Dolar 32,1941
Euro 35,0189
Altın 2.431,01
BİST 10.656,96
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 25°C
Açık
İstanbul
25°C
Açık
Çar 26°C
Per 26°C
Cum 28°C
Cts 29°C

MHP’LI ÇETIN: AKP HÜKÜMETI TESLIMIYETÇI POLITIKALAR IZLIYOR

MHP’LI ÇETIN: AKP HÜKÜMETI TESLIMIYETÇI POLITIKALAR IZLIYOR
21/11/2013 14:42
A+
A-

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin,”Diyarbakır’da ortaya çıkan fotoğraf, Irak, Suriye ve Libya’da pratiğe geçilen kabile savaşlarının alt yapısının ülkemiz için de hazırlandığını ortaya koymaktadır. Başbakan laf cambazlığıyla yaptığı işi ve niyetini gizlemeye çalışsa da, mezhep ya da etnik kimlik siyasetiyle Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne hizmet edilemeyeceği çok açıktır.”dedi.

Çetin’in açıklaması şu şekilde:

 

Son günlerde bölücülüğün gövde gösterisine dönüştürülen Diyarbakır’daki gelişmeler karşısında ülkemiz insanının ciddi endişeler taşıdığı anlaşılmaktadır. AKP’nin bu ülkenin ekseriyetini oluşturan Türk milletinin iradesini hiçe sayarak, milli varlığımıza kast edecek bir biçimde vatanımızın ayrılmaz bir parçasını talep eden bölücü kalkışmanın siyasal sözcülüğüne alenen soyunması kabul edilemezdir. Diyarbakır’daki tören, dağdaki teröristlerin düz ovadaki temsilciliğine yeni bir eşbaşkan olarak Tayyip Erdoğan’ın katılım törenidir. Bugüne kadarki açılım rezaletlerine, İmralı’daki teröristbaşı ve Kandil’deki eşkıya çetesiyle yürüttüğü siyasete, Diyarbakır’da kol kola girdiği Barzani’yi de ekleyen Tayyip Erdoğan hükümeti, Türk milletini temsil yetkisini kaybetmiştir. Seçim sandığında aldığı vekâleti ve milletin birliğini koruyacağına dair yüce Meclis’te ettiği yeminleri çiğneyerek bölücü kalkışmayla aynı safta yer alan AKP hükümeti meşruiyetini yitirmiştir. Tayyip Erdoğan ve partisi, sorunlarını çözmek üzere yetki aldığı Türk milleti yerine küçük ve azgın bir azınlık olan etnik bölücülerin hizmetine girmiştir.

Türkiye bir savaştan çıkmadığı ve işgal edilmediği halde, AKP hükümeti bir zamanların işgal altındaki İstanbul hükümetleriyle, Damat Ferit kabineleriyle benzer zihniyet yapısıyla hareket ederek teslimiyetçi politikalar izlemektedir. Küresel güçlerin sınırlarımıza kadar dayanan bölgesel kaos, kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen yeni emperyalist saldırıları karşısında, ülkemizdeki birlik ve beraberliği sağlamlaştırmak yerine ayrıştırma siyaseti takip edilmektedir. Batının bölgemizdeki enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarını kontrol altında tutma ve gelecekte de kendilerine bağımlı toplumlar yaratma politikalarının bir sonucu olarak bugün İslam âlemi yeni bir sömürgeci tehdit altındadır. Çağımızın bütün imkânları kullanılarak toplumları yeniden dizayn etmeyi amaçlayan ve adına Büyük Ortadoğu Projesi denilen bu proje, yüzlerce yıldır sömürgecilik sayesinde yükselen batılı emperyalist güçlerin son haçlı saldırısıdır.Başka milletlerin emeklerini ve enerjilerini çalarak yaşamaya alışmış bu kan emici ‘medeniyet’, bugün kendilerine engel çıkaran milli devlet yapılarının ve sınırlarının kaldırılmasını çıkarlarına uygun bulmaktadırlar. Diledikleri her yere sermayelerini ve kültürlerini sokarak karın tokluğuna çalıştıracakları köle toplumlar yaratmak, yeni pazarlar elde etmek ve doğal zenginlikleri sömürebilmek için bugünkü milli devlet yapısını içeriden çökertecek yöntemleri uygulamaktadırlar. Milli sınırlar içerisinde emeğini, kültürünü ve can güvenliğini koruyabilen toplumlar emperyalist saldırılar sonucu etnik, mezhep ve bölgesel kışkırtmalarla ayrıştırılarak asgari müşterekleri yok edilmekte ve parçalara ayrılmaktadır. Emperyalizmin temel oyunu böl, parçala ve yut oyunu bir kez daha üzerimizde denenmektedir.

Diyarbakır’da ortaya çıkan fotoğraf, Irak, Suriye ve Libya’da pratiğe geçilen kabile savaşlarının alt yapısının ülkemiz için de hazırlandığını ortaya koymaktadır. Başbakan laf cambazlığıyla yaptığı işi ve niyetini gizlemeye çalışsa da, mezhep ya da etnik kimlik siyasetiyle Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne hizmet edilemeyeceği çok açıktır. Şimdiye kadar aynı milli kimlik içerisinde ve kültür ikliminde yaşamayı başarmış insanları farklılaştıran, ötekileştiren siyaset anlayışı, komşularımızın yaşadığı iç savaş ve kaosa bizi de sürükleyecek nifak tohumlarının ekilmesinden başka bir amaca hizmet etmemektedir. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ve onun arkasına gizlenerek Türkiye’deki mevcut kardeşlik ve barış ortamını baltalamayı amaçlayanların, Kürtlerin çıkarlarını düşünmedikleri çok açıktır. Bugüne kadar Kürtler bu memleketin birinci sınıf vatandaşları ve Türk milletinin öz kardeşleri olmuştur. Devleti yöneten jakoben zihniyetin halka karşı izlediği yanlış siyasetin kimi zaman Kürtleri incittiği kadar, Türklere de büyük haksızlıklar ve zulümler yaptığı gerçeği unutulmamalıdır. Oysa Türk milletinin, bin yıldır birlikte yaşadığı ve akraba olduğu Kürtleri kendisinden ayırmadığı tarihen sabittir.

Türk insanı bugüne kadar mahallesindeki esnafının, kapı komşusunun, okulda öğretmeninin, bürokratının etnik kimliğini sorgulamamıştır. Kürtle Türk aynı sırada okuyup aynı camide ibadet etmiştir. Kürt seçme seçilme hakkını hiçbir engelle karşılaşmadan kullanmış ve cumhurbaşkanı, başbakan, MİT müsteşarı olmuştur. Etnik kimliklerin hiçbir önemi olmadan beraber iş kurulmuş, kız alıp kız verilmiştir. Bunca süre içerisinde, yanlış anlaşılmasın diye Türk insanı ekmeğinin büyük dilimini hep komşusuna vermekten gocunmamıştır. Ülkemizin en büyük işadamları, holding patronları ve büyük sermaye sahibi olmalarından hiçbir zaman rahatsızlık duyulmamış, sosyal hayatın hiçbir yerinden dışlanmamışlardır. Vatanın birliği için bölücü teröriste karşı mücadele eden yirmi yaşında binlerce gencini tabutlarda teslim alan Türk insanı, Türkiye’nin hiçbir bölgesinde Kürt komşusuna kötü gözle bakmamıştır.Öğretmen, doktor olarak hizmet etmekten başka amacı olmayan insanlarımızın ailesine ve çocuklarına kadar uzanan bölücülerin kin ve saldırılarını, Türk insanı bir kere olsun genele mal etmemiş ve karşılık vermemiştir. Sağduyulu ve hoşgörülü Türk insanı, aynı vatanı paylaştığımız, ekmeğimizi bölüştüğümüz insanlarla canımıza, malımıza ve milli birliğimize şerefsizce saldıran bölücüleri birbirinden hep ayrı tutmuştur. Türk milleti her Kürt’ü bölücü ve PKK destekçisi görmeyecek olgunluğu hep göstermiştir. Bu vatana ve millete yürekten bağlı olduğu düşünülen, ya da en azından bu ülkenin nimetlerine fazlasıyla ortak Kürtlerin ihanet edeceği düşüncesi Türk milletinin aklının ucundan dahi geçmemiştir.

Türk milleti koynunda beslediği, kendi öz canından ayırmadığı insanlardan Diyarbakır’daki meydan okumanın ardından bir cevap beklemektedir. Dağdaki teröristle birlik olan ve onların amaçlarıyla hareket eden Kürtçü grubun, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne yönelik tehditleri Kürt vatandaşlarımız arasında nasıl karşılanmaktadır? Madem bu ülke hepimizindir. O halde göz göre göre bölücü ayinler düzenlenmesinden, adım adım bölünmeye gidilmesinden endişe duyan, bütün bunları bir tehlike olarak algılayanlar nerededir? Bölücü olanlar ile vatanına sadık olanlar arasındaki ayrım nerede başlayıp nerede bitmektedir! Şehit cenazeleri gelirken Türk komşusunun hoşgörüsünden yararlananlar, vatan bölünürken de aynı hoşgörüyü mü beklemektedirler! Ülkemizde uygulanan proje apaçık ortada iken Kürdüm diyen bürokratın, siyasetçinin, iş adamının, devlet adamının sesi neden çıkmaz olmuştur! Adeta belirli bir yere gelene kadar suskun kalan, asıl niyetini gizleyen ve günü saati geldiğinde verilecek talimatla Türke sırtından bıçağı vuracak bir tablonun figürü görüntüsü esef vericidir.

Hainlerin BOP planlarına alet ettikleri Diyarbakır’daki çirkin fotoğraftan sonra, Türk insanının bin yıllık akrabasına, komşusuna güveninin sarsılmaması için hiçbir çaba sarf edilmemektedir. Diyarbakır’daki bölücü buluşmanın ardından geçen günler içinde hâlâ aklıselim girişimler ve açıklamalar duyulmamaktadır. Kürtler adına küresel güçlerin maşaları ve siyasi uzantıları konuşmaktadır. Kürtler ise hâlâ suskunluklarını korumaktadırlar. Bu suskunluk neyin alametidir? Bu sessizlik, Türk milletinin içini acıtmakta, arkadan hançerlenmiş hissi uyandırmaktadır. Kürdüm diyenler susmaya devam ederek adlarına konuşanları yalanlamadıkları takdirde, bedelini ödeyerek bu devleti kuran Türk insanı olan biteni sorgulamaya başladığında mazeretleri ne olacaktır?

Diyarbakır’da meydana dökülen azgın bir azınlığın dışında milletine ve devletine bağlı büyük bir kitle olduğuna inanıyoruz. Ancak gazetelerin manşetler attığı, federasyondan söz edildiği bir dönemde Türk Devletinden yana açıklamaların yapılmaması üzücüdür. Bu ülkenin ekmeğini yiyen, bin yıldır kardeş diye bağra basılan insanlardan hiç mi ses veren olmayacaktır! Başbakana ve bölücülere kimin adına konuştuğunu, şov yaptığını soracak, seçimde siyaset malzemesi yapılan insanını uyaracak sağduyulu kimse yok mudur? Elli bin insanımızın kanında imzası olan bir örgütün ve onu dışarıda besleyen, barındıran bir adamın Diyarbakırımıza göz diken pervasızlığı ve cüreti cevapsız kalmamalıdır.

Türkiye üzerine oynanan bu çok büyük emperyal oyunun içinde kim varsa, Türk Milliyetçileri ve Ülkücüleri tarafından görülmüştür. Bu kadar pervasızca, gözünün içine baka baka Türk milletinin birliğinin ve değerlerinin çiğnenmesini kabul etmeyeceğiz. Din, iman, tarikat, cemaat ve daha birçok kutsal kavramlarımız üzerinden iktidarını bugüne kadar taşıyan Tayyip Erdoğan ve şürekâsının eski yoldaşlarını bir kenara attıktan sonra şimdi kimlerden destek aldığını, beraber hareket ettiğini Türk milletine anlatacağız. Bu oyunun içinde kim varsa, bilsinler ki oyunlarını bozacağız.

Tek endişemiz bu ülkenin asli unsuru Kürt kardeşlerimizin başka güçlerin hain hesaplarına alet olmaları ve birinci sınıf vatandaşı oldukları Türk devletine sadakatlerini yitirmeleridir. Ziya Gökalp gibi büyük bir mütefekkiri yetiştiren şehrimizden yükselecek yürekli milli seslere ihtiyacımız vardır. Gökalp’ın “Bana Türk Değil Diyene” şiirindeki “Hatta ben olsaydım; Kürt, Arap, Çerkes/ İlk gayem olurdu Türk milliyeti” mısraları, bu ülkenin en hakiki gerçeğidir. Bu bölücü kalkışmayı sessizce izleyen büyük kitlenin şimdi tarafını belli etme, Türk devletinden ve milletinden yana tavır aldıklarını göstermelerinin zamanıdır. Bin yıllık kardeşliğimizin gereği ve aynı zamanda çocuklarımızın gelecekte huzurlu ve başı dik yaşaması için bölücü emellere ve hainlere tokat gibi bir cevap verilmelidir. Türk milletinin bir ve bölünmez olduğu dosta düşmana gösterilmelidir.

Bu ülkenin her bir karış toprağı şehit kanıyla sulanmıştır ve Türk milletinden koparıp almaya çalıştığınızda oturup seyredileceği sanılmamalıdır. Bu kutlu vatanın ekmeğini yiyen herkesi, vatana sahip çıkmaya davet ediyoruz. Ecdadın bir emaneti olan bu kutlu vatana sahip çıkmaktan herkes vazgeçse bile Milliyetçi Ülkücü Hareket vazgeçmeyecek, gerekirse canını verecek vatanını vermeyecek, bayrağını indirtmeyecektir.