Dolar 34,5424
Euro 36,0063
Altın 3.006,41
BİST 9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 9°C
Parçalı Bulutlu
İstanbul
9°C
Parçalı Bulutlu
Paz 10°C
Pts 10°C
Sal 12°C
Çar 13°C

Kızılelma ve Lider TÜRKİYE ÜLKÜSÜ

03/07/2022 12:11
A+
A-

Son yıllarda Türk Siyasi gündemine yeni kavramlar girmeye başlamıştır. Bunlar özellikle Milliyetçi Hareket Partisi’nin tüzüğünde ve seçim beyannamelerinde vurguladığı “2023 vizyonu” ve “Lider Ülke Türkiye” kavramlarıdır. Bu kavram MHP için gerçekleştirilmesi gereken hedeftir: “Milliyetçi Hareket Partisi; gönül seferberliği ile milletimizin tarihi, kültürel birikimlerinden, millî ve manevi değerlerinden, bilimsel gelişmelerden alacağı ilhamla demokratik düzen içerisinde aşağıdaki ilkeler çerçevesinde ‘Lider Ülke Türkiye’ hedefini gerçekleştirme azim ve kararlılığındadır.(…) Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’nin büyük hedeflere yönelmesini ve bütün imkân, kaynak ve kabiliyetlerinin lider ülke Türkiye hedefi doğrultusunda harekete geçirilmesinin en geniş boyutta sağlanacak toplumsal uzlaşma ve mutabakat ile mümkün olabileceğine inanır. Partimiz, Türkiye’nin 21’inci yüzyılda lider ülke olma arzusunu gerçekleştirmesi, bütün sosyal kesimlerin ortak değerler ekseninde müşterek bir anlayış ve tam bir dayanışma içinde bulunmalarına ve geleceğe birlikte yürüme azim ve kararlılığına sahip olmaları ile mümkün olduğuna inanır” (MHP Parti Tüzüğü 2009, s. 17-20).

MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli de MHP’nin ve ülkücü hareketin varlık sebebini bu kavram ile açıklamaktadır: “Ülkücü camia, millî şuuru ayağa kaldırmaya ve bu gidişe dur demeye hazırdır. Bu büyük kuşatmayı kırmak ve yeni bir vizyonla, yeni bir Türkiye projesini hayata geçirmek, Türk milliyetçilerinin aziz milletine namus borcudur. Milliyetçi Hareket bunun için vardır. Türk milliyetçileri var olduğu sürece Türkiye’nin büyük ve lider ülke olmasının önünü kimse kesemeyecektir”(Bahçeli, 2003, s. 22).

Aynı şekilde Ülkü Ocakları da “2023, 2053 yılları ile Lider Ülke” iddiası arasında bir bağlantı kurmaktadır: “Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılı olan 2023 yılında Türkiye bölgesinde, İstanbul’un fethinin 600. Yılı olan 2053 yılında da dünyada lider ülke olacaktır. İşte bu hedefler doğrultusunda binlerce yıllık şanlı tarihinden aldığı güçle, taşıdığı azim ve kararlılıkla, tarihte olduğu gibi bugün de, Ülkücü Gençliğin önderliğinde Müslüman Türk Milletinin dünyaya nizam verecek iktidar yürüyüşü devam etmektedir” (Ülkü Ocakları, Eğitim Programı, www.ulkuocaklari.org.tr).

MHP’nin 24 Haziran 2018 seçim beyannamesinde ise “ Lider Ülke Türkiye ülküsü’ nün Türk milletinin tarihi ve kültürel gerçekliklerine dayandığına dikkat çekilerek; Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN önderliğinde verdiği millî kurtuluş mücadelesiyle yeniden dirilişe geçen Türkiye, yeni yüzyılda da aynı ruh, azim ve heyecanla harekete geçerek “Lider Ülke Türkiye” ülküsüne en kısa zamanda ulaşacaktır” denilmekte olup aşağıdaki başlıklarda Lider Türkiye Ülküsü açıklanmaktadır:

Ülkümüz: Türkiye Merkezli Yeni Bir Medeniyet

MHP bölgesel ve küresel, siyasî ve ekonomik gelişmeleri tarihî ve kültürel derinlik içinde, stratejik bir anlayış ve Türkçe bakış açısıyla değerlendiren köklü bir partidir. Sadece bugünü değil geleceğin güçlü Türkiye’sini hayal etmekte, ufkun ötesini hesap etmektedir.

Yenidünya düzeninin şekillendiği günümüzde, Türk milletinin ve bütün insanlığın barış, huzur ve mutluluk içinde insanca yaşayacağı bir dünya ideali, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet projesinin hayata geçirilmesiyle gerçekleşebilecektir. Bu projenin temeli, Türk’ün yüzyıllar boyunca hükmettiği coğrafyalarda tavizsiz uyguladığı hak ve adalet anlayışında kaynağını bulduğu Türk-İslam kültürü olacaktır. Sahip olduğu imkân ve kabiliyetler ile tarihî, kültürel, beşerî değer ve kaynakları sayesinde Türkiye, Türk ve İslam dünyasının çekim ve cazibe merkezi olabilecektir.

Türk milletinin türedi bir topluluk olmadığı, Türkiye’nin de sadece bir ülkenin adı değil, görkemli bir medeniyetin ve zengin Türk-İslam geleneğinin mirasını barındıran toprakların adı olduğu; ayrıca bu toprakların Batı dışı dünyada yeni buluşma ve uzlaşmalar için bir sembol değeri taşıdığı bir gerçektir. Bize göre, Türkiye’nin bu güne kadar yaşadığı sorunların temelinde ve ekonomik, sosyal ve siyasî açıdan hak ettiği seviyede bulunmamasında; ana çerçevesi çizilmiş, ayrıntıları üzerinde düşünülmüş, devletin ve milletin geleceğe dönük yol haritası olarak müştereken benimsediği bir medeniyet

projesinin bulunmaması ve ruh köküne uygun bir yönetim yapısının inşa edilememesi önemli bir sebep olmuştur.

Türk-İslam medeniyetinin temsil ettiği ruhu ve kök değerleri yeni bir başlangıç noktası yapmak, Türkiye’yi içinde bulunduğu kafa karışıklığından ve kısır döngüden çıkaracağı gibi mazlum milletlerin hür ve onurlu bir şekilde yaşamasına ışık tutacak, onlar için bir umut ışığı olacaktır. Bunu başarmak için, Türk milletinin özünü temsil eden değerlere yönelmesi şarttır.

Yaşadığımız sorunlar karşısında Türkiye’nin; neredeyse bir asırdır süregelen ve birçoğunun toplumsal karşılığı olmayan tartışmaları bir kenara bırakması, enerjisini müreffeh ve mutlu bir ülkenin inşası ve yüksek değerlerle donanmış yeni bir medeniyetin oluşturulması hedeflerine yöneltmesi gereklidir. Hiç şüphemiz yoktur ki Türk milleti, sahip olduğu engin tarihî tecrübeye ve kültürel derinliğe, demokratik değerlerle teçhiz edilmiş evrensel kazanımları da eklemleyerek, yeniden büyük bir medeniyet yaratma imkân ve kabiliyetine sahiptir.

Türk milletinin başlatacağı yeni bir medeniyet yürüyüşü; manevî iklimini Türk-İslam kaynaklarından, kültürel temellerini ise kadim değerlerimizden alacaktır. Bu yürüyüş, öncelikle Türkiye’yi kendisine güvenen, kendi gücüyle ayakta duran, başı dik, karnı tok ve özgür insanların yaşadığı onurlu bir ülke hâline getirme yürüyüşüdür.

Bu yürüyüş, aynı zamanda giderek acımasızlaşan küreselleşme olgusunun insanî bir nitelik kazanmasını, adaletsizliklerin azaltılmasını ve milletler arasındaki dayanışmanın artırılmasını hedefleyen insan merkezli, barışçıl bir yürüyüş olacaktır.

Böylesi bir anlayışa dayanan “Lider Ülke Türkiye” ülküsü, kökleri Türk milletinin tarihi ve kültürel gerçekliklerine dayanan ve geleceği kucaklayan bir yaklaşımın ifadesidir. Bunu gerçekleştirebilmek ise öncelikle ortak bir millî tavır belirlemek suretiyle bütün millî imkân ve kaynakların bu hedefe yönlendirilerek topyekûn gelişme seferberliğinin başarıya ulaşmasına bağlıdır. Bu ortak tavrın omurgası devletimizin kuruluş ilkelerinin, Cumhuriyetimizin temel niteliklerinin, bizi bir millet yapan tarihî ve kültürel mirasımızla birlikte millî ve ahlakî değerlerimizin ortak payda yapılması olacaktır.

Biliyor ve inanıyoruz ki, geride bıraktığımız yüzyılın başında Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN önderliğinde verdiği millî kurtuluş mücadelesiyle yeniden dirilişe geçen Türkiye, yeni yüzyılda da aynı ruh, azim ve heyecanla harekete geçerek “Lider Ülke Türkiye” ülküsüne en kısa zamanda ulaşacaktır (MHP, 24 Haziran 2018 Seçim Beyannamesi, s.22-23).

Türklerin cihan hâkimiyeti mefkûresini, fetih ve hâkimiyet anlayışını temsil eden en eski sembollerden birisi olan Kızılelma, kutsal bir ülkü olarak erişilmesi arzulanan hedefleri temsil eder. En eski kaynaklardan başlayarak Kızılelma tabirinin nereden geldiği açıkça belirtilmeksizin “erişilmesi istenen ülkü, elde edilmesi amaçlanan muhayyel (hayal edilen) yer” anlamında kullanıldığı görülmektedir. Kızılelma, Batılı bir kaynak olarak Meydan Larousse’ de “Nerde olduğu ya da olacağı belirtilmeyerek, yeryüzündeki bütün Türklerin birleşip kuracakları ideal ülke veya bütün Türklerin bir araya toplanması ülküsü” şeklinde tarif edilmiştir (Meydan Larousse, cilt: 7. s.287.).

Bazı araştırmacılar tabirin köklerinin Uzakdoğu’da mitolojik çağlara kadar uzandığını ortaya koymaya çalışırken bir kısmı da insanlık tarihi kadar eski olan bu motifin Batı dünyasında da mevcut olduğunu belirtir. Bazı çağdaş araştırmacılara göre ise ilk defa Orta Asya’da Türkler arasında doğan bu ülkü, Ergenekon destanında Ergenekon’dan dışarı çıkma ve kaybedilmiş olan eski yurdu tekrar ele geçirme ideali şeklinde görülür. Kavram zamanla, gerçekleştirilmesi düşünülen idealleri ve zapt edilmesi gereken yerleri belirleyen bir sembol haline dönüşür. Orta Asya’da Oğuz Türkleri için Kızılelma, hangi yöne giderlerse gitsinler hedefleri ve kazandıkları zaferin adı haline gelir (Gökyay, 2002, s. 559-561).

Türkler hangi yöne giderlerse gitsinler ulaşacakları zafere, ulaşmadan önce Kızılelma adını vermişlerdir. Hazar Denizi’nin doğusundan gelen Oğuzlar, Hazar kağanının çadırının üzerinde bulunan ve hâkimiyetin sembolü olan altıntopu ele geçirmeyi amaç edinmişlerdir. Kızılelma ideali buradan İran’daki Türklere, onlardan da Osmanlılara geçmiştir. Osmanlıların fethetmek istedikleri yerlerde bir Kızılelma’nın varlığına inandıkları ve bunu ele geçirmek için çabaladıkları görülmektedir.

Kızılelma kavramının Türk milleti tarafından ortak bir bilinçle oluşturulmuştur. Her dönemde Kızılelma’ya farklı anlamlar yüklenmiş ve her dönemin de kendine göre bir Kızılelma’sı olmuştur. Oğuz kağan Destanı’ndan ve Orhun Âbideleri’nden anladığımıza göre İslâmiyet öncesinde Türk’ün Kızılelma’sı,“Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar dünyayı fethetmek ve dünyaya Türk töresi ile nizam vermek ve barış getirmek“Türk Cihan Hâkimiyet Ülküsü” iken İslâmi dönemlerle birlikte “Dünyaya ve dünyada yaşayan insanlara Allah’ın dini ile nizam vermek “Nizâm-ı âlem” ve Allah’ın adını i’lâ etmek-yüceltmek“İ’lây-ı kelimetullah” için çalışmak” anlamları yüklenmiştir.

Türkçe sözlüklerde cihan ve âlem sözcükleri dünya, evren, kâinat anlamlarında, i’lâ yüceltmek, nizam ise, düzen anlamında kullanılmıştır. Kur’an’da 73 defa “âlemîn” seklinde çoğul olarak geçen kelimenin tekili “âlem”dir. Âlem kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de Allah dışındaki varlıklar için kullanılmıştır. İnsanlar bir âlem, hayvanlar bir başka âlemdir… Âlemlerin rabbi “Rabbülâlemîn” ise Allah’tır. Âlem sözcüğü kültür ve medeniyet bakımından bir birine yakın olan insan toplulukları için de kullanılmıştır. İslâm âlemi, Hıristiyan âlemi, Türk âlemi gibi.

Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi adlı eserin yazarı Osman Turan da nizam kelimesini düzen, âlem kelimesini de “evren, dünya ve dünya üzerinde yaşayan insanlar” manasında kullanmış ve kitabın kapağına eserinin adı olan “Türk Cihan Hâkimiyeti mefkûresi” nin altına parantez içinde ”Türk Dünya Nizâmının Millî İslamî ve İnsânî Esasları” notunu düşmüştür. Demek ki “Nizâm-ı Âlem” Türk Dünya Nizamı’nın adıdır.

Kızılelmayı anlamak için öncelikle Türk’ün hayat ve devlet felsefesini anlamak gerekir. Tarih boyunca aile Türk toplumunun ve Türk devletinin temeli olmuştur. Eski Türk inancına göre; “gök kubbesi” devletin, “çadır” ise ailenin örtüsüdür. Birinin altında devlet, diğerinin altında aile kurulur. Nasıl ki ailenin reisi olan baba, ailesine bakmak ve onları her türlü tehlikelere karşı korumak zorunda ise; devlet de halka bakmak ve halkı her türlü tehlikelere karşı korumak zorundaydı. Bu yüzdendir ki eski Türkler devlete “baba” gözüyle bakmışlardır. Tarih sahnesine çıkan ilk Türk devletiyle birlikte “Devlet Baba” deyimi de ortaya çıkmıştır. Bu deyim Türkçenin en eski deyimlerindendir. Adalet, eşitlik, iyilik, insanilik-kişilik gibi dört değişmez ve temel esası olan Türk töresine göre şekillenen Türk devleti, adaletli olmayı, herkese eşit davranmayı, insanlara iyilikte bulunmayı, hizmet etmeyi ve insaniliği yani insana değer vermeyi ilke edinmiş bir devletti. Halka hizmetten sonra, yurtta ekonomik, siyasi istikrarı, huzur ve barışı, birlik ve beraberliği sağlamak; halkın oturacağı yurtlar edinmek; Türk boyları arasındaki Türk birliğini sağlamak, dünyayı idare etmek, bölgede ve dünyada barışı sağlamak, Yüce Tanrı’nın rızasını kazanmak en başta gelen görevler idi. Devleti temsil eden Türk hakanları da her zaman babalık görevlerinin bilincinde olarak yukarıdaki görevlere bağlı kalmışlardır.

Türklerin İslâm’a girişleriyle birlikte, bu devlet anlayışı ve hayat felsefelerinde daha da olumlu gelişmeler yaşandı. Çünkü eski Türk töresi gibi, İslamiyet de “Halka hizmeti Hakk’a hizmet“ olarak kabul ediyor ve “İnsanların en hayırlısı, insaniyete hizmet edendir” diyordu.

Osmanlı devlet anlayışına göre, Osmanlı hükümdarının yüklendiği görev “Padişâh-ı ruy-ı zemin zillullah-i fi’l-arz” (Allahın yeryüzündeki gölgesi) biçimiyle eski Türk hâkimiyet anlayışı ve İslam geleneğinin tezahürüdür. II. Mehmed’den itibaren bu kavram Osmanlı kanunnamelerine de yansımış ve hukukî bir nitelikte kazanmıştır. Hükümdar, tahta geçtiği andan itibaren Allah’ın adaletini insanlığa dağıtan kişi kimliğini üstlenmiş olmaktadır.

Eski Türklerde mevcut olan “Cihan Hâkimiyeti Düşüncesi” İslâm dininin de tesirleri ile Nizâm-ı âlem ve i’layı Kelimetullah Ülküsü’ne dönüşüyordu Türkler İslam dinini Arap yarımadasından alıp

Hindistan’a ve Avrupa içlerine kadar götürüyorlar ve İslamiyet’in bayraktarları olarak Allah yolunda cihad ediyorlardı. Halka hizmeti esas alan ve insanları rengine, biçimine, dinine ve mezhebine göre ayırmadan kucaklayan Türkler ve onların hâkim olduğu coğrafyalarda her dinden ve ırktan insanlar barış ve huzur içerisinde yaşıyorlar, doya doya din ve vicdan hürriyetinden yararlanıyorlardı.

Osmanlı Devletinin yıkılışıyla birlikte Atatürk’ün öncülüğünde, Türk ve Türkiye adıyla yeni bir devlet tarih sahnesine çıkıyordu. Türk’ün devlet ve hayat felsefesini çok iyi bilen Atatürk, eski Türk hakanları ve sultanları gibi yeni Türkiye devletini de bir “Dünya Devleti” haline getirmek istiyor, “Yurtta sulh, Dünyada sulh!” ilkesiyle dünya barışını hedefliyordu. Atatürk bu amaçla Derviş Yunus gibi sesleniyor ve “Biz hiç kimsenin düşmanı değiliz, sadece insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız“ diyordu.

Atatürk’ün “Barışçılık” ilkesi milletlerarası ilişkilerde eşitliği, karşılıklı hak ve menfaatleri benimser, teslimiyetçiliği reddeder. Atatürk, “âlemde bir hak vardır ve hak kuvvetin üstündedir” dedikten sonra hemen şunları ekliyordu: “Şu kadar ki, milletin haklarını anlayıp onları savunmak ve korumak uğruna her türlü fedakârlığa hazır olduğuna dair dünyaya bir kanaat vermesi lazımdır.”, “Milli benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin avı olur. Milli varlığımıza düşmanlık güdenlerle dost olmayalım. Böylelerine karşı, bir Türk şairinin dediği gibi:“Düşmanım sana kalsam da bir kişi“ diyelim.”

Daha Milli Mücadele yıllarında, Atatürk, “İnsanlığı meydana getiren milletlerin her biriyle medeniyet gereklerinden olan dostluk ilişkilerini” kurmağa hazır olduğunu tekrarlıyor, fakat “benim milletimi esir etmek isteyen her hangi bir milletin de, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım” diyordu.

Bizim medeniyetimiz sevgi ve şefkat medeniyetidir. Yunus Emre aynı kökten gelen insanlığı bir çeşmeden akan suya benzetir ve şöyle der:

Adımız miskindir bizim

Düşmanımız kindir bizim

Biz kimseye kin tutmayız

Kamu âlem birdir bize. (Yunus Emre)

İnsanın insanı ve bir milletin bir başka milleti sömürmesine karşı çıkan ve sömürgeciliğe karşı savaş açan ve bütün mazlum milletlerin önderi olan Atatürk şöyle diyordu: “İnsanları mutlu etmenin tek yolu, onları birbirine yaklaştırarak, onları birbirine sevdirmektir. Şuna da inanıyorum ki, eğer devamlı barış isteniyorsa, kütlelerin vaziyetlerini iyileştirecek milletlerarası tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın bütünün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları, kıskançlık, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir.”

Atatürk, Türk milletine çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmayı, hatta bu seviyeyi aşmayı hedef olarak göstermişti. Uygar milletlerin seviyesine ulaşmak ve hattâ onları geçmek Atatürk’ün Kızılelma’sı idi. O, “Batının her türlü ilminden, keşfinden yararlanmak fakat asıl özü kendi içimizden ve milli kültürümüzden çıkarmak” şeklinde özetlenebilecek bir “Milli Uygarlık“ modelinden yanaydı. Nitekim Atatürk, 10. Yıl Nutku’nda: “Asla şüphem yoktur ki Türklüğün unutulmuş büyük uygar vasfı ve büyük uygar kabiliyeti bundan sonraki gelişmesiyle geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır” derken çağdaşlaşma hareketimizin milli yönünü bütün açıklığı ile ortaya çıkarıyordu. Atatürk’ün o gün bize gösterdiği çağdaş Avrupa ile Çağdaş Batı bugünkünden çok farklıydı. Bize hedef gösterilen “Batı“ aslında “Çağdaşlıktı-Uygarlıktı“ Bu günkü batı ise; “Bizi sürekli aşağılayan, küçümseyen, kendisi önünde diz çökmemizi ve teslimiyetimizi isteyen, Türk ve İslâm düşmanlığının üst düzeye çıktığı“ bir batıdır. Biz böyle bir batının elbette karşısındayız.

Atatürk’ün uyguladığı Milli Uygarlık Modeli’nin temelinde, devlet olarak “Tam bağımsızlık“, millet olarak “Egemenlik“, fert olarak “İnsan hak ve hürriyetleri“ söz konusudur. Ancak bu şekilde bir çağdaşlaşma bir anlam ifade eder. Yoksa tam bağımsızlıktan ve egemenlikten yoksun dışa bağımlı ve teslimiyetçi, mandater çağdaşlaşma, insan hak ve hürriyetlerinden ve demokrasiden yoksun totaliter çağdaşlaşma, gelir dağılımında adaletten yoksun kapitalist çağdaşlaşma gerçek bir ilerleme ve çağdaşlaşma sayılamaz. Ancak Atatürk’ten sonra başlayan İnönü iktidarı ile başlayan dönemde Atatürk’ün milli uygarlık ve tam bağımsızlık anlayışından vazgeçilmiş, tam bağımsızlıktan ve egemenlikten yoksun dışa bağımlı ve teslimiyetçi, mandater bir anlayış devlete hâkim olmuştur.

Yüce Allah’ın “en güzel biçimde ve kıvamda yarattım”; “yaratılmışların en şereflisi “ Eşref-i mahlûkat” yaptım dediği insan için ve kan ve gözyaşının akmadığı, insanın insanı ve bir devletin bir başka devleti sömürmediği, hak sahibinin hakkını aldığı, bir dünyanın kurulmasında millet olarak bizim de yapacağımız çok şey vardır. Tarih sahnesine çıktığı andan itibaren “Dünya Nizamı” nı ve “Dünya Barışını“ hedeflemiş, dünya nizamına ve barışına olumlu katkılarda bulunmuş bir millet olarak bu tarihi amacımıza tekrar sahip çıkmak zorundayız.

Kızılelma, bizim hem millî, hem İslâmî hem de insani ülkümüzdür. Kızılelma, Türk milletinin bütün dünyaya hükmetme hak ve adalet dağıtma iddia ve ülküsüdür. Kızılelma, Kan ve gözyaşının akmadığı, bütün insanların barış içerisinde yaşadığı bir dünya kurma ülküsüdür. Kızılelma, Türk’ün cihan nizamı ve Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi’nin sembolüdür. Kızılelma, Cenâb-ı Hakk’ın Türk’e gösterdiği yer ve hedef, Türk Cihan Hâkimiyetine, Nizâm-ı âlem ve İ’lây-ı kelimetullah’a giden yoldaki ara hedeflerin adıdır. Kızılelma, yeryüzündeki bütün Türklerin birleşip kuracakları ideal ülke veya bütün Türklerin bir araya toplanması Türk Birliği/Turan ülküsüdür.

Osmanlı aydınlarındaki Turancılık anlayışı, Pantürkizm’le eşanlamlıdır. Yani Türkçüler, Turancılıktan Türk Birliği’ni anlamışlardır. Kızılelma’nın olmazsa olmazlarından birisi Türk Birliği ve ya Türkiye’de daha ziyade Türk birliği şeklinde anlaşılan Turan ülküsüdür. Çünkü Türk Birliği olmadan, Cihan Hâkimiyetinden, Nizâm-ı âlem’den, İ’lâ-yı kelimetullah’tan, İslam Birliği’nden söz etmek mümkün değildir. Eskilerin deyimiyle ancak abesle iştigal etmek, yani boş ve olmayacak işlerle uğraşmak olur.

Orhan Şaik Gökyay’ın açıklamalarına göre Kızılelma: Eski çağlardan beri Türk cihan hâkimiyeti idealini sembolik olarak ifade eden bir kavram. En eski kaynaklardan başlayarak Kızılelma tabirinin nereden geldiği açıkça belirtilmeksizin “erişilmesi istenen ülkü, elde edilmesi amaçlanan muhayyel yer” anlamında kullanıldığı görülmektedir. Bazı araştırmacılar tabirin köklerinin Uzakdoğu’da mitolojik çağlara kadar uzandığını ortaya koymaya çalışırken bir kısmı da insanlık tarihi kadar eski olan bu motifin Batı dünyasında da mevcut olduğunu belirtir. Bazı çağdaş araştırmacılara göre ise ilk defa Orta Asya’da Türkler arasında doğan bu ülkü, Ergenekon destanında Ergenekon’dan dışarı çıkma ve kaybedilmiş olan eski yurdu tekrar ele geçirme ideali şeklinde görülür. Kavram zamanla, gerçekleştirilmesi düşünülen idealleri ve zapt edilmesi gereken yerleri belirleyen bir sembol haline dönüşür. Orta Asya’da Oğuz Türkleri için Kızılelma, hangi yöne giderlerse gitsinler hedefleri ve kazandıkları zaferin adı haline gelir (Gökyay, 2002, s.559-561).

İsmet Çetin, Türkiz Dergisinin 2014 tarihli 25. Sayısındaki “Kızılelma” başlıklı makalesinde “Gökalp, Ömer Seyfettin, Yurdakul gibi birçok yazarın Kızılelma’yı “Turan” anlamında kullandığını ifade etmektedir ki bu elbette doğrudur. Hatta Gökalp’in Kızıl Elma şiirinin kahramanı “Ay Hanım” Bakülü’dür ki o dönemde Azerbaycan Turan ülküsünün en somut simgelerinden biridir ve Gökalp’ın Türkiye dışında Turanın en yakın halkası olarak gördüğü ülkenin de adıdır. Ancak Kızılelma kavramının “dinamizmi” dikkate alındığında ve Türklerin “dünyaya nizam” verme iştiyakları göz önünde bulundurulduğunda ve dahası Kızılelma’nın İstanbul’dan sonra Roma’ya geçtiğine dair inanış nazar-ı itibara alındığında Kızılelma’nın Turan, yani Türk Kavimlerinin yaşadığı memleketlerle sınırlı olmadığı, dünyanın bütününe işaret ettiği ve bugünkü “siyasi küreselleşme” kavramına denk bir mahiyet taşıdığı anlaşılacaktır (Coşkun, 2014, s. 31) demektedir.

Recâi Coşkun, Türkiz Dergisindeki ”Kızılelma’dan Türk İslam Ülküsüne: Türklerin Küresel Düşleri” adlı makalesinde Kızılelma’yı “Kızılelma Türklerin bütün dünyaya hükmetme ve adalet dağıtma iddia ve ülküsü ve Türklerin cihan nizamı” olarak tarif ediyor (Coşkun, 2014, 31). Türkler Tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren, Dünya devleti kurma, cihâna hükmetme, dünya barışını ve adaletini kurma peşinde olmuşlardır. Bu yüce ülkü ve ideal tarihimizde “Türk Cihan Hâkimiyeti Ülküsü “ olarak teşekkül etmiş, daha sonra “Nizâm-ı âlem” ve “İ’lâ-yı kelimetullah ülküsü” olarak devam etmiştir. Kızılelma nihâi bir hedef olmayıp, Türk Cihan Hâkimiyeti’ne, Nizâm-ı âlem’e ve İ’lâ-yı Kelimetullah’a giden yoldaki ara hedeflerin adıdır. Bir başka deyişle Cenâbı Hakk’ın Türk’e gösterdiği yer ve hedeftir. Destanlarımız, şiirlerimiz, yazılı kaynaklarımız bu yüce duygu düşüncelerle dolup taşmıştır.

Batı kaynaklarında asa ile birlikte hükümdarlık alameti olarak kullanıldığı belirtilen Kızılelma bazılarına göre İtalya’da Roma şehri, bazılarına göre de Roma’daki Saint Pierre Kilisesi’nin üzerinde bulunan ve denizden de görülebilen altın yaldızlı küre ya da bu kilisenin üstü kırmızı bakırla kaplanmış kubbesidir. Ancak bu ideal Osmanlılarda biraz daha farklı bir anlam kazanır. Oğuzlar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından Roma ve Bizans imparatorluklarının hâkimiyeti altındaki ülkelerin fethedilmesiyle Türklerin cihan hâkimiyetinin gerçekleşeceği düşüncesi ne varılması birbirini tamamlayıcı mahiyette ideallerdir. Bundan dolayı özellikle İstanbul’un fethi bir anlamda Kızılelma idealinin gerçekleşmesi şeklinde yorumlanmıştır (Gökyay,2002, 559-561).

Türkeş’e göre “Kızılelma, ülkü yolunda kat edilmesi gereken mesafeyi, alınması gereken hedefi gösterir” (Türkeş 1978: 146). Larousse’dan aktarılana göre de “Nerede olduğu ya da olacağı belirtilmeyerek yeryüzündeki bütün Türklerin birleşip kuracakları ideal ülke veya bütün Türklerin bir araya toplanması ülküsü” şeklinde tanımlanmıştır (Kırzıoğlu, B.Ç. 1997, s. 89).

M.H. P. Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, Kızılelma’yı şöyle tarif ediyor:

“Kızılelma ülküdür, ülküsüzler anlayamaz. Kızılelma âleme nizam iradesinin tezahürüdür, iradesizler tanıyamaz. Kızılelma Türk milletinin cihana hâkimiyet mefkûresi ve sembolüdür, Türk düşmanları tanımlayamaz, işbirlikçiler idrak edemez. Kızılelma, pazarda alınıp-satılan elma değildir. Türk milletinin ilahi sır gibi asırlardır vicdanında yaşatıp büyüttüğü milli ahlakı, milli asabiyeti, milli varlığının istikbal nurudur. Kızıl ruhlar, kirli emeller, gizli ve kindar hevesler Kızılelma’dan gocunsa da, Türk milletinin Kızılelma’sı vardır, mutlaka bir gün ulaşılacaktır. Merhum Ziya Gökalp bakınız ne diyordu: ‘Zemini mefkûre, seması hayal; bir gün gelecek, fakat şimdilik masal’ Kızılelma gideceğimiz, gitmek istediğimiz, izimizi kazıyıp ismimizi tarihin alnına yazacağımız her yerdir. Merhum Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Malazgirt Marşı’nda, ‘Kızılelma’ya hey Kızılelma’ya’ derken elbette İ’lay-ı Kelimetullah’ı haykırıyor, Türk milletinin özlemlerini seslendiriyor, milli hedef ve hayallerinin önünü açıyordu” (https://www.iha.com.tr/haber-mhp-lideri-bahceliden-kizil-elma-sirktir-aciklamasina-sert-tepki-706052/).

Erdoğan: 2071’i Kendimize Bir Ufuk Çizgisi, Bir Kızılelma Olarak Belirledik

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da Malazgirt zaferinin 900. Yıldönümünde yapmış oldukları konuşmalarında 2023, 2053 hedeflerimize dikkat çektikten sonra Anadolu’nun fethinin bininci yılı olan 2071’i bir ufuk çizgisi, bir Kızılelma olarak belirlediklerini ifade etmiştir.

Sevgili Muşlular, Türkiye’nin dört bir yanından Malazgirt’e gelen aziz vatandaşlarım, değerli kardeşlerim, sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.

Gönlü bizimle beraber olan dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerime Malazgirt’ten sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum. Malazgirt Zaferi’nin 900’üncü yıldönümünde yazılan o güzel marşta ne diyor:

“Yiğitler kan döker, bayrak solmaya,

Anadolu başlar, vatan olmaya…

Kızılelmaya’ya hey… Kızılelma’ya!

En güzel marşını vurmadan mehter

Ya Allah… Bismillah… Allahuekber.”

Tıpkı 2023 gibi, tıpkı 2053 gibi, 2071’i de kendimize bir ufuk çizgisi, bir Kızılelma olarak belirledik. Sultan Alparslan, 1071’de Malazgirt’teki zaferiyle Anadolu’nun milletimize kapılarını açmıştı. Biz de, 2071 vizyonumuzla, bu çerçevede hayata geçireceğimiz projelerle Anadolu’yu yeniden gönül coğrafyamızın atan kalbi, nefes alan ciğeri, düşünen beyni, her anlamda merkezi haline getireceğiz…

Kardeşlerim,

Büyük devlet olmak, güçlü ülke olmak, müreffeh millet olmak kolay değil. Bunun için hem vatanımıza yönelik saldırılarla mücadele edeceğiz, hem de daha çok yatırım yapmak, daha çok üretmek, daha çok ihraç etmek, daha çok istihdam etmek suretiyle kalkınmamızı sürdüreceğiz. Bizim bir medeniyet iddiamız var. Medeniyetleri, “Taş üstünde taş koymayanlar” değil, “Taş üstüne taş koyanlar” kurabilir, geliştirebilir, yükseltebilir. Bunun yolu da çalışmaktan geçiyor. Eğer siz kendiniz için çalışmazsanız, birileri gelir sizi kendileri için çalıştırır.

Şunu unutmayalım: Tıpkı Sultan Alparslan’ın, tıpkı Selahattin Eyyubi’nin, tıpkı Yavuz Sultan Selim’in, tıpkı Gazi Mustafa Kemal’in yaptığı gibi, ancak bir ve beraber olursak bu zulmün, bu kötü gidişin önüne geçebiliriz. Türkiye’nin 2023 hedefleri, sadece bizim değil, tüm coğrafyamızın kurtuluşunun anahtarıdır. Türkiye’nin 2053 ve 2071 vizyonları, bizimle birlikte tüm kardeşlerimizin aydınlık geleceğinin müjdecisidir. (Recep Tayyip Erdoğan, Anadolu’nun Fethi 1071 Malazgirt Töreni | Muş | 26 Ağustos 2017, 2023’e Doğru-4. Yeni Türkiye Vizyonu Birinci Baskı: 2018 (© Cumhurbaşkanlığı Yayınları, 2018)

Erdoğan’ın Yenikapı Demokrasi ve Şehitler Mitinginde yapmış olduğu konuşmasında, Abdürrahim Karakoç’un Kara Haber adlı şiirinden bir dörtlük okuyarak Kızılelma’nın sınırlarına işaret etmiştir:

Hep söylüyorum, bizim fiziki sınırlarımız başkadır, gönül sınırlarımız başkadır. Ne diyor şair:

“Ellerin yurdunda çiçek açarken,

Bizim ile kar geliyor gardaşım.

Bu hududu kimler çizmiş gönlüme,

Dar geliyor dar geliyor gardaşım.”

Evet, bizim gönül sınırlarımız bizi kardeşi ve dostu olarak gören her toplumu, her coğrafyayı kapsayacak kadar geniştir. İnşallah önümüzdeki dönemde hem kendi insanımızın, hem umudunu bize bağlamış dünyanın tüm mazlumlarının yüzünün güleceği bir dönem olacaktır (Erdoğan, 07.08.2016, https://www.tccb.gov.tr/konusmalar/353/49925/demokrasi-ve-sehitler-mitinginde-yaptiklari-konusma’dan ).

İsmet Çetin’e göre” “Kızılelma kelime anlamıyla, Türkler, özellikle Oğuz Türkleri arasında cihan hâkimiyetinin sembolü olarak ifadesini bulmaktadır. Kızılelma, Türklerin yaşadıkları bölgeye göre batı yönünde ulaşılması gereken bazen bir belde, bazen de bir ülkedeki taht veya mabed üzerinde pırıldayan veya Cihan hâkimiyetini temsil eden som altından yapılma bir yuvarlak veya toptur. Bu top bazen zaferin işareti, bazen hâkimiyetin sembolü bazen de fethedilmek üzere hedef seçilen yerin sembolü olarak ifade edilmiştir” (Çetin, 2018, s. 36).

Cenâb-ı Hakk, insanı kendisini tanıması, bilmesi, ibadet ve itaatle kulluk etmesi için (Zariyat 51/56), en güzel biçimde (Tin 95/4) yaratmış; şan ve şeref vermiş, yarattıklarının çoğundan üstün kılmış (İsra 17/70), başıboş bırakmamış (Kıyame 75/36) ona bir takım ülkü ve hedefler göstermiş, sorumluluklar vermiş, emanet yüklemiş (Ahzâb 33/72) ve yeryüzünde halifelik görevi vermiş (Bakara 2/30; Sad, 38/26) ve yeryüzünü imar etmekle görevlendirmiştir (Hud 11/66). Cenâb-ı Hakk, aynı zamanda mallarımızla ve canlarımızla Allah yolunda cihad etmeyi (Saf 61/10-11), Dini, ırkı ne olursa olsun mazlum erkek-kadın ve çocuklara sahip çıkmayı (Nisa 4/75); Fitne ortadan kalkıp Allah’ın dini tam anlamı ile egemen oluncaya kadar Allah yolunda savaşmayı ve düşmanlara karşı hazırlıklı olmayı (Bakara2/193; Enfal/60), Müslüman olamayanlara karşı Kur’an ile (Kur’an-ı kerimin gösterdiği şekilde) mücadele etmeyi (Furkan 25/52) emretmiştir. Âlemlere rahmet ve bereket olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz de tarihimizde Kızılelmalarımız arasında yer alan İran’ın, Bizans’ın, İstanbul’un ve Roma’nın fethini Müslümanlara hedef olarak göstermiştir. İstanbul’u fethedecek sultanı-emiri ve ordusunu “ne güzel Emir, ne güzel ordu” diyerek övmüştür. (1)

(1) İstanbul’un fethini kesin bir ifadeyle haber veren bu hadis, Kütüb-i Site döneminde, hattâ öncesinde tasnif edilmiş kaynaklarda yer almaktadır. Ahmet bin Hanbel’in Müsned’i ve bizzat Buhari hazretlerinin hadis ravilerini tetkik için yazdığı et-Tarihu’l Kebir ve et-Tarihu’s-Sağir’i, İbni Ebî Hayseme’nin Kitabu’t-Tarih, Bezzar’ın Müsned’i İstanbul’un fethini kesin bir dille müjdeleyen hadisimizin tasnif dönemine ait kaynakları olmaktadır. Daha sonraki dönemlerde Tebarani’nin el-Mu’cemu’l Kebir, İbni Kayyim’in Mu’cemu’s-Sahabe’si, Hâkim en-Nişaburi’nin Müsdetrek’i hadisimiz için önemli kaynaklardır. (İsmail L. Çakan, Fetih, Fatih ve İstanbul Sempozyumu Bildirileri s:50) İstanbul’un, Bizans’ın, İran’ın ve Roma’nın fethi ile ilgili hadisler başta Sahih-i Müslim olmak üzere diğer hadis külliyelerinde de yer almıştır. Bak: Sofuoğlu, M, Sahih-i Müslim ve Tercemesi, 8. cilt, s. 452-453- 2920 nolu hadis)

KAYNAKLAR:

· MHP Parti Tüzüğü 2009 · Ülkü Ocakları, Eğitim Programı, www.ulkuocaklari.org.tr

· MHP, 24 Haziran 2018 Seçim Beyannamesi

· Meydan Larousse, cilt: 7

· Gökyay, (2002).“Kızılelma”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cilt: 25, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayını

· Coşkun, R. (2014). “Kızılelma’dan Türk İslam Ülküsüne: Türklerin Küresel Düşleri”, Düşünce *

· Türkeş, A. (1978). Dokuz Işık, İstanbul: ÜL-KOR Kitap Evi.

· Çetin, İ.(2018), Kızılelma, Ankara: Kurgan Edebiyat yayınları:42.

· Recep Tayyip Erdoğan, Anadolu’nun Fethi 1071 Malazgirt Töreni | Muş | 26 Ağustos 2017, 2023’e Doğru-4. Yeni Türkiye Vizyonu Birinci Baskı: 2018 (© Cumhurbaşkanlığı Yayınları, 2018)

· Recep Tayyip Erdoğan, 07.08.2016, https://www.tccb.gov.tr/konusmalar/353/49925/demokrasi-ve-sehitler-mitinginde-yaptiklari-konusma’dan

· Sofuoğlu, M, Sahih-i Müslim ve Tercemesi, 8

· İsmail L. Çakan, Fetih, Fatih ve İstanbul Sempozyumu Bildirileri, 1990

· Kırzıoğlu, B. Ç. (1997), “Kızılema’nın Türklük İçin Anlamı ve Cengiz Aytmatov’un Kızıl Elma Hikâyesi”, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 7

 

Muharrem GÜNAY SIDDIKOĞLU