Dolar 32,3374
Euro 34,8108
Altın 2.390,60
BİST 10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 19°C
Açık
İstanbul
19°C
Açık
Pts 21°C
Sal 24°C
Çar 20°C
Per 18°C

Mücadelenin İklim ve Saha Şartları

Mücadelenin İklim ve Saha Şartları
17/01/2021 16:39
A+
A-

MÜCADELENİN İKLİM VE SAHA ŞARTLARI

Üzerinde intikam, can havli, nefis, etnik bekâ ve bağımsızlık dürtüsü gibi güçlü motivasyonlar bulunan robotik beslemelere ve kriminal devşirmelere karşı uzun sürecek bir ideolojik mücadeleye hazır mıyız?

Milyar dolar bütçeli ve yüksek motivasyonlu yetişmiş insan unsurlarına karşı verilecek olan bu millî beka mücadelesinin, devlet gücü olmadan hatta ona rağmen yürütülmesinin mümkün olabileceğine inanıyor muyuz?

Çok iyi biliyoruz ki Cumhur ittifakının, iki ideolojik omurgası vardır.

Bu metafizik direnç havzası,
1- AK Parti tarafında “Millî Görüş” ve onunla uyumlu Reisçi yaklaşım,
2- MHP tarafında “Ülkücülük”tür.

Ortak ideolojik paradigma ise “Millî ve Yerli” sözleriyle özetlenen “Ankara merkezli millî sadâkat bilinci”dir.
Karşı cephenin en büyük avantajlarından biri de tıpkı Osmanlı Devleti’nin etnik isyancıları gibi müesses nizama karşı yıkıcı, nihilist ve makyavelist olmasıdır.

Yine tıpkı 19. Yüzyıl azınlık isyanlarında olduğu gibi ABD, AB, İsrail hatta körfez Araplarının desteği, bu cepheye güç ve moral vermektedir.

Türkiye’nin 1820’lerdeki Yunan isyanı, 1870’lerdeki Bulgar ayaklanması ve bunu takip eden Ermeni patırdılarında olduğu gibi yalnızlaştırıldığı bir dijital çağ mücadelesinde teknolojinin de millî cephe açısından bir dezavantaj olduğunu söyleyebiliriz.

Dolayısıyla Ülkücüleri yakından ilgilendiren bu mücadelenin devlet gücü, kamu desteği, meşru siyaset müessesesi ve millet iradesi olmadan yürütülmesi, zeval getirecek bir stratejik hata olacaktır.

Bu noktada Devlet Bey’in, yakın mazinin politik çekişmelerin tevil ve tehir ederek tesis ettiği “Cumhur İttifakı” adlı bekâ siyasetinin makul ve makbul yönü bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Wilson prensiplerinin lolita sevgilisi HDP’nin ve onun can simidi olan CHP yandaşı FETÖ sözcülerinin, son Selçuk Özdağ olayında olduğu gibi Cumhur ittifakının beynine doğru virütik hamleler yapmasının sebebi bu siyasi arka plandır.

Dün gece, YouTube’da açık yayın fırsatı bulan ve her biri bizim Bengütürk’ün yüz katı kadar izlenen çok sayıda FETÖ’cü kanalını inceledim.

Kaçağa düşmüş eski televizyoncuların her biri, “daha fazla ne söyleyebilirim de himmet, maişet ve YouTube gelirlerimi artırabilirim” kaygısıyla Cumhur İttifakına ve Devlet Bey’e veryansın ediyordu.

Özdağ konusundaki en sert tepki (mesela Tarık Toros, “Çakallar Şehre İndi” Turan Görüryılmaz, “Delilerine Güvenme” gibi yüksek tandanslı başlıklarla) bu kanallardan geliyordu.

Hatta olayı sorgusuz sualsiz MHP’lilere bağlayan Tarık Toros’a açıktan şu mesajı da bırakmak zorunda kaldım:
“4,5 yıldır 15 Temmuz’u cemaatin yaptığına ikna olmadınız, ama 4,5 saniyede Selçuk Özdağ’a MHP’lilerin saldırdığından eminsiniz!..

İşte içine düştüğünüz zilletin sebebi budur. Aferin, devam edin çakallar!..”
Yüksek motivasyonlu muhalif atraksiyonlar ve yıkıcı özgürlüğün eşsiz avantajları karşısında sağlam bir maç çıkarabilmenin yolu, önce “takım arkadaşlarını” doğru tanımaktan sonra da takımların sahaya hangi bütçelerle nasıl yayıldığını anlamaktan geçiyor.

Geçmişinde 15 yıllık bir siyasi “paralellik” mazisi olan, tepe noktasında kopmalar, tabanında da ideolojik geçişkenlik bulunan iki yüksek bütçeli siyasi mahfilden biriyle dost, biriyle düşman olmanın ciddi handikapları vardır.
Dış politikada ABD yönetimiyle arası bozulan ve ittifaklar stratejisinde NATO’dan uzaklaşan Türkiye’nin Asya’ya doğru savrulmasıyla merkezde güç kazanan Avrasyacıların da Ülkücüleri yakından ilgilendiren gizli ajandaları vardır.
Doğu Perinçek’in, 1990’larda Aydınlık’ta kaleme aldığı “sağ partilerin tabanında dalgalanma yaratma” stratejisiyle Ergenekon ve Balyoz’un intikam stratejisinin 15 Temmuz şartlarında nasıl bir senteze girdiği düşünülmeli, araştırılmalıdır.

27 Mayıs’ın devamı olan 9 Martçı paramiliter Sosyalistlerin, 15 Temmuz’u, 12 Mart’ın intikamı ve 28 Şubat’ın ab-ı hayatı gibi yorumlama vizyonuna sahip olabileceği de İlker Başbuğ’un son beyanından anlaşılmaktadır.
9 Martçı Hava Kurmay Albay Mucip Ataklı’nın yeğeni Can Ataklı’nın “bu adam normal şartlarda gitmez” çıkışı da aynı cümlede ele alınmalıdır.

Yani Cumhur İttifakının iç ve dış düşmanları, dostları ve dostlarının içinde kambura yatmış derin düşmanları vardır.
Bu komplike düşman unusurların hedefinde de tabii ki ittifakın omurgalı ve vizyoner kurucusu Devlet Bahçeli vardır.
Sonuç olarak şunu belirtmeliyim ki, amatör bir Ülkücü ruhla medya faaliyetlerinde görev alan Ülkücüler, Devlet Bey’in aldığı bekâ pozisyonuna uygun ve sağlam bir katkı verebilmek istiyorlarsa daha bilinçli, daha organize ve daha mantıklı işler yapmak zorundadır.

Uzun ve kıran kırana bir maçtan sonra yeni bir 12 Eylül hezimeti yaşamak istemiyorsak, oyunu doğru okumamız millî bir görev, tarihi bir borç, hayatî bir sorumluluktur.
Saygıyla…

Şükrü Alnıaçık