Yaşanmış bir anı..
Yaşanmış bir anı..
Son zamanlarda sosyal medyada paylaşılan ve insanda ahlaki vede insan olmanın erdemini çok güzel yansıtan bir fotoğraf dolaşmaktadır!
Yorumlayacak olursak..
Resimdeki amca tartmakta olduğu nesneyi koyduğu kesekağıdının darası olarak karşı kefeye kesekağıdı kadar kağıt koymaktadır.. Buradaki incelik kul hakkına girmeme çabası ve Allah korkusudur…
Resim ve onun verdiği olağanüstü mesajın bende uyandırdığı duyguların hazzıyla; manevi iklimin doruklara çıktığı mübarek Ramazan-ı Şerif’in son günlerinde size yaşanmış bir anımdan bahsedeyim..
Umarım sıkılmazsınız!
*
Hayatım boyunca hep rahmetli Hacı Ziya emmi gibi biri olmak istemiştirim..
Kim mi, Hacı Ziya emmi?..
Köylümüz olur, akrabalığımızda var…
Bildiğim kadarıyla rahmetli büyükbabamın akranı olan merhum Hacı Ziya emmi, abdestli – namazlı ve dini bilgileri üst düzey olan; temiz yüzlü çalışkan, ahlak abidesi biri…
Dini Bayramlar gibi oruç tutmanın dinimize göre günah olduğu günler dışında senenin tamamını oruçlu geçirirdi.. Az ama dolu konuşur (evvelini bilmem) sesini hiç yükseltmezdi..
Motorlu tarım araçlarının köyümüzde hemen hemen hiç olmadığı dönemdi.. Çiftçilik yapardı, köyün içinden bağına bahçesine doğru giderken, gelirken çapası, tırpanı veya küreği omzunda, başı daima yere bakarak sokak aralarından hızlıca geçerdi…
Bir ara köyde bakkal dükkanı açmıştı.. En büyük özelliği dükkanda tartılıp, ölçülecek malları bizzat alan müşterinin kendisine yaptırmasıydı…
Yani müşteri alacağı şekeri terazide kendisi tartar, pijama lastiğini tahta metreyle kendisi ölçüp keser, gazyağı veya diğer sıvıları da müşteri, ölçüm kabına doldurur alırdı..
Bir anımla bitireyim…
Çocuktum, 5-6 yaşlarındayım, yüzümü yaralar sardı.. Çok acı ve ıstırap veriyor.. Bildiğiniz katran sürdüler olmadı. Çamur sürdüler yine olmadı.. Ottan veya çeşitli şeylerden yapılan ilaçlar ile ilçeden getirilen dönemin merhemleri fayda etmedi…
Hasılı o günün iptidai şartları bizim yaraları tedavi edeceğine daha berbat bir hale getirdi..
Neyse, bir gün rahmetli babannem dedi ki:
“Oğlum Hacı Ziya emmine git seni bir okusun, inşallah geçer” dedi…
Bende, 3-4 ev ötemizdeki evine gittim.. Evdeymiş, yüzümdeki yaraları gösterip “emmi beni bir okuyacakmışsın..” dedim..
“Tamam oğlum” dedi, abdestini tazeleyip, ellerinde çakmak taşı (döğen/düven taşı) karşısına oturan beni okumaya başladı..
Bir taraftan okuyor, çakmak taşlarını yüzüme yaklaştırıp ara ara çırtıp, çınğı(kıvılcım) çıkartıyordu. Okuması bitince parmağını diline götürüp yüzüme hafif hafif tükürüğünü sürdü..
Bu işlem bitince “oğlum yarın yine gel” dedi ve beni 3 gün arka arkaya okudu..
Çocuk olmama rağmen yüzüme tükürüğünü azıcık dahi sürmesinden pek hoşlanmamıştım amma okumasının üstünden bir kaç gün geçmişti ki, Rabbimin inayetiyle (bilirsiniz yer-gök dualar üzerine kurulu) uzun süredir bana ızdırap veren yaralar iyileşmeye başladı ve yüzümde herhangi bir izi dahi kalmadı…
Rahmet olsun, rabbim onu ve onun gibi olanları cennetiyle mükafatlandırsın inşallah..
Dua ile…
Yeni bir yazımızda buluşmak üzere esen kalınız!
Harun KILIÇ
ANKARA