TERMİNOLOJİ VE ÜLKÜCÜ HAREKET
Türk milliyetçiliği, taşıdığı değerler ve ortaya koymuş olduğu fikirler açısından, “Türk milletini muhasır medeniyetler seviyesine” çıkartmak arzusu taşımaktadır.
Beslendiği kaynaklar, akıl ve ahlaka dayalıdır.
Türk milliyetçiliği, her ne kadar 3. Selim dönemine dayatılsa da, Yusuf Akçura tarafından kaleme alınan ” üç tarzı siyaset” adlı makalenin yazılmasıyla başlar.
Zaman içerisinde, Ziya Gökalp’in düşünce ve fikirleri tarafından olgunlaşan Türk milliyetçiliği, Türkçü- Turancı düşüncenin fikir hayatımızdaki yerini belirler.
Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Fethi Tevetoğlu gibi, Türkçülük fikrinin önde gelen isimleri, Türk dünyasında dalga dalga yayılan Turancılık düşüncesinin, fikirden eyleme geçmesini sağlarlar.
Başbuğumuz Alparslan Türkeş tarafından “Ülkücülük” olarak tanımlandığı andan itibaren, Türk milliyetçiliği müesseseleşmiş, doktrinler bir düşünce ve aksiyon bir hareket olarak, Türklük âleminin öncülüğünü üstlenmiştir.
CKMP’nin MHP’sine dönüşmesi ile birlikte, uluslararası saldırıların hedefine konulması gecikmemiştir.
Komünizmin, kapitalizmin, Faşizmin ve Emperyalizmin saldırıları karşısında, ülkücülük, “Lider, Teşkilat, Doktrin” üçlemesiyle, kendisini muhafaza, fikirlerini idame ve geleceğe yürüme azmini olgunlaştırmıştır.
Bundan dolayıdır ki; bu üçlemeye saldırılar başlamış, ülkücü hareketin birliği ve dirliği bozulmak istenilmiş, Türklük âleminin öncü gücü “ülkücülük” zaafa uğratılarak dağıtılmak istenmiştir.
Hareketimizde lider tartışmaları Başbuğumuz zamanında başlamıştı, 9 ışık doktrininin tartışmaları, Başbuğumuz zamanda başlamıştı, teşkilatlarımızdaki birlik ve dirlik o günlerde tartışılmaya başlanmıştı.
Türkeş yaşlandı.
Türkeş beceremiyor.
Türkeş, DYP- SHP hükümetine neden destek veriyor.
Artık Türkeş bıraksın gibi lüzumsuz ve geveze laflarla, hareketin kurucu liderine “Başbuğuna” dahi laf söylemekten çekinmeyenler, bu gün bıraktıkları nöbeti yeniden devralmışçasına, koro halinde, Devlet Bahçeliye saldırmaktalar.
Ülkücü hareketin reddettiği bu gayri ahlaki tartışmalara son vermek için, “Lider, Teşkilat, Doktrin” tartışılmaz kuralı işte bu yüzden kabul görmüş ve hareket içerisindeki fitnenin önü kesilmiştir.
Ülkücü hareket kurumları ve kurallarıyla yoluna devam etmektedir ve edecektir.
Yedisinden, yetmişine, bu hareketin bütün mensupları davalarına sahip çıkacaktır.
Hareket bir bütündür, dünüyle, bugünüyle, yarınıyla. Ülkücü hareket bu kurallarını gelecek yüz yıllara da taşıyacak ve o sırların liderleri de, dün ve bu gün olduğu gibi dokunulmaz olacaktır.
Ülkücü harekette dedikodunun yeniden kol gezdiği bu dönemlerde, hareketimizi hiç kimsenin siyasi hırs ve emellerine feda etmeyeceğimiz bilinmelidir.
Not; hareketimizin dünden müktesebatlı bazı insanlarına diyeceğim şudur ki, dün almış olduğunuz madalyalar, bu gün sizlere ihanet hakkı vermez.
Ülkümüzün üzerinden elinizi çekin!