Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 13°C
Yağmurlu
İstanbul
13°C
Yağmurlu
Cts 19°C
Paz 20°C
Pts 21°C
Sal 23°C

Türk tarihine yön veren kadınlar

Türk tarihine yön veren kadınlar
10/06/2019 17:43 | Son Güncellenme: 13/06/2019 17:20
A+
A-

Türk tarihine yön veren kadınlar

Türk tarihinde iz bırakmış kadın liderleri tarihi nasıl değiştirdikleri hayatlarında saklı

Altun Can Hatun ( ? – 1060)
  • Altun Can Hatun ( ? – 1060)
    Bazı tarihçilerin, Büyük Türk Anası, Devlet Ana, Türk devlet geleneğinin kendi dalındaki en büyük temsilcisi gibi sıfatlarla tanımladıkları Altun Can Hatun, Harzemşah’la evlenmişti ve Enusirevan adında bir oğlu olmuştu. Fakat Harzemşah ölünce genç yaşında dul kaldı. Bu güzel ve akıllı kadın, Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in (990 – 1063) ilgisini çekmiş ve veziri Amidü’l-Mülk el Kunduri aracılığıyla evlenme teklif etmiştir.
    Evlenerek saraya gelen Altun Can ata binen, kılıç kuşanan, gerekli olduğunda askerlere komutanlık edecek kadar cesur ve yürekli bir kadındır. Kimi devlet işlerinde Tuğrul Bey’e yardımcı olmaktaydı. Tuğrul Bey’in üvey kardeşi İbrahim Yınal o Bağdat’ta bulunduğu sırada devlet merkezi Hamedan’da taht iddiası ile büyük bir isyan başlattı. Tuğrul Bey isyanı bastırmak için gidince epey zor durumda kaldı. Bunun üzerine, Altun Can Hatun’un emrindeki Oğuzlar ve Türkmenler’den oluşan bir orduyla kılıç kuşanıp orduya komuta ederek, kocası Tuğrul Bey’in yardımına koşmuştur. İsyancıları dağıtmış, Tuğrul Bey’i muhasaradan kurtarmıştır. Böylelikle, Büyük Selçuklu Devleti’nin parçalanmasını ve yıkılmasını önlemiştir.

Haber üzerine telaşa düşen Abbasi Halifesi, Selçuklu vezirleri ile anlaşarak Tuğrul Bey’den boşta kalan tahta Altun Can Hatun’un oğlunu çıkarmaya karar verdiler. Altun Can Hatun, kendi öz oğlu da olsa şiddetle buna karşı çıktı. Hatta oğlunu sultanlığa heveslendiği için zindana attırdı.

Altun Can Hatun yakalandığı hastalıktan kurtulamayacağını anladığında Tuğrul Bey’e vasiyet niteliğinde şunları söyler: “Halife’nin kızı ile evlenmek için ne mümkünse yap. Böylece, hem bu dünya hem de ahiret saadetine nail olursun.”

Muhtemelen bu isteğiyle İslam’ın iki büyük toplumunu Türkler ve Arapları bütünleştirmeyi hedeflemişti. Servetini de Halife’nin kızı Seyyide Hanım’a düğün armağanı olarak bağışlamıştır.

Tomris Hatun (MÖ 6. yy.
  • Tomris Hatun (MÖ 6. yy.)
    Sakalar farklı isimlerle anılmışlardır: Saka, Skit ve İskit gibi. Onları İrani gibi gösteren de vardır, Hunların bir kolu gibi gösteren de. Son yıllarda yapılan arkeolojik kazı ve kültürel kalıntılar, Sakaların Türk olduğunu ve Hunların batı kolunu teşkil ettiğini göstermektedir.

M.Ö 530 yıllarında Pers Krallığı’nda Ahamenid adında bir hanedan bulunmaktaydı. Başında da Büyük Kiros bulunmaktaydı. Sakaların başında Tomris Hatun vardı. Tomris Hatun sabırlı, savaş sanatında becerikli, barışçıl ve savunmaya önem veren bir yapıdadır. Bunu bir zayıflık olarak gören Persler, onlara saldırdı. Önce Sakalar Pers saldırılarından kaçtılar, daha sonra büyük bir taktikle Pers ordusunu yıldırsalar da, ülkenin güney toprakları Pers hakimiyetine girdi.

tomris hatun, tarihte kadın liderler, tarihte kadın hükümdarlar, türk tarihi, türk kadın liderler

Büyük Kiros, Tomris Hatun’a evlenme teklif ederek Sakaları yok etmenin planlarını yapmaktaydı. Tomris Hatun bu teklifi reddetti. Reddedilmeyi küçüklük sayan Büyük Kiros saldırıya geçti. Pers ordusunda savaş için eğitilmiş köpekler bile vardı. Şafak vaktine doğru Kiros büyük bir hileye başvurarak Saka-Pers ordugahları arasına bir çadır kurdurarak içine kadın ve birkaç adam bıraktı. Sözde eğlence yapıyorlardı. Tomris Hatun’un oğlu ve birlikleri bu çadırı bastı ve adamları öldürdü. Bir müddet sonra Kiros da çadırı basarak Tomris Hatun’un oğlu ve öncü birliği yok etti. Tomris Hatun bunun üzerine Kiros’u öldüreceğine dair şöyle yemin etmiştir: “Kana susamış Kiros… Sen oğlumu mertlikle değil o içtikçe zıvanadan çıktığın şarapla öldürdün. Ama Güneşe yemin ederim ki seni kanla doyuracağım”

Ertesi gün yapılan savaşta Tomris Hatun’un kumanda ettiği Saka ordusu Kiros’un kumanda ettiği Pers ordusu ile karşı karşıya gelmiştir. Pers Kralı Büyük Kiros ölü olarak ele geçirilmiştir. Tomris Hatun oğlu için yemini unutmayarak Kiros’un kafasını uçurarak kan dolu bir fıçıya atarak “Hayatında kan içmeye doymamıştın, şimdi seni kanla doyuruyorum!” der ve oğlunun intikamını bir nebze de olsa alır.

Raziye Sultan (? – 1240)
  • Raziye Sultan (? – 1240)
  • 3,yy yazarlarından Ata Malik Cüveyni’nin, Tarih Cihan adlı yapıtında yazdığına göre Raziye Sultan 1236 ila 1240 yılları arasında Delhi Türk Sultanlığı’nı (Hindistan) yönetmiş. Babası Sultan Şemsettin İl-Tutmuş, tüm danışmanlarının itirazlarına rağmen onu veliahtlığa getirmiştir. Babası, onunla ilgili şöyle der: “Oğullarım gençlik zevkleriyle vakitlerini öldürmektedirler ve hiçbirinde devleti yönetecek kabiliyet yoktur. Ölümümden sonra bu kabiliyetin sadece kızımda olduğunu siz de anlayacaksınız. Aslında Raziye her yönden erkek kardeşlerinden üstündür. Gerçi şeklen kadındır ama zeka ve basireti erkekten farksızdır.”
    l-Tutmuş’un ölümünden sonra saray erkanı, devletin bir kadın tarafından idare edilmesini istememiş ve tahta İl-Tutmuş’un oğullarından birini, Rükneddin Firuz’u getirmiştir. Babasının da dediği gibi devleti yönetecek niteliğe sahip olmayan Rükneddin Firuz Şah eğlence ve sefaya dalmıştır. Bir cuma günü Raziye eski saray Devlet Hane’nin balkonuna çıkarak halka hitap edip, “Sultan küçük kardeşimi öldürdü, şimdi de beni öldürmek istiyor deyince” halk, ordu ile birlik olup Rükneddin Firuz’u indirip, Raziye’yi tahta çıkarmıştır.

Raziye döneminde Delhi fevkalade iyi bir yönetime kavuşmuştur. Son derece akıllı ve ileri görüşlü olan Raziye, kadınlara özgürlük sağlamak üzere her şeyden önce peçe ve çarşafı kaldırmış ve kendisi de buna örnek olmuştur. Çarşaf giymek şöyle dursun, saltanatının en parlak döneminde kadın elbisesiyle değil, çoğu kez erkek kıyafetine girerek, dolaşmayı tercih etmiştir. Bu tavrıyla birlikte toplantılara ve halkın arasına yüzü açık olduğu halde katılması eleştirilere sebep olmuştur. İbn Battuta Raziye için “Yay kuşanmış olduğu ve maiyeti etrafında bulunduğu halde erkek gibi ata biner ve yüzünü örtmezdi.” demektedir. Cüzcani ise onun file bindiğini açıkça belirtmesine rağmen ata bindiğinden hiç bahsetmemektedir.

Sultan Raziye askeri ve siyasi dehasının yanı sıra şiir de yazardı. Türkçe şiirlerini topladığı bir divanı vardır.

“Ey şirin gel, muhabbet yoluna adım atma, bundan sakın.
Sen yoksa bu yolda Ferhad’ın başına gelenleri işitmedin mi?”

Delhi dışında iken, iktidarı kaybedince birkaç saldırı girişimde bulunsa da başarılı olamadı, yanındakiler de terk edince tek başına kaldı. Tek başına, yorgun, aç ve susuz kalan Raziye, bir Hindu çiftçiden istediği ekmeği yedikten sonra yorgunluğun etkisiyle uyuduğu bir sırada üzerindeki değerli elbiselerine göz diken Hindu çiftçi tarafından öldürülerek, bir tarlaya gömülmüştür. Daha sonra bu durum anlaşılmış ve Raziye’nin teşhis edilen cesedi, dini törenle aynı yere tekrar defnedilmiştir. Sonraları üzerine bir kubbe de yapılan Cemne Nehri kenarındaki bu kabrin bir ziyaretgah haline geldiğini İbn Battuta yazmıştır.

erken Hatun (? – 1094)
  • Terken Hatun (? – 1094)
    Selçuklu hükümdarı Melikşah’ın (1072 – 1092) eşi Terken Hatun. Bir Karahanlı kızı olan Terken Hatun o kadar hırslıdır ki, kendinden doğan çocuğunu tahta çıkarabilmek için kocasıyla vezir Nizam-ül Mülk’ün arasını açmış, çünkü Nizam-ül Mülk diğer veliaht Berkyaruk’u destekliyordu. Melikşah Bağdat’a giderken Nizam-ül Mülk de onu takip ediyordu. Yolculuk sırasında Nizam-ül Mülk, Batınîler tarafından katledildi (1092). Sultan Melikşah da Bağdat’ta iken, Halife Muktedî ile halifelik veliahtının kim olacağı konusunda bir anlaşmazlık yaşamış ve 19 Kasım 1092’de zehirlenerek öldürülmüştü. Bu iki ölümde iktidar hırsıyla 4 yaşındaki oğlu Mahmud’u tahta geçirmek isteyen Terken Hatun’un etkili olduğu şüphesi kendisini hissettirmektedir.
    Terken Hatun, eşinin ölümünden altı gün sonra oğlu Mahmud’u sultan ilan etti ve askerlere para dağıttı. Bu sırada Nizam-ül Mülk taraftarları da Berkyaruk’u Rey şehrine kaçırarak sultan ilan ettiler. Terken Hatun, Kür-Boğa isimli bir emiri Berkyaruk’u yakalamak için görevlendirdi. İki taraf arasında Bürûcird’de şiddetli bir savaş meydana geldi. Berkyaruk bu savaşın galibi oldu.
    Terken Hatun bu kez Azerbaycan Valisi İsmail b. Yakutî’yi Berkyaruk’a isyana teşvik etti. Kerec’de yapılan savaştan yine Berkyaruk galip çıktı. Saltanat hırsından vazgeçemeyen Terken Hatun, son şansını da Suriye Meliki Tutuş ile denemek istiyordu. Tutuş, Melikşah öldüğünde sultanlığını ilan etmişti. Terken Hatun’un onunla birleşerek Berkyaruk’un üzerine yürüme isteği hastalığı sebebiyle gerçekleşmedi, 1094’te İsfahan’da öldü.

Türklerde zaman içerisinde tengriken kelimesi terkene dönüşüp erkek ünvanı olarak kullanılırken, bu unvan sonradan genellikle kadın idareciler için tercih edilir olmuştur. Bir zamanlar kadın yönetici için söylenen il bilge terimi (İl, devlet ve ülke, bilge de bilgi sahibi, akıllı olmak anlamında) bir süre sonra bırakılmış ve bunun yerine, terken unvanı ortaya çıkmıştır.

Kaşgarlı Mahmut Divanü Lûgati’t Türk eserinde terkeni, sultan, hakan, kendisine itaat edilen diye yazar. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig’de bu kelimeyi hükümdarlık yetkisiyle ilişkilendirir. Özellikle Selçuklu ve Harzemşahlar’da terken unvanlı kadınlar oldukça boldur. Bu açıklamadan sonra diğer meşhur Terken Hatunları anlatmazsak olmaz.

Harzemşah İl Arslan’ın (1156 – 1172) karısı da 2. Terken Hatun. Kocası vefat edince, kendi oğlu olan Sultan Şah’ı tahta oturtmuş, ancak İl Arslan’ın öteki oğlu Alaaddin Tokuş (Tekiş) Kara Hıtaylar’dan yardım isteyerek, bunlara karşı çıkmıştı. Nihayet aralarındaki kavgalar bittiğinde, Alaaddin Tokuş üvey annesini öldürtmüştü (1174).

Alaaddin Tokuş’un eşi bir Kıpçak Türkü olan 3. Terken Hatun. Gayet nüfuzlu olan bu Türk Hatun’un etkisi oğlu Muhammed üzerinde oldukça fazlaydı. Onun yedi katibinin olduğu, mührünün üzerinde din ve dünyanın koruyucusu, Türklerin prensesi, bütün kadınların melikesi yazıldığı söylenir. İlerlemiş yaşına rağmen güzelliğiyle dikkat çekiyordu. Harzemşahlar ile Çingizliler arasındaki Otrar Savaşı’ndan sonra esir alınarak, Karakurum’a götürülmüş ve 1233’te orada vefat etmiştir.

  • Hürrem Sultan (? – 1558)
    Osmanlı tarihinin en önemli kadın figürlerinden Hürrem Sultan’ın tam doğum yılı bilinmese de 1500 yılında doğduğu tahmin ediliyor. Ona harem adetlerince verilen Farsça hürrem adının anlamı sevinçli, şen, mutludur.
    Hürrem Sultan, yani Batılı kayıtlara göre Roksalana bugünkü Galiçya bölgesinden esir alınan bir papazın kızı. Ortodoks da olabilir. Genç yaşta Kırım Hanı’nın saraya yolladığı bu hediye, zekasıyla dikkat çekti.
    Tam doğum yılı bilinmese de 1500 yılında doğduğu tahmin ediliyor. Ona harem adetlerince verilen Farsça “hürrem” adının anlamı sevinçli, şen, mutludur. Bu adın verilişini, tarihçiler güleç, şen oluşuyla açıklarlar. Venedik Balyosu (elçi) Pietro Bragadino, Hürrem Sultan’ın güzel değilse de şirin ve genç olduğunu vurgulamaktadır. Venediklilerin yaptığı portrelere bakarsak, Baltık-Galiçya bölgesinde çokça rastlanan ince yüzlü güzel tipine giriyor. Burnu hafif kemerlidir.

Hürrem Sultan, yani Batılı kayıtlara göre Roksalana bugünkü Galiçya bölgesinden esir alınan bir papazın kızı. Ortodoks da olabilir. Genç yaşta Kırım Hanı’nın saraya yolladığı bu hediye, zekasıyla dikkat çekti. Tabii ki bütün harem kızları gibi İslam dinini çok iyi benimsedi . Tarihçi William Miller, 14-18 yaşlarındayken İbrahim Paşa (Pargalı) tarafından Sultan Süleyman’a takdim edildiğini yazar.

  • Haseki semti adını Hürrem Sultan’dan alır.
    Yaşarken ve daha sonraları, İstanbul’da daima Haseki Sultan sanıyla anılmış. Haseki semti adını, Hürrem Sultan’ın yaptırdığı cami, medrese, mektep, şadırvan, darüşşifadan (hastahane) oluşan Haseki Külliyesi’nden almıştır.
  • Toplam 6 çocuğu olmuştur.
    Çocuklarının en büyüğü Şehzade Mehmed 1521 doğumlu olduğuna göre saraya 1520 yılında girmesi muhtemeldir. Çocukları birer yıl arayla doğmuştur: Mehmed, Mihrimah, Abdullah (üç yaşındayken ölür), Selim, Bayezid, Cihangir.
  • Topkapı Saray Arşivi’nde Kanuni’ye yazdığı 7 adet mektup yer almaktadır.
    Venedik Balyosu (elçi) Bragadino kendisine ulaşan bir saray dedikodusunu Venedik’e gönderdiği raporuna şöyle yazar: “Padişah şehzade Mustafa’nın annesi Gülbahar’ı (Mahidevran) ilgiden yoksun bırakıp bütün sevgisini Hürrem’e yoğunlaştırmıştır.” Bu sevginin tek taraflı olmadığını Hürrem Sultan’ın mektuplarından anlıyoruz. Örneğin 1526’da sefere çıkan padişaha “Benim sultanım, can ve gönülden sevgili şahım, ve ruh-ı revanım” gibi aşk dolu sözcükler yazmış.

Burada Hürrem Sultanın mektuplarına değinmemiz gerekir. Topkapı saray arşivinde yer yer şiirlerle renklendirilmiş 7 mektubu vardır Hürrem Sultan’ın. Mektuplar ilginçtir. Çünkü salt duygu, sevgi tümceleri değil, siyasi konulara, aile içi sorunlara, İstanbul’u tehdit eden salgınlara, güvenlik işlerine ilişkin haberler de vardır. Kanuni’nin de mektupları vardır. Kanuni gittiği yerlerden kürkler, nadide hediyeler, mücevherlerin yanında, mektuplar hatta sakalından koparılmış tel de gönderiyordu.

Mektupların büyük bir kısmı günümüze ulaşmamıştır. Hürrem mektuplarını kendisi yazmış yahutta haremin katibe cariyelerine yazdırmış olabilir. Yazım beceriksizlikleri belirgindir. Kanuni’nin mektuplarının birinde “Eğer Türkçeyi iyi bilseydin daha çok şeyler yazardım” demesi Hürrem’in Türkçe’yi yeterince bilmediğini belgelemektedir.

Osmanlı Sultanları’nın Aşk Mektupları, Haremden Mektuplar eserlerinin yazarı Ç. Uluçay “Hürrem Sultanın şivesinin bozuk olduğu mektuplardan anlaşılıyor. Mektuplarda renk, akılcılık, çekicilik göze çarpar. Hürrem Sultan mektuplarına tatlı dil, çekici ifade ile yazdığı mektuplarını şiirlerle süslemiş, böylece kocasının gözünde gittikçe büyüyerek, adeta ikinci bir Osmanlı İmparatoru haline gelmiş” der.

Mektuplarında kendisini “zayıf, fakir cariyeniz”, “çirkin yüzlü” gibi sözcüklerle acındırıken, padişaha “saadetim yıldızı sultanım”, “iki gözümün nuru, sermayesi” , “benim padişahım, şahım, sultanım” sözleriyle hitap ediyor. Mektuplarda dualar, ayetlere de yer vermiş. Ayet yazanacak kadar İslam kültürüne sahip olmadığına göre herhalde danışmanları vardı. Mektupların son satırlarındaki kimi bilgiler, yönetim işlerine de karıştığını ispat eder niteliktedir.

Mektupların ikisi 1525-26 yıllarına yani Şehzade Abdullah ölmeden, Mehmed, Mihrimah ve Selim varken, Bayezid ve Cihangir doğmadan, diğer beşinin ise 1530’lu yıllara ait olduğu anlaşılıyor.

  • 1558’de kalp rahatsızlığından öldü.
    Hürrem Sultan ve Kanuni 38 yıllık beraberliklerinin, yaklaşık 10 yılını seferler nedeniyle ayrı geçirmiştir. Buluştuklarında ise çoğu kez Edirne’ye giderek kışı bu ikinci payitahttaki romantik sarayda geçirmişler. Birkaç kez de kaplıca kürü için Bursa’ya gitmişlerdir.

1555 Temmuz’undan 1558 Nisan’ına kadar 33 ay bir gün bile ayrılmadıkları son evre oldu. Evlat kayıplarının verdiği elemden, Kanuni nikris-damla (gut) hastalığından, Hürrem Sultan kadın hastalıkları, harem koşullarına bağlı rahatsızlıktan mustaripti.

Net bir bilgi olmamakla birlikte 50’li yaşlarda kalp rahatsızlığından bu dünyadan ayrıldığı düşünülüyor. Bu son 3 yılda yazları Edirne’deki Kavak Sarayı’nda veya Sarayiçi’ndeki kasırda geçirdiler zamanlarını. Edirne’den ağır hasta olarak eski Saray’a (Beyazıt) getirildi ve orada öldü.

Kösem Sultan (? – 1651)
  • Kösem Sultan (? – 1651)
    Kösem Sultan, kuşkusuz Osmanlı tarihinin en çarpıcı kadınlarından biri. I. Ahmed’in Hasekisi, IV. Murad’la, Sultan (Deli) İbrahim’in annesi, IV. Mehmet’in babaannesidir. Kösem Valide, Mahpeyker, Hatice Mahpeyker, Kösem Sultan, Büyük Valide Sultan ad ve sanlarıyla tanınmıştır. Osmanlı Hanedanı kadınları arasında bir tek o, padişahlık yetkisini, taht değişikliğine onay verecek düzeyde kullanmıştır.
    1603’ten 1651’e dek uzanan yaklaşık yarı yüzyılı bulan saltanatında, sarayın en nüfuzlu kadını olmuştur. Ama Osmanoğulları’nın kritik bir fetretini de atlatabilmesini sağlamıştır. Küçük yaşta cariye olarak girdiği sarayda, Valide Sultanlık mertebesine kadar yükselen Kösem Sultan’ın hayatından ilginç detayları okuyabilirsiniz.
    Kösem Sultan, kuşkusuz Osmanlı tarihinin en çarpıcı kadınlarından biri. Küçük yaşta cariye olarak girdiği sarayda, Valide Sultanlık mertebesine kadar yükselen Kösem Sultan’ın hayatından ilginç detaylar
    I. Ahmed’in Hasekisi, IV. Murad’la, Sultan (Deli) İbrahim’in annesi, IV. Mehmet’in babaannesidir.

Kösem Valide, Mahpeyker, Hatice Mahpeyker, Kösem Sultan, Büyük Valide Sultan ad ve sanlarıyla tanınmıştır. Osmanlı Hanedanı kadınları arasında bir tek o, padişahlık yetkisini, taht değişikliğine onay verecek düzeyde kullanmıştır.

1603’ten 1651’e dek uzanan yaklaşık yarı yüzyılı bulan saltanatında, sarayın en nüfuzlu kadını olmuştur. Ama Osmanoğulları’nın kritik bir fetretini de atlatabilmesini sağlamıştır.

  • Kösem lakabı, sürünün önünde rehber vaziyetinde giden anlamına gelir.
    Babası Rum asıllı bir papazdır, adı Anastasya (Kısaca Nasya) imiş. Onu yakalayan akıncılar Bosna Beylerbeyi’ne vermiş, oradan Saray’a sunulmuş. Güzelliği yanında şirin, konuşkan, iri yarı bir kızmış. Reşat Ekrem Koçu ayağının büyüklüğünden bahseder, bunun ona şans getirdiğini söyler. Saray geleneklerine göre Mah-peyker (ay yüzlü) adı verilmiş.

Kösem sultan Onu Kösem adıyla tanıtan ilk kaynak İtalyan gezgin, Pietro della Valle’nin 1645’te yayınlanan Voyages adlı yapıtıdır. Söylenceye göre bu lakabı eşi I. Ahmet onu haseki ve gözdelerinin önüne koyup, sürünün kösemine benzeterek vermiş.

Venedik Balyosu (elçi) Simon Cantarini 1612’de 20’li yaşlardaki Kösem’i şöyle anlatır:

“Güzel, kurnaz, birçok yetenekleri olan, mükemmel şarkı söyleyen, I. Ahmet tarafından çok sevilen bir hasekidir. Ama padişah onunla devlet işlerini konuşmayacak kadar dikkatli davranır.”

Bundan 30 yıl sonra 1645’te bir başka Venedik Balyosu hükümetine yazdığı raporda 50’li yaşlardaki Valide Sultanı şöyle tanımlamıştır:

“Kösem Sultan adıyla ünlenen Ana Kraliçe, yaşlıca fakat çok güzeldir.”

  • Sultan I. Ahmed ile 6 çocukları oldu.
    Sultan I. Ahmed, tahta henüz 14 yaşında 14. padişah olarak geçti. Tahta geçtikten sonra sünnet olan ilk padişahtır. 14 yıl saltanat sürmüştür. Başmimar Sedefkar Mehmed Ağa’ya yaptırdığı olağanüstü mimarisi ve çinileriyle Sultanahmet Camii’ni 9 Haziran 1617’de ibadete açtıktan yaklaşık 5 ay sonra 22 Kasım’da henüz 28 yaşında hayata veda etmiştir.
    Kösem, I. Ahmed’le akran belki de birkaç yaş büyüktü. Kızları Fatıma Sultanı 1606, Aişe Sultanı 1608, Murad’ı 1611, Süleyman’ı 1612, Kasım’ı 1613, İbrahim’i 1615’te doğurdu.

I. Ahmed Osmanlı tarihinin tasavvuf ve din kültürüne hakkıyla sahip padişahlarındandır. Çiftin tasavvufla olan yakın ilgileri o dönemin meşhur mutasavvıfı, dergahı bugünkü gibi Üsküdar’da bulunan şeyh Aziz Mahmud Hüdai’nin feyz ve irşadına yönelmelerini sağladı.

Kösem kocası ve ondan sonra tahta 2 kez gelen kayınbiraderi I. Mustafa, ve üvey oğlu II. Osman döneminde ön planda değildir. Zaten kayınbiraderi Mustafa’nın akıl sağlığı yerinde olmadığından kısa süre tahtta kaldı. Üvey oğlu II. (Genç) Osman ise dönemine göre sade giyinmesi, şatafattan hoşlanmaması, Şeyhülislam’ın kızı ile nikahla evlenip haremdeki düzene uymaması, yeniçerilerin olumsuzluklarını görüp kaldırmayı düşünmesi nedeniyle yadırgandı ve yeniçeriler tarafından boğularak öldürüldü.

  • Torunu IV. Mehmed’i zehirleme teşebbüsünde bulunduğu için boğduruldu.
    Kösem, Valide Sultanlığı, IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan Sultan’a bırakması gerekiyordu. Ama öyle olmadı. Entrikalarına devam etti. Her zaman soğukkanlı olan Kösem Sultan yaşlılığından olsa gerek bazı davranışlarıyla saraydaki iki güçlü örgütü karşısına aldığının farkında değildi. Bunlar Enderun İçoğlanları ve Zenci Hadımlardı. Hatice Turhan Sultan ise bu 2 örgütü yanına alarak kayınvalidesini tasfiye etmeyi amaçlıyordu. Kösem bunu farkedince, hırsı, ihtirası olmayan diğer gelini Dilaşub’un oğlu II. Süleyman’ı tahta çıkarmak için torunu IV. Mehmed’i zehirlemeyi düşündü. Bunun için saray helvacıbaşı Üveys’ten 2 kavanoz zehirli şerbet hazırlamasını istedi. Gelini Hatice Turhan Sultan durumu haber aldı. Ve Ramazan’ın 17. günü 2 Eylül 1651’de Harem korkunç bir hesaplaşmaya sahne oldu.

120 kadar Zülüflü Baltacı’yı görünce öldürüleceğini anlayan Kösem, bir asmakat dolabına gizlendi. Onu orada bulup, parmaklarını kırıp, kulaklarını parçaladılar. Sopa darbelerinden öldüğünü sandılar ama yaşıyordu. Bunun üzerine perde ipiyle boğdular. Haremde imajı farklıydı, bu nedenle Harem’de ölüsünün bir süre beklediği oturma sekisi “Valide Sultan Makteli” diye kutsanmış bir süre mumlar yakılmıştır. Cenazesi eşi I. Ahmed’in türbesine gömüldü.

zülüflü baltacılar kösem sultan

Reşat Ekrem, Kösem Sultan kitabında “Kösem’in naaşı yatağından alınan beyaz atlas üstüne altın benekli bir yorgan içinde götürülmüş. Yorgan ağzından burnundan gelen kanla lekelenmişti. O yorgan yüzü kayboldu, arayan soran olmadı, ta ki 40 sene sonra Üsküdar’da yaptırdığı Çinili Camii’de bir küçük ceviz çekmecede bulundu. Bir kağıt iliştirilmişti. “Sahibetül hayrat merhume ve mağfure Hatice Mahpeyker Sultan’ın şehadetidir” Tam 40 yıl kim saklamış, kim getirmiş bilinmiyor. Zamanımızda da yoktur, ne zaman yok olduğu bilinmiyor” der.

  • Halk arasında hayırsever bir Valide Sultan olarak bilinir.
    Kösem Sultan’ın bu özelliklerine bakıp değerlendirmemek lazım. Çünkü halk arasında hayırsever, dindar valide sultan olarak bilinir. Donanma için kadırga, camiler, mescitler, çeşmeler, hanlar yaptırdı. Her yıl saraydan çok sayıda cariyeyi çerağ çıkarıp çeyizlerini yaparak evlendirir, hapishanedeki mahkumların diyetlerini, borçluların borçlarını ödeyip salıverir, daha sonra da mübarek günlerde cep harçlığı gönderir, sadakalar dağıtır, hacı kafilelerine yollarda su, şerbet dağıtmak üzere Sure Alayına sakalar dahil eder, fakir semtlerde dolaşıp yetim kızları evlendirir, insanların karınlarını doyururdu.

Kaynak: Bu Mülkün Kadın Sultanları – Necdet Sakaoğlu, Kösem Sultan – Reşat Ekrem Koçu