Deyrizor’daki isyan hakkında dikkat çeken analiz: Olayların kaderi Türkiye’nin elinde
Arap aşiretlerin terör örgütü YPG’ye karşı ayaklanmasının sebeplerini, olası senaryoları ve Türkiye’nin kilit rolünü kaleme alan Dış Politika ve Güvenlik Uzmanı Ömer Özkızılcık, ‘Türkiye’nin 200 kilometre güneyinde cereyan eden olayların kaderi ayaklanmanın başlamasında rolü olmayan Türkiye’nin elindedir. Ayaklanmanın sonucu ise Türkiye’nin terörle mücadelesinde kritik ve uzun vadeli kazanım potansiyeli taşıyor.’ dedi.
Suriye’nin doğusundaki Deyrizor bölgesindeki Arap aşiretleri terör örgütü YPG’ye karşı ayaklandı. Yaşanan çatışmalar sonucu bölgenin çoğunluğunda Arap aşiretleri kontrol sağlarken, bölgeden YPG unsurlarını çıkarmayı başardılar. Aslında ayaklanma bölgedeki demografik yapının ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) yanlış politikaların bir sonucudur, fakat bu ayaklanmanın nereye varacağı iki temel faktöre bağlı: Türkiye ne yapacak, ABD politikasını değiştirecek mi? ABD’nin olası politika değişikliği de Türkiye’nin hamlelerine bağlı olduğundan, belirleyici aktör Türkiye olacaktır. Türkiye’nin 200 kilometre güneyinde cereyan eden olayların kaderi ayaklanmanın başlamasında rolü olmayan Türkiye’nin elindedir. Ayaklanmanın sonucu ise Türkiye’nin terörle mücadelesinde kritik ve uzun vadeli kazanım potansiyeli taşıyor.
AYAKLANMANIN DEMOGRAFİK, SİYASİ VE ASKERİ SEBEPLERİ
Deyrizor bölgesindeki Arap aşiretlerinin ayaklanmasının altında basit bir demografik gerçeklik bulunuyor. YPG’nin kontrol ettiği bölgelerde 3 milyon insan yaşıyor. Bölgedeki Suriyeli Kürtlerin oranı yüzde 19,9, Arapların oranı ise yüzde 76,6. Deyrizor bölgesinde ise iki büyük aşiret bulunuyor: Akidat ve Bekkara. Akidat ve Bekkara aşiretlerinin yanında Abid, Kulayin, Şammar, Zubeyd, Duleym, Cabur, Tayy, Ebu Saraya ve El Rifai aşiretleri Deyrizor’da bulunuyor. Suriyeli Kürtlerin çoğunluğu bile YPG’yi desteklemezken, Arap aşiretler üzerindeki YPG tahakkümü sürdürülebilir değildi ve ayaklanmaya yol açtı.
Siyasi ve askeri sebeplere bakıldığında, Deyrizor bölgesinde YPG’nin kurduğu Askeri Meclis yapısı öne çıkıyor. Bu askeri meclisler yerel Arap işbirlikçilerin bulunduğu ve vitrin özelliğine sahip oluşumlardır. Bunlar, resmi olarak YPG’nin başını çektiği SDG’nin bir parçasıdırlar. Ancak Deyrizor Askeri Meclisi diğer askeri meclislere kıyasen YPG’den görece en çok otonom alan elde eden ve askeri olarak da en güçlü yapıydı. Son dönemlerde – özellikle ABD’deki Hudson Enstitü’de çıkan bir rapor ve akabindeki haberlerde ABD’nin YPG’den vazgeçip Arap aşiretleri ve Deyrizor Askeri Meclisiyle bölgeye özel bir yapıyla çalışacağı veya çalışması gerektiği argümanı işleniyordu. YPG bu siyasa önerisini ve bu yöndeki haberleri tehdit algılamış olacak ki, YPG komutanları medyaya bu konuda yalanlama demeçleri verdiler. Ancak bu risk YPG tarafından ciddiye alınmış olacak ki, YPG Deyrizor Askeri Meclis Başkanı Ebu Havle’yi toplantıya çağırıp kendisini gözaltına aldı ve hapsetti. Zamanında YPG benzer bir uygulamayı Rakka’lı Liva el Rakka grubu yöneticisi Ebu İsa’ya da yapmıştı. YPG’nin amacı kendisine alternatif olabilecek bir olası oluşumu engellemekti.
YPG’nin beklemediği ve öngöremediği ise Arap aşiretlerin ne denli hızlı tepki vereceği ve birleşmeyi başaracaklarıydı. Uzun yıllardır Arap aşiretlerini bölmek için büyük gayret sarf eden YPG, Arap aşiretlerin birleşip ona karşı ayaklanmasını beklemiyordu. YPG, Arap aşiretlerin Ebu Havle’den boşalan koltuğu doldurmak için yarışacaklarını öngörüyordu.
Ayaklanan Arap aşiretleri kısa bir süre içerisinde Deyrizor’daki birçok yerleşim yerini kontrol altına almayı başardı. YPG’nin ABD’den talep ettiği hava desteği de gelmeyince, ayaklarında terlikli Arap aşiret savaşçıları YPG’yi birçok bölgeden çıkarmayı başardı. ABD’nin yıllardır eğittiği YPG’li unsurların kaçışı bir nevi Afganistan’da Taliban karşısında kaçan Afganistan ordu güçlerini hatırlattı.
Suriye’nin güneydoğusunda bu gelişmeler yaşanırken, kuzeybatısında ise Deyrizorlu aşiretler de hareketlendi. Nitekim YPG’den kaçan ve Türkiye’nin oluşturduğu güvenli bölgelere sığınan 250 bin civarında Deyrizorlu bulunuyor. Savaş çadırı kuran aşiret üyeleri daha sonra Menbiç’in batısından ve kuzeyinden YPG’ye karşı saldırıya geçti. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) destek vermediği saldırının ilk 3 saatinde 4 köy ve 2 tepe, YPG ve Esed rejimi ortak kontrolünden ele geçirildi. Ancak YPG’nin imdadına Rus Hava Kuvvetleri yetişti. Rusya’nın düzenlediği hava saldırıları ve güvenli bölgelerin üzerinde yaptığı uçuşlar sonucunda Arap aşiretleri kazandıkları mevzileri terk etmek zorunda kaldılar.
AYAKLANMANIN POTANSİYELİ
Arap aşiretlerinin YPG’ye karşı ayaklanması Türkiye açısından son derece kritik bir gelişmedir. Öncelikle Türkiye’nin argümanlarının ne denli doğru olduğunu gösteren bu gelişme, ABD’nin YPG ile işbirliği yapmasının yanlış olduğunu tekrar hatırlatıyor. Ayaklanma aynı zamanda sosyolojiye savaş açmanın yanlış olduğunu ve Türkiye’nin haklı olduğunu gösterdi. Buna ilaveten YPG’nin petrol bölgeleri üzerindeki hakimiyeti ve petrol gelirleri de olumsuz etkilendi. Arap aşiretleri başarılı olursa, YPG sadece petrol gelirlerinden olmakla kalmayıp aynı zamanda bölgedeki vergi gelirlerini ve ABD’nin verdiği desteği de kaybedebilir. Nitekim ABD’nin galip gelen Arap aşiretleriyle beraber çalışması da ihtimaller arasındadır. Diğer bir gelecek senaryosu ise YPG’nin hapishanelerden DEAŞ üyelerini serbest bırakıp Arap aşiret ayaklanmasını illegalize etmesi olabilir. YPG Arap aşiret ayaklanmasını DEAŞ ayaklanması olarak lanse edebilirse, ABD’nin desteğini kazanabilir ve sert güç ile Arap aşiretleri ezebilir.
Üçüncü bir senaryo ise Arap aşiretlerin ABD arabuluculuğu ile YPG ile anlaşma sağlaması ve bölgedeki gerginliğin durmasıdır. Arap aşiretlerin bir anlaşmayı kabul etmesi olasıdır. Nitekim Fırat nehrinin batı yakasında Esed rejimi ve İran’ın ciddi bir yığınağı bulunuyor. Eğer ABD’nin himayesi olmasa, İran ve İran destekli Şii milisler Fırat nehrini geçip Sünni Arap aşiretlerine katliam uygulayabilir. Bu tehditten korkan Arap aşiretleri ABD’yi bölgede tutabilmek adına YPG ile anlaşmayı kabul edebilir.
PEKİ TÜRKİYE?
Bahsettiğim 3 senaryo Türkiye’nin olaya müdahil olmadığı senaryodur. Eğer Türkiye fırsattan istifade askeri olarak YPG’ye karşı harekete geçerse, kuzeyde SMO ve TSK, güneyde Arap aşiretleri YPG’yi sıkıştırır. Hatta TSK ve SMO saldırmayıp, sadece cephe hatlarına yığınak yapsa, YPG tüm güçlerini güneyden kuzeye kaydırmak zorunda kalır ve Arap aşiretlerin önü açılır. Diğer bir askeri ihtimal ise Türkiye’nin Rusya’yı caydırması ve Arap aşiretlerinin YPG’ye karşı önünü açması olabilir. Ukrayna ile meşgul olan Rusya’nın, YPG için Türkiye’yi karşısına alma gücü sınırlıdır. Güvenli bölgelerden YPG’ye saldıran Arap aşiretleri Rus hava saldırıları tehdidi olmadan YPG’ye karşı hızlı ilerleme kat edecektir. Nitekim Menbiç ve Rakka’da bulunan Arap aşiretleri YPG’ye karşı daha ayaklanmadılar. Arap aşiretleri dışarıdan ilerleme kat ederse, o aşiretler de içeriden hareketlenecektir.
Askeri adımların yanında, Türkiye diplomatik olarak ABD’ye somut teklifler sunabilir. Türkiye, ABD’nin YPG’den vazgeçip bölgedeki Arap aşiretlerinden yeni bir askeri oluşum kurması ve bölge halkı ile çalışmasını teşvik edip doğrudan destekleyebilir. Türkiye’nin vereceği destek sayesinde, Arap aşiretleri YPG’yi çıkarır ve ABD artık YPG yerine Deyrizor’da Arap aşiretleriyle çalışır. ABD de YPG’ye mahkum olmadığını ve alternatifleri olduğunu görmüş olur.
Türkiye’nin terörle mücadelesinde YPG’nin Suriye’deki kazanımlarına karşı Deyrizor’daki Arap aşiretlerin ayaklanması çok önemli bir fırsattır. Türkiye’nin terör örgütü PKK ile mücadelesinde Suriye’nin kuzeyinde SMO, Irak’ın kuzeyinde Peşmerge ve Suriye’nin güneydoğusunda Arap aşiretleri gibi müttefikleri olacaktır. YPG’nin Suriye’de kurmak istediği devletçik finansal anlamda zora girecek ve askeri olarak dört taraftan kuşatılmış olacaktır. YPG’nin ABD için önemi azalacaktır. YPG’nin yumuşak karnı olan Deyrizor’un, Türkiye’nin terörle mücadelesinde görünenden daha büyük önemi var.
Kaynak: Türkgün