Bahçeli,Türk İslam Alemi Kaderine Sahip CIKMALI
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Bilge lider Devlet Bahçeli’nin de katıldığı Gölbaşı iftar yemeğine 14 bin davetli katıldı.
İftar yemeği sonrasında Gölbaşı’lılara seslenen Türk İslam Dünyası,Ülkücü Hareketin Lideri,MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli,”Şu Ramazan günlerinde İslam dünyası artık ayağa kalkmalı, kaderine sahip çıkmalı ve geleceğini kimseye peşkeş çekmemelidir.
Bilge Lider Devlet BAHÇELİ,Müslümanların çileleri bitmeli, muhatap kaldıkları kâbuslar, küresel kumpaslar kesinlikle bitirilmelidir.Din kardeşlerimizin akan kanı hepimizden bir şeyler götürmektedir.”dedi.
MHP Başkanlık Divanı,MHP Kadın Kolları Başkanı Şennur Şenel,MHP MYK Üyeleri,Milletvekilleri,MHP Ankara İl Başkanı Fatih Çetinkaya,MHP İlçe Başkanları,Ülkücü Hareketin Mensupları ve Binlerce vatandaşın katıldığı Gölbaşı iftar Programın da Türk Dünyası ve ülkücü hareketin Lideri Devlet BAHÇELİ,şöyle konuştu :
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Muhterem Vatandaşlarım,
Sayın Basın Mensupları,
Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Manevi iklimin kutlu havasını ruhumuzla buluşturduğumuz mübarek Ramazan ayında, bizlerin kavuşmasını nasip eden Cenab-ı Allah’a hamd ediyorum.
Gölbaşı Belediyemizin düzenlemiş olduğu bu iftar programında sizlerle aynı sofrayı paylaşmaktan fazlasıyla mutluyum.
Cenab-ı Allah tuttuğunuz oruçları, yaptığınız ibadetleri, verdiğiniz fitre ve zekâtları inşallah kabul eyler.
Bu kutsal ayın hasret kaldığımız huzura, aradığımız dirliğe, peşinde olduğumuz birliğe vesile olmasını ve kaynaklık etmesini içtenlikle niyaz ediyorum.
Semaya kalkan ellerin, halis niyetlerin, tertemiz kalplerin, duayla titreyen gönüllerin Yüce Rabbimiz tarafından cevapsız ve karşılıksız bırakılmayacağına inanıyorum.
Bizlerin bir araya gelmesine vesile olan, bu iftar programını tertip eden Gölbaşı Belediyemizin değerli Başkanı’na ve tüm dava arkadaşlarıma takdir ve tebriklerimi iletiyorum.
Ve diyorum ki, gönül tokluğunu mal çokluğuna tercih eden sizlerin;
√ Ramazan ayınız mübarek olsun.
√ Umutlarınız daim ve baki olsun.
√ Sevinçleriniz solmasın, heyecanlarınız sonlanmasın.
√ Evlerinizden bereket, sözlerinizden samimiyet, aranızdan muhabbet, davranışlarınızdan nezaket, yüzünüzden zarafet hiç eksik olmasın.
Muhterem Gölbaşılılar,
Aziz Dava Arkadaşlarım,
Ramazan-ı Şerife;
√ Yardımlaşma, dayanışma ve hatırlama ayıdır.
√ Kardeşlik, dostluk ve hoşgörü ayıdır.
√ Paylaşma, bölüşme ve ikram ayıdır.
√ Mükâfatı, ihsanı ve sevabı yalnızca ve yalnızca Cenab-ı Allah’tan beklenen kutlu bir aydır.
Susuzluğa katlandığımız, açlığa dayandığımız uzun yaz günlerinden sonra iftara kavuşmanın hazzı, ibadetimizi yerine getirmenin manevi lezzeti şüphesiz tarifsizdir.
Elbette sadece yemeyerek, sadece içmeyerek oruç tutulacağı zannedilmemelidir.
Gözlerimizin de, duygularımızın da, sözlerimizin de, kısaca her şeyimizin de oruç ibadetinin hakkını vermesi, onaylaması ve teyit etmesi lazımdır.
Nefsin kötülüklerini, insani ilişkileri zedeleyen dünyevi tutkuları dizginlemenin ve dize getirmenin başka bir yolu yoktur.
Bu itibarla Ramazan ayının maneviyatına, ruhuna, anlamına ve adabına uygun hareket edilmesi çok mühimdir.
Şurasını tam bir inançla ifade etmek isterim ki; dedikodu, gıybet, tezvirat ve iftira Ramazan’a tümüyle aykırıdır.
Suizan, haksızlık, usulsüzlük, yalan, dolan ve tezvirat Ramazan’a her şeyiyle uzaktır.
Bir yanda oruç tutup, diğer yanda milli ve manevi değerlerin kuyusunu kazanlar, milli birliğimizi sabote edenler Ramazan’a en büyük nankörlüğü yapanlardır.
Bir yanda iftar sofralarında görüntü verip, diğer yanda kurulan kürsülerde bozgunculuğu, ayrımcılığı ve ihtilafları tahrik edenler, bununla da kalmayıp ileri bir düzeye taşıyanlar en büyük günahkârlardandır.
Bu rahmet ayını, bu nurlu dönemi kavga ve karışıklığa boğanlar affedilemez yanlışın, bağışlanamaz gafletin içindedir.
Ramazan ayı insanlığın yüz akı, yeryüzünün aydınlığı, hepimizin kurtuluş müjdesidir.
Biliyor ve yaşıyorsunuz ki, tıpkı gelin alayını karşılar gibi, tıpkı evlatlarımızı askere uğurlar gibi sahuru da davulla karşılıyor, iftara kadar oruç ibadetimizin gereklerini yerine getiriyor, getirmeye çalışıyoruz.
Ezanla birlikte bizlere bahşedilen nimetlere, bizlere sunulan rızıklara ulaşmanın şükrünü ve şükranını yaşıyoruz.
Teravih Namazıyla aynı safta toplanıyor, aynı kıbleye dönüyor ve duanın muazzam güzelliğini, muhteşem gönül huzurunu bir kez daha idrak ediyoruz.
Değerli Vatandaşlarım,
Türk- İslam dünyasının ayak bağlarından kurtulması için aslına, nesline ve manevi gerçeklerine tam manasıyla rücu etmesi gerekmektedir.
Hem İslam âleminin, hem millet olarak bizim karşılaştığımız sorunların temelinde kendi inanç kaynaklarımızı, kendi tarihsel gerçeklerimizi ve kendi kültür varlıklarımızı layıkıyla ve olması gerektiği ölçekte sahiplenemeyişimizin önemli bir payı vardır.
Bizi biz yapan değerlerin geriye itilmesi, gözden düşürülmesi, değişik yöntem ve araçlarla tahrip edilmesi, inanınız bana millet ömründen çalmaktadır, gelecekten bir parça koparmaktadır.
Başkalarına benzeme, başka medeniyetlere özenme eğilimleri virüs gibi içimizi sarmakta, önümüzü kapatmaktadır.
Dünyaya nizam vermiş bir milletin, insanlığa merhamet ve adalet vaat etmiş bir inancın, sömürge güçlerinin en ağır silahları karşısında bile geri adım atmamış bir imanın mirasçıları olarak bugünkü durumumuzu kabul etmek mümkün değildir.
Biz ki, Viyana’nın kapısını omuzladık.
Biz ki, Balkanlara Türk mührünü vurduk.
Biz ki, İslam’ın şahdamarı, zırhı, kalkanı olduk.
Biz ki, İtalya kıyılarına yıldırım hızıyla vardık.
Biz ki, Kardinal külahını indirdik, Osmanlı sarığını cihanın başına giydirdik.
Biz ki, çölleri geçerek fütuhatlara imza attık.
Biz ki, üç kıtaya umut olduk, atlarımızın nallarıyla dünyayı küçülttük, ecdadımızın fedakârlıklarıyla insanlığa adalet ve insaniyet götürdük.
Yemen’den Galiçya’ya, Asya steplerinden Kuzey Afrika’ya, Akdeniz’den Kırım’a, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar bizim hikayemiz yazıldı, bizim destanımız okundu ve bizim adımız dillerde gezdi.
Çanakkale’de kefen giyerek göğsümüzü siper ettik, Sakarya’da bir öldük bin dirildik, Dumlupınar’da çağladık coştuk ve düşmanı denize kadar süpürdük.
Bu yüzden nereden geldiğimizi, hangi olumsuzlukların içinden sivrildiğimizi ve parladığımızı iyi bilmeliyiz.
Üzerinde yaşadığımız zorlu coğrafyayı yurt etmek için neleri göze aldığımızı, şehidimizin şühedamızın hangi mücadelelerle bizlere vatan bıraktığını iyi anlamalıyız.
Kutlu ecdadımızın, Ruz-i Ceza’da, yani Kıymet Günü’nde yüzlerine bakabilmeliyiz.
Kutsal emanetlerine leke sürdürmemeliyiz.
Gevşeklikle, taklitçilikle, yabancı hayranlığıyla ömür tüketmemeliyiz.
Kendimize inanmalı, mazimize güvenmeli, atalarımıza layık olmalıyız.
Türk milletinin kimler tarafından ezilmek, kimler tarafından eritilmek istendiğini, kısaca kimin dost, kimin hasım olduğunu iyi ayırt etmeliyiz.
Düşmanını dost görenlerin, düşmandan medet umanların yaşama şansının olmadığını da unutmamalıyız.
Muhterem Vatandaşlarım,
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Bugün;
Sorunlar diz boyudur.
Şikâyetler sel gibidir.
Dertler çığ gibidir.
Hüzünler dağ gibidir.
Kaygılar ve korkular derya gibidir.
Türkiye bir kararsızlık döngüsündedir.
Ve araya sıkışmış, arada kalmış olmak şöyle dursun; yalnızlaşmış, iddiaları, tezleri, yaptırım kudreti çökmüş bir haldedir.
Yaşadığımız travmaların, maruz kaldığımız tehlikelerin temelinde özgüven eksikliğinin yanı sıra, milli ve manevi değerlere şaşı ve hor bakış da bir hayli etkendir.
Milli ve manevi değerlerimizin bizi idealsiz kalmaktan, boşlukta sallanmaktan, yarım yamalak ve esaret altında bulunmaktan muhafaza edeceği bir hakikattir.
Tarih göstermiştir ki;
√ Kimlik bunalımı yaşayan toplum ya da milletler bağımsızlıklarını koruyamamışlardır.
√ Etnik ve mezhep huzursuzluğu yaşayan toplum ve ülkeler birlikteliklerini sağlayamamışlardır.
√ Devlet umurundan mahrum, eskilerin deyimiyle kahtı ricalden, yani devlet adamından yoksun ülkelerin devamlılığı olmamıştır.
Geçmişiyle kavgalı, insanıyla nizalı, milli değerlerle çekişmeli otoriter yöneticiler elinde kıvranan ülkelerin gelişme ve kalkınma patikasına giremedikleri de açık bir gerçektir.
Yaşananları objektif ve tarafsız bir gözle teşhis etmeden ağırlaşan meselelerin içinden çıkılması söz konusu değildir.
İmkân, kabiliyet, kaynak, varlık ve birikimlerimizin farkına varamamış, varsa bile önemsiz addetmiş yönetici elitler taş üstüne taş koymak bir yana, hüsranlara davetiye çıkarmaktadır.
Bugün atılacak yanlış bir adımın faturası yarınlarda çok ağır olacaktır.
Bu nedenle devlet ve siyaset adamları karar alırken geleceği düşünmeli, geleceğin dizayn ve düzenine kafa yormalı, kuşaklar arasındaki rabıtayı kuvvetlendirecek tutum içinde olmalıdır.
Kısa vadeli, kısa menzilli ve kısa soluklu heveslerle yüksek ufuklara yelken açmak hayal olduğu kadar akıl dışıdır.
Bunun için her şeyden evvel gerçekçi ve dürüst olmak gerekmektedir.
Aldatarak bugünü kurtaranların er geç foyası meydana çıkacak, maskesi düşecektir.
Dün böyle olmuştur, emin olunuz gelecekte de olacak olan budur.
Diyebiliriz ki, lafla dünyaya meydan okuyan, kuru gürültüyle kahramanlık taslayan, konuşunca mangalda kül bırakmayan siyasetçilerin neden olduğu yıkım ve yıkıntı tarihin her devrinde oldukça fazla görülmüştür.
Şu günkü şartlarda bunların birçok örneğini fark etmek ve şahit olmak mümkündür.
Türk milletini muasır ve gelişmiş bir noktaya götürme konusunda inançsız ve nefessiz olanların kuru sıkı atışları, basmakalıp ifadelerle güvensizlikleri tırmandırmaları her geçen gün heyecanlarımızı budamaktadır.
Ramazan’ın mehabetini, manevi ihtişamını söz ve eylemleriyle yıpratanlara bakınız, ne demek istediğimi net olarak görebilirsiniz
Biz şanlı bir geçmişi, şöhret ve asaletle süslenmiş bir tarih emanetini gelecekle buluşturmak, gelecekle çakıştırmak zorundayız.
Bu açıdan sorumluluğumuz büyük ve saygındır.
Bunu ne pahasına olursa olsun yerine getirmeliyiz.
Önümüze engeller çıkabilir, nitekim çıkmaktadır.
Karşımıza zorluklar dikilebilir, nitekim dikilmektedir.
Ancak ülkülerimizin büyüklüğü ve sağlamlığı, Cenab-ı Allah’ın yardım ve himayesi her mihneti yenmemizi, her güçlüğü mahkûm etmemizi temin edecektir.
Değerli Kardeşlerim,
Şöyle bir etrafınıza bakınız, her yerin toz duman olduğunu açıklıkla göreceksiniz.
Tunus’ta başlayan Arap Baharı geriye sarmaya başlamıştır.
Bu ülke karışık ve istikrarsızdır.
Son altı ay içinde iki muhalefet lideri suikasta kurban gitmiştir.
Suriye tam bir kördüğüm halinde olup kanlı hesaplaşmaların göbeğindedir.
Bu ülkede ölü sayısı yüz bini bulmuştur.
Mısır ise tam bir karanlıktadır.
Askeri darbe ülkeyi kaosa sürüklemektedir.
Dün bu ülkede meydana gelen olaylar hepimizi üzmüş ve endişelendirmiştir.
Mursi yanlılarıyla askeri yönetim arasındaki cepheleşme yüzlerce insanının hayatına mal olmuş, binlercesinin de yaralanmasına yol açmıştır.
Adeviyye Meydanı’ndaki göstericilere ateş açılması resmen vahşettir, cinayettir, katliamdır.
Buna ben insanım diyen hiç kimse suskun kalmamalı, hiç kimse dudak bükmemelidir.
Darbe yönetiminin tahammülsüz ve sert tedbirleri Mısır’a ölüm yağdırmakta, belirsizlik saçmakta ve iç savaşa ortam açmaktadır.
İnsanlık ve vicdan binlerce yıllık bu kadim medeniyette süresi belirsiz bir tatile çıkmıştır.
Dünkü olaylar, dünkü saldırılar hiçbir şekilde kabul edilemeyecek vahşiliktir.
Gölbaşı’ndan Mısır’daki cinayetleri kınıyor, herkesi bu konuda hassasiyet içinde davranmaya, bilhassa uluslararası toplumu ahlaklı harekete davet ediyorum.
Dileğimiz Mısır’ın en kısa sürede demokrasiye geçmesi, bu yangından, bu buhrandan ve bu ölüm tünelinden çıkmasıdır.
Zira Kahir’e huzurlu olursa, Şam istikrara kavuşursa, Bağdat güvenli olursa, Trablus esenlik içinde yaşarsa, Tahran sakin kalırsa Ankara emniyetli olacak, jeopolitik riskleri azalacaktır.
Nil’den Fırat’a, Tuna’dan Hazar’a kadar sahnelenen küresel komplolara, sömürgeci emellere karşı tüm Türk ve İslam alemi şuurlu ve temkinli olmalıdır.
Oyun büyüktür.
Tuzak şiddetlidir.
Senaryo kanlıdır.
Haritaların yeniden çizilmesi için tekrar masa başı yapan emperyal canavarlık, karıştırarak, vuruşturarak, farklılıkları kışkırtarak bölgesel dizaynın peşindedir.
Şu Ramazan günlerinde İslam dünyası artık ayağa kalkmalı, kaderine sahip çıkmalı ve geleceğini kimseye peşkeş çekmemelidir.
Müslümanların çileleri bitmeli, muhatap kaldıkları kâbuslar, küresel kumpaslar kesinlikle bitirilmelidir.
Din kardeşlerimizin akan kanı hepimizden bir şeyler götürmektedir.
Türk ve İslam coğrafyalarında zulüm ve kıyım bitmeden hiç kimse haktan, hukuktan ve demokrasiden bahsedemeyecektir.
Petrolle, doğal gazla, şişkin dolar hesaplarıyla Batı’ya kapılanmış, kul köle olmuş rejimler Allah’ın gazabından korkmalı ve kendilerine gelmelidir.
Dileğim odur ki, Cenab-ı Allah bölgemizde kol gezen belalardan, türlü karanlık hesaplardan hepimizi, tüm Müslümanları korusun ve her türlü kötülükten uzak tutsun.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Muhterem Misafirler,
Bu akşam sizlerle bir arada olmak, şahsım adına son derece gurur vericidir.
Bu iftar programını düzenleyen Gölbaşı Belediyemize tekrar teşekkür ediyorum.
Gölbaşı’nı güzelleştiren, yatırımlarla imrenilecek bir seviyeye çıkaran değerli Belediye Başkanımız Sayın Yakup Odabaşı’nın ve çalışma arkadaşlarının başarı serüvenini sürdürmesini temenni ediyorum.
Gölbaşı’na kabuk değiştiren, adım adım gelişmesini, büyümesini sağlayan, gece gündüz demeden çalışan Belediyemizden çok memnunum.
İnşallah sizlerin de düşüncesi böyledir.
Bu duygularla hepinizi bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Tuttuğunuzun oruçların kabul olmasını niyaz ediyorum.
Yaklaşan Ramazan Bayramınızı şimdiden tebrik ediyorum.
Cenab-ı Allah birliğimizi ve bütünlüğümüzü bozmaya cüret edenlere fırsat vermesin.
Ağzımızın tadı hiç bozulmasın.
Sofralarımızın şenliği ve bereketi hiç kaybolmasın.
Hepinizi Yüce Allah’a emanet ediyorum.
Sağ olun var olun.
Ne Mutlu Türk’üm Diyene
Haber :Yusufiyeli Cengiz AKYILDIZ – M. Ayhan GÜNAYDIN