İSLAM DÜNYASININ EN BÜYÜK PROBLEMİ BİLGİSİZLİK VE CAHİLLİKTİR
İSLAM DÜNYASININ EN BÜYÜK PROBLEMİ BİLGİSİZLİK VE CAHİLLİKTİR Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)
Bir Müminde bulunması gereken en önemli özelliklerin başında en az kendine yetecek kadar ilim sahibi olmak gelir. Kur’an-ı Kerim’in üzerinde önemle durduğu konuların başında ilim gelir. İlim kavramı sözlükte; bilgi, bilmek, herhangi bir konu, olay ve hususta bilinen şey, malûmat, aklın ve duyuların mevzuuna giren her şeyin tanınmasını sağlayan vasıf; sağlam ve kesin bir biçimde bir şeyin gerçeğini bilmek gibi anlamlara gelir.
İslamî terminolojide ise ilim, akıl ve duyu vasıtalarıyla elde edilen veya Allah’ın vahiy yoluyla doğrudan doğruya gönderdiği, içinde asla şüphe ve zan bulunmayan kesin bilgiye denir.
İlim kavramı türevleriyle birlikte Kur’an’da, 750’ye yakın ayette geçmekte olup, Allah ve O’nun yarattıklarından şuur sahibi olan insan ve melekler için kullanılmıştır. Bununla birlikte, okumak, düşünmek, ibret almak, akıl, nazar, hikmet, fikir, âyet gibi ilim ile ilgili kavramlar da dikkate alındığında, Kur’an’daki her dört âyetten birinin ilimle ilgili olduğu görülür.
Kur’an-ı Kerim, ilk nâzil olan “İgra’ bismirabbikellezi halag halagal insâne min alag. İgra ve rabbükel ekremullezî alleme bil galem allemel insâne mâlem ya’lem:Oku yaratan Rabbinin adıyla oku! O Allah, insanı bir alak (kan pıhtısı)’tan yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rabb ki, kalemle insana yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” (‘Alak, 96/1-5) âyetiyle biz Müslümanları ilim öğrenmeye, okumaya, yazmaya, düşünmeye, araştırmaya teşvik etmiştir. Bunun yanında Kur’an, temel bilgi vasıtaları olarak kalem (Kalem, 68/1; ‘Alak, 96/4), mürekkep (Kehf, 18/109) ve yazıdan (‘Alak, 96/4) bahsetmiş, ilim sahipleri ile ilim sahibi olmayanların asla eşit olamayacağını (Zümer, 39/9) bildirerek ilmin önemine işaret etmiştir.
Bilgi Üstünlük Vesilesidir.
İnsanları bir tarağın dişleri gibi eşit gören İslam dini bu kuralı takva ve ilim sahibi olmak konusunda bozar. (Bak. Hucurat, 13, Zümer, 9) İslama göre bilgi üstünlük vesilesidir. Tarih boyunca da bilen, okuyan, bilim ve teknoloji üreten toplumlar bilmeyen, okumayan, araştırmayan toplumları tehakküm altına almışlardır. Bilmeyen, araştırmayan, bilgi ve teknoloji üretmeyen toplumlar bilen, araştıran ve üreten toplumların kölesi olmaktan kurtulamamışlardır.
İslam, insanın yaratılışına uygun son ve mükemmel bir din olduğu için bütün Müslümanlara ilmi farz kılmıştır. Her Müslüman’ın dinî vecibelerini yerine getirecek, helal ile haramı, Hakk ile batılı birbirinden ayırt edecek kadar ilim sahibi olması farz-ı ayındır. Nitekim Hz. Peygamberimiz (s): “Kadın ve erkek her Müslüman’a ilim öğrenmek farzdır.” (İbni Mâce, Mukaddime, 17) buyurmuştur.
Geliniz Biraz İman Edelim
Nasıl ki İlmin imana dayanması gerekiyorsa imanın da ilme dayanması gerekir. İman, ilme dayanmazsa onun doğruluğu veya yanlışlığı bilinemez. Dolayısıyla ilim, imana götüren bir rehberdir. İlim ancak akılla mümkündür. Dinî yükümlülüklerde akıl aranır ki; “aklı olmayanın dini de yoktur.” (Buhârî, Hudud, 22, Talâk, 11; Ebû Davud, Hudud, 17; Tirmizî, Hudud,1; İbn Mâce, Talâk, 15) hadisi bu gerçeğe işaret eder. Peygamberimizin ashabının “Gelin, biraz iman edelim.” sözleriyle “Gelin, biraz ilim müzakere edelim, tefekkür edelim.” manasını kastetmeleri onların ilme, tefekküre, araştırmaya verdikleri önemi çok iyi ortaya koymaktadır. Çünkü iman olgusunda; ilmin ve aklın yeri büyüktür. Şöyle ki, iman aklî verilere yani ilim temeli üzerine oturmazsa zan, şüphe ve tahminden ibaret kalır ki, bunun Kur’an açısından hiçbir değeri yoktur. Bu yüzdendir ki Kur’an-ı Kerim, ilmî düşünce ve tefekküre dayanmayıp körü körüne atalarından devraldıkları kültürel miras üzerine hareket etmelerinden dolayı müşrikleri eleştirmektedir. (Bakara, 2/170; Mâide, 5/104; Zuhrûf, 43/22).
Hz Peygamber de (s) “Hikmet, müminin yitik malı gibidir, onu nerede bulursa onu almaya herkesten daha çok hak sahibidir.” (Tirmizî, İlim 19; İbn-i Mâce, Zühd, 17) buyurarak ilmî araştırmalar ve incelemeler/gözlemler yapmı bizlere hedef göstermiştir. Müslümanlar, çok erken dönemden itibaren ilim ve hikmet adına çok iyi çalışmalar ve eserler ortaya koymuşlar; Mekke, Medine, Şam, Kahire, Kudüs, Bağdat, İstanbul, Kurtuba, Buhara, Semerkand gibi daha pek çok İslam şehri ilim ve kültür merkezi haline gelmiş başta Avrupa olmak üzere dünyanın her tarafından ilim tahsil etmek isteyenler bu merkezlere akın etmişlerdir.
Okumayı emreden ayetler, Kur’an-ı Kerim’in ilk nazil olan ayetleridir. Peygamberimiz Hira mağarasında iken nazil olmuştur. Peygamberimiz, kendisine Peygamberlik verilmeden önce Mekke’de bulunan Nur dağındaki Hira mağarasına gider, orada günlerce kalırdı. Peygamberimiz burada hem kendi varlığı hakkında hem de her çeşit değer ölçülerini yitirmiş olan ve sosyal yönden çok kötü durumda bulunan o günkü toplumun, bu durumdan nasıl kurtulacağı hakkında düşünürdü. İşte bir gün Peygamberimiz Hira mağarasında düşünceye daldığı sırada Cebrâil aleyhi’s-selam gelerek kendisine bu ayetleri getirmiş ve Peygamber
olarak görevlendirilmiş olduğu müjdelemişti. İbn Kesir Tefsirinde bu ayetlerle ilgili olarak şöyle diyor: “Kur’an-ı Kerim’den ilk nazil olan bu mübarek âyetlerdir. Bunlar, Allah’ın biz kullarına ilk rahmeti ve ihsan ettiği ilk nimetidir.”(Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm, İbni Kesir, c. 4, s. 528.)
Bu âyetler “Oku” diye başlıyor, “Oku” emri Allah’ın biz kullarına ilk emridir. Âyet-i Kerime’de okuma emredilirken neyin okunacağı belirtilmemiştir. Kişinin kendisi, içinde yaşadığı toplum, hatta insanlık için yararlı olacak bütün ilimlerin okunup öğrenilmesi bu emrin kapsamı içindedir.
Ancak okumaya başlarken, Allah’ın adını anarak O’ndan yardım dileyerek başlanılması emrediliyor. Besmele, her işimizin başında bir anahtar görevi görür. “Bismillâhi’r-Rahmani’r-Rahim” demeden, Allah’ın adını anmadan başlanılan her hangi bir işte başarıya erişilemeyeceği Peygamberimiz tarafından bildirilmiştir. Onun için okumaya bizi yaratan Allah’ın adı ile başlamak gerekir.
Okumaktan Mâna Ne?
Okumak, bizi yaratan Rabbimizin adıyla okumak, aynı zamanda Allah’ın varlığını, birliğini bilerek ve tanıyarak, O’na iman ederek okumak demektir.
Derviş Yunus’un dediği gibi:
“Okumaktan mana ne
Kişi Hakkı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir.”
Yunus Emre’nin de dediği gibi bilmek için okumak gerekir. Okuyan insanın da ilk önce kendi yaratanını bilmesi gerekir.
Hangi Amel Daha Üstündür?
“Hz. Peygamber’e amellerin hangisinin daha üstün ve efdal olduğu sorulduğunda, şöyle cevap verdi: ‘Allah’ı bilmek’. Ne tür bir bilgiyi kastettiği sorulduğunda, yine ‘Allah’ı bilmek’ diye cevap verdi. Ashab ‘Biz amelden soruyoruz, siz ise ilimden haber veriyorsunuz’ diye itiraz edince, Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: ‘Allah’ı bilerek yapılan amel ne kadar az olursa olsun insana fayda verir. Allah’ı bilmeksizin yapılan ameller ise, insana bir fayda sağlamaz’.” (İbn Abdilberr (Enes’den)
Alak suresi 1–5. ayetlerde okuyup öğrenmek gibi önemli bir işe başlarken Allah’ın adını anarak başlamamız özel olarak emrediliyor.
Okur-yazar olmayan bir Peygambere inen ilk âyetlerde okumaktan ve kalemle yazmaktan söz ediliyor, “Rabbin insanoğluna kalemle yazmayı öğretmiştir.” deniliyor, kalem o gün olduğu gibi bugün de insan hayatında en etkili öğretim aracıdır.
İslâm, insanın yaratılışına uygun bir din olduğu için bütün Müslümanlara ilmi farz kılmıştır Her Müslüman’ın dinî görevlerini yerine getirecek, helâl ile haramı, hak ile batılı birbirinden ayırt edecek kadar bilgi sahibi olması farzdır Nitekim Hz Peygamber (sas): “İlim tahsil etmek her Müslüman erkek ve kadına farzdır” (İbn Mace, Mukaddime, 17) buyurmuştur İslâm’da ibadet dahil her şey, gösteriş ve riyadan uzak olarak Allah rızasını kazanmak için yapılır. İlmi de Allah rızasını kazanmak ve insanlara faydalı olmak için öğrenmek gerekir. Övünmek ve başkalarına karşı üstünlük taslamak için ilim öğrenmek mekruhtur
Allah, kendisinin bilinmesini arzu etmiş ve bu kâinatı yaratmıştır. O halde, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri bundan öğüt alır” (Zümer Süresi, 9) Ayet-i kertmesi ile murad edilen, insanoğlunun, yaradılışının sırrını, hikmetini bilmesidir. Yaradılışın sırrını bilmek için o yaradılışın ve yaratılmışların kanunlarını bilmek, ilim sahibi olmak, “müspet” denen ilimleri öğrenmek gerekir. Bilen kişi her şeyden evvel Allah’ı bileceğinden, Allah’tan en çok korkan, en doğru yolda olan da o kimse, yani alim, bilgi sahibi olandır (Kullarından yalnız âlimler Allah’tan korkar. Allah şüphesiz aziz’dir, gafur’dur) (Fatır Süresi, 28).
“Allah kendisinden başka ilah olmadığına adaletle şahadet etti. Melekler ve ilim sahipleri de O’ndan başka ilah olmadığına şahadet ettiler.” (âli İmran/18)
“De ki: ‘Benimle sizin aranızda Allah Teâlâ’nın ve Kitab’ın ilmine sahip olanların şahitlik etmesi yeter.” (Ra’d/43)
Dikkat edildiğinde görülecektir ki, bu ayetlerde Allah Teâlâ (c.c) önce kendi zatından başlayarak birliğine şahadet etmekte, ikinci olarak melekleri, üçüncü olarak da âlimleri bu gerçeğe şahit göstermektedir. Bu ise, ilmin ve âlimin yüceliğini gösteren çok büyük bir delildir.
Kur’an-ı Kerim’de birçok misaller verilmiştir. Bu misaller her devre uygun, her zamanın olaylarına tatbik edilecek genişlikte ve ehemmiyette misallerdir. Onları, verildiği şekilde ve birer müşahhas örnek’ten ziyade, zamanları aşan birer ibret dersi olarak mütalaa etmek lazımdır. Allah Ankebüd Süresinde buyuruyor ki: “Biz bu misalleri insanlar için zikrediyoruz, ama onları âlimlerden başkası düşünüp anlayamaz”…
İslam Dünyasının En Büyük Problemi Bilgisizlik Ve Cahilliktir
Peygamber Efendimiz birçok hadislerinde ilmin ehemmiyetine işaret buyurmuş, İslam’ın ilme verdiği önemi dile getirmiştir. Medine’yi, Ravza-i Mutahhara’yı ziyaret edenler görmüşlerdir ki Peygamberimizin mübarek mezarlarının bulunduğu yerin arkasında dikdörtgen şeklinde bir saha, diğer mescit seviyesinden bir miktar yükseltilmiş, bir sofa” şeklinde inşa edilmiştir. Orayı ziyaret bahtiyarlığına erişenler bu mahalde namaz kılmaya bilhassa dikkat ve îtina/özen gösterirler. Hicret’ten hemen sonra, Mescidi-i Nebevi’nin bir tarafına yapılan bu ”sofa” veya platform, İslamiyet’in ilk üniversitesi olmuştur diyebiliriz. Buraya gelen talebeler bu “suffa” da toplanırlar ve ilim tahsil ederlermiş. Onun için onlara “Ehl-i suffa-Ashab-ı suffa” demek adet olmuştur. Rasulullah Efendimiz bir gün mescide girdiklerinde bir grup insanın Kur’an okuyup dua ettiklerini, başka bir grubun da ilim tahsil ettiğini görür ve der ki: “Hepsi de hayırlı iş üzerindeler. Bunlar Kur’an okuyup Allah’a dua ediyorlar. Allah dilerse onlara istediklerini verir, dilerse vermez. Şunlar da öğreniyor ve öğretiyorlar. Ben muallim olarak gönderildim”… Ve ilim tahsil edenlerin yanına oturur…
En Büyük Muallim Hz. Muhammed’dir
En büyük “muallim” Peygamber Efendimizdir. Kendisi bu muallimlik vazifesini tam yaptığına da Veda Hutbesi’ni irad buyururken orada bulunan insanları, o bahtiyar kimseleri şahit tutmuş, “Şahit ol Ya Rab” diyerek bu sözü üç defa tekrarlamış şahadetin Cenabı Hakka ulaşmasına dua etmiştir.
Resûlullah (s) buyurmuştur: “İlim talebi her Müslüman’a farzdır. İlmi ehlinden başkasına veren, domuzlara cevher, inci ve altın gerdanlık takan kimse gibidir.” Burada hemen bazı müfsitlerin sapık iddia ve düşüncelerine de cevap vermek isterim. Onlar İslamiyet’in zuhuru sırasında müspet ilimlerin, mesela matematiğin, mesela fizik ve kimyanın mevcut olmadığını, dolayısıyla, burada zikredilenin sadece “Din ilmi” olduğunu, böylece, İslam’ın “müspet” denen ilimlerle alakasının bulunmadığını ileri sürerler. Böylece kafaları bulandırmaya, insanların düşüncesini saptırmaya çalışırlar. Bunlara en iyi cevabı gene Rasulullah Efendimiz vermiş, “İlim Müslümanın yitik malıdır; nerede bulursa alır. İlim Çin’de de olsa onu arayınız – İlim talebi her Müslüman’a farzdır.” buyurmuştur.
Allah ve Resulünün okuma ve yazmaya verdiği önem Bedir savaşı sonrasında açıkça görülmüştür. Sevgili Peygamberimiz Bedir savaşında esir düşen müşrikler için fidye olarak adam başına 4 bin dirhem ücret biçtiği halde, bunların arasında okuması yazması olanların Medineli 10 Müslüman’a okuma yazma öğretmek suretiyle serbest bırakılmalarını emretmişti.
İslam Dünyasının En Büyük Problemi Bilgisizlik ve Cahilliktir
Bize göre İslâm dünyasının en büyük problemi bilgisizlik ve cehalettir. İslam’a göre bir Mümin bildiği işi yapmalı ve yaptığı işi de iyi bilmelidir. Yarım imam dinden, yarım doktor candan eder sözü boşuna söylenmemiştir.
İslâm’a göre ilim ve hikmet müminin yitik malıdır; mümin, yerine ve söyleyene bakmaksızın onu nerede bulursa almalıdır. Her kötülüğün, hatta küfür ve şirkin de başı bilgisizlik ve cehalettir Yüce kitabımızda “insanın cahillerden olmaması (En’âm, 6/35; Hûd, 11/46), cahillerden yüz çevrilmesi gerektiği (Bakara, 2/67; Ar’âf, 7/199)” bildirilmiştir. İslâm dünyasının bu günkü perişan halinin sebebi de cehalettir. Küfrün ne demek olduğunu bilen bir kimse kâfir olmaz Şirkin ne demek olduğunu bilen, Allah’a ortak koşmaz, Allah’tan başkasına ibadet etmez Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim’de “Sakın ha cahillerden olma!” (el-En’âm, 6/35) buyurulmuştur Kur’an-ı Kerîm’in açıkça ifade ettiğine göre “Kulları içerisinde Allah’tan ancak âlimler korkar.” (el-Fâtır, 35/28)
İslâm Dünyasının Bu Günkü Durumu
Başta petrol olmak üzere birçok yer altı ve yer üstü zenginliklere sahip olmasına rağmen bu günün İslam dünyası başta bilim ve teknoloji olmak üzere sanayileşme, üretim, sağlık ve eğitim gibi alanlarda Batı’nın çok gerisindedir. Bu gün dünya üzerinde 57 tane İslâm Ülkesi bulunmaktadır fakat bunların tamama ekonomi açısından bir İtalya etmemektedir. Bu durumun en başta gelen sebebi ise “Bilimi, teknolojiyi ve çalışmayı” terk etmek ve dünya ile ahiret dengesini kuramamak, Yahudilerin ve Hıristiyanların oyuncağı olmaktır.
Dünyada İstanbul’un nüfusu kadar (14 milyon) Yahudi olduğu halde en ünlü bilim adamları onlardan çıkmış ve Yahudiler ABD başta olmak üzere dünyaya hükmediyorlar.
En ünlü bilim adamları onlardan; Albert Einstein, Sigmund Freud, Karl Marx sadece bunlardan bir kaçı…En en zengin işadamları da yine Yahudi…
George Soros (finansçı), Ropert Murdoch (medya devi), Ralph Lauren (Polo’nun sahibi), Levi Strauss (Levi’s Jeans’ın sahibi), Howard Schultz (Starbuck’s) ve Sergei Brin (Google) bilinen örnekler…En ünlü ve en etkili politikacılar da Yahudi… ABD’yi yöneten güç de dahil… Peki ya Müslüman toplumu… Dünyada Müslüman sayısı 1.5 milyar, ticaret, üretim, bilim, güç söz konusu olduğunda Müslümanların ve Müslüman devletlerin esamesi okunmuyor. Pakistanlı bilim adamı Dr. Faruk Saleem’in ortaya koyduğu rakamlara bir göz atalım… Son 105 yılda Yahudiler 100′ün üstünde BİLİM dalında Nobel ödülü kazandı. 1.4 milyar Müslüman içinden ise bu zamana kadar sadece 3 Nobel ödülü alan bilim adamı çıktı. Bunlar Pakistanlı Prof. Dr. Muhammed Abdüsselam (1979), Mısırlı Prof.Dr. Ahmed
Zewali(1999) ve Türk bilim adamımız Prof. Dr. Aziz Sancar (2015)’dır. Sakın bana “Nobel torpili” yapmışlar demeyin! Zira “bilim” alanındakiler Orhan Pamuk’a verilen ödüle pek benzemez. Proje, ispat, sonuç gerektirir… Bu tablo Müslüman ülkelerin bilime ve ARGE’ ye sıfır yatırım yaptıklarının göstergesidir. Geri kalmışlığın, başarısızlığın temel nedeni de işte budur. Çağımızda bilime hükmeden, dünyaya hükmediyor… Sadece Yahudiler değil, Hıristiyan ülkeler ile Müslüman ülkeler arasında da büyük bir uçurum var…
Rakamlara bakalım; İslam Konferansı Örgütüne üye 57 İslâm ülkesinde 500 civarında üniversite varken bu sayı sadece ABD’de 5 bin 758’dir. Eğitim seviyesine gelince… Hıristiyanlar içinde okuma-yazma oranı yüzde 90… 15 Hıristiyan ülkesinde ise bu oran yüzde 100 Peki Müslüman ülkelerde durum ne? Okur-yazar oranı yüzde 100 olan hiç bir islam ülkesi yok… En iyi oran ilköğretim düzeyinde, o da yüzde 50… (Türkiye’de % 88) Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki toplam bilim adamı sayısı sadece ve sadece 230… ABD’de sayı 4 bin, Japonya’da ise 5 bin… Bilime yatırım yapılmadığı gibi üretimde de yoklar. ABD tek başına 12 trilyon dolar değerinde mal ve hizmet üretiyor… Çin 8 trilyon dolar, Japonya 3.8 trilyon dolar ve Almanya 2.4 trilyon dolarlık üretim yapıyor… Peki müslüman ülkeler ne yapıyor dersiniz? Petrol zengini Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Katar’ın toplam üretimi sadece 500 milyar dolar…Üstelik bu üretimdeki asıl dilimi petrol oluşturuyor. Petrol dışında üretim neredeyse “sıfır”…
Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan’da kitaplar ortalama 100.000 tirajla basılırken, Türkiye’de bu rakam 2 ila 3 bin civarında basılmaktadır. – Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yıllık kitap alımı, ortalama 100 ABD doları, Türkiye’de ise bu rakam 10 ABD dolarının altındadır. – Türkiye’de her 100 kişiden sadece 4,5 kişi kitap okuyor.
– Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu’nda, kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. Sıradadır.
Türk Çocukları Ne Kadar Kitap Okuyor?
Çocuk Vakfınca yapılan ”Türkiye’nin Okuma Alışkanlığı Karnesi” araştırmasında, temel ihtiyaç maddeleri sıralamasında Türkiye’de kitabın 235. sırada yer aldığı, kitap için yılda kişi başı 45 sent harcandığı ve genel olarak düzenli kitap okuma alışkanlığı oranının binde 1 olduğu belirlendi.
Vakıftan yapılan yazılı açıklamada, araştırma sonuçlarına göre, nüfusun yüzde 88’inin okur-yazar olduğu belirtilerek, Türkiye’nin temel okur-yazarlık düzeyinin iyi durumda olduğu, ancak ilköğretimin 6. sınıfından itibaren okuma ilgisinin azaldığı, 6-13 yaş grubu okullaşma oranının kızlarda yüzde 87, erkeklerde yüzde 92 olduğu kaydedildi.
Erkeklerde 25 yaş ve üstü nüfusun yüzde 71’inin ilkokul mezunu, 25 yaş ve üstü kadın nüfusunda ise bu oranın yüzde 27 olduğu, okul öncesi nüfusun (0-6 yaş grubu) 8.5 milyon olduğu, 0-2 yaş grubundakilerin yüzde 1’inin, 3-4 yaş arasındakilerin yüzde 3’ünün ve 5-6 yaş grubundakilerin ise yüzde 16’sının okul öncesi eğitim aldığı bildirildi. Öğrencilerin yüzde 60’ının mevcudu 30 ve daha kalabalık sınıflarda okuduğu belirtilen açıklamada, dünya ortalaması 26 olan derslik başına düşen öğrenci sayısında, en kalabalık sınıfların İstanbul’da bulunduğu, okullarda program dışı okuma etkinliklerine çok az yer verildiği, çocuk kitapları, gazete ve dergilerden yararlanma oranının çok düşük olduğu, öğrencilerin kütüphane alışkanlığının zayıf olduğu, köy çocuklarının yüzde 60’ının ilköğretimde ders kitabı dışında kitap okumadan mezun olduğu kaydedildi.
Araştırma sonuçlarına göre, Uluslararası Okuma Becerilerinde Gelişim Projesi (PIRLS) çerçevesinde 35 ülke arasında Türkiye’nin 28. sırada olduğu, ihtiyaç maddeleri sıralamasında Türkiye’de kitabın 235. sırada yer aldığı, uluslararası ortalamada öğrencilerin evlerinde 25’ten fazla kitap bulunurken, Türkiye’de çocukların sadece yüzde 19’unun evinde 25’ten fazla kitaba sahip olduğu belirtildi.
Gençlerin Yüzde 70’i Yetmişi Hiç Okumuyor
Türkiye’de yılda kişi başı yapılan kitap harcamasının 45 cent olduğu, gençlerin yüzde 70’inin hiç kitap okumadığı, genel olarak düzenli kitap okuma alışkanlığı oranının ise binde 1 olduğu bildirildi.
Yüzde 40’ımız Kütüphane Görmemişiz
Açıklamada, araştırmaya göre, Türkiye’de nüfusun yüzde 40’ının hayatı boyunca kütüphaneye gitmediği, yüzde 31’inin birkaç kez gittiği, kütüphaneye gidenlerin ise sadece yüzde 8’inin kitap okumak amacıyla gittiği kaydedildi.
Sayısal Veriler
Türkiye’de kitap okuma konusunda çoğu Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumda. » Japonya’da toplumun % 14’ü, » Amerika’da %12’ si, » İngiltere ve Fransa’da % 21’i düzenli kitap okur iken, » Türkiye’de durum % 0, 01 yani on binde bir.
» Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan’da kitap ortalama 100.000 tirajla basılırken, Türkiye’de bu rakam 2 ile – 3 bin civarında basılmaktadır. » Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Rapor’unda kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sıradadır.
-BİR YILDA KİŞİ BAŞINA OKUMA SAYILARI: » Bir Japon bir yılda ortalama 25 kitap okuyor » Bir İsviçreli bir yılda ortalama 10 kitap okuyor. » Bir Fransız bir yılda ortalama 7 kitap okuyor » Türkiye’de 6 kişiye yılda 1 bir kitap düşüyor. Türkiye’de okuma alışkanlığına sahip olan kişi sayısı ortalama 40 bin kişi Kitap Okumak İçin Türkiye’de bir kişinin ayırdığı zamanın; » 300 katını bir Norveçli ayırıyor. » 210 katırı bir Amerikalı ayırıyor. » 87 katını bir İngiliz ayırıyor. » 87 katını bir Japon ayırıyor. » Dünya ortalaması bile bizim ayırdığımız zamandan 3 kat fazla. Kitaba, Kim Ne Kadar Para Vermiş (1995) Yılında » Norveçli 137 $ » Alman 122 $ » Belçikalı 100 $ » Avustralyalı 100 $ » Güney Koreli 39 $ » Dünya ortalaması 1, 3 $ » Türkiyeli 0, 45 $ (Kaynaklar: Çocuk Vakfı Çocuk Edebiyatı Okulu, “Türkiye’nin Okuma Alışkanlığı Karnesi”, Eylül-2006, Mehmet Doğan, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) – www.tyb.org.tr, Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) – www.tys1974.org Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği – www.ilesam.org.tr)
Sevgili Peygamberimiz, şöyle buyuruyor; ”Ümmetim adına en çok korktuğum şey , göbek iriliği,uyku düşkünlüğü ve tembelliktir.”
Atasözünde belirtildiği gibi. “Yiğit düştüğü yerden kalkar.” Biz Allah’ın ilk emri olan “OKU” maktan, “İlim tahsil etmek kadın erkek herkese farz-ı ayındır”, “Hiç ölmeyecek gibi dünya, yarın ölecek gibi âhiret için çalışın” emirlerinden ve “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” gerçeğinden uzaklaştık ve bu günkü hallere düştük. Kurtuluşumuzun çaresi
terk ettiğimiz şeylere yeniden sahip çıkmak yani düştüğümüz yerden kalkmak; okumak, bilgi ve teknoloji üretmektir…