Bıktırdınız… İhanete Kanat Çırpanlar…!
Bıktırdınız… İhanete Kanat Çırpanlar…!
Yeter Vallahi Yeter Bıktırdınız..
İhanete Kanat Çırpanlar…!
Başbuğ’un ‘’Milliyetçi harekette bir saniye daha fazla kalmayınız.’’
Dediklerine bu gün bizim defolun gidin canınız cehenneme …;artık yeter ya düşün yakamızdan deme zamanı geldi ve geçiyor bile..!
Her seçim arefesinde ve seçim sonrasında gösterilen gevşeklik, laubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele laf söylemek hastalık halini çoktan geçti ihanete dönüştü…
Burada zaman zaman ülkücülük,teşkilatlanma partimizle ilgili yazdıklarım muhayyilemde geliştirip de “ülkücülük” diye uydurduklarım değil,bizzat doktrin ve örgütlenme anlayışımızın müelliflerinden öğrendiklerim ve şahidi olduğum olayların aktarımıdır.
Başbuğ bu hastalıklı halin Bizans’tan bize geçtiğini söyler ve Osmanlı İmparatorluğunu batıran sebeplerden biri olarak görür..bunu bir konferansında bizzat Başbuğun kendisinden dinledim
Bu gün ihanet seviyesine gelen bu durumun hangi mahfiller tarafından sürekli diri tutulmasını çok iyi analiz etmemiz lazım Bu ihanet senaryoları Fetönünküne ne kadar da çok benziyor.
Başbuğ ‘’Bu hastalık sizde var. Bu hastalığı tedavi etmeniz lazımdır. Bu hastalığı tedavi etmezseniz, kendinize yol seçiniz. Milliyetçi harekette bir saniye daha fazla kalmayınız.
Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz herşeyden önce vasıflı Türk olmaya mecbursunuz..’’dediğinde daha 23 yaşlarındaydım.
Başbuğ’un ‘’Milliyetçi harekette bir saniye daha fazla kalmayınız.’’defolun gidin canınız cehenneme dedikleri o günkü hastalığı bu gün ihanete dönüştürmüşlerdir.
Acıyı çekmeden, acı çektirenlere.. yalanı dolanı bilmeyenlere şırınga yapanlara fitne, fesat, peşinde koşan terbiyesizlere edepsiz adapsız söz söyleyen nadanlar sevginin değerini bilmeyen yürekleri kararmış paslanmış teneke ağızlılar size söylüyorum size yeter, yeter be.. canınız sıkılmış, kanınız bozulmuş.. sizin gibilerden bıktı bu hareket…
MHP’den ruhen ve bedenen koptukları hâlde bugün bozgunculuklarını sürdürenlerin kökleri çok eskilere gider. Bugün kendilerini eski Ocak Genel Başkanı olarak lanse ederek paye elde etmeye, itibar ve imtiyaz kazanmaya çalışan ve bunları Devlet Bahçeli aleyhinde kullanmaya uğraşanlar, geçmişte Bizim Ocak’ta dergicilik yaparken MÇP’ye ve Alparslan Türkeş’e de kazan kaldıranlardır. Milliyetçi-Ülkücü Hareketin bünyesinde başlangıçtan beri birtakım muhalefet hareketleri vardı. Hatta CKMP döneminde bile vardı. Alparslan Türkeş’i asker kökenli olduğu için istemeyen bir grup; CKMP’nin başına geçmemesi için ona muhalefet etmişti. Sonraki yıllarda da çeşitli vesilelerle başlarını çıkarmışlar, Türkeş’e karşı tutumlarını sürdürmüşlerdi. Bugünkü ayrılıkçı hareketin asıl temelleri ise 1991 yılında atıldı.
Bunlar, yalnızca kerametleri kendilerinden menkul kimselerdir.Bunlar gerçek sıfatlarını her zaman gizlemişler..Taktıkları maskelerde Bağımsız Ülkücü(!)Partisiz Ülkücü(!) Adamın adamı olmayan Ülkücü(!) Eski ülkücü daha da ileri giderek bilmem nerenin ceketimin başbuğu…
vb.kavramlar,Ülkücü Hareketi yozlaştırmaya,bölmeye yönelik fitne kavramlarla kendilerini tanımayanlara yuttururlar. Başbuğu yoranlar,Devlet Bey ‘e gına getirenler bizler için yüz karası olmuşlar size söylüyorum size yeter, yeter be..düşün yakamızdan…
Bunlar geçmişteki isyanların çağdaş versiyonudur. Sırtlarına ‘MHP muhalefeti’ yaftası asılan; ancak MHP camiası ile alakası kalmayan müzmin muhaliflerin tarihî, psikolojik, psikososyal ve psikosomatik incelemesi yapıldığında görülmektedir ki bu da bir “fitne ve bozgunculuk” hareketidir. Müzmin muhalifler, modern çağın celali ve yeniçerileridir.
Şurası muhakkaktır ki celali ve yeniçeri isyanlarının içinde bugüne ışık tutacak ibret levhaları mevcuttur. Sergerde, çapulcu ve başıbozuk cahillerin; kendini hayatın ve devletin merkezinde sanan menfaatperestlerle kifayetsiz muhterislerin taassup ve aç gözlülükleri yüzünden devlet ciddi tehlikelere maruz kalmıştır. Başkaldırılar yüzünden nice devlet adamları, hanedan üyeleri, padişahlar hayatını kaybetmiştir. Celali ve yeniçeri isyanları için, fitne ve bozgunculuğun eyleme dönüşmesi demek de yanlış olmaz.
Çünkü bunlar, Ülkücü olmayı öğrendiklerini sandıkları Başbuğ Alparslan Türkeş’ten bu yana MHP Genel Merkezine başkaldırmayı anane haline getirmişlerdir. Doğru olan şeyleri dahi yanlış görüp göstermek; bunların itiyadı, cibilliyeti ve meşrebidir.
Türkeş’e muhalefet edenler onu ve davasını özümsemeyenlerdir. Ülkücülüğü içlerine sindiremeyenlerdir. Merhum Dündar Taşer Ağamın söylediği ve Ülkücü terbiyenin dibacesi olan meşhur bir sözü vardır, “Alparslan Türkeş’in yanlışı, benim doğrumdan üstündür.” diye… İşte bu sözün ne anlama geldiğini bilmeyenler, geçmişte Başbuğ Türkeş’in karşısına dikildiler. Nankörlük ve kadir bilmezlik ettiler. Oysa Türk milliyetçiliğinin siyaset platformunda kök salması, milyonlarca Ülkücü gencin yetişip ülkenin geleceğine canları ve kanlarıyla sigorta olmaları; Alparslan Türkeş’in sayesindedir. Bütün Ülkücüler; ona çok şey borçludur, hatta bütün Türkiye ona medyunuşükrandır.
Alparslan Türkeş; siyasi mücadelesi boyunca büyük badireler atlattı, çileler çekti. Vaktiyle yaptıkları ve söyledikleri bazı çevrelerden tepki aldıysa da zaman hep onu haklı çıkardı. Türkeş, Hindistan’dan sürgünden döndükten sonra Türk siyasetinde hep sağduyunun ve diyaloğun timsali oldu, yapıcı ve dengeleri gözeten politikalar takip etti. Parlamentoda yer aldığı yıllarda, bütün tıkanıklıkların çözümünde yapıcı rol üstlendi. Onun attığı bütün adımlarının arkasında, sadece Türkiye’nin bütünlüğü ve Türk milletinin vazgeçilmez çıkarları vardı.
1987’de siyasi yasaklar kalktığında, merhum Alparslan Türkeş Milliyetçi Çalışma Partisine girmiş ve yapılan kongrede genel başkan seçilmişti. MÇP; 1991 yılında yapılan Genel Seçimlerde Refah Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi ile seçim ittifakı yapmış, kazandığı 19 milletvekiliyle siyasette etkin bir parti hâline gelmişti.
O dönemde Türkeş, Türkiye’nin yaşadığı olağanüstü şartlar ve terörle mücadelenin gereklerini dikkate alarak yapıcı ve mutedil bir politika takip ediyordu. Bunun en bariz örneği, Türkeş’in; partisindeki milletvekillerinden 1991 yılı Kasım ayı sonunda DYP-SHP iktidarına güvenoyu verilmesini istemesiydi. Ancak yetiştirdiği ve birlikte yola çıktığı “dava arkadaşları”ndan bazıları, onu yeterince anlamadıkları ve kendilerini artık pişip yetişmiş sandıkları için ona muhalefet ettiler. Bazı MÇP milletvekilleri güvenoyu vermeye yanaşmadılar. Hatta TBMM Genel Kurul salonunu terk ettiler. “Başbuğ Alparslan Türkeş’in bir bildiği vardır. Vaktiyle Dündar Ağabey de buna işaret eden sözler sarf etmiştir.” deme erdemini gösteremediler. Geldikleri yeri ve edindikleri isimleri davanın mehabetine değil de kendi nefislerine bağladıkları için onun karşısına dikildiler, hareketimizi ciddi bir bölünmenin eşiğine getirdiler.
O dönemde “Türkeş’siz Türk milliyetçiliği” senaryoları da ortaya atılmıştı. Artık Alparslan Türkeş’in liderlikten çekilmesi, “bir bilen veya bilge adam” olarak kalması gerektiğini söyleyenler bile çıkmıştı. Türkeş’in artık yaşlandığını söyleyen bu isimler, bazı milletvekillerinin ve bir kısım partilinin kopuşuna zemin hazırladılar.
Türk milliyetçiliği fikriyatından uzaklaşılarak birtakım dinî motif ve mefhumlar; sadece slogandan ibaret, sathi, ilmî derinlikten uzak ve retorik düzeyindeki söylemlerle radikal İslamcı görüşler ışığında savunulmaya başlanmıştı. Türk milliyetçiliği fikir sistemini ve milliyetçi-Ülkücü Hareketin kavgasını unutanlar, başka ufuklara yelken açmaya başlamışlardı. O günkü ayrılıkçı hareketin başını çekenlerin o dönemdeki yazı, ifade, röportaj ve anılarına bakıldığında bu çıplak hakikat görülür. Alparslan Türkeş’in doktrine ettiği yoldan ayrılmalarda bu fikrî ve manevi sapmanın rolü vardır. Diğer taraftan bu sapışı savunanların psikolojisinde, 12 Eylül’de çekilen çilelerin vebalini Alparslan Türkeş’in sırtına yükleme kolaycılığı ve bühtanı da gizliydi.
Ülkücüler Allah’tan başka kimseden bir şey beklemeden mücadele etmeyi öğrenmişlerdir Ocaklarda. Onun içindir ki dava uğrunda hayatlarını kaybeden, asılan Ülkücülere şehit denmişti. Allah yolunda kavga verdiğine inananların çektikleri çile ve ıstıraplara rıza göstermesi, sabır ve tevekkül içinde olması gerekirken, başlarına geleni Hak’tan değil; kuldan bilmeleri celali cahilliğindendi. Sözünü ettiğim dergilerde İslam’ın temel düsturları dışına çıkılarak radikal İslamcı görüşlere, selefî İslam anlayışına yaklaşıldığı anlaşılıyordu. Bu gibi sebep ve saiklerle Başbuğ Türkeş’e adı konmamış bir muhalefet bayrağı açılmıştı. Hâlbuki Türkeş’in vazettiği fikirler zaten İslami ruhtan, özden asla uzak değildi. Alparslan Türkeş, “Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.” diyerek İslam’ın Türklük açısından öneminin de altını çizmişti.
Bunlar Başbuğ Türkeş’i beğenmemeğe başladılar “Kestane kabuğundan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş.” Veya
“Civciv yumurtadan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş.” Durumuna düştüler
Kendilerini yetiştiren, Ülkücü olmalarını sağlayan onları fikir ve vizyon sahibi yapan bilge bir lideri eleştirenler, hamken pişip olgunlaştıklarını zannettiler ama kendilerini yaktılar. Davaya da büyük zarar verdiler.
Alparslan Türkeş’e başkaldıran milletvekilleri, 1992 Temmuz’unda MÇP’den istifa ederek başka bir siyasi oluşumun etrafında birleştiler. Güya Ülkücü camiayı temsil eden Bizim Ocak’ın temsilcileri de topluca istifa ederek ayrılıkçı harekete katıldılar.
1992’de sergilenen isyancı ve ayrılıkçı tutum, davanın “saffet”ine, camianın “bütünlüğüne zarar verdi
Dün Alparslan Türkeş’e isyan eden kafa, bu defa MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin karşısına yeni bir proje ipine dizilmeye başladılar aynı nakaratı tekrarladılar ‘’ Artık Devlet Bey’in Lliderlikten çekilmesi, “bir bilen veya bilge adam” olarak kalması gerektiğini seslendirmeye illa tarla kurultayı isteriz demeye başladılar’’
1 Kasım sonrası Davasını, Liderini ve Ülküdaşlarını satıp malum bayanın eteklerine tutunanlar,
İpe dizilenlerin bu gün söylediklerini incelediğimizde , incir çekirdeğini doldurmadığını görürsünüz. Türkiye’nin ve Türk milliyetçilerinin geleceğine dair dişe dokunur bir kelam ettiklerini hiç duydunuz mu?
Bunlar Türk töresini unutmuş ne hadlerini bilmişler. Ne de kendinilerini dev aynasında görmekten vaz geçmişlerdir bir türlü kendileri olmamışlardır.
Bunlar artık Amerika’da mukim bir uçuğun Türkiye’deki çatlak bir bayanın öncülük ettiği müritlerinin ülkücülük tarifi…Bunlara göre Devlet Bey dahi bunlardan akıl almazsa büyük bir yanlış içinde olur.Kafalarına göre Türklüğün dışlandığı bir ülkücülük tarifi vazetmeye çalışıyorlar. Böylece bir şer cephesi teşekkül etti. Sultan İkinci Abdülhamit’in dediği gibi; tarih değil, hatalar tekerrür ediyordu…
Bizim yürüyüşümüzde lider,törenin hükmüyle vardır.
Lider ulu orta tartışılmaz,sorgulanmaz.
Ülkücünün şeyhi değil,lideri vardır.Lidere sadakati,şakirtin şeyhine bağlılığı gibi tarif etmek yakışıksızdır.
Lider,töreye mugayyir davranmadığı sürece,kararları yanlış da olsa doğru kabul edilip,uygulanmalıdır.Bu bir zorunluluktur…Bunun aması,sağı,solu,önü,arkası olmaz…
Ülkücülük,önüne arkasına tamlayıcı olarak başkaca hiç bir kavram ve sıfata ihtiyaç duyulmayacak kadar yalın ve net bir kavram
dır.
Lideri bellidir,Teşkilatı bellidir,Fikriyatı tüm detaylarıyla bellidir ve bilinmektedir.
Kimsenin heva ve heveslerine göre Ülkücülük tanımı yapıp günü birlik rota ve istikamet çizmesine itibar etmeyiz!
Başbuğu yoranlar,Devlet Bey ‘e gına getirenler bizler için yüz karası olmuşlar size söylüyorum size yeter, yeter be..düşün yakamızdan…
Lakin bu bahtsız ekip boşuna çabalıyor. Yürüttükleri ayrılıkçı muhalefet o derece kaşarlanmış ki bunları camiamızın dokusunun kabul etmesine imkân ve ihtimal kalmadı. Bunları bekleyen gelecek de akıbet de belli. Tek çareleri, bir siyasi oluşum etrafında toplanıp tarihin çöplüğüne gönderilmeyi beklemek.
Müzmin muhalefeti geçmişten ibret dersi almaya, akıllarını başlarına toplamaya davet ediyoruz.
MHP, ana gövde… Ondan kopan kolların kuruyacağı, tıkanan damarların açılacağı muhakkak… Esas olan ana gövdenin sağlıklı gelişmesi ve kollarının bütün Türkiye’yi sarıp sarmalaması…
Mazide MÇP’nin yoluna devam ettiği gibi, bugünkü MHP de yürüdüğü mukaddes dava yolunda ilerler.
İpe dizilenlerin bu gün söylediklerini incelediğimizde , incir çekirdeğini doldurmadığını görürsünüz. Türkiye’nin ve Türk milliyetçilerinin geleceğine dair dişe dokunur bir kelam ettiklerini hiç duydunuz mu?
Bunlar Türk töresini unutmuş ne hadlerini bilmişler. Ne de kendinilerini dev aynasında görmekten vaz geçmişlerdir bir türlü kendileri olmamışlardır.
Bunlar artık Amerika’da mukim bir uçuğun Türkiye’deki çatlak bir bayanın öncülük ettiği müritlerinin ülkücülük tarifi…Bunlara göre Devlet Bey dahi bunlardan akıl almazsa büyük bir yanlış içinde olur.Kafalarına göre Türklüğün dışlandığı bir ülkücülük tarifi vazetmeye çalışıyorlar.
Bizim yürüyüşümüzde lider,törenin hükmüyle vardır.
Lider ulu orta tartışılmaz,sorgulanmaz.
Ülkücünün şeyhi değil,lideri vardır.Lidere sadakati,şakirtin şeyhine bağlılığı gibi tarif etmek yakışıksızdır.
Lider,töreye mugayyir davranmadığı sürece,kararları yanlış da olsa doğru kabul edilip,uygulanmalıdır.Bu bir zorunluluktur…Bunun aması,sağı,solu,önü,arkası olmaz…
Ülkücülük,önüne arkasına tamlayıcı olarak başkaca hiç bir kavram ve sıfata ihtiyaç duyulmayacak kadar yalın ve net bir kavram
dır.
Lideri bellidir,Teşkilatı bellidir,Fikriyatı tüm detaylarıyla bellidir ve bilinmektedir.
Kimsenin heva ve heveslerine göre Ülkücülük tanımı yapıp günü birlik rota ve istikamet çizmesine itibar etmeyiz!
Milliyetçi Hareket Partisi politikalarının nasıl teşekkül ettiği, söz ve açıklama sınırının ne şekilde oluşup olgunlaştığı belli ve bilinmektedir.Parti yöneticilerimiz, parti üyelerimiz, milletvekillerimiz ve diğer teşkilat mensuplarımız belirlenmiş politik ilkelere aynen uymakla mükelleftir.
Yerel seçimler kapıya dayanmışken peşin peşinen söyleyim hiçbir yere aday değilim ancak
Ancak adamlık iddiam devam edecektir! Mücadelem devam edecek tavrımda,tarzımda yolumda bu davaya intisap ettiğim yaşımdaki heyacanımla sürdüreceğim..
Türk Milletinin sevdası yüreğimizde çarptığı müddetçe Kızıl Elma ya giden yolda en önde yürüyeceğim Daha yorulmadım ölmedim diyeceğim Çünkü Başbuğum böyle öğretmişti…
Yarım asırlık siyasi hayatı boyunca binlerce şehit binlerce gazi Vermiş , Darbe görmüş , muhtıra görmüş , kalkışma görmüş , baraj altı kalmış üç hilal MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ sevdalılar liderine davasına teşkilatlarına ihanet etmemişlerin ortak fikri,davranışıdır bu…
Dava amaçtır, dava anlamdır, dava sorumluluktur, dava emanettir.
Dava şahsiyettir, dava özü sözü bir olmaktır.
Dava namustur, dava dürüstlüktür, dava ahlaktır.
Dava istikamettir, dava hedeftir,
Dava aydınlıktır, dava ümittir, dava özgürlüktür.
Dava hayattır, dava nefes almaktır, dava yaşam tarzıdır. Dava amaçtır, dava anlamdır, dava sorumluluktur, dava emanettir.
Dava şahsiyettir, dava özü sözü bir olmaktır.
Dava namustur, dava dürüstlüktür, dava ahlaktır.
Dava istikamettir, dava hedeftir,
Dava aydınlıktır, dava ümittir, dava özgürlüktür.
Dava hayattır, dava nefes almaktır, dava yaşam tarzıdır.
Davayı Lider Teşkilat Doktrin biliyorsan gel sarılalım tek vücut olalım,safları sıklaştıralım ki
Hangi davayı sırtlandığını hangi dava için savaştığını yaşadığın hayat, yaptıklarını göstermiyorsa onların davası yoktur insanları aldatmak için yalanların vardır. Bu yalancılar aramıza sızmasın ve hep beraber diyelim ki :
Başbuğu yoranlar,Devlet Beye gına getirenler ihanete kanat çırpanlar bizler için yüz karası olmuşlar size söylüyoruz size yeter, yeter be..düşün yakamızdan…Defolun gidin cehenneme kadar yolunuz var…
İhsan Akan