HANGİ ERDOĞAN?
Değişip dönüşmeyi siyasetinin temeline yerleştirenlerden, dürüst, kararlı, samimi, milli ve manevi değerleri esas alan bir tavır ve icraat beklemek beyhudedir. Ne olduklarını, ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını, “değiştik, dönüştük” diyerek, zaten daha en başta ilan etmişlerdir. Haliyle, duruma göre vaziyet almak, nabza göre şerbet vermek, menfaate göre tavır belirlemek AKP siyaseti için çok normaldir.
Ciltler dolusu kitap yazılır
Söylenenin üzerinden daha birkaç saat geçmeden inkar edildiğinin, yere, zamana, mekana göre birbirinin yüzseksen derece tersi şeylerin savunulabildiğinin sayısız örneklerine şahit oluyoruz. Küçük bir çalışmayla bu konuda ciltler dolusu kitap yazılması mümkündür. Hatta bugün olmasa bile, gelecekte Üniversitelerin ilgili birimlerinin bu konuda yapacağı çalışmaları, duruma göre vaziyet alma siyasetinin ne tür ibret veren sonuçlar doğurduğuna örnek olarak, okullarda ders kitabı yapması kuvvetle muhtemeldir.
Her değer feda ediliyor
AKP’nin 10 yıllık iktidarının hergünü için çarpıcı bir örnek bulunabilecek olsa da, özellikle son dönemde yaşananlar bütün sınırları zorlamaktadır. İş çığırından çıkmıştır. Çok iddialı, çok ileri, çok çarpıcı sözler bile kısa süre içinde tersine çevrilmekte, siyasi sonuç alabilmek için namus ve şeref dahil her değer, her kutsal feda edilebilmektedir. Sosyal paylaşım sitelerinde AKP’nin zikzakları, tutarsızlıkları, kendi sözlerini, kendi icraatlarını inkarları tefrika edilmekte ve “hangi AKP” diye sorulmaktadır. Bu şartlar altında AKP’nin yüzde 50 oy almış olması, tek başına iktidarı kendileri için bir başarı görülse de, siyasetin geleceği adına çok büyük ve vahim bir tehlikedir. Zira, bu durum başkalarına da örnek oluşturmakta ve başarı sözünün eri olmakta değil, duruma göre vaziyet alma kıvraklığında aranmaktadır. Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş örnekleri ortadadır. CHP’nin de, AKP’lileşerek başarı aradığını hayret ve ibretle görüyoruz.
Sonuç ortada
Böyle bir siyasetten, böyle bir zihniyetten ülke ve millet faydasına bir sonuç çıkması imkansızdır. Bu bütün insani değerlere olduğu kadar inancımıza ve imanımıza da sığmıyor. Nitekim, sonuç ortadadır. Budanmış, yorulmuş, bütün iddialarını ve avantajlarını kaybetmiş, ülke ve millet düşmanlarının paylarına düşeni alabilmek için hiçbir kural ve sınır tanımadığı, azılı bir katilin yattığı yerden gündem belirleyip yol haritası çizdiği, dağdaki eşkıyanın kucaklandığı, haklının, doğrunun sustuğu veya susturulduğu, kuşatmaya alınmış bir haldeyiz. AKP var oldukça en küçük bir ümit ışığı görülmediği gibi, her geçen gün bir öncesini aratmaktadır.
MHP’den başka ümit yok
İnsaf ve vicdan sahibi hiç kimsenin bu durumdan rahatsız olmaması, bunu değiştirmek için elinden geleni ortaya koymaması mümkün değildir. Ancak, öyle bir düzen kurulmuş ve duruma göre vaziyet alma, menfaate göre gündem belirleme o kadar yayılmış ve yerleşmiştir ki, kurumsal yapı ve siyasi parti olarak MHP’den başka bu duruma itiraz eden parti kalmamıştır. MHP ülkenin varlığının ve birliğinin teminatı olmanın yanında, ahlakın, milli ve manevi değerlerin, dürüstlük ve samimiyetin, İslamın ve imanın sembolü, savunucusu ve uygulayıcısı durumundadır.
Tarihi konuşmalar
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu çok zor ve sıkıntılı süreçte, MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin her konuşması tarihi önemdedir. Ülkenin içinde bulunduğu durumu, ne olduğunu, ne olacağını ve ne olması gerektiğini tam ve doğru anlayabilmek için sayın Bahçeli’nin konuşmalarını dikkatle dinlemek, anlamak ve anlatmak gerekiyor. Zira, öyle bir düzen kurulmuş, gerçekler öyle bir karartmaya alınmıştır ki, Sayın Bahçeli’nin konuşmalarından ve MHP’nin açıklamalarından başka neredeyse hiçbir argüman kalmamıştır.
Sayın Bahçeli, MHP Grup toplantısında Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu çok net şekilde ortaya koymuş ve AKP’nin duruma göre vaziyet alma ustalığına örnekler vermiştir. Tamamı haber sayfalarımızda yer alan konuşmanın, çarpıcı bir bölümünü değerli okuyucularımın dikkatlerine sunmak istiyorum. Her biri sayın başbakanın kendi sözlerine dayalı, şu sorular aslında AKP siyasetinin vahim belgeleridir:
Türkiye’yi kaç başbakan yönetiyor?
“Başbakan Erdoğan katıldığı her programda, düzenlediği her yurt içi ziyarette, yaptığı her konuşmada İmralı canisinin beyanatlarını kast ederek yalana, dedikoduya ve asılsız haberlere itibar edilmemesini istemektedir.
Ve kendilerine güvenilmesini beklemektedir. Başbakan Erdoğan nesine güven duyulmasını, hangi sözüne inanılmasını istemektedir? Kısa süre önce BDP’lerin dokunulmazlığını kaldırmaya çalışan Başbakan’a mı, yoksa BDP’lilerle yapışık ikiz olduğunu tescilleyen Başbakan’a mı güvenilmelidir? BDP’lilere en ağır sözleri sıralayan Başbakan’a mı, yoksa Sinop’taki olaylardan sonra bölücü milletvekilleri arkalayan ve söz söyletmeyen Başbakan’a mı güvenilmelidir? Vatan coğrafyası üzerinde ameliyat yaptırtmam diyen Başbakan’a mı, etnik cerrahlığa soyunarak İmralı canisinin pas tutmuş neşterini zimmetine geçiren Başbakan’a mı güvenilmelidir? Teröristbaşını kast ederek, “Ben olsam asardım” diyen Başbakan’a mı, İmralı’yla çözüm sürecini başlattık diyen Başbakan’a mı itimat edilmelidir? PKK’ya yönelik olarak, “Silahlarınızı ayaklarınızın altına alacaksınız, siyasetinizi parlamentoda yapacaksınız” açıklamasını yapan Başbakan’a mı, “Döktükleri kanda boğulacaklar” diyen Başbakan’a mı inanılmalıdır? “Biz bu milletin hizmetkârıyız” diyen Başbakan’a mı, “nankör, ekmek bulamayanlar, ekmeği tepenler, al ananı da git, o oy senin olsun, önüne gelen şehit-gazi derneği kuruyor, gözünü toprak doyursun, askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diyerek herkesi azarlayan Başbakan’a mı itibar edilmelidir. Türk milleti hangi Başbakan’a, hangi Erdoğan’a inanmalı ve itibar etmelidir? Türkiye’yi kaç Başbakan yönetmektedir?”
ORHAN KARATAŞ/ ORTADOĞU