DEGISEN BIRSEY YOK
Bir mübarek bayramı daha geride bıraktık. Ne yazık ki, bizi heyecanlandıracak ve ümitlendirecek bir gelişme yine olmadığı gibi, endişelerimiz daha da büyüdü. İslam dünyasında yine kan aktı. Güzel ülkemizde ihanet yeni ve büyük adımlar attı. Hükümetten gelen açıklamalar dağdaki katillere, İmralı’daki caniye bayram müjdesi olurken, Türk milleti yine mahzun kaldı, yine kaybetti. Kazanan, sevinen, ileri giden, ümitlenen sadece ülke ve millet düşmanları, bölücüler ve hainler oldu.
Yıkımın en büyük adımı
Bayram vesilesiyle bir defa daha görüldü ki, İmralı canisi adeta hükümetin üzerinde bir konum kazanmıştır. Her sözü, her beklentisi, her tehdidi anında karşılık bulmakta ve hiç vakit kaybedilmeden yerine getirilmektedir.Sözüm ona “demokrasi paketi” diye millete yutturulacağı anlaşılan ve yine bu bebek katilinin talepleri doğrultusunda meclisin erken toplanıp, bir an önce kanunlaştırılmasına çalışılacağı ilan edilen düzenleme, yıkımın yeni ve en büyük adımı olacaktır. Kürtçe eğitimi bir şekilde hayata geçirecekleri görülüyor.
Bu PKK’nın en hayati taleplerindendir. Zaten, yerine getirilmeyen tek bu kalmıştı, şimdi onu da yapıyorlar. Geriye kalıyor bebek katilinin serbest bırakılması.Bunun alt yapısını teşkil edecek her şeyi tamamladılar. Özellikle Ergenekon ve Balyoz davalarında verilen kararların bu konuyla doğrudan ilgisi olduğu açığa çıkmıştır. Bayram vesilesiyle ihanet güruhunun bu konuda AKP’ye gerekli talimatları verildiğini hayret ve ibretle gördük.
İsterse çok şey yapar
Başbakan Erdoğan’ın atamasını kendisinin yaptığı ve beraber çalıştığı Genelkurmay Başkanının terör örgütü lideri olmakla suçlanması ve bu yüzden müebbet hapis cezası alması karşısındaki tavrı çok dikkat çekicidir. Bir taraftan bu durumu kabullenmediğini ve bu kararı verenleri tarihin affetmeyeceğini söylüyor, diğer taraftan hiçbir şey yapmıyor.
Oysa isterse çok şey yapabileceğini daha önceki örneklerinden biliyoruz. MİT Müsteşarı hakkında bir soruşturma açılmasına bile izin vermemiş, meclisi gece yarısı toplayarak bunun önünü kesecek düzenlemeleri acil olarak çıkarmıştı. İsterse aynı şeyi İlker Başbuğ için de yapabilirdi. Hatta biraz daha ileri giderek müebbet hapis cezası alan diğer komutanları da buna dahil etmek mümkündür. Zira, sayın Başbuğ’un görevi de, hükümetle ilişkileri de, ortak sorumluluk da MİT Müsteşarından daha az değildir.
Ortak sorumluluk
Dikkatlerden kaçan veya kaçırılan bir başka ayrıntı da, İlker Başbuğ’un atamasında ve görevi sırasındaki ortak sorumluluklarının hiç gündeme getirilmemesidir. Sayın Başbakan MİT Müsteşarı için soruşturma açılması talebini, kendisine karşı bir teşebbüs olarak değerlendirmişti. Bu yanlış bir değerlendirme değildir. Nitekim, emirleri doğrudan kendisi verdiğini defalarca itiraf etmiştir.
Kaldı ki, hiçbir şey söylenmese dahi siyasi sorumluluk ortadır ve aynı durum İlker Başbuğ için de geçerlidir.Başbuğ eğer terör örgütü lideriyse, onu o göreve getirenler ve yıllarca birlikte çalışanların da bunun hesabını vermesi gerekir. Akıl da, vicdan da, hukuk da, siyasi sorumluluk da bunu gerektiriyor. Başbuğ, bayramda bir gazeteye gönderdiği mektupta, bu duruma özellikle dikkat çekmiş ve bir anlamda isyanını dile getirmiştir. Ama ne ilginçtir ki, bu konuda hiç kimsenin sesi çıkmamaktadır. Bu büyük çelişki bütün dünyanın dikkatini çekmekte ve alay konusu edilmektedir.
Oldu-bitti yapabilirler
Bütün bunlar, bu kadar büyük ve derin çelişkiler ortaya bir sonuç koyuyor.İmralı canisini de içine alacak bir affın alt yapısının hazırlandığı kaygılarını doğru ve haklı çıkarıyor. Mesele bunu millete nasıl hazmettirecekleridir ki, hiç vakit kaybetmeden bunun için de harekete geçmişlerdir. Önlerindeki en büyük engel, ellerindeki çoğunluğa ve PKK ile yaptıkları kirli işbirliğine rağmen, tutuklu komutanların bu durumu asla kabul etmeyeceklerini peşinen ilan etmiş olmalarıdır. Bir Genelkurmay Başkanını mahkeme kararıyla 40 bin kişinin katili bölücü hainle bir tutabilirsiniz, ama bunu millete de, vicdanlara da, komutanlara da kabul ettiremezsiniz. Muhtemelen bir oldu-bitti yapılacaklardır.
Vebal
Artık ve son bir çare kalmıştır. Önümdeki yılın Mart ayında yapılacak mahalli seçimlerde, bu hükümete bir ders vermek ve bu ihanetin daha fazla devam edemeyeceğini göstermek, Türk milletinin boynunun borcu olmuştur.MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli her konuşmasında olduğu gibi, bayramlaşma törenleri sırasında da bu hayati meselenin üzerinde durmuş ve Türk milletini şimdiden kendi geleceğine el koymaya davet etmiştir. Aksi halde, bu ülkenin bölünmesinin vebali, bu siyasete onay verenlerin de omuzlarında olacaktır.
ORHAN KARATAŞ