SELAMUNALEYKÜM, BEN…
Selamunaleyküm..
Ben Kılıçkıran’ın şehadet günü tuttuğu oruç.
Nefisleri köreltmek için varım, tok açın halinden anlasın diye..
Kılıçkıran’ın nefsi cezbediyordu beni.
İçtiği bir bardak suyun hatrına vedaşlaştık o gün.
Gece sahurda buluşmak için sözleşmiştik.
Bekledim ama gelmedi.
Bir akşam vakti vurdular onu, yurdun önünde.
Kimse Kılıçkıran için inmedi sokaklara, şahidim..
Selamunaleyküm..
Biz Özmen’in, okulda mahsur bırakılan ülküdaşları için bakkaldan aldığı 250 gram zeytin ve 2 ekmek.
Cebinden çıkardığı buruşmuş kağıt para ile aldı bizi, yolda giderken titriyordu eli.
Ceketinin arasına koydu okula girince.
Sonra silah sesleri duyuldu.
Yere düştük, üzerimize doğru kan akıyordu.
Kıp’kırmızı olduk ikimizde, kurumadı bir türlü üzerimiz.
Toprak kokuyordu her yer, bir de kan..
Kimse Özmen için sokağa inmedi, şahidiz. Selamunaleyküm.
Ben İmamoğlu’nun cebinden çıkan 35 kuruş.
Bol sıfırlarım yok belki ama gururu ve onuru Tanrı Dağı’nı aşan bir yiğidin yanındaydım son anında.
Ütüsüz bir pantolon cebiydi yerim o gün. Okula girdik beraber, sıcacıktı yuvam, huzurluydum.
İsterdim ki; hiç gitmeyeyim, o helal kokan eli hep hissedeyim. Öğle namazını kıldı İmamoğlu, rüku’da hissettim, eğilerek yücelmenin ne olduğunu. Sonra fakülteye gittik, yine bir kurşun sesi yankılandı.
Yerde boylu boyunca yatıyordu İmamoğlu, ben ise yabanları ellerin tam ortasında.
Kimse İmamoğlu için sokağa inmedi, şahidim..
Selamunaleyküm..
Ben Önkuzu’nun bisiklet pompasıyla patlatılan ciğerleri.
Soluksuz geçen koşuşturmanın yegane mazlumu.
Dur’durak bilmeyen bir telaşın feryatsız sevdalısı.
Tozlu bir sınıf içerisinde bulduk kendimizi, tekmeler ile yıktılar Önkuzu’yu.
Sonra kesilen bileklerin sesini duydum, vücuttan boşalan kanın sesini..
Sonra kırılan tüm kemiklerin sesi..
Bir hortum soktular ağzından içeri, var gücüyle verdiler havayı.
Müthiş bir uğultu, sandım ki kıyamet var dışarda.
Şiştim, şiştim; dayanmak idi niyetim..
Kimse Önkuzu için sokağa inmedi, şahidim..
Selamunaleyküm..
Ben Cengiz Akyıldız’ın fotoğraf makinesi.
Diğer makineler gibi donanımlı değilim belki, çirkini güzelleştirecek kadar şirk koşmadım hiç, Allah şahit.
Bunun içindir ki çok sevdi beni Akyıldız, hiç elinden düşürmedi.
Bir gün yine en mutlu olduğu işi yapıyordu ki; bir silah sesi duyuldu ötelerden.
Sonra bir anda yere yığıldı. O bir tarafta, ben bir taraftaydım artık..
İlk defa bu kadar uzaktım ona.
Ben gözyaşları içindeydim, o kanlar içinde şehadet şerbeti içmekte.
Kimse Akyıldız için sokağa inmedi, şahidim..
Selamunaleyküm..
Ben Çakıroğlu’nun çok sevdiği o yüzük.
“Eğer bir gün üniversite başkanı olursan bu yüzüğü sana vereceğim.” demişti arkadaşı.
Sonra birden onun parmağında buldum kendimi.
Özeldi burası, güven veriyordu.
Sertti, yiğitti bu el.
Bir gün pusuya düşürdüler Çakıroğlu’nu, kahpeliği genlerinden alan bir nesil türemişti ülkede.
İşte o nesil, o gün Fırat’ı bulmuştu şehit etmek için.
Vurdular Reis’i, düştü yere.
Kan akıyordu bacağından, izliyordum.
Gelmedi ambulans, giremedi kahrolası okula.
Kayıp giden bir çift çöz, şişen bir el ve yavaşlayan bir nabız vardı.
Dar geliyordum dünyaya, nefes alamıyordum.
Son nefesimizi birlikte vermiştik..
Kimse Çakıroğlu için sokağa inmedi, şahidim.
Velhasıl; Biz öldük, güzel günler görmesini arzuladığımız nesiller adına.
İstikbali için umutlarımızı ertelediğimiz milletimizin göğe yükselen yumruğu kainat kadar büyük, memleket kadar sağlam, dava kadar baki olsun diye.
Çekinmedik, korkmadık, geri durmadık
. Belki milyonlar inmedi ardımızdan sokağa, belki bir avuçtuk ama Allah şahit onurluyduk, gururluyduk.
Hasret kokan vuslatların, intikam ile müjdeleneceği güne bin selam!
-Şahin Etiğ / 21.07.2016