ERDOĞAN: MİLLET NE DERSE O OLACAK, ALLAH NE DERSE O OLACAK
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz burada bir sistem mücadelesi veriyoruz. Olay bir sistem mücadelesidir. Erdoğan’dan sonrası ne olacak? Millet ne derse o olacak, Allah ne derse o olacak.” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfınca (SETA) Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen, “Türkiye’de Siyasal Sistemin Dönüşümü ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi Sempozyumu”nun açılışında yaptığı konuşmada, sempozyuma katkı verecek akademisyenlere teşekkür ederek, “Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı sistemine geçmek için tarihi karar arefesinde olduğu dönemde” tertip edilen bu sempozyumu düzenleyen SETA yöneticilerini kutladı.
Salonda bulunan gençlerin tezahüratları arttırması üzerine, “Bir şey dikkatinizi çekiyor mu? 18 yaş seçme ve seçilme yaşı olunca hava arttı” ifadelerini kullanan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Yine devlet başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilen ülkelerde de benzer bir manzarayla karşılaşıyoruz. Teoride parlamenter sistem, monarşiye ve totalitarizme karşı verilen mücadelenin ürünüdür. Avrupa ülkelerine baktığımızda pek çoğunda kralların ve kraliçelerin bulunduğunu görüyoruz. Japonya gibi, Tayland gibi dünyanın başka yerlerinde de benzer durumlarla karşılaşılabiliyor. Tabii birileri hemen çıkıp ‘Efendim bu monarklar semboliktir, aslında oralarda parlamenter demokrasi vardır’ diyecektir. Devlet yönetim sisteminde bir aktör varsa bu hiçbir zaman sembolik olarak kalmaz. Bir ülkede kral varsa o kraldır, kraliçe varsa o kraliçedir. Bu taht, taç sahibi de öyle veya böyle ülkenin yönetiminde, idaresinde hak sahibidir, söz sahibidir. Sadece başkanlık veya cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilen ülkelerde monarşi yoktur. Adı cumhuriyet veya benzeri bir demokratik kavramı ifade ettiği halde fiilen diktatörlükle idare edilen hatta makamların babadan oğula geçmesi itibariyle monarşiyi andıran yönetimler de mevcuttur.”
’25 gün ömrü olan hükümetler olmuştur bu ülkede’
Cumhuriyet döneminin de kendi içinde yekpare olmadığını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
“Örneğin 1921 Anayasası ile 1924 Anayasası arasında çok ciddi farklar vardır. 1961 ve 1982 anayasaları da geçmişe göre oldukça keskin farklılıkları içerir. Aynı şekilde Gazi Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanlığı ve parti başkanlığı dönemiyle, İnönü dönemi arasında da önemli uygulama farklılıkları bulunmaktadır. Çok partili siyasi hayata geçtiğimiz 1950 yılından sonra demokrasimizi hep darbeler ve vesayet yönetimlerinin gölgesi altında ayakta tutmaya çalıştık.
Son 14 yıl boyunca bu sıkıntıların tamamını biz de iliklerimize kadar hissettik, yaşadık. Milletimizden aldığımız güçle, sorunları aşmayı başarmış olmamız, temelde yatan yapısal çarpıklıkları, bozuklukları ortadan kaldırmıyor. Bu çarpıklıkların en önemli sonucu istikrar ve güven ortamının sürekli tehdit altında olmasıdır. Siyasi istikrarsızlık beraberinde ekonomik ve sosyal sorunları da getirmektedir. Cumhuriyetimizin geçmişi 93 yıl iken şu anda, buraya dikkat, 65. Hükümet işbaşındadır. Bir başka ifadeyle, ülkemizde hükümetlerin ömrü 16 ay bile değildir. Türkiye böylesine kısa ömürlü hükümetler tarafından yönetilirken benzer şartlarda gelişme, kalkınma, büyüme yarışına girdiği ülkelerin hepsi tarafından birer birer geçilmiştir. 25 gün ömrü olan hükümetler olmuştur bu ülkede. Böyle devlet yönetilir mi? Bunu yönetmeye çalıştılar. İşte şimdi biz bunu temelden düzeltiyoruz. Şayet şu 14 yıllık dönemde ülkedeki sıçrama hareketi, harekatı bizim siyasi hareketimiz tarafından olmasaydı biz hala, kusura bakmayın nal toplamaya devam ederdik. Son 200 yıllık arayışlarımız, Cumhuriyet dönemindeki tecrübelerimiz ve özellikle son yıllarda yaşadıklarımız bize bir gerçeği gösteriyor. Şayet ülke ve millet olarak hedeflerimize ulaşmak istiyorsak öncelikle güçlü, etkin, yetki ve sorumluluk sahibinin tam olarak belli olduğu bir yönetim sistemine ihtiyacımız vardır.”
‘Gençliğin önünü açacağız’
Salonda sık sık slogan atan gençlere de seslenen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Gençler siz bilmezsiniz ama ben size söyleyeyim. Bu ülkeye öyle siyasetçiler gelmiştir ki, sıfatı lider. ‘Taksim Meydanı’na 4 ayaklı affedersiniz merkep koysam onu milletvekili seçtiririm’ diyenler çıkmıştır. Şimdi bunlar tarih oldu. Şimdi biz 30 yaşı nereye indirmiştik, 25’e. Seçilme yaşı olarak söylüyorum. Şimdi 25’i de nereye indiriyoruz? 18’e. Zor olan seçilmek değildir, zor olan seçmektir. Şimdi biz seçme ve seçilme yaşını 18’e indirerek tarihi yeniden dile getiriyoruz. Bu ne demektir? Bu millet 21 yaşında bir çağı kapatan ve bir çağı açan Fatih’lerin torunlarıdır. Gençliğin önünü açacağız. Gençliğe ufuk vereceğiz ve bu yarışın içerisine gençlik de ne yapacak? Girecek. Diyorlar ki. Peki askerlik ne olacak? Takıldıkları yere bak. Eğer parlamentoya girebiliyorsa askerlikten muaf olacak. Olay bu kadar basit. Bakın biz şimdi mesela polislerimiz eskiden beri hep askerlik yapardı biliyorsunuz. Başbakanlığım döneminde biz bunu kaldırdık. Dedik, zaten askerlik yapıyor. Parlamento gibi böyle önemli bir yerde görev yapıyorsa bir genç askerlikten muaf tutarsın, olur biter. Bunu getireceğiz. Bütün bunlar nedir biliyor musunuz? Bu görevlerin önemini ifade eden adımlardır. Bunlar önemli adımlar ve bir şeylerle ön tıkamanın anlamı yor. Eğer hakikaten engelleri aşmak istiyorsak bunlar kolay aşılır.”
‘Böyle bir sisteme ‘evet’ denmez de ne nedir?’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişte “Ülkeyi bir anonim şirket gibi yönetmenin hesabı içerisindeyim” sözünü söylediğini ve bazı kesimlerin kendisini eleştirdiğini hatırlatarak, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Takılanlar olurdu. Evet, yöneticilik anlayışında mantığım buydu. Bakar mısınız şirketlere? Koskoca dev şirketin başına bir CEO atanır. Yaş 30. Bunu şimdi birilerine sorsan ‘Ya 30 yaşındaki bir adama koskoca dev şirket teslim edilir mi?’ İşin bilincinde olduktan sonra, idrakinde olduktan sonra bal gibi de teslim edilir. Mesele birikim meselesidir. Mesele güven meselesidir. Onunla beraber de sen mesafe alır yürüsün. Şimdi tabi bunlar da ‘küçük olsun bizim olsun’ diyerek uzun zamandır bu ülkenin ayağına pranga vurarak yola devam etmek istediler. Ama bu dönem artık bitiyor. Artık ‘büyük olsun hepimizin olsun’ anlayışını yükseltmenin zamanı. Anayasa değişikliği işte bu yaklaşımla güçlü, büyük ve müreffeh Türkiye’nin önünü açıyor. Bu sisteme şahsımın değil, ülkemizin, milletimizin ihtiyacı var. Bir başka ifadeyle şahsım için değil, şahsımın desteği ve katkısıyla ülkemiz için, bu yiğit milletin geleceği için cumhurbaşkanlığı sistemine geçiyoruz. Böyle bir sisteme ‘evet’ denmez de ne nedir? Tabii ki ‘evet’ diyoruz. Doğrusu ben bu duygularla Cumhurbaşkanlığı Sempozyumunun bir kez daha hayırlı olmasını, başarılı geçmesini diliyorum. Katkı verecek herkese teşekkür ediyorum. SETA yönetimini bu önemli ve anlamlı toplantıyı düzenledikleri için tekrar kutluyorum.”
‘Ne rejimle ne tek adamlıkla ilgisi var’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kesinlikle bu mesele bir cumhuriyet meselesi değildir. Mesele kesinlikle demokrasi meselesi, özgürlük meselesi de değildir. Tartıştığımız sistem Türkiye’nin ve Türk milletinin asırlardır devam eden beka sorununun en doğru çözüm yoludur. Mesele budur. Cumhuriyetin ilanından 1950’deki çok partili hayata geçişimize kadar olan dönemin adına ‘demokrasi’ diyen ya kendini kandırıyor ya da bizi kandırmaya çalışıyor. Bu dönemin adı tek parti yönetimidir. Ey ana muhalefet, önce kendini bir sigaya çek bakalım, tek parti yönetimi… 1950’de geçtiğimiz çok partili hayatin sık sık darbelerle, muhtıralarla kesintiye uğramasının gerisinde belli bir kesimin tek parti dönemine olan özleminin bulunduğunu ifade etmek herhalde yanlış olmaz, bunu burada açıklıyorum. Türkiye, gücü ve yetkiyi elinde bulunduran ancak millete karşı hiçbir sorumluluğu olmayan vesayet kurumlarının elinden çok çekti. Dikkat ediniz, ülkemizde ne zaman milli iradeye dayalı yönetimler güçlü bir şekilde iş başında bulunmuşsa, o dönemlerde çok büyük sıçramalar yaşanmıştır. Buna rağmen Başbakanlığım döneminde bürokratik oligarşiden ne kadar çok şikayet ettiğimi sizlerin çok iyi hatırlıyor olması lazım.”
Bütün tecrübeler, olaylar, tarihi okumalar bir araya getirildiğinde Türkiye’nin yeni anayasaya ve yeni bir yönetim sistemine olan ihtiyacının ortaya çıktığını dile getiren Erdoğan, “Bugün üzerinde konuştuğumuz cumhurbaşkanlığı sisteminin ne rejimle ne tek adamlıkla ne şahsilikle bir ilgisi vardır.” dedi.
Erdoğan, bir hatırlatma yapmak istediğini ifade ederek, “Bu ülkede il başkanlarının vali olmasını herhalde AK Parti yapmadı veya AK Parti yaşamadı. Kime ait bunlar? Bunlar tamamıyla ana muhalefet partisinin geçmişine aittir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin il başkanları bu ülkede aynı zamanda valilik yapmışlardır. Hem il başkanı hem vali… Böyle bir demokrasi olabilir mi? Bunu neyle izah edeceksin? Ama onlar bunu yaptılar. Şu anda bunu asla gündeme getirmek de istemiyorlar, çünkü onlar için bir kara lekedir ve onlar için hakikaten demokrasi tarihine sürülmüş çok ciddi bir lekedir.” diye konuştu.
‘Sistem mücadelesi veriyoruz’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şunları söyledi:
“Mesele, ülke ve millet olarak geçmişte yaşadığımız tecrübeler ışığında kendimize çok daha güçlü, çok daha dirençli, hedeflerimizi gerçekleştirmeye çok daha uygun bir yönetim sistemi kurma çabasıdır. Cumhurbaşkanlığı sisteminin en büyük güvencesi, gerçek anlamda demokratik olmasıdır. Bu sistemde milletimizin yarısından fazlasının teveccühüne mazhar olamayan hiç kimsenin ülkeyi yönetme ihtimali yoktur. Millete, milli iradeye hesap vermek zorunda olan hiçbir yöneticinin de cumhurbaşkanlığı sistemine karşı çıkanların öne sürdükleri yanlışlara sapma ihtimali olamaz. Milletin size gösterdiği yolu terk ederseniz, anında millet tarafından al aşağı edilirsiniz. Bunun için ben diyorum ki sisteme karşı çıkanların özellikle güvensizliği cumhurbaşkanı seçilecek kişiye değil, millete karşıdır, mesele odur. Bu gerçeği ifade edemediklerinden olsa gerek şahıslar üzerinden ürettikleri yalanlarla kafaları bulandırmaya çalışıyorlar. İşiniz gücünüz Tayyip Erdoğan diyorum. Tayyip Erdoğan, baki değil, fani ya. Benim 16 Nisan’a dahi çıkacağıma dair bir garanti var mı? Dolayısıyla biz burada bir sistem mücadelesi veriyoruz. Olay bir sistem mücadelesidir. Erdoğan’dan sonrası ne olacak? Millet ne derse o olacak, Allah ne derse o olacak.”
‘Temenni ederim ki 16 Nisan’a kadar kendilerini iyice check ederler’
Erdoğan, ruh olmayınca bedenin ceset olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Bu konuda da milletimize işin ruhunu, özünü, esasını anlatmazsak, tek başına anayasa değişikliği hükümleri kuru hukuki ifadelerden ibaret kalır. İşte bu anlayışla halkoylaması tarihine kadar, 16 Nisan’a kadar cumhurbaşkanlığı hükümeti sistemine ‘evet’ diyenler olarak, ülkemizi karış karış gezip, tüm iletişim imkanlarını kullanıp yeni sistemi anlatmalıyız. Dün Aksaray’da tabii ki ‘Evet’ dedik. Niye? Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet için ‘Evet’… Bundan daha başkası olabilir mi? 80 milyon tek millet… Bunun için ‘evet’. Şehidimizin kanıyla rengini almış, bağımsızlığını hilalle taçlandırmış ve her yıldızın bir şehidi ifade ettiği bayrağımız… Ona ‘evet’. ‘Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.’ 780 bin kilometrekare tek vatan… Onun için ‘evet’. Tek devlet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti… Onun için ‘evet’. İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Şu anda cumhurbaşkanlığı sistemine karşı çıktıklarını ifade edenlerin de işin ruhunu öğrendiklerinde fikirlerini değiştireceklerine inanıyorum. Ama biz bir şeyi daha biliyoruz. Bugün ‘hayır’ diyenler, neye hayır dediklerinin farkında mı? Bakınız, kim ‘hayır’ diyor? PKK, ‘hayır’ diyor. Kim ‘hayır’ diyor? Kandil, ‘hayır’ diyor. Kim ‘hayır’ diyor? Bu ülkeyi bölmek, parçalamak isteyenler ‘hayır’ diyor. Kim ‘hayır’ diyor. Bayrağımıza karşı çıkanlar ‘hayır’ diyor. Kim ‘hayır’ diyor? Ne yazık ki bu ülkede, milli ve yerli olanlara karşı çıkanlar ‘hayır’ diyor. Şimdi bunlarla beraber ana muhalefet de hareket ediyor mu? Ediyor. Temenni ederim ki 16 Nisan’a kadar onlar da kendilerini iyice check ederler.”
‘Gensoru, parlamentoyu, hükümetleri çalıştırmama mekanizmasıdır’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, cumhurbaşkanı yani başkanın, yürütmeyi temsil edeceğine işaret ederek, şunları söyledi:
“Kabinesini kuracak, yeri geldiğinde görevden alacak, atamasını yapacak. Ama hesabını da kime verecek? Millete verecek. Bazıları diyor ki rahatsız olmuşlar bundan ‘Gensoru kalkıyor.’ Hayırlı olsun. Çünkü bu gensorudan bu ülkede hükümetler çok çekti. Biz de çok çektik. Gensoru mekanizması parlamentoyu, hükümetleri çalıştırmama mekanizmasıdır. Bu engeli ortadan kaldırmak suretiyle şu anda hızla yürüyen bir yürütmeyi göreceksiniz. İnşallah bunu başaracağız, bu çok önemli. Asıl gensoru mekanizması nerede çalışacak? 5 senede bir, milletin karşısında çalışacak. Bundan daha güzel gensoru olur mu? Sen yanlış mı yaptın, iyi mi çalışmadın? Millet ne yapar? Hesabı sorar. ‘Hadi arkadaş sen bu işi yürütemedin, seni artık kenara koyuyoruz, yeni bir ekibi de yeni bir şahsı da yürütmenin başına getiriyoruz.”
aa