Dolar 32,2081
Euro 34,8604
Altın 2.444,95
BİST 10.218,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 15°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
15°C
Hafif Yağmurlu
Cts 21°C
Paz 16°C
Pts 19°C
Sal 19°C

Eziklerin Efendisi – II “Bahar Kardeşliği!”

Eziklerin Efendisi – II “Bahar Kardeşliği!”
31/07/2013 14:55
A+
A-

İster, Gezi Parkı olaylarından sonra Başbakanın boş bulunarak itiraf ettiği gibi “Türk Baharı” deyin. İster, Doğu Avrupa’nın yapay demokrasilerini ortaya çıkaran “Turuncu devrim” ismini tercih edin. 57. Hükümetin kundaklanmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti, “devrim niteliği taşıyan sert bir siyasi dönüşüm süreci“ne girmiştir.

 

11 yılın sonunda gelinen noktaya bakıldığında, bu sürecin Özal dönemi gibi devlet aklıyla yürütülen bir “DPT vizyonu“ndan beslenmediği anlaşılmaktadır. 24 Ocak 1980’de demir perdenin yıkılışını öngören devlet aklının, düzgün bir projeksiyonla Türkiye’yi “Liberal Kapitalizme” hazırlaması, soğuk savaş sonrası trendlerine uygun olduğu için Milliyetçilerin tepkisini çekmemiştir.

 

AKP siyaseti, Menderes dönemindeki Kemalizm karşıtı ilk “karşı devrimci arayışlar“ı çağrıştıran “demokrat” söylemlerle yürütülse de bu süreç, 46 ruhunun taşıdığı mananın çok ötesine geçmiştir.

 

Türkiye, rejimin demokratik kalitesini belirleyen anayasal mevzuat bakımından tek partili sosyalist ülkelerden 50 yıl, Arap diktatörlüklerinden 100 yıl ileride olduğu halde benzer bir “bahar“a ihtiyaç duyulması, bir “gizli ajanda“nın varlığının kanıtıdır.

 

Türkiye’de “demokratik evrim” yolu 1946’dan beri açık olduğu ve toplumun bir “demokratik devrim” beklentisi olmadığı halde “AKP baharı,” adıyla sahnelenen açılım politikası, doğu Avrupa ve Ortadoğu baharlarıyla sadece bir noktada buluşmaktadır: “Statükonun aşılması!..

 

Statükonun içinde, modern demokrasilerin kabullenmekte zorlanabileceği en dikkat çekici tek seslilik ölçütü, okul kitaplarının ilk sayfalarında yer alan ve emperyalistleri rahatsız eden Atatürk’tür.

Anayasal güçle de mukavemeti artırılmış bu siyasi figür, aynı zamanda Cumhuriyet, Laiklik, Milliyetçilik, İnkılâpçılık, Üniter Devlet gibi Ulusal güvenlik hassasiyetlerini ifade ettiği için “AKP Baharı“nın asıl hedefini teşkil etmektedir.

 

Bu nedenle koparılan bunca gürültü, rezalet seviyesinde sürdürülen terörle müzakere süreci, yeni anayasa ve mevzuat çalışmalarıyla “ulus devleti dönüştürme” çabaları, aslında “Atatürk’ün etrafını dolaşarak” temsil ettiği değerleri ortadan kaldırma hamleleridir. Asıl hedef, “Türk İnkılâbı“dır.

 

Özetle, Türkiye’de adı konulmamış, merkez sağ seçmen tabanının kullanıldığı bir “İhvan-ı Müslimin karşı devrimi” yaşanmaktadır. AKP Hükümetinin, Anadolu halkını da manipüle ederek Suriye ve Mısır’daki olaylara bu kadar duyarlılık göstermesinin sebebi budur.

 

Türkiye’de radikal İslami söylemler, kentli kimlik ve demokratik tavır konusunda Türkiye kadar birikim sahibi olmayan Arap toplumlarına oranla yeterince muteber değildir. Bu yüzden de AKP, devrimin dayanağı olan oy tabanını geniş tutmak için kendi devrimini “demokrasi kılıflı gizli ajandalarla” yürütmek zorunda kalmıştır.

 

Kemalist darbecilik” sabıkasının yanında bir de Sosyal Demokrasinin evrensel ilkelerine sadakat titizliği içindeki CHP, modern sol ilkelerin dışına çıkma kaygısıyla bu tespiti açıkça yapmakta zorlanmaktadır. 1938’den itibaren 4 kez ideolojik değişim yaşadığı halde adını değiştirmemiş olan CHP için bu durum, acınası bir paradokstur.

 

AKP’nin gizli ajandasının kapağının açıldığı Ergenekon davası sürecinde Kılıçdaroğlu’nun “avukat” Erdoğan’ın “savcı” olmasıyla başlayan siyasi düello, ilk başta yargıya saygılı Türk Milliyetçilerini tribüne itse de bu “karşı devrim oyunu,” kısa sürede Milliyetçi Hareketin doğrudan müdahalesini zorunlu kılacak boyutlara varmıştır.

 

Her toplum değişir, dönüşür, ıslahat ve reformlara ihtiyaç duyar. Türk toplumunun daha kaliteli bir demokrasiyle yönetilmesi, Milliyetçilerin asla reddedemeyeceği bir tekâmüldür. Ancak, halk iradesine dayanmayan sinsi bir “sandık devrimciliği” sonucunda ortaya çıkabilecek siyasi ray ve kültürel maya değişikliklerinin Türk Tarihinin akışına uygun olduğunu kabul etmemiz mümkün değildir.

 

Doğu Türkistan’daki Müslüman Türk’ü unutan ama sabah akşam Adeviye meydanıyla yatıp kalkan bir “Bahar kardeşliği,” sadece Milliyetçilikle değil Ümmetçilikle de çelişen bir kültürel maya değişikliği, bir siyasi aidiyet kayması, Mısır söz konusu olduğunda ise bir nevi “Fellahlaşma“dır.(*)

Biz, 2,5 milyonluk İsrail’e 25 yılda üç kez yenilmiş bu ezik toplumları kurtarmanın yolunun da “Türk kalmaktan” geçtiğine inanan Müslüman Türkleriz. Bu mayayı ebediyen korumak için de ölümüne Milliyetçiyiz!

AKP’nin son 10 yılda yaptığı İslam maskeli çapulculuk bir yana, seçmen talepleriyle alakası olmayan bu kalitesiz kültür devrimi bile sert muhalefetimiz için yeterli bir sebeptir.

Şükrü Alnıacık / O.Doğugazetesi