Sapı bizden olan embesiller…!
Sapı bizden olan embesiller…!
Embesillerin elindeki baltaların bilevlemelerine kinlerini intikamılarını kusmasına yıllar yılı alıştık.
Alıştık alışmasına da…!
Balta kirli ellerde olduğun da elbette görevini yapacak !
Bütün kiniyle bütün gücüyle koca çınarı devirmek için ana gövdeye inecek inecek .Öylede oluyor..
Koca çınar ‘’neyleyim baht utansın sapı bendendir’’ diye ne kadar inlerse inleesin nafiledir.
Bizi kesmelerine değil de sapının bizden olması üzüntü kaynağı olsa da o gaflet dalalet hatta ihanete bir oyun düşmüştür artık
İhanetle gaflet arasındaki çizginin inceldiği, hatta koptuğu ihanete kanat çırpılan günlerde yaşıyoruz, kimin neyi ve niçin savunduğunu, kimin neye ve niçin karşı çıktığını anlamada zorlananların anlamak istemeyenlerin gürleştıği günleri yaşıyoruz.
Öyle ki kale kapısını bir kere açmayı akıllarına getirmeyi görsünler ,
Baltalar ellerinde, artık kimin kalenin kapısını içeriden açtığı da anlaşılamaz önemsiz hale,bilinemez hâle gelir.
Oysa hâlâ açılmamış muhkem kapıları bulunan kaleler var Türkiye’de
O kalelerin siyasi muhkem kalesi de Milliyetçi Harekettir.Milliyetçi Hareket kale komutanıyla çerileriyle uyanıktır milli şuur içindedir.Asla gaflete düşmemişlerdir.Kale burçlarında dalgalanan Albayrak üç hilal ezelden ebede dalgalanmaya devam edecektir.
Bilinmelidir ki bu kale yıkılmadan diğer kaleler de güvenlik içindedir.
Ancak diğer kalelerin serdarları da müteyakkız olmalı, dışarıdan saldıran düşmanların hesabını yaptığı kadar, kalenin kapısını içeriden açabilecek olan gafil sûretindeki hainler karşısında da tedbirâtı elden bırakmamalı… Embesil bunlar nerden ne zaman hangi kaleyi ‘’alamut ‘’kalesi yapacakları belli olmaz..
Bu gün FETÖ PKK yarın bir başkası
Badeci Şeyhlerin çengeline takılanlar mahremiyetlere el uzatılıp canlar ziyan olduğunda, kale içindeki nizam-i intizam bozulup kale halkı perişan bir halde başının çaresine bakmaya çalıştığında, muharebeler kaybedilip hürriyetler yok olduğunda, mukaddes değerler ayaklar altına alındığında, canlara tecavüz edilip direnenler itlaf edildiğinde, kısaca kale direğine düşman bayrağı asılıp bütün değerler tek tek çiğnendiğinde ihaneti teşhis etmenin, gafletin mâl olduğu neticelerden pişman olup dövünmenin kimseye bir yararı olmaz, olmamıştır da zaten.
Düşmanın zaferi hep zahirdedir, zahire göredir. Mağlupların yüreklerindeki ümidin ateşi sönmedikçe, harbin kendisini harbin neticesinden ziyade önemsemeyi sürdürdükçe, eyyamullahın rüzgârının kale burçlarını yıktığı kadar kale halkının korkmuş kalplerine ümit de aşılayabildiğini unutmadıkça, yenilginin geçici, muharebenin dâim olduğu hiçbir sûretle akıllardan çıkarılmadıkça, zahirdeki mağlubiyetler korkakları korkutur, belki hainleri cüretlendirir; lâkin “düşmanların dünya hayatının sadece zahirini bildiğini” bilenlerin zahire aldanmalarının müsebbibi olamaz.
Bizler ki hiç ihanet etmedik toprağımıza. Yüzlerimizde boyalar savaşırken bile ateşin etrafında incitmedik o toprak altında toprağa karışanları… Gaflet esintilerinin başımızı döndürmemesi için içtik o aşk şarabını ve uyumadık aslâ hiçbirimiz… Savaş boyaları silinmesin diye yüzlerimizden yüzlerimizi seher esintileriyle yıkadık.
Diri kalalım, dingin kalalım, hep bir arada kalalım diye çadırlarımıza uğramadık, atlarımızın sırtından inmedik, sadaklarımızı çıkarmadık.
Döndük mü hiç sırtımızı düşmana, gizlendik mi hiç sütrelerin arkasında, attık mı sattık mı kardaşlarımızı, karındaşlarımızı ülküdaşlarımızı ?!! Hayır hayır bin kere hayır.Tarih bunun şahididir.
Kale komutanımızın ifadeleriyle ”Geriye dönüp baktığımızda, yaşanan onca acı ve ıstırap verici hadiseyi yorumladığımızda, hamd olsun, bizi utandıracak, kahredecek bir olumsuzluğun olmadığını gönül huzuruyla söylemek isterim.”
O halde şimdi niçin ağlıyor kadınlarımız, çocuklarımız? Neden suskun ve mahzûn dedelerimiz?! Niçin kızgın ve öfkeli bakışlarla süzerler bahtsızlar…!
Milli mukavemeti kırmak isteyen odaklara aman vermedi, teslim olmadı. Çünkü inanıyorduk. Çünkü haklı ve tarihi bir davaya bağlanmıştık.
Toprak da susmuş, yağmur da… Ülkemiz susmuş, düşmanlarımız gülmüş…neden neden….!
Hala anlamadınız mı yalçın bir dağın tepesinden gökyüzüne doğru kesif bir duman yükselmeye başladığında, rüzgâr dumanları yanına alarak yavaş yavaş esmeye, bulutlar ise duman parçalarını kucaklayarak ötelere taşımaya başlandığında gözlerini gökyüzüne çevirenlerden duman parçalarını alelacele izleyen bir bozkurdun ağzından şu sözcükler niçin dökülür: !”Anlamadınız mı hâlâ niçin yenildiniz düşmanlarınıza?! Hainler çıktı içinizden… Düşmanları sevindirir sözler mırıldandınız ve böylece sıdkı terk, ihaneti tercih ettiniz. Daha önce bizler savaşırken sizler sinsice arkamızdan hançerlediniz,indi sapı bizden olan baltalar kolumuza kanadımıza gövdemize yarıldı yüreğimiz ..!
Geçti bizden geçti zevki sefa mertler geçsin diye ,köprü olduk namertler geçti üstümüzden
Biz vatan derdine düştük kimimiz şehit oldu kimimiz gazi ..
Kimimiz zindanlarda paslı ranzayla nikah kıydı
Ayağa kalk ey ehl-i vatan dediler kalktık
Bizler kalktık embesiller oturdu biz ayakta kaldık..!
“Gün geldi, nefesi yetişmeyenler geriye düştü. Gün geldi, nefislerine tutsak düşmüş, dünyevi menfaatlerini davanın önüne çıkaranlar gevşeklik gösterip yanlışa girdi. Bizden sandıklarımızın karanlık yüzlerine, işbirlikçi niyetlerine, şer oyunlarına şahitlik ettik’’(Çeribaşımızın ifadeleri )
Koltuk derdini vatan derdine yeyleğenler de Katolik nikahını tercih etti..!
Ama bizim yüzümüz ak, yönümüz aydınlıktı. Geldiğimiz yer belli, gideceğimiz yer bilinmekteydi. Kökümüzden kopmadan mücadele ettik.Türk-İslam ülküsünde erimiş yüreklerle asrın tuzak ve komplolarına meydan okuduk
Ey embesiller kendi ellerinizle bu cennet vatanı emperyalistlere teslim etmeyin .
Aksi halde geride kalan yaşlılarımızı kadınlarımızı da ellerinizle teslim edersiniz.
Bunun örnekleri raflarda yerini alan ciltler dolusu tozlu tozsuz tarih kitaplarında doludur.
Sapı bizden olan embesil ler unutmayın o kitapların da ana malzemesi sizin devirdiğiniz çamlardır…!
İhsan AKAN