AHIRETTE CENNETE GIREN DUNYADA SUNNETE SARILAN KURTULUR.
AHIRETTE CENNETE GIREN DUNYADA SUNNETE SARILAN KURTULUR.
Türkiye’de yıllardan beri “Kur’an’daki İslam, Kur’an İslamı” adı altında hadis ve sünnet düşmanlığı yapılmaktadır ki aslında bu düşmanlığın asıl adı Kur’an ve İslam düşmanlığıdır. Türkiye’de yapılan sünnet ve hadis düşmanlığını görmemek için hem kör, hem sağır hem de basiretlerimizin bağlanmış olması gerekir.
Bu Hadis ve sünnet düşmanları o kadar azıtmışlardı ki geçenlerde birisi Yüce kitabımız Kur’an-ı kerim için bu Allah’ın gönderdiği kitap olamaz deme cesaretini bile gösterdi.
Dinler arası diyalog, İbrahimi dinler adı altında dinimizi ve itikat anlayışımızı bozucu cereyanlardan sonra en büyük tehdit ve tehlikelerden birisi de hadis ve sünnet düşmanlığıdır. Doğal olarak bu zararlı cereyanların asıl hedefi İslam dinini/Ehli sünnet vel cemaat anlayışını bozmaktır.
Hadisler içerisinde elbette uydurma hadisler vardır. İslam âlimleri bu tür hadisleri sahihlerinden ayırmak için asırlardır çaba sarf etmiş hadis ve hadis usulü gibi ilim dalları oluşturmuşlar bu konularda binlerce eser yazmışlarıdır.
Hadisi şeriflerin yanında elbette Arab’ın cahiliye devri adetlerinin sünnet adı altında dinimize bulaştığı da muhakkaktır. Bazı art niyetli insanlar bu durumları bahane ederek hadis ve sünnet düşmanlığı yapmakta bazı saf Müslümanlar da bu tür oyunlara masumane bir şekilde alet olmaktadırlar. Bunları asıl hedefi Sünnetsiz ve Hz. Muhammed’siz bir din oluşturmaktır.
Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki sünnet ve Hz. Muhammed’in olmadığı bir yerde ne din kalır ne de iman. Çünkü Hz. Muhammed, Ayşe validemizin ifadesiyle “Yaşayan Kur’an’dır.
Sünnetten yararlanabilmek için her şeyden önce onun “en güzel örnek” olduğuna, yaşanabilirliğine, insan özüne ve ihtiyaçlarına en üst seviyeden cevaplar ve alternatifler getirdiğine inanmak gerekir. Sonra da bu inanca dayalı olarak sünneti kendi özellikleri içinde iyi tanımak lâzımdır. Zira Hz. Peygamber âlemlere rahmet ve hidâyet rehberi olarak gönderilmiştir. Onun sünneti, hidâyette olabilmenin çarelerini göstermektedir. Sünnetin kurtarıcılığından şüphe etmek Hz. Peygamber’in risâletine karşı çıkmak anlamına gelir. Nitekim Abdullah İbni Mes’ûd bir defasında “Nebinizin sünnetini terkettiniz mi saptınız gitti demektir” tenbihinde bulunmuştur.
“Gerçekten sen doğru yola çağırıyorsun” [Mü’minûn sûresi (23), 73; ayrıca bk. Şûra sûresi (42), 52]
Gul atîullâhe ve atîur resûl(resûle), fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutîûhu tehtedû, ve mâ aler resûli illel belâğul mubîn(mubînu).
“Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin” de. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ona yüklenen sorumluluğu ancak ona ait; size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. Peygambere düşen ancak apaçık bir tebliğdir. ” (Nûr sûresi (24), 54) âyetleri, sünnetin kurtarıcılığını ortaya koyan Kur’ânî delillerdendir.
Hz. Peygamber de muhtelif hadîs-i şerîflerinde bir yandan kendi konumunu anlatırken bir yandan da ümmetin kurtuluşuna olan katkısını açıkca gözler önüne sermiştir. Ateşe düşmeye çalışan kelebek ve pervâneleri kovalamaya çalışan kişi durumunda olduğunu hatırlatarak “Ben sizi bel bağınızdan tutmuş ateşe düşmekten kurtarmaya çalışıyorum; siz ise, elimden kurtulup ateşe girmeye çalışıyorsunuz” buyurmuştur. O kendisinin ümmet için kurtuluş vesilesi olduğunu daha başka hadislerinde de yine böyle temsillerle açıklamıştır. Kendisini, düşmanı görüp koşarak gelen ve milletini uyaran bir haberciye benzettiği hadis de bu hususta tam bir kanaat verecek açıklıktadır:
“Benim ve Allah’ın benimle gönderdiği İslâm’ın durumu, bir topluluğa gelip şöyle diyen kişinin durumuna benzer:
– Ey Milletim, gerçekten ben, üzerinize gelmekte olan bir orduyu gözlerimle gördüm. Ben, size bu tehlikeyi bildiren apaçık bir haberciyim. Binaenaleyh canınızı kurtarmaya bakın!
Bu sözler üzerine ahâlinin bir kısmı ona itaat etti ve akşamdan yola çıkarak tabiî bir yürüyüşle bulundukları yeri terkedip gittiler, kurtuldular. Bir kısmı da onu yalanladı, yerlerinde kaldılar. Ordu onlara sabaha karşı baskın verdi ve hepsinin kökünü kazıdı. İşte bu hal, bana itaat, getirdiklerime ittiba edenler ile bana isyan ve Hak’tan getirdiklerimi yalanlayan kimselerin durumunun ta kendisidir” (Buhârî, İ’tisâm 2).
Sünnet ve hadisi şerfiler Kur’an-ı kerimin yaşama ve uygulanma biçimidir. Sünnet olmadan Kur’an-ı ve İslamı yaşamak imkansızdır.
Sünnetin kendisine sarılanları kurtardığı kesindir. Tâbiîn müfessirlerinden Dahhâk İbni Müzâhim ne güzel ifade etmiştir: “Cennet ile sünnet aynı konumdadır. Zira âhirette cennete giren, dünyada sünnete sarılan kurtulur” (Kurtubî, Tefsîr, XIII, 365). İmam Mâlik de sünneti Nuh aleyhisselâm’ın gemisine benzetmiş ve “Kim ona binerse, kurtulur, kim binmezse boğulur” demiştir (Süyûtî, Miftâhü’l-cenne, s. 53-54)