YAŞ’dan Yansıyanlar
Türkiye Cumhuriyeti 90 yaşında. Dünyada bir eşi daha bulunmayan 600 yıllık bir İmparatorluktan geliyor. Binlerce yıllık birikimin üzerine oturuyor. Anayasası, kurumları, teamülleri, devlet gelenekleri var. Devlet yönetiminde eğitim, liyakat, kıdem, tecrübe ve ehliyet esas alınıyor. Özellikle askeri bsistemi ve kuralları dünyaya örnek teşkil ediyor. En azından AKP öncesine kadar böyleydi. AKP geldi ve her şey gibi bu temel değerler, bu hayati özellikler de yerle bir edildi.
ARANAN TEK ÖZELLİK YANDAŞ OLMAK
Bugün devlet yönetiminde Anayasa ve kanunlara uygunluk, teamülün gerekleri, yeterlilik veya liyakat rafa kaldırılmıştır. Aranan tek ve değişmez özellik yandaş olması, AKP düzenine hizmet etmesi ve kayıtsız şartsız itaattir. En hayati kurumlar için de bu böyledir, en sıradan işler için de bu ölçü geçerlidir. Cumhurbaşkanı adayı belirlenirken bu esasa göre hareket edilir. Milletvekili, bakan, Meclis yönetimi seçimleri yapılırken bu durum dikkate alınır.
Yargı kurulları, mahkeme başkanları ve bağımsız kurullar bile buna dahildir. Yüksek Yargı organlarının başkanlık seçimlerinde yaşananları hayretle izledik. Üst kurul seçimlerini ve RTÜK Başkanlığı örneğini ve ortalığa saçılanları bunlara ekleyin. Spor Federasyonlarını, Sivil Toplum örgütlerini dahi boş geçmediler. Bütün dünyanın ibretle izlediği, hiçbir kalıba sığmayan, hiçbir kitaba uymayan o kadar çok şey yaşadık ki, tek tek saymaya ve sonuçlarını anlatmaya sayfalar yetmez.
KİM NEREYE ATANACAK ?
İşte bir Yüksek Askeri Şura dönemindeyiz. Askerin, terfisi, kurgusu, hiyerarşisi belirlidir ve binlerce yıllık kurallara bağlıdır. Belki küçük tercih farklılıkları olabilir, ama hak etmeyenin, yeterli olmayanın kıdem aldığı, komuta kademelerine yükseldiği görülmemiştir.
Çok olağanüstü durumlar olmadıkça, silsilenin ve teamüllerin dışına çıkılmaz. Peki, bugün durum nedir? Günü gelmiş, saati tamamlanmıştır, ama kimin nereye geleceği, kimin emekli edileceği, kimin yükseltileceği, kimin komuta kademesinde kalacağı, kimin görev kabul edeceği, kimin emekliliğini isteyeceği, kimin nereye atanacağı bilinmiyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı günler öncesinden bir araya geliyor ve ne yapacaklarını, kimi nasıl ikna edeceklerini, kimi nasıl göndereceklerini konuşuyorlar.
İSTİFA FURYASI
Bu duruma nasıl gelindiği ortadadır. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki neredeyse her komutan bir suçlamayla veya bir yaftalamayla karşı karşıya ve bunun nasıl sonuçlanacağını kestiremiyor. Ömrünü mesleğe adamış, terörle mücadelede harcamış, ehil ve layık komutanlar öyle şeylerle suçlanıyor, öyle badirelerle karşılaşıyorlar ki, her şeyi bir kenara bırakıp, kenara çekilmek gereği hissediyorlar.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her kademesinde eşine emsaline rastlanmamış bir istifa furyası yaşanıyor.İnsanlar kendi arkadaşlarının, kendi mesleklerinin, kendi vicdanlarının karşısında zor durumlara düşmek yerine, her şeyi göze alıp ya emekliliklerini istiyor veya istifa ediyor. Geri kalanlar da bu durumu toparlamaya, hizmeti devam ettirmeye ve hükümeti dengelemeye çalışıyor. Doğal olarak bu kolay olmuyor. Genel Kurmay Başkanı, kuvvet komutanları, terfi edenler ve atananlar zor durumlarda kalıyorlar. Üst düzey yönetimlere atanacak yeterlilikte personel bulmakta zorluk çektiklerini, bizzat Başbakan Erdoğan itiraf etmiştir.
BUNLAR NORMAL ŞEYLER Mİ?
Elbette Türk Silahlı Kuvvetleri komutansız kalmayacaktır. Elbette göreve gelenler, en az emekli olanlar veya istifa edenler kadar atandıkları makama layık olmaya çalışacaklardır. Ancak, en hafif şekliyle bir burukluk, bir soğukluk, bir moralsizlik olduğu da ortadadır. Kendilerinden önce kahramanca görev yapmış komutanların akıbetini görenler, bir değil bin defa düşünmek gereği hissedeceklerdir.
Buna bir de ülkenin içinde bulunduğu bölünme sürecini ve askerin bölgedeki durumunu ekleyin. İnsaf ve vicdan sahibi herkes gibi komutanların da, “binlerce şehit boşuna mı verildi?” diye düşüneceklerdir. Türkiye’nin varlığının teminatı olan bir kurumun bu durumlara düşmesinin, bütün bunları yaşamasının normal olduğunu kim söyleyebilir?
BEDELİ NE OLACAK?
Türk Silahlı Kuvvetleri gibi binlerce yıllık birikimi ve kuralları olan bir kurum bile bu hallere getirilmiş olması, Türkiye’de her şeyin nasıl içinden çıkılmaz bir hale dönüştürüldüğünün ve işlemez hale getirildiğinin ispatıdır.Genel olarak, ehliyetin, liyakatın, kuralın esas alınmadığı, işin ehline verilmediği, yandaşlığın ve itaatin esas alındığı bir sistemin ne bunu yapanlara, ne de hiç kimseye bir fayda getirmesi mümkün değildir.
Ülkenin ve milletin kaybettiği bir yerde iktidarın kazanması belki günü kurtarabilir, ama haklı, doğru, adil ve kalıcı olamaz. Adaletin olmadığı bir sistemin ayakta kalması mümkün olamayacağına göre, AKP’nin kurduğu düzenin altında kalması kaçınılmazdır. Bu akıbet muhakkaktır, bizi ilgilendiren ve endişelendiren bu yıkımın Türk milletine ve Türk devletine bedelinin ne olacağıdır?
ORHAN KARATAŞ/ ortadogugazetesi