Geziyi Bırak, Diyarbakır Yanıyor
Türkiye, AKP’nin tezgahı olduğu şimdi çok daha iyi anlaşılan gezi parkı olaylarıyla ilk karşılaştığı gün, Ortadoğu Gazetesi’nin manşetinde, “Bu neyin Taksim’i” diye bir haber vardı. Daha sonraki günlerde de oynanan oyuna dikkat çekmiş ve Türk milletini uyarmaya gayret etmiştik. Bu sırada MHP lideri Sayın Bahçeli’den işin aslını ortaya koyan, AKP-PKK işbirliğini bütün çıplaklığı ile ifşa eden ve Türk milletini uyarıp yol gösteren çok hayati açıklamalar geldi.
Önce yaktırdılar, sonra kullandılar
Bütün uyarılara ve sağduyu çağrılarına rağmen, AKP planladığı oyunu sahnelemekten geri durmadı. Zaten başka çaresi de yoktu. Aksi halde Obama’nın sopası inecek ve sifonun ipi çekilecekti. İmralı canisinden istenen ve beklenen yardım geldi ve Taksim’e PKK paçavraları asıldı. Türk bayrağının yakılmasına seyirci kalındı. 30-40 kişilik bu gruba günlerce hiçbir müdahalede bulunmadılar ve istedikleri kaos ortamının sağlanmasını başardılar.
Bu ülkede yaşayan herkes çok iyi biliyor ki, PKK eylemleri 30-40 kişi ile sınırlı kalmaz. Kontrollü bir gerginlik uyguladı ve haklı ve makul talepleri böylece bu pis oyunla gölgelediler. Sonra da Sayın başbakan PKK’nın yaptıklarını kullanarak dikkatleri başka yere çekti. Birden bire Türk bayrağını hatırladı. Yatıştırmak ve huzuru sağlamak yerine, özellikle sayın başbakanın açıklamaları ve talimatlarıyla ülkeyi daha da gerdi. Yapılan mitingler sönmek üzere olan tepkileri ve eylemleri yeniden ve çok daha fazla şekilde alevlendirdi.
Üç hilal vicdanları rahatlatır mı?
Pazar günü çıkan gazetemizin manşeti “Asıl Taksim Diyarbakır’da” şeklindeydi. Türkiye gezi parkı ile oyalanırken Diyarbakır’da ihanet doruğa çıktı. Taksim’de PKK paçavraları üzerinden kahramanlığa soyunanlar, Diyarbakır’ı tamamen bu hainlere teslim ettiklerini bu milleten saklamaya çalışıyorlar. Mitinglerinde üç hilal dalgalandırmak vicdanlarını rahatlatmaya yetermiş midir bilinmez, ama hafta sonu Diyarbakır’da yapılan ihanet toplantısında ülkenin bölünmesi konusunda hangi noktaya gelindiği acı biçimde bir defa daha ortaya çıkmıştır.
Bu sorumluluktan kurtulamazsınız
AKP ne Türk bayrağını hatırlayarak, ne üç hilali istismar ederek bu sorumluluktan ve bu sicilden kurtulamaz. Diyarbakır’da yapılan toplantının adı bile kepazeliktir. “Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı” diyorlar. Bayrağını asmışlar, dilini ayırmışlar, sınırlarını çizmişler, Kürdistan’ı kurmuşlar, şimdi de birliğini ve sorunlarının çözümünü konuşuyorlar.
Bizim hükümetimiz de milleti, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’ne astırdığı ve günlerce orada kalmasına izin verdiği çaputlarla oyalıyor. Eğer gerçektende bu konuda zerre kadar bir duyarlılık olsaydı, bu hainlere engel olunur, “Kuzey Kürdistan” ilanıyla bu ülkenin bölünmesinin önüne geçilirdi. İhanet güruhu AKP’nin sağladığı imkanlarla toplantı yapmakla kalmamış bir de sonuç bildirisi yayınlamıştır ki, bu açıklama zaten ne olup bittiğini, ne hedeflendiğini bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir.
İhanet manifestosu
Şimdi bir AKP yöneticisi çıksın, Aysel Tuğluk’un yaptığı açıklamada yer alan şu sözlerin izahını bu millete yapsın da görelim: “Kürdistan halkları kendi tercihleriyle statülerini (özerklik-federasyon-bağımsızlık gibi) belirleme hakkına sahip olduğunu, Kürdistan halklarının kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürdistan halkının kararına ve onayına bırakılması Konferansımızda ortaklaşılan bir ilkedir. Konferansımız Kürdistan’ın bir statüsü olmadan Kürt sorununun nihai olarak çözülemeyeceğini karar altına almıştır.”
Kürdistan neresi?
Hani masum ve haklı talepler vardı? Hani barış ve kardeşlik sağlanacaktı? Hani güzel şeyler olacaktı? Hani huzur gelecekti? Bu sözlerin içinde bölünmeden, ayrışmadan, ihanetten başka tek bir kelime, tek bir harf görebilen var mı? Peki, bu sözlere hükümetin her hangi bir üyesinden yapılan tek kelime itiraz duyan oldu mu? Tam tersine birbirlerini tamamlayarak gidiyorlar.
PKK istiyor, AKP yapıyor. Hayata geçirmeye uğraştıkları Anayasayla sözü edilen statüyü resmi ve legal hale getirmeye çalışıyorlar. Bu statünün ne olacağını “bağımsızlık” diyerek ilan etmişlerdir. Ve bunu da Kürdistan halkı tayin edecekmiş. Bu Kürdistan neresidir? Nerede başlar, nerede biter? Sayın başbakanın “Sivas’ın ötesi” çizgisiyle ne kadar örtüşür? Bu tayin hakkını nasıl kullanacak? İstanbul’da yapmak istedikleri “plebisit” bir alıştırma mıdır? Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, böyle giderse çok kısa zaman sonra bu soruların cevabı da kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
AKP’nin akrabaları
Bütün bu gelişmelerin sayın başbakanın ABD ziyareti sonrasına denk gelmesi çok çarpıcıdır. Obama’nın elindeki sopayla neye ayar verdiği, ne istediği artık net biçimde anlaşılmıştır. Suriye’yi bataklığa çevirmeye niye bu kadar hevesli oldukları da, artık herkesin malumudur. 4 parçalı büyük Kürdistan için bunların olması gerekiyordu. Nitekim, Aysel Tuğluk’un açıklamasında bu konuda da çok çarpıcı ayrıntılar var. Tıpkı Irak ve Türkiye’de olduğu gibi orada da sınır çizmiş ve adını koymuşlardır. Celal Talabani ve Mesut Barzani gibi AKP’nin gurur duyduğu yakın akrabalarına özel bir çağrı yapmış ve katkılarından dolayı da teşekkür etmişlerdir.
Her şey ortada. Hiçbir oyun, hiçbir tezgah AKP’nin nereden geldiğini, nereye gittiğini, neye ve kime hizmet ettiğini gizlemeye yetmiyor. Türk milleti gezi parkıyla angaje tutulurken, Türkiye taksim edilmektedir.
ORHAN KARATAŞ