Dolar 32,4375
Euro 34,7411
Altın 2.439,70
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 16°C
Az Bulutlu
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Pts 17°C
Sal 17°C
Çar 19°C
Per 18°C

TÜRKEŞ: DR. SADIK AHMET’IN ÖLÜMÜ ŞÜPHELI

TÜRKEŞ: DR. SADIK AHMET’IN ÖLÜMÜ ŞÜPHELI
24/07/2013 17:09
A+
A-

MHP Genel Başkan Yardımcısı, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş, 1995 yılının Lozan Günü 24 Temmuz’da bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Sadık Ahmet ve Batı Trakya Türklüğünün durumuna ilişkin yazılı açıklama yaptı MHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş, bugün, ülkedeki AK Parti hükümetinin siyaset pratiği dahil, Türk’ün başının ezilmeye çalışıldığı ortamlarda her Türk’ün, dik durarak ve hatta diklenerek Dr. Sadık Ahmet’in “Eğer Türk olmak bir suç ise, burada tekrar ediyorum: Ben bir Türk”üm ve öyle kalacağım” sözünü hafızasında tutması gerektiğini bildirdi.

Türkeş’in açıklaması şu şekilde:

Batı Trakya’nın Türkiye açısından büyük bir önemi vardır. Aslında, Türkiye için yeryüzünün her karışında varlık belirten topyekûn Türk varlığının ifade ettiği derin bir mana söz konusudur. Dünyanın neresinde olursa olsun, tek bir Türk’ün dahi sevinci bizim sevincimiz, derdi de bizim derdimizdir. Tanrı Dağı’ndan Transilvanya’ya kadar uzanan geniş topraklarda ayak izlerimiz bugün daha hala görülebilir ve takdir edilebilir. Batı Trakya da, işte bu olağanüstü tarihin içinde Türklüğün belirleyici merkezlerinden birisi konumundadır.

Batı Trakya Türkiye’ye hem çok yakın, hem de ne yazık ki çok uzaktır. Yakınız; çünkü soydaşız, biriz ve büyük Türk dünyası tasavvurunun eşit birer parçalarıyız. Fakat aynı zamanda uzağız. Uzağız; çünkü bölgenin siyasî tarihi hükmünü bu doğrultuda verdi, aramıza fizikî bir sınır çekti. Bugün itibarıyla, Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğini tatmış her ülkede, Türk mevcudiyeti benzer sıkıntıları ve ıstırapları çekmektedir. Ne var ki, belirttiğimiz gibi, tarihin hükmü kesindir ve hâkim statüko bu yöndedir. Bu durumda bizlere düşen vazife, kaderimize tevekkül ile yaklaşmak ve yerleşik şartlarda elimizden gelenin en iyisini yapmaktadır.

Tüm dünyada irili-ufaklı Türk topluluklar mevcuttur ve hepsi üzerinde yaşadıkları toprağı şereflendirmektedirler. Türkler birçok değişik sistem dâhilinde hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Burada esas olan, bir değişken olan “siyasal sistem” çerçevesinde, hayatımızı sürekli kılacak, kolaylaştıracak ve rahatlatacak amaçlara uygun mücadele araçları üretmektir.

Yurtdışındaki en esnek rejimlerde bile, örneğin demokrasilerde, Türk’ün varlığı çoğu zaman hor görülmekte ve aşağılanmaktadır. Bu düşmanlığın tarihsel, kültürel ve siyasal birçok sebebi vardır, hiç kuşkusuz. Muhakkak ki, dönem dönem, bizler de yanlış davranışlarda bulunmuş ve bazen yanan ateşi söndürmek yerine, onu kızdırmayı yeğlemişizdir – sorumluluğunu da gönül rahatlığıyla alabilmeliyiz. Ne var ki, çoğu zaman, söz konusu eğilim tersinden işletilmiş ve Türkler kışkırtılmış, dışlanmış ve tecrit edilmeye çalışılmışlardır. Elbette 21.yüzyıldaki beklentilerimiz herkesin diğerinin kimliğine saygı duyması ve karşılıklı tahammül ilkesine dayanarak barışçıl, huzurlu ilişkiler tesis edilmesidir. Fakat bu beklentilerimizi ancak soluksuz biçimde, durmadan, yılmadan “mücadele” ederek gerçekleştirebiliriz.

“Mücadele” kelimesi üzerinde bilinçli bir şekilde duruyor ve bu kavramı ısrarla vurguluyoruz.

Neden? Çünkü tarihimiz mücadeleyle eşanlamlıdır. Ve şüphe yoktur ki, Batı Trakya’da “mücadele” denildiği vakit, akla ilk gelen şahsiyet, abidevî hatırasıyla merhum Dr. Sadık Ahmet beyefendidir.

Merhum, Yunanistan devletinin çifte standartlarına karşı dimdik durdu ve haksızlıkların üzerine cesaretle yürüdü. Dr. Sadık Ahmet’in özgeçmişini okuduğunuzda “mücadele” nedir, nasıl olur tüm berraklığıyla görürsünüz. O, bölgesel, ulusal ve uluslararası platformlarda tüm çalışmalarını ve gayretini Batı Trakya’daki Türklere adadı. İmza kampanyaları düzenledi, bildiriler dağıttı, engellendi, tutuklandı ve hatta hapis yattı. İnandığı dava ve sevdiği insanlar için çile çekti ve bunu büyük bir sükûnet içinde kabullendi. 1989 tarihinde Batı Trakya Türklerinden seçilen ilk bağımsız milletvekili oldu ve fakat sadece “Türk” sözcüğünü kullandığı için milletvekilliği hukuksuzca düşürüldü. Yılmadı, mücadeleyi sürdürdü. 1990 yılında ikinci kez bağımsız milletvekili seçildi ve Dostluk, Eşitlik, Barış partisini kurarak Türklere kapsamlı bir mücadele aracı verdi. Yunanistan devletinin çıkardığı eşitsiz yasalar sebebiyle partinin Meclis’e girilmesine mani olundu.

Tüm olumsuzluklara ve yokluklara rağmen, merhum Dr. Sadık Ahmet içeride ve dışarıda kavgasını sonuna kadar götürdü. Öyle ki, sergilediği yiğitlik örneği ve tutturduğu çelikten irade karşısında birileri rahatsız oldu. Merhumun birileri nezdinde sebebiyet verdiği tatsızlık o denli büyüktü ki, 24 Temmuz 1995 tarihinde fevkalade şüpheli bir trafik kazası neticesinde hayata gözlerini yumdu. Şu tesadüfe bakınız ki, 24 Temmuz tarihi, aynı zamanda Lozan Antlaşması’nın imzalandığı tarihe tekabül etmekteydi.

Merhum Dr. Sadık Ahmet Batı Trakya Türkleri için bir yol açmıştır, öncü olmuştur. Kendisi, bugün vatan toprakları dışında kalan tüm soydaşlarımız için bir ilham kaynağıdır, en azından öyle algılanmalıdır. Kendisi “mücadele” ederken, hukukun prensiplerinden sapmamış, şiddete başvurmamış, ırkçılık yapmamış ve Türk topluluğu için en doğal demokratik hakları olabilecek en barışçıl yöntemlerle aramıştır. Bugün itibarıyla Batı Trakya’da elde edilmiş hakların ve özgürlüklerin altındaki gizli mühür onunkisidir. Aynı şekilde, söz konusu mühür, önümüzdeki yıllarda verilecek mücadelenin nihayetinde elde edilecek özgürlüklerin de bağrında yer alacaktır. Merhum Dr. Sadık Ahmet bir meşale yaktı; bugünkü nesiller onu devralmakla ve sonrakilere devretmekle mükelleftirler. Söz konusu meşale tüm küçük ayrıntıların ötesinde bir büyük hakikate denk düşmektedir ki, o da “Türklük” kavgasıdır.

Bugün Türk’ün başının ezilmeye çalışıldığı ortamlarda- ki buna ülkemizdeki AKP hükümetinin siyaset pratiği de dâhildir – her Türk’ün, dik durarak ve hatta diklenerek Dr. Sadık Ahmet beyefendinin şu sözlerini hafızasında canlı tutması lazımdır: “Eğer Türk olmak bir suç ise, burada tekrar ediyorum: Ben bir Türk‘üm ve öyle kalacağım”

Merhum Dr. Sadık Ahmet beyefendiye vefatının 18. yıldönümünde Allah’tan rahmet diliyor ve aziz hatırasını yâd ediyoruz.