Dolar 32,2697
Euro 34,7056
Altın 2.397,65
BİST 10.252,43
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 18°C
Az Bulutlu
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cum 16°C
Cts 21°C
Paz 19°C
Pts 20°C

Erdoğan’ın bir kolunda PKK diğer kolunda Barzani var

Erdoğan’ın bir kolunda PKK diğer kolunda Barzani var
17/11/2013 22:19
A+
A-

MHP Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, ORTADOĞU’ya çok önemli açıklamalar yaptı. Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır’da Barzani ile buluşmasına sert tepki gösteren Çetin, ”Erdoğan ve partisinin toplumsal desteğinin azalması, onu daha tehlikeli ve keskin bir zemine sürüklemiş görünüyor” dedi. 

”En yakınındaki dava arkadaşları tarafından dahi terk edilmeye başlanan Erdoğan’ın boşalan etrafına yeni figürler monte etmeye çalıştığı anlaşılıyor” diyen Çetin, ”Açılım süreciyle bebek katili İmralı canisini ve Kandil’deki terör yuvasını yanına alan Başbakan Erdoğan’ın, artık gemi azıya aldığı ve çok tehlikeli bir zeminde siyaset izleyecek kadar akıl tutulması yaşadığı anlaşılmaktadır. Daha düne kadar “Kerkük’e karışırsanız ben de Diyarbakır’a karışırım” diyen Barzani’nin Erdoğan tarafından devlet protokolüyle hem de Diyarbakır’da ağırlanması nasıl bir şuursuzluktur” diye sordu

 

Çetin, ”Tayyip Erdoğan’ın bir kolunda PKK çetesi, diğer kolunda ise Barzani peşmergesi vardır. Şimdiye kadar PKK ve uzantılarının desteğiyle başkanlık hevesini yerine getirmeye çalışan Erdoğan’ın hesapları tutmamış, bu destek ona yetmemiştir. Terör örgütü Erdoğan’ın verdiği tavizlerle palazlanırken, Türkiye’nin güç bir sürece girmesi kaçınılmaz olmuştur. Şimdi ise dört parçalı bir Kürdistan hayalinin başkenti saydıkları Diyarbakır’da Barzani’yi ağırlayan Erdoğan ve partisinin tarihe hangi sıfatlarla geçeceği malumdur. Daha bir hafta önce ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ tabelasını indirdikleri Diyarbakır’da Türk milletinin düşmanlarını bir araya toplayan Erdoğan, büyük Türk milletine elbette hesap verecektir” dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin ile MHP mitinglerini, son iç ve dış gelişmeleri konuştuk. ORTADOĞU’ya çok önemli açıklamalar yapan Çetin, ”Milliyetçi Hareket Partisi’nin kuruluşundan bu yana savunageldiği, Türk milletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ilkesi, mitinglerimizin değişmez ana temasıydı. Milli değerlerin korunması ve yaşatılması çağrımız, asıl mesajımızı güçlendiren temaların miting alanlarını dolduran milletimiz tarafından sahiplenmesiyle karşılık bulmuş oldu. Kısacası büyük Türk milleti MHP mitinglerinde vatanı parçalatmayız, milleti 36 parçaya böldürtmeyiz diye haykırdı” dedi.

Çetin, Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır’da Barzani ile buluşmasına da sert tepki gösterdi

İşte sorular işte cevaplar:

 

– Sayın Şefkat Çetin, MHP yaptığı peş peşe mitinglerle neyi amaçlıyordu ve istediği sonucu elde etti mi? Mitinglere ilgiyi nasıl buluyorsunuz?

 

”VERİLEN MESAJLAR, MUHAKKAK Kİ YERİNE ULAŞTI”

– Şefkat Çetin: Milliyetçi Ülkücü Hareket, kuruluşundan bu yana Türk milletine dayanan, Anadolu’da toplumsal tabanı olan bir aksiyondur. Türkiye’deki milli duyuş, düşünüş ve tavır ihtiyacı Milliyetçi Hareket’i var etmiştir. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu şartlar, Milliyetçi Ülkücü Harekete olan ihtiyacı en üst seviyede hissettirmektedir.

Türk milleti, rüzgârda savrulan bir gemi misali rotasından saptırılmış ve bir bilinmeze doğru sürüklenme tehdidi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu durumda kendisine sığınacak emin bir liman arayışı içerisindeki Anadolu insanı Milliyetçi Hareket Partisi’ne yönelmektedir. Ülkemizin henüz seçim atmosferine girmediği 23 Mart 2013’den bu yana Milliyetçi Hareket Partisi’nin yaptığı dokuz miting, Türk milletine çaresiz ve yalnız olmadığını göstermesi açısından anlamlı olmuştur. Sırasıyla Bursa’da Kuruluş, İzmir’de Bayrak, Adana’da Vatan, Erzurum’da Birlik, Konya’da Türkçe, Elazığ’da Kardeşlik, İstanbul’da Demokrasi, Samsun’da Kurtuluş ve Ankara’da Türkiye mitinglerimizin her biri, Türk insanını var eden değerlerin korunması ve yaşatılması için topyekûn verilmiş bir mesajdır. Mitinglerimizin temalarını oluşturan bu değerler, aslında milletimizin kimliğine ve var oluşuna dair bir haykırıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi Ülkücülerin ve milliyetçilerin yanı sıra, herhangi bir partili olmayan, ya da başka partilere oy verdiği halde hali hazırdaki politikalarını tasvip etmeyerek ülkesiyle ilgili endişeler taşıyan büyük kitleleri meydanlara topladı. Anadolu’nun değişik bölgelerinde yaşayan Türk insanı kendisini ve taşıdığı değerlerini yok sayan ve hatta düşmanlık besleyen politikalara karşı aynı milli duygular etrafında birleşen tepkilerini MHP mitinglerinde gösterme fırsatı buldu. Böylesine geniş katılımlarla ve son derece demokratik bir ortam içerisinde verilen mesajlar, muhakkak ki yerine ulaştı.

– Nedir efendim, MHP mitinglerinin mesajları ve bunların muhatapları?

 

”BÜYÜK TÜRK MİLLETİ MHP MİTİNGLERİNDE VATANI PARÇALATMAYIZ, MİLLETİ 36 PARÇAYA BÖLDÜRTMEYİZ DİYE HAYKIRDI”

– Şefkat Çetin: Milliyetçi Hareket Partisi’nin kuruluşundan bu yana savunageldiği, Türk milletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ilkesi, mitinglerimizin değişmez ana temasıydı. Milli değerlerin korunması ve yaşatılması çağrımız, asıl mesajımızı güçlendiren temaların miting alanlarını dolduran milletimiz tarafından sahiplenmesiyle karşılık bulmuş oldu. Kısacası büyük Türk milleti MHP mitinglerinde vatanı parçalatmayız, milleti 36 parçaya böldürtmeyiz diye haykırdı. Bu mesajların muhatapları ise evvela Türk milleti aleyhine bir politika izleyen AKP hükümetidir.

MHP mitinglerinden yükselen milli haykırış sadece AKP yöneticilerini değil, onların arkasına saklanarak Türk milletine düşmanlık eden içerideki pek çok azınlık ırkçılarını, başka dinlerin misyonerlerini ve elbette ki daha gerideki uluslararası emperyalist güçleri ürkütmüştür. Mitinglerimizdeki kalabalıklar ve coşku, Türk milletinin düşmanlarına açık bir uyarı olmuştur. Bu birlik ve güç gösterimizin taşıdığı mesajlar ise uzun süredir baskıyla, korkuyla ve kimi zaman da kutsal kavramlar ya da istikrar gibi aldatmacalarla kandırılmış ve sindirilmiş Türk insanına yöneliktir.

Yıllardır Türkiye’de tek bir güç var algısıyla ve bunların uygulamalarına tepki gösterildiğinde başlarına iş açılacağı endişesiyle susturulan kitlelerin yalnız olmadığı duygusu MHP mitinglerinde verilmiştir. Mitinglerimiz, küresel güçlerin desteğini arkasına alan mevcut iktidarın ülkenin tek hâkimi olmadığının ispatıdır. Türk milletinin olayların farkına vararak bir araya geldiği takdirde, kendisi gibi düşünen insanların olduğu hissini yakaladığında kitleler halinde ayağa kalkacağı anlaşılmıştır. Bu nedenle MHP mitingleri, varlığına yönelik tehlikeyi gören Türk milletinin ülkenin bölünmesine, dirliğinin ve birliğinin bozulmasına, çocuklarının geleceğinin karartılmasına müsaade etmeyeceğinin haykırışıdır.

– 4 Kasım 2012’de yapılan MHP Büyük Kurultayı’nın ardından geçen bir yıl içerisinde Teşkilat Başkanı olarak neredeyse bütün Türkiye’yi dolaştınız. Mart ayından itibaren ise mitinglerle ilgili çalışmalar için sürekli Anadolu’da idiniz. Kısacası bir yıldır Ülkücü taban ile iç içesiniz. Anadolu’daki insanımızın Türkiye’nin gidişatı ile ilgili düşünceleri neler, hangi endişeleri taşıyorlar.

 

”MHP MİTİNGLERİNİ HERKES DİKKATLE OKUMALIDIR”

 

– Şefkat Çetin: AKP hükümetinin izlediği siyasetle, azgın bir azınlık bütün Türkiye’yi sindirmeye, her şeye tahakküm etmeye çalışıyor. Sanki bu ülkede artık Türk yaşamıyor, tarih boyunca da aslında olmamış gibi bir küstahlık ve şımarıklık içerisindeler. Nedeni ise sabırlı ve tevekkül sahibi Müslüman Türk insanının bu karakterine uygun şekilde davranmasını yanlış yorumlamalarından kaynaklanıyor. Tayyip Erdoğan ve avenesi icat ettikleri 36 etnik gruba ait sorunlar ve çözüm önerileriyle yanlış bir hesap yaparken uyuyan bir devi uyandırdıklarının farkında değiller.

Anadolu’yu adım adım gezin göreceksiniz, herkeste bir öfke, ne oluyor endişesi çığ gibi büyüyor. Bu memlekete adını veren büyük Türk milletinin, en kötü gününde yedi cephede savaş vererek yoklukta kurduğu devletini şimdi açılıp saçılanlara teslim etmesini umanlar büyük hayal kırıklığı yaşayacaklar. Türk milletine kefen biçenlerin akıbeti, her daim olduğu gibi hüsranla bitecektir. Milletten sandıkta din iman kandırmacasıyla oy toplayanlar, yarın milletin karşısına çıktıklarında milleti 36 parçaya bölmenin, vatanı peşkeş çekmenin yüce dinimizin neresinde yer aldığını nasıl izah edecekler? Söylediğim gibi, Anadolu’da rüzgârın artık tersine estiği aşikârdır ve bunun ispatı da mitinglerimizdir. Bakın mitinglerimize dikkat edin; insanımız mitinge eşini çocuğunu alarak geldi.

Bizim mitinglerimiz AKP’nin yaptığı barkot yoklamasıyla, erzak dağıtımıyla, devlet imkânlarıyla yapılan taşımalarla değil, inanan gönüllülerin çoluğunun çocuğunun rızkından artırarak yaptığı fedakârlıklarla gerçekleştirilmiştir. Müslüman Türk kimliğine sahip her insanımızın öz cevherinden kaynaklanan ve kendiliğinden başlayan uyanışına MHP bir ana mecra olarak yol göstermekte, geniş kitlelere ve millete özgüven aşılaması yapmaktadır. Aslında hükümetin son dönemde hırçınlaşmasının sebebi de MHP mitinglerindeki bu diriliş atmosferinde saklıdır. Yıllardır türlü oyunlarla susturulan milli ve manevi değerlerine bağlı Anadolu insanının, hükümetin gayrı milli politikaları karşısındaki memnuniyetsizliğini MHP mitinglerine geniş katılımla, büyük kalabalıklar üzerinden yansıtmasını herkes dikkatle okumalıdır. Çünkü bunu zaten AKP hükümeti okudu ve yıllardır sindirdiği, uyutmayı denediği kitlelerin uyanışı paniğe kapılmalarına yol açtı.

– Aslında son dönemde hükümetin sokakta yükselen tepkiyle köşeye sıkıştığı sıklıkla konuşulur hale geldi.

 

”SÖYLEYECEK SÖZÜ OLAN SANDIKTA SÖYLEMELİ, MİLLETİN ORADAN ÇIKACAK İRADESİNE SAYGI DUYMALIDIR”

– Şefkat Çetin: Milliyetçi Hareket Partisi’nin geleneğinde ve yaşanılan tecrübeler ışığında şunun altını çizelim ki; iktidarların değişimi demokratik yollardan olmalıdır. Söyleyecek sözü olan sandıkta söylemeli, milletin oradan çıkacak iradesine saygı duymalıdır.

MHP mitinglerindeki demokrasi vurgusu ve katılımdaki coşkuyla, demokrasi dışında hiçbir yola tevessül etmeyerek etkili olunabileceği ispatlanmıştır. Bir kısım farklı siyasi görüşlerin sokak eylemleri üzerinden muhalefet etme anlayışına karşılık, MHP ve Ülkücüler demokratik haklarını öncelikle miting meydanında, sonrasında ise sandıklarda kullanarak bu hükümetin milleti yok sayan ve artık sivil diktatörlüğe varan uygulamalarına son vereceklerdir.

Sokağı tek çare olarak gören ve gereğini yapanların aslında Türkiye’nin istikrarsızlaştırılmasına ve bu hükümetin güçlendirilmesine farkında olmadan katkıda bulunduklarını, açıkçası kullanıldıklarını hatırlatmak isterim. Çiftçi Mehmet’in de, ev hanımı Ayşe’nin de tepki duyduğu hükümetin karşısına sırf tepki olsun diye marjinal grupları çıkardığınızda, bu hükümete iyilik yaparsınız. Bırakın milyonlarca insan haklı endişelerini ve tepkilerini demokratik yollardan göstersin. AKP hükümetine asıl kabusu yaşatacak olan marjinal gruplarla sokakta kovalamaca oynamak değil, halk nezdinde maskesinin düşmüş olması, desteğini yitirmesidir. AKP hükümeti işte tam bu noktadadır, bugüne kadar yalanlarıyla örttüğü bütün beceriksizliklerini ve ihanete varan uygulamalarını Türk milleti fark etmiştir. Bu yüzden Milliyetçi Hareket’i sokakta iktidar arayanlarla karıştırmayın. Biz bir kadro hareketiyiz, her alanda yetişmiş insan gücüne ve dünyanın en güçlü fikrine sahibiz. Bu yüzden MHP ve Ülkücü kadrolar, Türk milletinin yönetimine ve onu aydınlık yarınlara taşımaya taliptir.

– Son günlerde hükümet içinde Bülent Arınç örneğinde olduğu gibi yaşanan ciddi sıkıntılar dikkat çekiyor. Sizce AKP hükümeti yolun sonuna geldi mi?

 

”AKP MÜSLÜMAN TÜRK’TEN OY ALDI, GİTTİ KİLİSE AÇTI”

– Şefkat Çetin: Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş’in daha 1970’lerin başında seminerlerde dile getirdiği bir tespiti vardı. Türkeş muhafazakârlar, liberaller, Marksistler ve bölücülerin ittifakında ülkenin bölünme tehlikesi yaşayacağı uyarısında bulunurdu. AKP hükümeti, Alparslan Türkeş’in söylediği ittifakın ta kendisi olarak ülkemize elli yılda verilemeyecek zararı verdi. İnançlı-mütedeyyin ve milliyetçi insanları aldatarak yıllarca kullandı.

AKP Müslüman Türk’ten oy aldı, gitti kilise açtı. Anadolu’da son yıllarda açılan kilise sayısının tarihte eşi benzeri yoktur. Başbakan Tayyip Erdoğan ve yol arkadaşları, iktidarın nimetlerini paylaşmakta ve Türk’e olan düşmanlıkta bugüne kadar birlikte hareket ettiler. Bu yolda herkesi kullanmaktan ve kendilerini de başka güçlere kullandırmaktan çekinmediler. Tayyip Erdoğan bir taraftan boynuna Yahudi kuruluşların madalyalarını takarken, bir taraftan da kabadayı çıkışlarıyla göz boyayarak kendisine açılan krediyi sonuna kadar kullandı. Ama artık yol bitti, suistimal edeceği herhangi bir kitle, arkasına sığınacağı herhangi bir bahane kalmadı. İşte bu yüzdendir ki, önümüzdeki yıl başlayacak seçim maratonu, bu iktidarın bitişiyle noktalanacaktır. Bunun herkes gibi kendi kadroları da farkındadır ve ona göre yeniden saf tutmalar yaşandığını ifade eden gelişmeler yaşanmaktadır.

– AKP’nin bitişinin kendi içerisinde görüldüğünü söyleyebilir miyiz? 

 

”ERDOĞAN, TEK BAŞINA KALDI”

 

– Şefkat Çetin: Son dönemde yaşanan bütün gelişmeler, Tayyip Erdoğan’ın tek başına kaldığını ve kendi partisi içerisindeki önemli isimler tarafından dahi terk edildiğini gösteriyor. Bülent Arınç’ın çıkışının önümüzdeki yıl yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ve Abdullah Gül’le doğrudan ilgisi vardır. Bugüne kadar iktidarı paylaştıkları cemaatle ters düşen, hemen her sahada güç mücadelesine giren AKP, enerjisini Türkiye’ye hizmet vermek yerine ikbal hesaplarına ayırmaya başlamış, kısacası can derdine düşmüştür. AKP içerisinde çıkar ortaklığına dayanan pek çok ittifak vardır ve bu çözülme sürecinde herkes kendi yoluna gidecektir. Bir zamanlar, 12 Eylül’ün sunduğu iktidar nimetlerini paylaşmak için Özal’ın Anavatan Partisi’nde toplananların akıbeti ne olduysa, şimdi de olacak olan aynısıdır. Başbakanı en son terk edecek olanlar, onun kurduğu bu düzenden en fazla faydalanan bölücü çevreler olacaktır. Tayyip Erdoğan’ı Bülent Arınç terk etse dahi, PKK ve İmralı canisi terk etmeyecektir. Çünkü onlarınki şer ittifakıdır ve artık birbirlerine mecburdurlar.

 

– Bu çerçevede Başbakan’ın Diyarbakır’da Barzani ile buluşmasını nasıl yorumluyorsunuz?

 

”ERDOĞAN’IN BİR KOLUNDA PKK ÇETESİ, DİĞER KOLUNDA İSE BARZANİ PEŞMERGESİ VARDIR”

– Şefkat Çetin: Tayyip Erdoğan ve partisinin toplumsal desteğinin azalması, onu daha tehlikeli ve keskin bir zemine sürüklemiş görünüyor. En yakınındaki dava arkadaşları tarafından dahi terk edilmeye başlanan Tayyip Erdoğan’ın boşalan etrafına yeni figürler monte etmeye çalıştığı anlaşılıyor. Açılım süreciyle bebek katili İmralı canisini ve Kandil’deki terör yuvasını yanına alan Başbakan Erdoğan’ın, artık gemi azıya aldığı ve çok tehlikeli bir zeminde siyaset izleyecek kadar akıl tutulması yaşadığı anlaşılmaktadır.

Daha düne kadar “Kerkük’e karışırsanız ben de Diyarbakır’a karışırım” diyen Barzani’nin Tayyip Erdoğan tarafından devlet protokolüyle hem de Diyarbakır’da ağırlanması nasıl bir şuursuzluktur! Tayyip Erdoğan’ın bir kolunda PKK çetesi, diğer kolunda ise Barzani peşmergesi vardır. Şimdiye kadar PKK ve uzantılarının desteğiyle Başkanlık hevesini yerine getirmeye çalışan Erdoğan’ın hesapları tutmamış, bu destek ona yetmemiştir. Terör örgütü Tayyip Erdoğan’ın verdiği tavizlerle palazlanırken, Türkiye’nin güç bir sürece girmesi kaçınılmaz olmuştur. Şimdi ise dört parçalı bir Kürdistan hayalinin başkenti saydıkları Diyarbakır’da Barzani’yi ağırlayan Tayyip Erdoğan ve partisinin tarihe hangi sıfatlarla geçeceği malumdur. Daha bir hafta önce ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ tabelasını indirdikleri Diyarbakır’da Türk milletinin düşmanlarını bir araya toplayan Tayyip Erdoğan, büyük Türk milletine elbette hesap verecektir.

– Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu girişimi ile bölgede Barzani’nin etkisinin artacağını söyleyebilir miyiz?

 

”SINIRIMIZIN HEMEN ÖTE TARAFINDAKİ BU FAALİYETLERİN EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ İSRAİL’DİR”

– Şefkat Çetin: Tayyip Erdoğan’ın kendi basit kişisel çıkarları için taviz üstüne taviz verdiği bölücülük belası evvela o bölge insanının hayrına değildir. Barzani, İslam dünyasının bağrında bir hançer gibi saplı duran İsrail’in yalnızlığına son verecek projenin başındaki isimdir. Osmanlı arşiv kayıtlarından anlaşılacağı üzere, Kuzey Irak’ta tek bir Barzani sülalesi vardır, o da Yahudi kökenlidir. Daha önce Molla Mustafa Barzani’nin İsrail ve Sovyetlerin desteğiyle bölgede Kürt devleti kurma girişimi İran ordusu tarafından bastırılan bu Yahudi asıllı Kürtlerin, şimdilerde Amerika’nın kendilerine tahsis ettiği Kuzey Irak’ta devletleşme aşamasında olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Sınırımızın hemen öte tarafındaki bu faaliyetlerin en büyük destekçisi İsrail’dir. Çünkü aynı amaca, yani büyük İsrail projesine hizmet etmektedirler.

Amerika’nın koruduğu, İsrail’in ordusunu dahi kurduğu, eğittiği bu sözde Kürt devletinin bir hamisi de maalesef AKP hükümetidir. Bu fotoğraftan açık seçik ortaya çıkmaktadır ki, eşbaşkanlığını Tayyip Erdoğan’ın yürüttüğü Büyük Ortadoğu Projesi, aslında Büyük İsrail Projesidir. İsrail’in ve taşeronlarının kendi gelecekleri ile ilgili emperyalist hesaplarına tarihimizi, kültürümüzü, dinimizi paylaştığımız insanlarımızın alet edilmesine müsaade etmeyiz.

Devletimizi bugüne kadar idare edenlerin yetersizlikleri ve art niyetli uygulamaları yüzünden savunmasız ve çaresiz kaldığı için bölücülerin himayesine giren insanlarımızın Türk devletine olan güvenini yeniden tesis etmekten başka çaremiz yoktur. Barzaniler’in İsrail’e, Apo familyasının Ermenistan’a hizmet için yola çıktığı bu gizli savaşta, bizim için her insanımızın ayrı bir değeri vardır. Milliyetçi Hareket Partisi için bu vatanın her karış toprağı kadar, her bir insanı da kutsaldır ve vazgeçilmezdir. Barzani ABD’den ve İsrail’den helikopterlerle taşınan milyar dolarlarla bizim içimize elini sokarak bölgedeki gençlerimizi okul, hastalarımızı doktor, işsizlerimizi iş diye kandırırken, başbakan Erdoğan’ın bundan medet umması değil, utanç duyması gerekir.

Milliyetçi Hareket, Barzani’nin nifak tohumları eken o elini kıracak, Türk insanını çaresiz arayışlar içerisinde bırakmayacak iradeye sahiptir. Bin yıldır birlikte yaşadığımız, kız alıp vererek kaynaştığımız bu birliktelik, emperyalist hesaplarla bozulamayacak kadar güçlüdür. Türkiye’nin dört bir tarafında yaşayan kardeşlerimizden yarın hangisi gidip Barzani’nin ya da PKK’nın diktası altında yaşamayı göze alır. Bu yüzden henüz yol yakınken, bu güzel ülkemizin ve devletimizin kıymetinin bilinmesinde fayda vardır. Çevremizdeki ülkelerin sürüklendiği kaosun, oralarda yaşayan Müslümanların sebil gibi akan kanlarının içimizdeki gafillere ibret olması temennisinde bulunuyoruz.

– İktidarın iç politikadaki sıkışmışlığına karşılık dış politikadaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

”VAN MİNUT ÇIKIŞI ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞ BİR OYUNDUR”

– Şefkat Çetin: Eskiden Ortadoğu Balkanlaştırılmaya çalışılıyor denirdi. Yani bölünmüş, parçalanmış ve birbirine düşürülerek çatıştırılan bir yapı kast edilirdi. Bugün Türkiye’nin sınırının hemen ötesinden başlayarak Kuzey Afrika’nın en uç noktasına kadar yayılmış bir Balkanlaşma söz konusudur. Afganistan’dan Libya’ya, Irak’tan Suriye’ye kadar İslam âlemi yine kan ve ızdırap içerisinde sefil bir vaziyettedir. İşin en acı yanı ise emperyalist güçlerin İslam coğrafyasında dökecekleri kana tepkiyi törpülemek için yarattıkları Tayyip Erdoğan figürünün istedikleri etkiyi sağlamasıdır. Van minut çıkışı önceden hazırlanmış bir oyundur.

Tunus’ta, Mısır’da, Suriye’de dökülen kanlardan asıl kazananının İsrail ve ABD olduğunu görenler için, başbakanın bütün bu gelişmeler içerisinde hangi rolü oynadığını anlamak güç değildir. Emperyalizm Türk ve İslam dünyası başta olmak üzere mazlum milletler üzerine yeni bir hamle yaparken, maalesef ki milletimizin tarihine hiç yakışmayacak bir şekilde Başbakanın işbirlikçi tavrı ön plana çıkmaktadır. Tayyip Erdoğan televizyon dizilerindeki sahte kahramanlar gibi sadece kameralara poz verip nutuk atmakta, sefil bir haldeki Müslüman dünyanın gözlerini boyamaktadır.

İslam dünyasının batı karşısında hakiki bir direniş yerine teslim alınışı, kartondan kaplan Tayyip Erdoğan sayesindedir. Türkiye’nin dış politikasını önce komşularla sıfır sorun prensibiyle yerle bir eden bu hükümet, şimdi bütün komşularla kavgalıdır. Sınırlarımızın karşı tarafında PKK uzantıları ve El Kaide cirit atmaktadır. Türkiye’ye giren Muhaberat ve Mossad elemanlarının, büyük şehirlere yığınak yapan terör örgütü militanlarının sayısı belirsizdir.

Devletimizin en üst düzey makamları ise Türkiye-Suriye sınırındaki bu geçişlere müdahale edilmemesi yönünde gizli genelgeler yayınlamaktadır. Reyhanlı’da patlayan bomba, AKP iktidarının ülkemizi sürüklediği yer hakkında açık bir ikazdır ve oradaki insanlarımızın dökülen kanlarından yanlış dış politika izleyen bu iktidar sorumludur.

Türkiye’yi Avrupa Birliğine sokacağız diye yola çıkanlar, Ortadoğu’nun kaotik yapısının tam ortasına bodoslama dalmışlardır. Diğer taraftan iktidara geldikleri günden bu yana Kıbrıs’taki Türk varlığını peşkeş çekmeye çalışan AKP iktidarı, halen bu amacına hizmet edecek adımlar atmaya devam etmektedir. AB üyeliğine onay vererek Güney Kıbrıs’a yapılabilecek en büyük iyiliği yapan AKP iktidarı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni egemenliğin güneye devrine yol açacak adımlara zorlamayı sürdürmektedir. İçeride azınlıkçı, dışarıda teslimiyetçi Tayyip Erdoğan hükümeti, Türkiye için kabus senaryosu sayılacak bir planın taşeronluğunu yeterince yürütmüştür. Bu hatası ve günahı çok hükümete artık dur demenin zamanı gelmiştir.

– Sanırım seçimlere işaret ediyorsunuz. Peş peşe yapılacak seçimlerle ilgili beklentiniz ve MHP’nin durumu hakkında bilgi verir misiniz?

 

”TÜRKİYE’NİN SORUNU, İYİ YÖNETİLEMEMESİ…”

– Şefkat Çetin: İç ve dış politikadaki yüzlerce, binlerce olumsuz gelişmeden ancak bir kısmına ilişkin değerlendirmelerimizi sizlerin vasıtasıyla milletimize iletmiş oluyoruz. Burada aslında dikkat edilmesi gereken husus, bütün bu olumsuzlukların ardında yatan sebebin iyi anlaşılmasında yatmaktadır. Tıpkı bir doktorun hastasına bakarken, sadece onun yüksek ateşiyle uğraşmak yerine, asıl bu ateşi ortaya çıkaran hastalığı araştırması ve çare üretmesi gerektiği gibi, bizlerin de bunca aksaklığın sebebini iyi anlamamızda fayda vardır.

Dünyada gündemi Türkiye kadar süratle değişen bir başka ülke yoktur. Terör eylemleri, açılım süreci, başbakanın kızlı-erkekli öğrenci evleri tartışması, türban meselesi, dershaneleri kapatma hamlesi gibi güncel gelişmelerin ardındaki asıl sebepleri okuyabilmek, bizleri daha doğru bir tahlile götürecektir. Türkiye’nin sorunu, iyi yönetilememesi, iktidardaki partinin kendisine bu hakkı veren Türk milleti gerçeğini yok sayarak meşruiyetini başka yerlerde araması sorunudur. Bu yüzden Ülkücülerin iktidar olmak mecburiyetleri vardır.

Çünkü ülkenin ve büyük Türk milletinin bize ihtiyacı vardır. AKP iktidarı Türkün adını dahi silmeye, devleti ve milleti paramparça etmeye yönelmişken, Milliyetçi Ülkücü hareketin şerefli mensuplarının iktidar olmalarından başka çareleri yoktur. Ancak iktidar olmanın ilk yolu, sanıldığının aksine her yolu mubah saymaktan değil, hakiki Ülkücülüğün idrakinde olmaktan ve bizi Türk İslam Ülkücüsü yapan faziletlerimizi korumaktan geçer. Yani Ülkücü olaylar ve kişiler karşısında eğilip bükülmeyen, Allah’tan başka hiç kimseden korkmayandır. Ülkücülük, Türk milletinin ülkesi ve devletiyle bölünmez bütünlüğü ve Türk milletinin çıkarlarını her türlü çıkarın üstünde tutmaktır.

Ülkücülük, devletin ve milletin malını peşkeş çeken, Türk ve İslam’a tahakküm etmek için Haçlı ile ittifak kuranın tam karşısında dimdik durabilmektir. Ülkücü kendi onurunu da yüce Türk milletinin onurunu da her şeyden üstün tutan, sırf iktidar olma uğruna ruhunu güç odaklarına satmayan, pazarlamayan insan tipidir. Ülkücü demek Türk milletinin hiçbir zaman teslim alınamayan ruhu, girilemeyecek son kalesi, indirilemeyecek son bayrağıdır.

Bizler bu inanç ve kararlılıkla milletimizin huzuruna çıkarak, kendimizi olduğumuz gibi anlatabildiğimiz takdirde iktidarımız muhakkaktır. Ancak kitle iletişim araçları ve sivil toplum kuruluşlarını teslim almış ve bütün kirli işlerine rağmen “ak” ismiyle kendisini pazarlamayı başarabilen böylesi bir iktidar ile karşı karşıya olduğumuzu unutmayalım.

Kitle iletişim çağında olduğumuzu ve algı yönetiminin ne kadar önemli olduğunu bilerek mücadelemizi sürdürmemiz elzemdir. İnsanlara hangi konuda ne düşüneceğinin ve nasıl tepki vereceğinin öğretildiği bir ortamda, hak davamızda başarılı olabilmek için her zamankinden daha çok çalışmaya, bunun için ise evvela kendi doğrularımıza ve birbirimize inanmaya ihtiyacımız vardır. Bu yolda Milliyetçi Ülkücü Hareket’in önümüzdeki mahalli idareler, hemen ardından Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerinde göstereceği başarının Türkiyemizin geleceğini kurtaracak önemde olduğunu hatırlatarak sözlerimi bitirmek istiyorum. Anadolu’da bizzat şahit olduğum bizim insanımızın samimiyetinden, canla başla davası için çalışmasından ayrı bir güç aldım. Her Ülkücü, her yetkili üzerine düşeni yaptığında karşımızda durabilecek bir güç kalacağını sanmıyorum.

– Sayın MHP Teşkilat Başkanı Şefkat Çetin, bize zaman ayırarak düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ediyoruz.

– Şefkat Çetin: Ben de teşekkür ediyor, başta bütün Ülküdaşlarım olmak üzere okuyucularınıza ve büyük Türk milletine saygılar sunuyorum.

ORTADOĞU