu olduğunu düşünüyorum ama böyle bir sürecin siyasi partiler açısından taşıdığı riskler var. Bu risklerden bir tanesi, bence en büyüğü MHP’yi ilgilendiriyor. Eğer süreç başarılı olursa MHP barajın altında kalabilir, karşı çıktığı sürece. Çünkü Türkiye’de herkes huzur istiyor, sükunet istiyor, kanın akmamasını istiyor, göz yaşlarının dinmesini istiyor ve bunu isterken de hamasetten uzak, gerçekçi, akılcı çareler bulunmasını istiyor.”
-”Olmuyor sayın hocam, dersinizi iyi çalışın”-
Bir gazetecinin, ”Dün katıldığınız bir toplantıdaki sözlerinize CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç’tan eleştiri geldi. ‘Başbakan Yardımcısı Bülent Arıç, siyasi gevezeliğe devam ediyor’ dedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz-” sorusu üzerine Arınç, şunları söyledi:
”Sadece o kadar değil, diğer cümleleri de okuyun. Eğer vatandaşlarımız bizi dinliyorsa okusun. Sayın Haluk Koç’un ne dediğini anlamak mümkün değil. Ben biraz anladım da. Daha açık konuşsunlar. Ben dün yaptığım konuşmada, çok açık bir şey söyledim. Bu CHP yeri geldiğinde sıkıştığında, ‘Bizi Atatürk kurdu’ diyor. Yeri geldiğinde ‘Biz devleti kuran partiyiz’ diyor. Yeri geldiğinde ‘Cumhuriyet’i biz getirdik’ diyor. Diyor da ‘1950’de kaybettikleri iktidarı, 2013’te 63 yıl sonra hala niye kazanamıyorlar- Bunu bana söylesinler’ demiştim. Çünkü bir siyasi parti bile değil, bir siyasi partinin iktidar olma hedefi vardır. AK Parti kuruldu, 15 ay sonra iktidara geldi. 11 yıldır da başkasına iktidar olma hakkını, imkanını tanımıyor. Biz bir siyasi partiyiz.
Siyasi partileri meslek kuruluşlarından ayıran özellikler vardır. Derneklerden ayıran, vakıflardan ayıran özellikler vardır. CHP bir vakıf mı- Hayır. Bir dernek mi- Hayır. Bir meslek kuruluşu mu- Diş Tabipleri Odası mı- Hayır. Nedir- Bir siyasi parti. Peki bu siyasi partinin ne hedefi var- İktidar olmak değil mi- Siz CHP’de böyle bir iktidar olma azmi veya geleceği görüyor musunuz- Milletimiz görüyor mu- Görseydi 63 yıldan bu yana bu partiyi herhalde bir şekilde iktidar yapardı. Rahmetli Ecevit’in Genel Başkanlığı döneminde 1977 seçimlerinde yüzde 40 bandını yakalamıştır. Ama onun dışında unutmayalım 1995 seçimlerinde sadece yarım puanla barajı aşmıştır, yüzde 10,5’la 49 milletvekili çıkarmıştır. O kadar zorlanır ki bu parti 1999’da bu kez yüzde 8,5’la barajın altında kaldı. Dolayısıyla CHP’nin niçin iktidar olamadığını kendileri sorgulasınlar. Yoksa Atatürk’ün arkasına sığınıp ‘Bizi kuran oydu, kimse bize ilişmesin, bizimle uğraşmasın’ demesinler. Yüzde 25’lik oyu kendileri için kazanç görenlerin iktidar olma hedefleri yoksa, bak biz daha nice dönemler iktidar olmayı hedefliyoruz. Siz onların ağzından biz iktidara geleceğiz sözünü şu ana kadar ciddi biçimde duymadınız. Haluk Koç’a ben bunu tavsiye ediyorum. Bir profesör, genel başkan adayı omuş bir insan kendi partisinin başarısızlığını sorgulamak yerine bana laf yetiştirmeye çalışıyor. Olmuyor sayın hocam, dersinizi iyi çalışın.”
-4. yargı paketi ve ana dilde savunma-
Arınç, 4. yargı paketi ve ana dilde savunma düzenlemesine ilişkin soru üzerine, Başbakan Erdoğan’ın yurt dışına giderken ve yolculuk sırasında uçakta gazetecilerle görüşmesi sırasında 4. yargı paketinden bahsettiğini, konunun bugün de gündeme geldiğini söyledi.
Adalet Bakanlığının farklı konularda bir çalışması bulunduğunu, o yüzden de zamanlamaya ihtiyaç duyduklarını kaydeden Arınç, 4. yargı paketinin bugünlerde Meclis Genel Kurulu’na gelmeyeceğini bildirdi. Arınç, şöyle devam etti:
”Ancak geçtiğimiz komisyonda geçip de Genel Kurul’da bekleyen konu bu hafta grup önerimizde zannediyorum gündeme alınacak. O da şudur: siz ‘ana dilde savunma’ diyorsunuz, kamuoyu da böyle biliyor. Yaptığımız iş ana dilde savunmanın da ötesinde bir iştir. Çünkü orada şüpheli olan kişi iddianamenin, esas hakkındaki mütalaanın Türkçe okunmasından sonra son savunmaya geldiği zaman diyebilir ki ‘Ben kendimi şu dilde daha iyi ifade edebiliyorum. Ben meramımı şu dilde daha iyi anlatabiliyorum.’ O dil hangisiyse. Birisine göre Kürtçe olabilir, birisine göre Almanca, İtalyanca olabilir.
O dilde esas hakkında savunma yapmasına imkan tanıyan bir değişiklik teklifimiz var. Esasen Türk Ceza Muhakemesi Kanunu’nda buna benzer bir hüküm vardı ama bu getirdiğimiz farklıdır. Yani yargı dilinin Türkçe’den başka bir dile dönüşmesini istemiyoruz. Bu bizim için önemlidir. Yargı dili Türkçe olacaktır. Ama savunma hakkı kutsaldır. Savunma noktasına geldiği zaman bir insan diyebilir ki mesela ismi Ahmet Korkmaz olan birisi ‘Ben 7 yaşında Almanya’ya gittim veya Almanya’da doğdum anne babamın Türkçe konuşmasından Türkçe bir şeyler biliyorum ama ben yıllardır Almanya’da Almanca eğitim aldım.’ Bu önemli bir konu. ‘Ben esas hakkındaki savunmamı Almanca yapmak istiyorum’ derse bu madde ona bu hakkı da verecek. İspanyolca, Çince daha ekstrem konulara da girebiliriz. Yeter ki o şüpheli olan şahıs ‘Ben meramımı şu dilde daha iyi anlatabiliyorum’ derse hiç sağa sola bakmadan ‘Peki kardeşim son savunmanı istediğin dilde yap’ diyeceğiz.”
Pakette bunun yanında başka düzenlemeler de bulunduğunu aktaran Arınç, hükümlülerle eşlerinin görüşebilmesine imkan sağlayan düzenlemenin aynı pakette olduğunu kaydetti.
Pakette, cezaevlerinde tıbbi tedavi imkanı bulamayan, aileleri tarafından üzüntüyle takip edilen veya cezaevi yönetimi bakımından büyük bir külfet haline gelen ya da ölümcül bir hastalığı bulunanların, Cumhurbaşkanının da yetkilerini kullanma ihtimali görünmüyorsa tabip raporlarıyla tahliye edilmesine imkan sağlayan düzenlemenin yer aldığını kaydeden Arınç, bu hükümlerin içinde açık cezaevine geçmiş, son 1 yılı kalmış olanlara denetimli serbestlik getiren bir uygulamanın da olacağını aktardı.
Arınç, ”İşte bu Genel Kurul’da henüz görüşülememişti. Başbakanımızın talimatıyla bu hafta, mümkün olmazsa önümüzdeki hafta bunun suretle kanunlaştırılmasını takip edeceğiz. Bu 3. yargı paketi de değil, daha sonra 12-13 maddelik bir düzenleme. Eğer yarın grup önerileriyle bunun görüşülmesi mümkün olursa bu hafta, bu hafta mümkün olmazsa önümüzdeki hafta bu görüşülecek” dedi.
AA