BU ÜLKE KİMİN?
Cemil Meriç’in “bu ülke” eserini analiz eden Ömer Yılmazın değerlendirmesi dikkat çekicidir.
“Toprağını kaybetmek; hangi Türk aydınına “Biz neyi kaybettik?” diye sorsanız, “Topraklarımızı kaybettik” cevabını alırsınız. Ama aynı soruya Cemil Meriç’in vereceği cevap şudur: “Türkiye ruhunu kaybetti.”
Yakın zamanda yaşanan olaylar açısından bir milletin temel değerlerini özetleyecek olursak;
Dil; yegâne varlık sebebi olarak karşımıza çıkar. Dilde birlik vaz geçilmez bir gerçek ve ülküdür.” İsmail Bey Gaspıralı” dilde, fikirde, işte birlik düşüncesini Türk dünyası çok önemsemiştir. Dilini kaybeden milletler ve devletler “ruhunu kaybederler”
AKP iktidarları döneminde, tek dil ülküsünden taviz vermesi, dilimize giren yabancı kelimelerin artışındaki fazlalık ve hükümetlerin buna engel olmasından öte, teşvik etmesi “en büyük kayıplarımızdan birisiydi”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkçe ile felsefe yapamazsınız” beyanatı, bu yüzden tarihi bir hata olmuştur.
Din; mensubu olduğumuz yüce İslam dini, sosyal hayatımızı organize ederken, birlik ve beraberliğimizin en büyük teminatı olmuştur.
Din duygularını en yüksek şekilde yaşadığımız yerler, hiç şüphesiz ibadet hanelerimizdir. Kürsüsünde, minberinde ahlak, erdem ve fazilet öğütleri aldığımız camilerimiz, siyasete feda edilmiş, siyasi partilerin propaganda mekânlarına dönüştürülmüştür.
Avlularında siyasi nutuklar atılmış, kardeşlik duyguları örselenmiş, birliğimizin teminatı olan camilerimizde, ayrımcılık ve bölücülük, siyasi rant elde edebilmek için AKP iktidarının tercihi olmuştur. “Türkiye ruhunu kaybetmiştir”
Eğitim; geleceğimizin teminatı olan yeni nesil, “milli” değerlerle ve ilimin ışığında, teknolojide dünyayla yarışacak bilgi donatımı yerine, terör örgütlerinin dershane ve okullarına terk edilmiş, müfredatı çocuk oyuncağı haline getirilmiş, içerisinden “milli” olan her şey çıkartılmış, müstemleke bir eğitim sistemi oluşturulmuştur. “Türkiye ruhunu kaybetmiştir”
Sosyal Kurumlar; hakkaniyet göz ardı edilmiş, partizanlık, öfke ve intikam noktasına taşınmıştır. Devletimiz, ahbap çavuş ilişkileri ile yönetilmiş, liyakat ayaklar altına alınmıştır.
Beceriksiz, kabiliyetsiz ve art niyetli insanları devlet kademelerine getirmeyi tercih eden AKP zihniyeti, bu yanlışında ısrar etmiştir. “Türkiye ruhunu kaybetmiştir”
Örf, adetler, değerler ve tutumlar; bilişim “internet” basın yayın ve televizyon aracılığı ile sanki geçmişimize savaş açılmışçasına, binlerce yılın birikimi olan değerlerimiz saldırıya uğramıştır. Sokaklarda saygı ve saygınlık azalmış, büyük küçük ilişkisi tahrip olmuştur.
Nezaket yerini kabalığa terk etmiş, argo kültür hâkim kılınmıştır. Rüzgârın yaprağı sürüklediği gibi, değerlerimiz sürüklenmekte ve yok olmaktadır. Bu duruma seyirci kalan hükümetler, tarihin affetmeyeceği suçlulardır. “ruhunu kaybeden Türkiye’nin” sorumlularıdır.
Sanat; üzülerek söylemeliyim ki, güzel sanatların tümünde, yarıştığımız kültür ve medeniyetlerin gerisine düşüyoruz. Eğer Konfüçyüsün “BİR MİLLETİN KARAKTERİNİ ANLAMAK İÇİN, ONLARIN MÜZİĞİNE BAKINIZ.” Sözünü yabana atmaz isek, şarkı ve Türkülerimizin taşıdığı estetik yerlerine yenilerini ilave edecek kalite ve kıvamda gelişmemiştir. Güzel sanatlardaki çaresizliğimiz, “Türkiye’ye ruhunu kaybettirmiştir”
Bu ülke kimin sorusuna geri dönersek?
Dile kim sahip çıkıyor ve kavgasını veriyorsa onlardır.
Dini Kuranı kerimin anlattığı gibi anlıyorsa onlardır.
Eğitimi milli gören, hakkaniyete inanan, örf ve adetlerden taviz vermeyenlerdir.
Sanatı “ruh” estetiği olarak görenlerindir bu ülke.
Ülkücüler bütün tahribata rağmen, taşıdıkları değerlerle bu ülkenin gerçek sahipleridir.
Bu Ülke Ülkücülerindir
Cumhuriyet Türkiye’si iktidarlarının bazıları tarafından terk edilen “milli ülkü”, geleceği tanzim etme başarısını kaybetmiş ve iktidarlarının sürdürülebilirlik ilkesini, milleti millet yapan değerlerin üzerine taşıma erdemsizliği “Türkiye’ye ruh kaybettirmişti”
Ülkücülük, hiçbir değerini siyasete feda etmemiş, dini, Kuran’ın anlattığı gibi, töreyi tarihinin emrettiği gibi yaşayan insanların kutlu yolculuğudur.
İşte bu yüzden bu ülke ülkücülerindir.
Merhum başbuğumuz Alparslan Türkeş tarafından Türk milletinin hizmetine sunulan Ülkücülük, aziz milletimizin bütün varlığını, milli ve manevi değerlerini siyaset üstü gören, erdem ve ahlak anlayışıdır.
Ülkücülerin siyasetinde sahte gözyaşı yoktur.
Ülkücüler, şehit kanından siyasi menfaat gözetmez.
Allah için, millet için, devlet için yaptığı her eylemde, asla bir karşılık beklemez, Türk milletini kendisine borçlu hissetmez ve ettirmez.
Kirli siyasi pazarlıklara girmez.
Gömlek değiştirmez ve aldatılmaz.
Dilin koruyucusu, dinin hamisidir.
Törenin bekçisi, sanatın hayranıdır.
Medeniyetini eğitimle koruyacağını ve büyülteceğini bilir ve önemser.
Ülkücü için devlet bir bütündür.
Ve korkuyu terk etmiş muhteşem kahramanlardır, Ülkücüler.
İçerisinde bulunduğumuz günlerde yaşanan acı olaylar bir daha göstermiştir ki, bu ülke ülkücülerindir.
Bunu gururla söyleyebiliriz ki; bir kısım vatan hainlerinin ülkemiz üzerine oynadığı alçakça oyunlar, ülkücünün sinesine çarparak bozulmuştur.
Bir dolarlık fiyatı olan asker elbiseli katil ve canilerin, onların üniversitedeki ülkücü düşmanı uzantılarının, yargıda ve değişik kurum, kuruluşlardaki uzantılarının, Türk devletini ve akabinde Türk milletini esir alma girişimi bu ülkenin sahipleri “ülkücüler” tarafından engellenmiştir.
Bütün dünyanın şahitliği ile gerçekleşen bu kirli olaylar, devlet erkânının kaçacak, saklanacak yer aradığı karanlık ve puslu gecede, milyonlarca ülkücü adına, liderleri “Devlet Bahçeli” puslu hava kurdu yıldırmaz gerçeği ile Milliyetçi Hareket Partisi genel merkezinde, kaybolan devlet otoritesine müsaade etmemiştir.
Celadet sahibi Devlet Bahçeli, Türk milletinin kaderiyle oynanmasına müsaade etmemiştir.
O cesaretini, Malazgirt’te Alparslan’dan, İstanbul’da Fatihten, Kocatepe’de Atatürk’ten almıştı.
O Başbuğ Türkeş’in, celadet sahibi olun öğüdünü ilke edinmişti.
Korkaklara cesaret aşılamış, hainlere Türkün şamarını indirmişti.
O ülkücülerin lideri, ülküdaşları onun duacısıdır.
İşte bu yüzden bu ülke ülkücülerindir.