MHP’LI KARAKAYA’DAN VATAN MITINGI’NE DAVET
MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya, Kayseri’de düzenlediği basın toplantısında, ”Hangi etnik kökenden gelirlerse gelsinler, hangi inanca sahip olurlarsa olsunlar, hangi partiye oy verirlerse versinler, kalbi ‘vatan’ diyen herkesi, 25 Mayıs’taki Adana “Vatan” mitingimize davet ediyoruz” çağrısı yaptı.
Karakaya, ”Millî Mücadele’nin temel felsefesi olan “Vatan bir bütündür parçalanamaz” düsturunu yeniden ilan etmek, unutmuş olanlara hatırlatmak için bir arada olalım istiyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki; çok geç olmadan felaketten önceki son çıkışı kaçırmadan gelin sesimize ses verin, gücümüze güç katın.Katılamayacak değerli kardeşlerimizi de en azından televizyonları başından vatan mitingimizi izlemeye davet ediyoruz” dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mevlüt Karakaya Kayseri İl Başkanlığı’nda 25 Mayıs’ta yapılacak Adana Vatan Mitingi ve Türkiye gündemiyle ilgili basın toplantısı düzenledi.
”BUGÜNÜ DÜNDEN OKUYAN SİYASİ BİR HAREKETİZ”
Karakaya, ”MHP 10 yılı aşan bir süredir, AKP iktidarları tarafından uygulanan politikaların yanlışlığını ve bunların sonuçlarının devlet ve millete ağır bedellere mâl olabileceğini söylüyoruz .Biz, başta genel başkanımız sayın Devlet Bahçeli olmak üzere, yıllar öncesinden Türkiye’nin gittiği geleceği gördük, yani bugünü dünden okuyan siyasi bir hareketiz. AKP iktidarlarını her fırsatta, her platformda uyardık! Yanlışlarına engel olmak için başta milletimizin bize verdiği meclis gücü olmak üzere, her türlü demokratik sonuna kadar kullandık, buna da devam ediyoruz. Doğruları göstermek için elimizden geleni yaptık, yapmaya da devam ediyoruz.
Ne yazık ki, AKP’nin laf dinlemez, kendi başına buyruk, milletten aldığı destek ile egosu şişmiş, mahallenin şımarık oğlanı tavırları ve maceraperest tutumları; Milliyetçi Hareket Partisi’nin uyarılarını anlamalarını ve idrak etmelerini engellemektedir” dedi.
”AKP’NİN CİDDİ BİR BİÇİMDE DEMOKRATİK YOLLARDAN UYARILMAYA İHTİYACI VARDIR”
”Türkiye, son durağı felaket olan BOP otobanında son sürat süreç yolculuğuna devam etmektedir. AKP iktidarının gözü, önüne örülmüş küresel ağlarla kapanmış; kulakları etnik ve inanç ayrımcılığı tortusuyla tıkanmıştır. Bu haliyle, ne felaketten önceki son çıkışı görebilmekte, ne de çığlıkları duyabilmektedir. Vitesten atmış ve freni patlamış bir kamyon misali son sürat ülkeyi felakete doğru taşımaktadır” diyen Karakaya, ”Türkiye’yi sokulduğu süreç yolculuğundan döndürmek, mahallenin şımarık oğlanının bölgenin delisi haline dönüştürülmesini önlemek için AKP’nin ciddi bir biçimde demokratik yollardan uyarılmaya ihtiyacı vardır.
Gözü kapanmış, kulağı tıkanmış, kalbi Türk’e ve Türk Milleti’ne kararmış bir iktidarın uyarılması da ancak dolu meydanlar, kararlı insanlarla olur. Tıpkı 23 Mart’ta Bursa’da Kent Meydanında olduğu gibi, tıpkı 30 Nisan’da İzmir’de Gündoğdu Meydanı’nda olduğu gibi.
Türk milletinin birlik ve beraberliğinin teminatı olan Milliyetçi Hareket Partisi; güzel ülkemizdeki ayrışmaya, kutuplaşmaya, kamplaşmaya son vermek, vatanın bölünmez bütünlüğünü yeniden tesis etmek, şer odaklarını, karanlık güçleri ihtar etmek, iktidarı felaketten önceki son çıkış için uyarmak ve Türk Milleti’ne gerçekleri anlatmak maksadıyla 9 merkezî ilimizde 9 dev açık hava toplantısı planlamıştır” açıklaması yaptı.
CUMARTESİ GÜNÜ ADANA’DA
Karakaya şunları söyledi: ”Bu kapsamda, ana teması “Milli Değerleri Koru ve Yaşat” olan açık hava toplantılarımızdan ilkini Bursa’da “Kuruluş” temalı, ikincisini İzmir’de “Bayrak” temalı olarak, hamdolsun gerçekleştirdik. Bu açık hava toplantılarımıza Türk milletinin göstermiş olduğu teveccüh; bu milletin de, vatanın da, bayrağın da, bir sahibi olduğunu göstermiş dosta güven, millet düşmanlarına korku salmıştır.
Dokuz merkezi ilimizde planladığımız büyük açık hava toplantılarımızdan üçüncüsünü de Allah’ın izniyle, bu hafta sonu 25 Mayıs Cumartesi günü saat 16:00’da, ADANA İstasyon Meydanı’nda “VATAN” temalı olarak gerçekleştireceğiz.
“Vatan” teması, üzerinde yaşadığımız ve ecdadın bin bir fedakârlığa katlanarak, binlerce şehit vererek emperyalizmin tasallutundan kurtardığı toprakların, başka hiçbir gücün ortaklığına veya mandasına bırakılmayacağı konusundaki Türk Milleti’nin kararlılığının ifadesi olarak seçilmiştir.
Bugün biz, Milliyetçi Hareket Partisi’nin vatan ve millet sevdalısı, söylediklerinin hepsi de doğru çıkmış, Türkiye’nin gittiği geleceği gören, öngörülü Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin selam ve saygılarıyla Genel Merkezimiz adına bu mitingin okuntusunu, Değerli Kayserililere sizler aracılığıyla takdim etmeye geldik.
Kayseri’de yaşayan tüm kardeşlerimizi; hangi etnik kökenden gelirlerse gelsinler, hangi inanca sahip olurlarsa olsunlar, hangi partiye oy verirlerse versinler, kalbi VATAN diyen herkesi, ADANA “VATAN” mitingimize davet ediyoruz.
Tüm Kayserilileri, teslimiyetçi, vesayetçi ve işbirlikçi politikalara karşı tavır almak üzere vatanın bölünmez bütünlüğünü tek bilek, tek yürek ve tek ses hâlinde Adana’dan haykırmaya çağırıyoruz. Millî Mücadele’nin temel felsefesi olan “Vatan bir bütündür parçalanamaz” düsturunu yeniden ilan etmek, unutmuş olanlara hatırlatmak için bir arada olalım istiyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki; çok geç olmadan felaketten önceki son çıkışı kaçırmadan gelin sesimize ses verin, gücümüze güç katın! Katılamayacak değerli kardeşlerimizi de en azından televizyonları başından vatan mitingimizi izlemeye davet ediyoruz.
AKP ÇIKMAZ YOLDA
Bu vesileyle güncel siyasi konuların yanında, özellikle de ekonomi konusunda bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
AKP’nin sıfır sorun olarak çıktığı dış politika yolculuğu, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın devrilmesi mecburi istikametinde çıkmaz bir yola girmiştir. Türkiye’nin istikrar ve güvenliğine zarar veren dış politikanın bu yönü, iktidar çevrelerinin bölgeye bakışını yansıtan ideolojik bir tercihin yansımasıdır. Dış politikada ideolojik eğilimlere yol vermek, Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası çıkarlarına aykırı olduğu gibi, 11 Mayıs’ta Reyhanlı’da yaşadığımız felaketlere de davetiye çıkarmak anlamına gelir. Bu vesileyle, bir kez daha Reyhanlı’da hayatlarını kaybeden vatan evlatlarına Allah’tan rahmet, yaralılarımıza şifalar diliyorum.
AKP’nin sıfır sorunla başladığı bölgesel dış politikası, yanlış politikaların sonucu ülkemize terör ithal etmiş, Suriye’deki iç savaşın dehşetini vatandaşlarımıza sıçratmıştır.
Bugün Türkiye’nin hiçbir bölgesinde sınır güvenliği kalmamış, tam anlamıyla Allah’a emanet durumdadır. Özellikle güney sınırlarımızın kalbura döndüğü şu günlerde, ülkemiz önü alınamaz olaylara gebe bırakılmakta, Ortadoğu-Suriye girdabının içine itelenmektedir.
Başbakan büyük bir umutla gittiği ABD Başkanı Barak Obama’dan da umduğunu bulamamıştır. Sayın Başbakan vücut dilini konuşturma gayretleri içindeyken söylenenleri ve imaları kaçırmıştır. Dün Türkiye’yi Süriye’ye, Başbakan’ı da Esad’a saran güçler bugün oralı bile değiller, Suriye ve Esad’ı Türkiye’nin meselesi olarak tescillemeye çalışmaktadırlar.
HÜKÜMETİN EKONOMİ KONUSUNDA DA SERMAYESİ TÜKENDİ
Hepinizin malumu olduğu üzere, hükümet son günlerde ekonomide başarılı olduğu yönünde algılar oluşturma gayretindedir. Genel ekonomik gidişat keşke, hükümetin algılatmaya çalıştığı gibi, iyi olsaydı. Buna hükümet ve zengin ettiği yandaşlarından daha çok bizlerin, sizlerin, velhasıl Türk insanının ihtiyacı vardır.
Ekonomide son zamanlarda algı yanılgısı oluşturmada kullanılan iki husus söz konusudur: Birisi “IMF borcunun sıfırlanması” diğeri “T.C Merkez Bankası uluslararası rezerv artışları”dır.
Evet, IMF’ye olan borcun son taksiti geçtiğimiz günlerde ödenmiş ve borç sıfırlanmıştır. Bir borcun ödenmiş olması, algılar açısından, hele de IMF’ye olan bir borcun sıfırlanması, çok önemlidir. Hükümet de bunun farkında olduğu için bugünkü dış borcun sadece yüzde 5’i-6’sı düzeyinde olan IMF borcunun sıfırlanmış olmasını, sanki ülkenin tüm dış borçlarının tamamı ödenmiş biçiminde algılatma gayreti içerisine girmiştir. Doğrusu 11 yıldır tek başına iktidarda olan bir siyasi parti için bu denli üst seviyeden katılımla böyle bir yanıltıcı yola tevessül edilmiş olması, hükümetin ekonomi konusunda da sermayesinin tükendiğini göstermektedir.
2002 yılında 13 milyar 900 milyon dolarlık kısmı kamunun, 8 milyar 100 milyon dolarlık kısmı da Merkez Bankası’nın olmak üzere, IMF’ye toplam 22 milyar dolar borç vardı. Merkez Bankası, esasen rezerv maksatlı kullandığı 8 milyar 100 milyon dolarlık borcunu yıllar önce ödedi ve sıfırladı. Son yapılan ödemeyle, kamunun IMF’ye olan borcu da sıfırlanmış oldu. Merkez Bankasının bağımsızlığı, kendi borç ve alacaklarını kendisinin yönettiği hususlarını dikkate alırsak; AKP iktidara geldiğinde kamunun sorumlu olduğu IMF borcu sadece 13 milyar 900 milyon dolardı. Bugün AKP’nin geçmişteki hükümetlerin borcunu ödedik dediği miktar, 23 milyar 500 milyon dolar değil, 13 milyar 900 milyon dolardır.
Peki, AKP IMF’den hiç mi borç almadı?
Şunu baştan söylemeliyim ki, IMF’den alınan kredilerin tamamının getirisinden, nemasından yararlanan ve sefasını süren AKP hükümetleri olmuştur. Kendinden önce alınan IMF borçlarının tamamı AKP iktidara geldiğinde hazır bulduğu Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı için kullanılmıştır. O program sayesinde bugüne kadar gelebilen AKP, bugün tükenmişliğini aldatma ve yanıltmayla örtmeye çalışmaktadır.
2002 yılındaki 15 milyar dolarlık kredi sözleşmesi her ne kadar 57. Hükümet tarafından imzalanmış olsa da, bunun önemli bir bölümünden AKP hükümetleri istifade etmiştir. Bununla birlikte AKP, 2005 yılında yeni bir stand-by imzalamış ve IMF’den 10 milyar dolar boru, kendisi, hem de hiç gereği yokken almıştır.
AKP, 2002’den 2008 yılına kadar IMF’den borç almaya devam ettiği halde, bugün çıkıp da ödediği son taksitin eski hükümetlerden kaldığını söylemesi, kendisi hiç borç almamış havalarına girmesi; her şeyden önce ayıptır, günahtır.
AKP, eğer IMF’den hiç borç almamış olsaydı, IMF’ye olan borcumuz 2006, en geç 2007 yılında, yani bundan tam 6-7 yıl önce bitmiş olacaktı! AKP, 7 yıldır kendi aldığı IMF borcunu ödemiştir.
Sorumlu bir muhalefet olarak eleştirdiğimiz husus ödenen borçlar değil; yapılan aldatma ve kandırmadır. Eğer borç, alacak, verecek, hesap-kitap işlerine girersek bu hesaplaşmadan AKP’ye inanın bir helallik çıkmaz.
”DEVLETE AİT NE VARSA HEPSİNİ BABALAR GİBİ BİRER BİRER SATTINIZ”
Bu noktada hükümete doğrudan seslenmek istiyorum: Değerli AKP Hükümeti, Ey Beytülmalın Emanetçisi!
Sizden evvelki hükümetler devlet adına tesisler açtılar; fabrikalar yaptılar; gemiler aldılar; limanlar inşa ettiler; barajlar çevirdiler; santraller kurdular. Elbette borç da biriktirdiler, dert de! Ama hepsi bir ekonomik değer, bir varlık, bir yadigar bırakıp gittiler. 2002 yılında ne var ne yok hepsini hükümetinize teslim ettiler.
Siz ne yaptınız?
Gece demediniz-gündüz demediniz, ucuzuna-pahalısına bakmadınız, yerlisini yabancısını ayırt etmediniz, ihale salonu -otel odası seçmediniz, beytülmal yetim hakkını önemsemediniz; sözünüzün eri çıktınız, nihayetinde devlete ait ne varsa hepsini babalar gibi birer birer sattınız!
Sattığınız Türk Telekom’u, TEKEL’i, SEKA’yı, PETKİM’i, TÜPRAŞ’ı, Erdemir’i ve benzeri çok sayıda dev iletişim ve sanayi kuruluşlarını, enerji üretim ve dağıtım tesislerini, limanları, 200’ye yakın kamu tesisini, milyonlarca dönüm arsa ve araziyi, binlerce bina ve lojmanı, gemileri ve aklınıza gelebilecek daha çok sayıda kamu malını, sizden önceki hükümetler bu milletin dişinden tırnağından keserek kurdular, büyüttüler, değerli kıldılar ve size teslim ettiler.
Siz ne yaptınız?
Kazanıp gidenlere Allah razı olsun bile demeden; miras yedi evlat gibi algısız-vergisiz 38 milyar 84 milyon doları kasaya sessiz sedasız indirdiniz.
IMF’ye olan borcun son taksitini de televizyon ekranlarında şov yaparak ödediniz. Bir zahmet, özelleştirme adı altında hiç ettiğiniz bu milletin mallarından elde ettiğiniz paralar için de bir şov yapsanız da, bu paraları ne yaptığınızı da bu millet bir öğrense!
CEVAP BEKLEYEN SORULAR
Biz de millet adına soruyoruz: Hadi 38 milyar doların 13 milyar 900 milyonunu IMF’ye ödediniz. Geri kalanıyla ne yaptınız?
Başka borçlar mı ödediniz?
Yeni fabrikalar mı kurdunuz?
İşsizlere iş sahası mı açtınız?
Çiftçiye destek mi verdiniz?
Sanayiciye teşvik mi ödediniz?
Memurun, emeklinin, dulun, yetimin maaşlarına zam mı yaptınız?
Ne yaptınız?
IMF borcunu sıfırladık dersiniz! Peki, toplam borçları azalttım diyebilir misiniz?
*2002 yılında ülkenin brüt dış borcu 130 milyar dolar idi, bugün olmuş 337 milyar dolar, Yani çıkmış 2,6 katına. Kısa vadeli dış borç niteliğinde olan 150 milyar dolar sıcak para da daha hesaplarda katılmadan.
* Kamunun dış borcu 64 milyar dolardan çıkmış 103 milyar dolara.
*Özel sektörün dış borcu 43 milyar dolardan çıkmış 226 milyar dolara.
*2002 yılında iç borç 150 Milyar TL idi, bugün olmuş 440 milyar TL. Yani, çıkmış 3 katına.
İster tutardan bak ister orandan, fark etmez! Borç artmıştır, artmaya da devam etmektedir.
Bunca borç artışına rağmen kalkıyorsunuz dış borcun içinde devede kulak olan IMF borcunu ödemiş olmakla övünüyorsunuz. Varımızı yoğumuzu satacaksınız, aldığınız paranın yarısı kadar bile olmayan bir borcu ödedim diye şov yapıp, hava atacaksınız. Ne diyelim, Allah sizi bildiği gibi etsin!
Peki, sormayalım mı IMF borcundan artan millet malından elde ettiğiniz paraları?
İş verdim, aş verdim de diyemezsiniz!
*2002 yılında iktidara geldiğinizde resmi rakamlara göre 2 milyon 500 bin işsiz vardı. Bugün işsiz sayısı 2 milyon 900 bin. Gayri resmi rakamlara göre 5 milyonu bulmuştur. Genç işsizlik %25’lere dayandı.
*10 yıllık iktidarınız döneminde ortalama işsizlik oranı %11 olarak gerçekleşti. Beğenmediğiniz 57. Hükümet döneminde ortalama işsizlik oranı %8,5’du.
*Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizlik oranını da %14 seviyeleriyle devri iktidarınızda yaşattınız.
Ne yaptınız IMF borcundan artan millet malından elde ettiğiniz paraları?
Çiftçiye de verdim diyemezsiniz!
*Çiftçi 2002 yılında 3 kilogram buğday sattığında 1 litre mazot alabiliyordu, devri iktidarınızda 7 kilogram satmak zorunda kalıyor.
*Hayvancılığı bitirdiniz. Kurbanda yerli dananın yerini anguslar alalı çok zaman oldu.
*Ayran milli içecek dediniz amma ineğin de, önüne konan samanın da ithal olduğunun farkında bile değilsiniz! Devri iktidarınız 50.000 ton ot ithalatıyla tarım tarihine geçti.
*Devri iktidarınızda narenciye dalında, nar ağacında kaldı.
*Bugün Çukurova’da hububat hasadı başlayacak, daha ne tabanınız var, ne de fiyatınız.
*Bankalara yarım milyar borcu olan çiftçiyi aldınız, 32 milyar TL borçlu hale getirdiniz. 64 kat artan borcu, gırtlağına kadar borçlanan çiftçiyi göreceğiniz yerde, bankaların açtığı çiftçi kredileriyle, çiftçilere dağıtılan kredi kartlarıyla övündünüz.
*Çiftçinin aldığı yeni traktörle borç çevirdiğini görmek istemediniz, artan traktör alım-satımlarını keyiflerinin yerinde olduğuna yorumladınız.
*Velhasıl acemiliğinde kovduğun çiftçi anasını da alıp gitti be Usta!
Şirketleri borca batırdınız, çiftçiyi yok ettiniz de, sokaktaki vatandaşı rahat mı ettirdiniz?
” İktidara geldiğinizde bankalara 7 milyar TL borçlu olan vatandaşın bugün borcu 300 milyar TL’ye yaklaştı. Vatandaşı 40 kat daha borçlandırdınız, bunu gizlemek için de bizim vatandaşımızın borcu yabancı ülke vatandaşlarından daha az istatistiklerine sarıldınız.
*GSYİH’nın 1,5 katına çıkarmayı planladığınız bankacılık sektörü bilanço büyüklüğüne ulaşmak için, biçare vatandaşı hükümet politikalarınızla daha da borçlandırmaya devam edeceksiniz, biliyoruz. Yerliye eksi, yabancıya artı reel faiz politikasıyla bunun işaretini de verdiniz.
*Faiz haram diye diye geldiniz, faize bulaştırmadığınız ne köylü bıraktınız, ne de şehirli.
MERKEZ BANKASI REZERVLERİ
Bir başka algı yanılgısı oluşturulmaya çalışılan konu da Merkez Bankası’nın uluslararası rezervleridir. Başta Sayın Başbakan olmak üzere AKP yetkilileri durmadan uluslararası rezervlerdeki artıştan bahisle milli bankamız Merkez Bankası’nın kasasını doldurduklarını söyleyerek algılar üzerinde oynamaktadırlar.
Her şeyden önce uluslararası rezervler; gerekliliği, oluşumu, kaynakları ve büyüklüğü itibariyle teknik bir konudur ve değerlendirmenin de buna göre yapılması gerekir. AKP bu konuda da vatandaşın yanlış algılamasına neden olabilecek laf sahtekârlığı yapmaktadır.
Merkez Bankası’nın rezerv hesabı bakkalın kasa hesabına benzemez. Merkez Bankası uluslararası rezervleri ülkenin kısa vadeli borçları karşılığında tutulan bir güvence parasıdır. Rezervler, öyle başbakanın dediği gibi kasa da falan da tutulmaz. AKP, uluslararası rezervleri kendi kazandığı paraymış gibi anlatmasının veya böyle algılatma çabasının iki sebebi olabilir: Birincisi, gerçekten öyle zannetmeleridir. Ki, bu ekonomi konusundaki cehaletlerini ortaya koyar. İkincisi, vatandaşın bu teknik konulardaki bilgisizliğini istismar etmektir.
Bankalara yatırılan mevduat ve bankaların yurt dışından aldığı kredilerden Merkez Bankasına ödenen yasal zorunlu karşılıkları, işçi dövizlerini ve kamu sektörü mevduatlarını Merkez Bankasının parası zannetmek; onu da milli bankamızın kasasını doldurduk diye böbürlenmek, ancak AKP’ye mahsus bir davranış biçimidir.
26 Nisan Tarihi itibariyle altın dâhil 131 milyar 800 milyon dolarlık rezervin; 87 milyarı bankaların, mevduat sahiplerinin, yurt dışındaki işçilerin parasıdır. Yani, Sayın Başbakan da üzülecek ama, iki de bir söylediği gibi ne bir kasa var, ne de için de öyle bir para. Olanın da çoğu zaten başkasının.Varsın olsun! Yine de, kasayı doldurduk demenin siyaset algı piyasasındaki getirisi çok yüksek!
Sayın Başbakan konuları bir zahmet Merkez Bankası Başkanı’ndan ya da konuyu bilen danışmanlarından öğrenmelidir. Eminim, kendisine bu rezervlerin ne anlama geldiğini, rezervlerin bir kazanç ya da kar gibi algılatmanın yanlış olduğunu, çok çalışıp kar ettirmeyle zerre alakasının bulunmadığını, bilakis ülkenin çok borçlanmasıyla alakalı olduğunu, borç arttıkça rezervin de arttığını, bunun da hem Merkez Bankasına hem de ülke ekonomisine bir maliyetinin olduğunu, bunların yanında Rezerv Opsiyon Mekanizmasını ve Rezerv Opsiyon Katsayısını ve bu uygulamaların etkisini, kendilerine uygun bir lisanla anlatacaklardır.
AKP her açıdan bunalmış ve özellikle de AKP-PKK ortak yapımı süreç konusunda son derece kaygılı olan insanımıza en azından ekonomi iyi gidiyor düşüncesini enjekte etmeye çalışmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak; dış politikadan teröre, ekonomiden tarıma, sosyal politikalardan çevreye, ülkenin ve toplumun tüm kesimlerinin yaşamakta oldukları sorunlara çare olacak her türlü proje ve hazırlığımızın var ve tamam olduğunu, insan kaynağımızın bu sorunların üstesinden fazlasıyla gelecek nitelikte olduğunu sizlerin aracılığıyla ifade etmek istiyoruz.”