Dolar 34,5031
Euro 36,4292
Altın 2.955,81
BİST 9.302,94
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 18°C
Parçalı Bulutlu
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cum 18°C
Cts 9°C
Paz 10°C
Pts 10°C

YÜCE ALLAH ÂDEM’İ (İNSANI) YARATTI

11/04/2024 18:17
A+
A-

YÜCE ALLAH KENDİ ZATINI GÖSTERMEK İSTEYİNCE DE ÂDEM’İ (İNSANI) YARATTI.

Yüce kitabımıza göre, en güzel biçimde, kerim, şerefli ve melekler dâhil bütün yaratıklardan üstün bir şekilde ve yeryüzünde Allah’ın halifesi ve yaratılmışların en şereflisi “Eşref-i mahlûkat” olarak yaratılan tek varlık insandır. Kur’an-ı Kerim’de bu gerçeğe şöyle dikkat çekilir:

“Muhakkak ki biz insanı en güzel biçimde yarattık. (Tin suresi 95/ 4) ve “Yarattığımız varlıkların çoğundan üstün kıldık..” (İsra suresi, 17/709)

“Yüce Tanrı kendi sanat ve sıfatını göstermek için dünyayı yarattı. Kendi zatını göstermek isteyince de Âdem’i yarattı.” (Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri 1986/590) diyen Mevlana Hazretleri “Gizli bir define idim; bilinmeyi diledim, sevdim, bilineyim diye halkı yarattım “hadis-i şerifi üzerinde titizlikle durur ve insanın yaratılışındaki sevmek ve bilinmek hikmetine dikkat çeker. Demek ki Allah (c.) insana muhabbet beslemiş, sevmiş ve sevdiği için yaratmıştır.

Mutasavvıflar kâinatın yaratılışını muhabbet ve marifetle açıklamışlardır. Buna göre Hakk’tan başka hiçbir şeyin bulunmadığı zamanda Hakk, bilinmeyi istemiş böylece ilk olarak sevgiyle (taayyun-i hubbî) tecelli etmiştir. Bu sevginin amacı ise (Marifet) bilinmektir. Âlemi yaratınca artık o mâruf (bilinen ve tanınan) olmuştur. Fakat bu bilinme sıfat ve isimlerinin zuhur etmesi şeklindedir. Ve O sadece bu yönden bilinir hale gelmiş, mutlak gayp olan hüviyeti ve zâtı itibarıyla yine gizli bir hazine olarak kalmıştır. Allah, kâinat var olmadan evvel ne kadar gizli ise var olduktan sonra da o kadar gizlidir. Bu sebeple mutasavvıflar hadiste geçen “Gizli bir hazine idim.” İfadesini “Gizli bir hazineyim.” şeklinde anlamak gerektiğini buradaki “idim” kelimesinin zaman ifade etmediğini önemle belirtmişlerdir. Âlem muhabbetle var olmuş, Ahadın/Allah’ın zâti sevgisinden vücuda gelmiştir. Muhyiddin İbnu’l-Arabi, “Benim dinim muhabbet dinidir.” derken bu zâti sevgiye işaret etmiştir.

Arabi’ye göre, “Gizli bir hazine idim.” İfadesi nakil açısından sabit değilse de keşfen sahih bir hadistir. Bu görüş bütün mutasavvıflar tarafından benimsenmiştir.

Bir başka hadisi şerifte ise “Şüphesiz ki Allah, Âdem’i kendi sureti üzerine yarattı.” buyurulur. (Buhari: İ’tizam: 1; Müslim/Birr: 115 vb.) Yani Cenâb-ı Hakk, insana kendi ruh ve karakterini işlemiştir.

Gerçekten de Yüce Allah, insanı severek, en güzel biçimde yaratmış melekler dâhil yarattıklarının hiç birine vermediği özellikleri ve insana vermiş; insanı akıl başta olmak üzere, semi (işitmek), basar(görmek), kelam, irade gibi kendi sıfatları ile donatmıştır. Bu gerçek

Yunus Emre tarafından “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” şeklinde dile getirilmiştir. Öyleyse Allah’ı sevmek ve saymakla insanı sevmek ve insana saygı duymak arasında doğrudan bir ilişki vardır. Allah’ı seven ve sayan insan, Allah’ın yarattığı tüm yaratıkları, özellikle insanı sevmek ve saymakla yükümlüdür.

Âlemlere rahmet ve bereket olarak gönderilen sevgi, şefkat ve rahmet peygamberi Hz. Muhammed sevgi konusunda şöyle buyuruyor:

“İman etmedikçe cennete giremez, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız.” Bu hadisi şerife göre iman etmiş olabilmek için birbirimizi sevmek zorundayız.

Allah’ın Sevgili Rasûlü, bir gün bulunduğu yerden bir cenâze geçerken ayağa kalkarlar. Orada bulunanlar:

“Ey Allah’ın Rasûlü o geçen cenaze bir Yahudi cenazesidir.” derler. Bu söz üzerine Peygamber Efendimiz (s.), “O da bir can, bir insan değil mi?” (Müslim, Cenaiz, 78, Buhari, Cenaiz, 50) buyurarak, insana ırk ve din ayrımı gözetmeksizin saygı duymanın gereğine dikkat çeker.

İnsanın ölüsüne bile saygı gösteren ve ölü için ayağa kalkan bir peygamberin ümmeti olan biz Müslümanlar bütün insanları Allah rızası için sevmekle yükümlüyüz. Bu gerçeği Yunus Emre, “Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan halka müderris ise; hakikatte asidir. Bir çeşmeden akan su acı tatlı olmaya! “Dizeleriyle çok güzel bir şekilde açıklamıştır.