KURTAR(MA)..!
Değerli okur,
Aşağıdaki yazım. Bizim Çankırı Gazetesinde (01.04.2009) günü yayımlanmıştır. Şimdi sizlerin o günün atmosferini yeniden yaşamanız adına ve merhumların anısına binaen yazımı burada bir kez daha paylaşıyorum. Bu vesileyle eski ocak başkanım Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na bir kez daha Allah’tan rahmet ve mağfiretler diliyorum…
Değerli okurlar;
Geçtiğimiz günler bir hayli hareketli bir o kadar da düşündürücü olaylarla geçti.
Yerel seçim ve sonuçları heyecanla beklenirken, yaşanan elim bir kaza gündemi bir anda değiştiriverdi. Ancak şurası bir gerçek ki, AKP iktidarınca çağ atlatılan(!) Türkiye’mizde; maalesef, milletimizin yüreklerini dağlayan ve bir o kadar da kanatan olay sonrası acizliğin, beceriksizliğin ve de vurdumduymazlığın örnekleri yaşandı…
Büyük Birlik Partisinin Lideri merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu, Kahramanmaraş’ta yaptığı miting sonrası, başka yerde yapılacak olan mitinge yetiştirmek üzere ilk defa bir helikopter kiralandı. Çünkü yerel seçimlerin sonuna doğru gelinmişti. Başka, başka alanlarda vatandaşlarla buluşması gerekiyordu. Adı üstünde yerel seçim sürecindeydik. Nitekim 25 Mart günü öğle sonrası, Kahramanmaraş’ta vatandaşlarla vedalaştılar. Uçuş emniyeti ve şartları güvenli miydi değil miydi tam bir muamma. Fakat pilot dâhil altı kişi bindiler helikoptere. Hava koşulları kötüydü ancak zaman dardı ve Yozgat’a yetişmeleri gerekiyordu…
Aynı gün akşam saatlerine yakın, BBP liderini taşıyan helikopterin düştüğü haberleri bir anda radyo ve televizyonlardan duyurulmaya başlanıldı.
Hava aracı düştüğünde mucize eseri yaralı olarak hayatta kalmış olan İHA muhabiri İsmail Güneş’inbüyük bir metanet ve fedakârlıkla 112 Acil Servis görevlisiyle yapmış olduğu telefon görüşmesine tanık olduk…
İsmail Güneş’in yaptığı telefon görüşmesi esnasında ve sonrasında herkeste bir ümit ışığı belirdi. Devlet tüm güçlerini seferber edecek ve kazazedelerin yeri koordinatlarıyla birlikte tespit edilip acilen ulaşılacaktı. Bu arada, inşallah ileride hayırlara vesile olmasını dilediğimiz güzel bir insani davranış gerçekleşmiş. Bil istisna bütün siyasi parti liderleri mitinglerine ara vermişlerdi…
Fakat saatler art, arda geçiyor, ancak kaza mahalline ulaşmayı bırakın yeri bile bir türlü tespit edilemiyordu. Yetkililer, kendisinde yetki görenler(!) peş, peşe demeçler patlatıyor. Ama hâlâ bir neticeye ulaşılmıyordu…
Her uçuş aracının olası bir kaza anında düştüğü yerin belirlenmesine yarayan ve ELT denilen araçta her nasılsa çalışmamıştı.
Yoksa bahse konu o araç acaba helikopterde hiç mi yoktu?!.
Umutlar yavaş, yavaş tükeniyor dillerde dualar. Artık bir tek “öldürmeyen Allah öldürmez” mucizesi bekleniyordu…
Evet değerli okurlar, Allah’tan ümit kesilmezdi. Amma, 21’inci yüzyılın Türkiye’si hâlâ teknolojisini tamamlamamış, dışa bağımlı bir hâldeydi…
Dışarıdan verilen teknik ve aletlerle yetinmek zorundaydı. İşine veya hesabına geldiğinde; yabancılardan alınan alet ve edevat sayesinde
kapalı cep telefonlarını bile dinlemeye ve kayıt altına almaya mahir olan yerler, bu sefer çalışmıyordu…
Sanırım çöldeki karıncanın hareketini bile izleyip kayda geçebilen dost ve müttefikimiz(!), stratejik ortağımız ABD’den de yardım alamamıştık.
Neden acaba?
İklim şartları gittikçe ağırlaşıyor, karmaşa ve kargaşa içinde de olsa aramalar fedakârlıkla yürütülüyordu.
Üç gün sonra nihayet beklenen açıklama gelmişti. Evet tam üç gün sonra Yörede yaşayan 17 köylü helikopterin enkazını bulmuşlardı. Hem de ilk iki gün aranan istikametin tersi istikamette bir yerde…
Başta kazazedelerin yakınları, partililer ve vatandaşlar büyük bir merakla olaya kilitlenmişlerdi. Kaza yerine ulaşanların dışında herkes televizyonlarının başında yine bir mucize beklemeye koyulmuşlardı…
Bu arada dikkatimi çeken bir bilgisizliği ve aymazlığı dikkatlerinize sunmak isterim. Enkaza ulaşan köylülerle irtibata geçen televizyonlar; reyting kapma yarışına girişmişler, köylünün birini telefona alıyorlar, diğer televizyon da bir diğer köylüyü!…
Hanım spiker bırakıyor, erkek spiker devam ediyor, sorulara.
Köylüler bunalmış bir şekilde arama kurtarma işini bırakmışlar canhıraş bir vaziyette cevap vermeye çalışıyorlar.
Bu arada her şeyi tekrar, tekrar soran spikerler, bir türlü şunu sormayı akıl edemiyorlar:
-“Remzi bey, siz köyünüzden enkaza ulaşmak için hangi istikametleri takip ettiniz” diye sormuyorlar. Oysa yön o kadar önemli ki. Sorup öğrenilse köyün doğusunda, batısında ya da kuzeyinde veya güneyinde mi? Olduğu öğrenilirse kurtarma ekipleri kaza mahallini daha rahat ve daha çabuk bulup ulaşabilirler…
Bu arada kazada baş sorumlu olarak iklim koşulları ile pilotaj hatası gösterilmiştir. Oysaki her türlü koşulda uçma konusunda büyük bir tecrübeye sahip olduğu söylenilen pilot İstektepe en son düşünülecek isimdi. Belki de helikopter yeterli donanıma sahip değildi?
Velhasıl değerli okurlar, sorumlular az, çok belli olduğu hâlde olayı hiç kimse üstlenmemiş ve tam bir sorumsuzluk örneği ve de adeta bir kurtarmama rezaleti yaşanmıştır.
Merhum Pilot Kaya İstektepe’nin bir süre önce rol aldığı dizide, söylediği olay gerçekleşmiş; hiçbir helikopter gibi onlarında en son bindiği helikopter havada kalmamıştı.
Yalnız bir farkla, yere kontrollü inmemiş karlı dağa çarparak düşmüştü!
Yine merhum Muhsin Yazıcıoğlu Başkanımın tam yirmi beş yıl önce Mamak Cezaevinde
tutuklu iken hücresinde yazmış olduğu şiirinde belirttiği gibi bir olay gerçekleşmiş ve O’da “Üşümüştü…”
Sonuç olarak:
Bu elim kaza sonrası; bir ülkü devini, partisinden üç arkadaşını ve helikopter pilotu ile haber peşinde koşan kahraman bir gazeteciyi artık geriye getirmek mümkün değildir…
Ancak kafalardaki soru işaretleri hiçbir zaman giderilmeyecektir!…
Hatıraları, pilotun dizideki, Muhsin Başkanın şiirdeki ve genç gazetecinin telefonla yardım isteyen sesleri asla unutulmayacaktır…
Merhumlara Allah’tan rahmet ve mağfiret, kederli aileleri ile Türk milletine baş sağlığı dilerim.
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”
(Ondan geldik, yine O’na döneceğiz)
Yeni bir yazımızda buluşmak üzere esen kalınız…
*** *** ***
Son söz:
Günümüze dönersek, Merhumun vefatının üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen kazanın sebebinin bir türlü bulunamamasının nedeni ve sorumlusu kimdir?
Ve.. Meselenin aydınlatılamamasında AKP iktidarının sorgulanması gerekmez mi? diye sormak hakkımızdır diye düşünüyorum…