DEHŞET DENGESI
Dehşet Dengesi
AKP kıvırmalarının kitabı bir gün mutlaka yazılacaktır. Zira, tutarsızlığın, çelişkinin, iki yüzlülüğün, çifte standardın, duruma göre vaziyet almanın, nabza göre şerbet vermenin, inkar ve karalamanın, ifrat ve tefritin bu kadar yaygın olduğu bir dönem ne yaşanmıştır, ne de AKP sonrasında yaşanacaktır. Bütün bu özellikler AKP siyasetinin temelidir. Bunlarla milleti afyonlar, bunlarla rakiplerine hücum eder, bunlarla ayakta kalırlar. Daha da vahim olanı bunu uluslar arası boyuta taşımaları ve dış politikanın da temeline yerleştirmeleridir. Ancak dışarıdakileri afyonlamak o kadar kolay olmadığı için beklenen sonucu vermediği gibi, Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devleti hiç olmadığı kadar zor ve sıkıntılı durumlara düşürüp itibar ve saygınlığını yerlerde süründürüyor.
İBRET VEREN AÇIKLAMA
Bugüne kadar yaşananlardan yüzlerce örnek verilebilir. En hafifi bile, demokrasinin doğru dürüst işlediği ülkelerde hiç olmazsa bir bakanın istifasını gerektirecek cinstendir. Bunları zaman zaman bu köşede mevzubahis ettiğimiz için tekrar ayrıntıya girmeyeceğiz. Sadece gündemde olanı değerlendirmekle yetineceğiz. Malum cemaatle iktidarın menfaat kapışması gittikçe derinleşiyor. Karşılıklı restleşmeler, hakaretler, tehditlerden sonra, artık sıra kirli çamaşırların ortalığa dökülmesine geldi. Ortaya çıkan Milli Güvenlik Kurulu belgesi ve sonrasında yapılan açıklamalar her yönüyle ibret verici olduğu gibi, AKP’nin nasıl bir dehşet dengesi üzerine oturduğunu, iktidarda kalabilmek için feda edemeyeceği hiçbir şeyin, hiçbir değerin bulunmadığını bir defa daha ortaya koymaktadır.
İMZA ATMIŞ, VAZGEÇMİŞLER !
“İmza attık, ama gereğini yapmadık” açıklamalarını hayretle ve bir defa daha “pes artık” diyerek izledik. İmza atıp vazgeçmek dünyanın neresinde görülmüş, neresinde duyulmuştur. İmza atmak, o işin yapılması için hem hukuki, hem insani, hem de ahlaki teminat vermek demektir. İmza attınız mı, o işi yerine getirmeyi taahhüt etmiş ve bunun sonuçlarına her türlü katlanmış olursunuz. Onun için mesele her ne olursa olsun imza atmadan önce düşüneceksiniz. O Milli Güvenlik Kurulu’nda başbakanından dışişleri bakanına kadar kafalara silah mı dayadılar? Yoksa o imzalar size ait değil de, taklit mi? En basit bir meselede bile, “imza attım, ama vazgeçtim” diyebilir misiniz? Derseniz, size ne derler? Saygınlığınız, etkinliğiniz, güvenirliğiniz kalır mı? Bu da yetmez hukuk önünde hesap verirsiniz.
BAŞKASI YAPMIŞ OLSAYDI?
Bütün bu tespitlerimiz hakkın, hukukun, sözün, itibarın geçerli olduğu yerlerde bir anlam ifade eder. Ama eğer söz konusu olan AKP ise bin defa düşünmek gerekiyor. Zira, AKP zihniyeti için imzasını bile inkar etmek veya yok saymak işte bu kadar basittir. Başkalarının kendilerinin attığı bile kanıtlanamayan imzalardan dolayı hayatları karartılır. Ülkenin şerefli ve kahraman komutanları Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan ve altı hükümet üyeleri tarafından imzalanan kararların benzerlerini, bırakın imza atmayı, bırakın uygulamayı, akıllarından geçirmiş olabilecekleri şüphesiyle toplanıp hapishanelere doldurulur. Ama sıra AKP’ye gelince ortada net ve kesin bir belge olmasına rağmen ne hukuk işler ne yargı. Bugüne kadar olanları, yaşananları bir kenara bıraktık. Sadece bu Milli Güvenlik Kurulu kararı ve sonrasını bir başka hükümet yaşamış ve yaşatmış olsaydı, şimdiye kadar gökkubbe yere indirilmiş ve sadece Türkiye değil, bütün dünya ayağa kaldırılmış olurdu. Buna sebep olanlar bırakın iktidarda kalmayı siyasetten bile çoktan silinip gitmişlerdi.
HER TÜRLÜ TEDBİRİ ALMIŞLAR
Meselenin çok vahim ve bütün bunları bile gölgede bırakacak bir yanı daha var. Söz konusu olan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ve alınan kararların, aynı gün, hatta belki aynı saat cemaat yetkililerinin önüne de gittiği çok yüksek ihtimaldir. Bu belgeyi gören cemaat AKP yönetimine nasıl güvenecek, nasıl inanacak? Burada akla gelen soru şudur: Başka hiçbir şey olmasa bile, sadece bu belge orta yerde dururken birbirlerine nasıl güveniyor, yıllardır aralarındaki işbirliğini nasıl sürdürüyorlar? İşte “dehşet dengesi” dediğimiz yer tam da burasıdır. Bu belge aynı zamanda AKP ile cemaat arasında nasıl bir dehşet dengesi kurulduğunu ve ülkenin bu denge üzerinden yönetildiğini de acı biçimde ortaya koyuyor. AKP ile cemaatin birbirlerine hiçbir zaman güvenmediklerini, sadece menfaatte buluştuklarını ve menfaat hesabının karışması ihtimaline karşı ne tür tedbirler aldıklarını da belgeliyor. Menfaati paylaşmışlar, ama iki taraftan birinin her an oyunbozanlık edebileceğini varsayarak, tedbirlerini de almışlar. Bu tedbirleri biraz daha ileri götürüp rakip olabilecek veya sorun çıkarabilecek başka parti ve partilileri de işin içine katmışlar. Böcekler, dinlemeler, takipler, kasetler işte tam da bunun sonucudur. Onun için şimdi bu kadar açık ve aleni tehditler savuruyor ve birbirlerine ayar veriyorlar. Onun için kirli çamaşırlar ortalığa döküldü. Onun için bavullar açılmaya, poz verilmeye ve Emin Çömlaşan örneğinde olduğu gibi bazı gazete ve gazetecilere bel altı kasetler servis edilmeye başladı.
DAHA NE OLMASI GEREKİYOR?
“Bir musibet bin nasihatten iyidir” derler. Biz ne yazarsak, ne söylersek söyleyelim. Hangi bilgiyi, hangi belgeyi ortaya koyarsak koyalım. Bu milletin bir kısmı hala AKP’nin masum olduğunu ve bu ülke ve millet faydasına bir şeyler yaptığını zannediyordu. Şimdi kendi imzalarıyla, kendi beyanlarıyla her şey ortalığa saçıldı. Barzani’nin elini kaldıran da bunlardı, o belgenin altına imza koyan da bunlar. Bunların iyi şeyler olduğunu ve bu ülkeye ve millete fayda getireceğini hala zanneden varsa, şaşarım…
ORHAN KARATAŞ/ ORTADOĞU