Önce ülkücü,sonra öğretmendim..!
Yıl 1974 CHP’nin zulüm işkence sürgün yılları
Yer Diyarbakır Çermik ilçesi
1974 yılında Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsünden mezun oldum .
Mezun olmaya yakın günlerde Milli Eğitim Bakanlığı bizden atanmamızı istediğimiz birkaç il isterdi …
O günkü idealizm gereği bizde dilekçemize‘’Ay yıldızın dalgalandığı her yer vatan toprağıdır,her yede görev yapmaya hazırım’’diye yazardık kura çekmeye bile gitmezdik…
10 Ekim 1974 yılında bir otobüsün bagajında eşyalarımla Diyarbakır Çermik ilçesine gittim.
Atamam Yatılı bölge okuluydu .Ancak Lise de ders açığı olduğu için liseye de görevlendirilmiştim.
Gittiğimin haftası Çermik Kaymakamlığınca 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı konuşması bana verilmişti.
Eğitim Enstitüsündeyken Töre,Devlet,Bozkurt,Akademi,Hisar,Türk Edebiyatı dergilerinin temsilcisiydim. dergilere binin üzerinde abone yapmıştım O yıllarda çok az sayıda fikriyatımızı yansıtan kitaplar çıkardı sürekli takip ederdim dolayısıyla kitapları getirtip ülküdaşlarımın okumalarını sağlıyordum..Okuyunca insan fikren donanımlı oluyor
Fikrimiz ülkümüz açısından…
Ülkücüydüm idealisttim gençtim heyacanlıydım …Başbuğ’un ruhunu taşıyordum..Konuşmama da bu ruhun yansıması lazımdı.Önce ülkücü sonra öğretmendim..
Konuşmamı hazırlamaya başladım konuşmama Çermikli olan Türkçülüğün Esaları’ını yazan Ziya Gökalp’ten alıntılar Yaptım.
Bilge Kağandan ‘’ Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Orhun Anıtları’na dair okuduğu kitapta,”Ey Türk Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini, töreni kim bozabilir” satırlarının yanına, ”Büyük Nutuktan alıntılar yaparak ülkücü gençliğin Cumhuriyeti koruma ve kollama görevlerini hatırlatarak yarım saatlik bir konuşmayı ”Ne Mutlu Türküm Diyene ” diye yazmanın hazzını yaşıyordum
Çünkü Önce ülkücü sonra öğretmendim..Mükemmel olmalıydı konuşmam..
29 Ekim 1974 kürsüdeyim…
Konuşmaya başladım birkaç cümleden sonra baktım ki tören alanındaki haziron ikiye ayrılmış ..Bir taraftan alkış tufanı diğer taraftan yuh sesleriyle konuşmamı tamamladım ve kürsüden indim…
Boynuma sarılıp tebrik takdirlerini sunanlarla,karşımda parmak sallayanların arasından geçip gittim.Yanımda ev komşum Adanalı Hakim Bey ‘le ..Bu gün bu yazıyı yazabiliyorsam belki de hayatımı ona borçluyum.
Aradan birkaç gün geçti liseye derse gidiyorum ,birkaç çapulcu önümü kesti tehditler gelmeye başladı artık ‘’faşist ‘’damgasını yemiştim bir kere Bendeki cevap hazırdı ‘’hadi oradan pis koministler’’
Yine bir gün Lisedeyim nöbetçi öğretmenim baktım bir sınıftan gürültüler değişik müzik sesleri geliyor.kapıyı tekmeledim baktım ‘’Enternasyonal Marşını çalıp söylüyorlar’’
Bir anda teyibi kasetleri kırdım attım.Bir güzel nutuk attım Her geçen gün suçum kabarıyordu…
Bu arada diğer ülkücü kamu görevlilerle tanıştım.Kaymakam Bey ve Hakim Beyle uzun sohbetlere başladık.
Tehlike Çanları çalmaya başlamıştı bir ay içinde benim için dikkatli olmam istendi..O günlerde Çermik’e çok yakın olan Ergani’de görev yapan öğretmenlerle ve daha sonra MHP Kayseri milletvekili olan Dr Seyfi Şahin’le tanıştım.Bir taraftan dostluklar diğer taraftan düşmanlıklar artıyordu.
15 Kasım’da Rahmetli Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun ‘’Kilit’’romanını okuyorum tam Afşin Beyin kahramanlığının anlatıldığı Ondan yaşça büyük olmasına ragmen Alpaslan’ın sözünden çıkmayışı teşkilatçılığı lidere sadakatı beni büyülemişti. Hakan’dan sonra ikinci oğlum dünyaya geldi ismiyle Afşin…
Kaymakam Bey ve Hakim Bey eşleriyle kutlamaya hayırlı olsun demeğe konuk geldiler bir akşam..Hanımlar bir odada sohbet ederken,bizde ülkü sohbetlerine daldık …Bir ara hakim Bey hocam şu kapıyı kapatırmısın dedi ben birşeylerin olduğunu sezinledim ve kapıyı kapattım.
Hakim Bey ‘’hocam okula gidiş gelişlerde dikkatli olun çocuklarınızı dışarı bırakmayın,yenge yalnız kalmasın evde …buna benzer ikazlar’’
Cevabım Allah ne yazmışsa o olur dediğimde Kaymakam Bey’’hocam herhalde siz olayın ciddiyetini kavramamışsınız biz seni korumak zorundayız ‘’ gece bitti konuklar gitti ama ben tereddüt etmiştim..Bu durumu hanıma açıklasam büyük endişeler taşır diye düşündüm hiç bir şey hanıma demedim ama,dikkat et çocuklara dışarıya çıkan merdivenden düşmesinler cümlesiyle ikaz ettim …
Aradan bir hafta geçmeden gece yarısı bir kağıda sarılı taş evin penceresinden içeri girdi..Hanım sese gelene kadar ben kağıdı aldım sakladım taşın yoldan geçen arabadan fırladığı yalanını uydurdum. Tabii Hanım ne kadar inandıysa…
Ertesi gün Hakim Bey’e ;‘’ulan Faşist ilçeyi terk et yoksa çocuklarını kaçıracağız’’ yazan kağıdı gösterdim.
Durum artık ciddiydi evimin önüne bekçi konulmuştu haberim olmadan iki sivil poliste beni takip ediyordu.Bütün bunların Töb-Derliler ( O yıllardaki solcu öğretmenler Derneği ) tarafından yaptırıldığını biliyordum.
Bu arada ben de oranın ileri gelenlerinden yiğit insan lakabı Karaların Mehmedi’i ile dost olmuştum.Öğrencimin velisi idi.Tez tez oğlunun durumunu sormaya gelirdi.Kendisi Zaza ama Türkiye sevdalısı idi
Lisenin yanında Töb-Der vardı.Mehmet Bey geldiğinde oğlu okuldan kaçtığını Töb-Dere girdiğini gördüm.durmu ona ‘’oğlunuz okuldan kaçıyor Töb-Dere gidip içki içiyor ‘’dedim.Dediğimi gördüm silahını çektiği gibi girdi Töbderden içeri,baktım oğlunu oradan çıkardı içedrde ne kadar öğretmen öürenci varsa attı dışarı Töb-Dere kilt vurdurdu.Ben Çermik’ten ayrılana kadar Töb-Der kilitli kaldı sonrasını bilmiyorum Töb-Derin akıbetini..
Sömestri tatili yaklaşıyordu benim askerlik kararı aldırmam biran önce buradan ayrılmam istendi..Bende karar aldırmak için Diyarbakır’a gittim ..Askerlik kararı aldırdım çıkarken karşıma Erzurum Eğitim de okuyan ve zoraki dergi sattığım Nadir Dağdeviren çıktı arkadaşlarıyla..karşıma Bana güzel bir karşılama yaptılar ! tekme tokat yumrukla..Demek ki Çermik’ten haber gitmiş..
Kafam kolum sarılı bir vaziyette Çermik’e geldim.Durumu herkes öğrendi Kaymakam Bey bana 15 gün izin verdi ve törenle beni bir arabayla Erzurum’a gönderdiler.
O dönem ki öğrencilerimden şimdilerde milli ressam olan rahmetli Prof Dr Mehmet Başbuğ’u hiç unutamam..
Yedek subay olarak askere komando olarak Eğridir’e gittim …
Aradan 5 yıl geçti..Erzurum 23 Temmuz Ortaokulunda Türkçe öğretmeniyim;bir gün bir baktım bizim Nadir Dağdeviren Öğretmenler odasında…Birbirimize bakmaya başladık…Çok korktuğu her halinden belliydi..
Meğer 1402 sıkıyönetim yasası gereği sınır dışı edilmiş Erzurum’da görevlendirmiş Nadir .
Böylece ‘’ Dağ Dağa Kavuşmaz,Ama İnsan İnsana Kavuşur’’atasözü de ispatlanmış oluyordu.
Korktuğunu anlayınca hoş geldin dedim boynuna sarıldım korkma sen benim korumamdasın misafirimsin Ülkücüler Faşist değil sizin gibi pis koministlere bile kucak açarlar..Çay ikram ettim iki yıl beraber görev yaptık…kılına bile zarar gelmesine müsaade etmedim ..Her defasında o olaydan dolayı o da özür diledi benden çok kitap aldı ve okudu.sonrası mı…
Çok sevdiğim Derviş Yunus’un şu dizelerinin gereğini yaptım…
Döğene elsiz gerek söğene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek sen derviş olamazsın..
1999 seçimi dahil her seçimden sonra sahada seçim çalışmalarına katılmış seçim sonunda sürülmüş biri olarak günümüzde müdür yapılmadığı için bir yıllık öğretmenlerin ülkücü eskisi olup davaya küsenlere İpe dizilenlere bir ders olur diye bu unutulmaz anımı kaleme aldım ve onlara ithaf ediyorum.
Sorsanız ki pişman mısın ..?
Asla yeniden öğretmenlik mesleğini seçer noksan bıraktığım işleri tamamlarım…
Benim çektiklerimin lafımı olur; hücrelerde hayatının baharında çürüyenlerin,Şehadete koşan beş bin ülküdaşımın yanında …
Mekanları Cennettir inşallah onların.. bizi de komşuluğa kabul ederlerse ne mutlu bize..
İhsan Akan