Dolar 32,4995
Euro 34,7573
Altın 2.490,38
BİST 9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 15°C
Az Bulutlu
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Cum 14°C
Cts 19°C
Paz 21°C
Pts 19°C

BAHÇELİ: CANİNİN İHANET METNİNİ GURURLA OKUYAN AKP-HDP’DİR

BAHÇELİ: CANİNİN İHANET METNİNİ GURURLA OKUYAN AKP-HDP’DİR
16/06/2015 23:53 | Son Güncellenme: 17/06/2015 13:34
A+
A-

Bahçeli: İmralı canisinin 10 maddelik ihanet metnini gururla okuyan AKP-HDP temsilcileridir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, EtikHaber’e tarihi bir röportaj vererek gündem ve koalisyon tartışmalarına dair çok önemli açıklamalar yaptı.

Bahçeli,”Çözümde anlaşanlar, koalisyonda da ortaklık kurabileceklerdir.

Bizim hesap vereceğimiz yegâne merci Türk milletidir.

Türkmenlere sahip çıkmak bizim için şeref meselesidir.

Hırsız ve hainler el üstünde tutulmasın.”

İşte Sayın Devlet Bahçeli’nin Tarihi Röportajı

EtikHaber: Efendim böylesi yoğun ve karmaşık bir gündem içinde röportaj teklifimizi kabul etmeniz bizim için çok anlamlı. Öncelikle teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Devlet Bahçeli: EtikHaber, İnternet medyasının tutarlı, istikrarlı ve ilkelerinden ödün vermeyen parlak bir yüzüdür. Milli ve ahlaki çizginizden ayrılmadan yayınlarınızı sürdürüyorsunuz. Bu durum ve duruş başlı başına takdiri hak ediyor. Bana göre doğru haberciliğin yükselen değeri EtikHaber’dir. Bu nedenle sizleri tebrik ediyorum.

EtikHaber: Türkiye’nin hal ve gidişatı ortada. Siyaset sancılı bir süreçten geçiyor. 7 Haziran’da Milletvekilliği Genel Seçimi yapıldı. Acaba Türkiye’de neler oluyor, nereye gidiyoruz?

Devlet Bahçeli: 7 Haziran sonrasını masaya yatırmadan evvel, öncesine bakmak isabetli olur. Nereden geldiğimizi tartışmadan, hangi gelişmeleri yaşadığımızı anlamlandırmadan karşımıza çıkan meseleleri kavrayamayız.

Çok ağır, çok keskin bir siyasi kampanya dönemi yaşadık. Sanıyorum Türkiye böylesi siyasi propaganda dönemine hiç tesadüf etmedi.

AKP, devletin her türlü imkânını gözü dönmüşçesine kullandı. Valiler, kaymakamlar, diğer bürokratlar AKP lehine faaliyet yürüttü, işlenen onca suça ortak oldular.

AKP devlet gücünü yanına ve arkasına alarak siyaset yaptı. Tek parti rejiminin provaları, otokrat bir yönetimin ön çalışmaları hızla, hevesle icra edildi.

Herkesin gözü önünde Anayasa ve yasalar adeta rafa kaldırıldı.

Maalesef ki, hukuk devleti ilkesi tedavisi zaman alacak derin bir yara aldı.

7 Haziran öncesinde demokratik nezaket, demokratik tahammül sıfırı tüketti.

Hepimizin ödediği vergilerle ayakta duran TRT, alenen AKP propagandasına memur edildi, yandaşlığa görevlendirildi.

Muhalefetin sesi kısıldı, Erdoğan ve AKP hükümetine her imkân sunuldu.

Bu haksızlık, bu hukuksuzluk, bu yanlı ve tarafgir olumsuzluklar kolay kolay hafızalardan çıkmayacaktır.

7 Haziran’dan önce siyasal ve toplumsal kutuplaşma tehlike sınırlarını, kritik eşikleri anormal ölçülerde aştı.

AKP, iktidarı kaybetmemek için her yola müracaat etti. Çünkü bu zihniyetin iktidardan düşmesi elbette sonu demekti. Tüm hesaplar, tüm planlar, tüm kurgular AKP’nin iktidarı üzerine bina edildi.

Demokrasi zarar gördü, siyaset itibar ve prestij kaybetti.

İleri demokrasi edebiyatı yapanlar, ilerlemiş hazımsızlıklarıyla milli iradeyi baskılamaya, milli iradeyi çembere almaya kalkıştı.

Hamd olsun başaramadılar, amaçlarına ulaşamadılar.

EtikHaber: Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meydanlara çıkmasına ne diyeceksiniz? Size göre bu tavrı seçim sonuçlarını nasıl etkiledi?

Devlet Bahçeli: Bir defa Erdoğan hem hukuken, hem vicdanen, hem de ahlaken büyük bir yanlışın tarafı olduğunu söylemeliyim.

Anayasa’ya aykırı hareket etti. Tarafsızlığını ihlal ve imha etti.

Şeref ve namus üzerine ettiği yemini çiğnedi.

Dolayısıyla taşıdığı makamın saygınlığına yazık etti.

Eminim ki, AKP’ye oy veren vatandaşlarım ve AKP yöneticileri dahi bundan rahatsızlık duymuşlardır.

Erdoğan AKP’deki erimenin önüne geçmek için canını dişine taktı. Muhalefetle kavga etti. Hakaret ve iftiradan medet umdu.

İmam Hatip Liselerini istismar etti, Kabe dedi, Kudüs’ü diline doladı. Yetmedi, başörtüsüne sığındı, eline Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’i alarak mitingler düzenledi. Fakat bu kara propaganda cevap bulmadı, ilgi görmedi.

İnsanlarımızın inançlarını sorguladı.

Dinimizi cepheleşme vasıtası olarak gördü, inanan-inanmayan tasnifine tevessül etti.

Tıpkı Başbakanlık yaptığı dönemlerde olduğu gibi, önüne geleni suçladı, önüne gelene saldırdı.

Biliyorsunuz, her gittiği yerde, her konuştuğu zeminde 400 milletvekili istedi. Milletin tarafıyım dedi, fakat gönlünde yatan bir aslan olduğunu söyleyerek sandıkta AKP’yi adres gösterdi.

Milletimizin tercih ve seçimi üzerine ipotek koymak için çok uğraştı.

Erdoğan alışılmışın dışında bir Cumhurbaşkanı olacağım demişti, ne var ki aziz milletimiz buna cevaz vermedi, bu aldatmaya şans tanımadı.

Oturmuş, olgunlaşmış ve yerleşmiş teamüllerin dışına taşmasına müsaade edilmedi.

7 Haziran’da yeni Türkiye saplantısı ve savrukluğu duvara tosladı, bozguna uğradı.

Erdoğan’ın parlamenter sistemi bekleme odasına alma teşebbüs ve dayatması ağır bir yenilgi aldı.

Parlamenter sistemi odaya hapsetme, devreden çıkarma, ortadan kaldırma sinsiliği püskürtüldü.

Ve nitekim dört bir koldan takdim ve propagandası yapılan başkanlık sistemi de ölü doğan bir proje olmaktan kurtulamadı.

Erdoğan aslında kendi makamını bizzat kendi fiil ve eylemleriyle tartışmaya açtı.

Cumhurbaşkanı olarak meşruiyetini gölgeledi, saygınlığını zedeledi.

Oysaki Türk milleti, Erdoğan’a 10 Ağustos 2014’de Cumhurbaşkanı olma yetkisini lütfetmişti.

Fakat Erdoğan bunu idrak edemedi, özümseyemedi. Dahası bir türlü kabullenemedi, eski hastalıklarından arınamadı.

Eğer siyasete bu kadar meraklı idiyse AKP’nin başından niçin ayrıldı?

Milletin adamı sloganı altında kaçak ve karanlık saraya niçin çıktı?

Azerbaycan dönüşü uçakta, “Cumhurbaşkanlığı makamının tartışma konusu yapılmasını doğru bulmam” diyor.

Şu işe bakın ki, bu tartışmayı açanın bizatihi kendisinin olduğunu gözden kaçırmaya çalışıyor.

Bir Cumhurbaşkanı’nın böylesi bir duruma düşmesi ülkemiz adına kayıptır.

Biz bunları nasıl unutalım, Milliyetçi Hareket Partisi’ne söylenmiş kurşun gibi sözleri nereye koyalım?

Erdoğan’ın 7 Haziran’ı başkanlık referandumuna dönüştürme çabasını, devlet baskısıyla yürüttüğü rejim ve sistem operasyonunu nasıl görmezden gelelim?

Hülasa, Erdoğan milletimizden talep ettiği desteği alamadı. Türkiye tek adam sultasının kıyısından döndü. Türkiye’yi şirket gibi yönetme arzusu sonuç vermedi.

Seçim sonuçlarına baktığımızda, Erdoğan’ın meydanlara çıkmasının AKP’ye oy kaybettirdiği gerçeği çıkıyor.

Bu tabloyu AKP’nin Genel Başkanı iyi okumalı.

Artık saray kamburundan kurtulup siyasi rüştünü ispat edecek cesaret ve dirayeti gösterebilmeli.

Bundan sonra Erdoğan için iniş ve gerileme vaktidir.

Eğer demokrasi üzerindeki zorlamalarını sürdürüp, siyasete yön vermeye, Türkiye’yi bunaltmaya ve milletimizi germeye ısrarla devam ederse kaybeden yine kendisi olacaktır.

Kaldı ki, Sayın Davutoğlu bu gelişmelerden ders çıkarmalıdır.

Hasar raporunu iyi okumalıdır.

Hepsinden önemlisi kendi ayakları üzerinde duracak basiret ve beceriyi sergileyebilmelidir.

Aksi takdirde büyüyen siyasi girdap AKP’yi yutacaktır.

EtikHaber: 7 Haziran’da sandıktan çıkan mesajı nasıl yorumluyorsunuz? Millet iradesini nasıl okuyorsunuz?

Devlet Bahçeli: Her şeyin düğümlendiği nokta bu sorunuzda gizlidir.

Evvela şunu söylemeliyim ki, Türkiye 7 Haziran’da rahat bir nefes aldı.

Siyasetin seçeneksiz olmadığı gerçeği billurlaştı.

Demokrasinin çaresiz olmadığı belgelendi.

Ve ülkemizin AKP’ye mahkûm olmadığı gerçeği somutlaştı.

7 Haziran akşamından itibaren Türkiye farklı, umut verici, düne nazaran daha müspet bir kulvara girdi.

AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmesi genel seçimin ilk ve en belirgin sonucudur.

Millet iradesi alternatifsizliğin, yüksek gerilimin, demokratik tıkanıklığın düğümünü çözmüş, kilidini açmıştır.

Bu sevindirici bir gelişmedir.

Saray ve hükümetin içinde yer aldığı ikili ve acımasız propaganda mekanizmasına rağmen, Türkiye farklı bir rotaya girmiştir.

AKP önemli oranda oy kaybetmiştir.

İktidarın her türlü avantaj ve kanunsuzluğuna rağmen, 2011’e göre 2 milyon 459 bin 277 vatandaşımız AKP’yle yollarını ayırmıştır.

Ve AKP TBMM’deki sayısal üstünlüğünü yitirmiş, 258 milletvekiline gerilemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi ise oy sayısını 1 milyon 943 bin 637 yükseltmiştir.

75 ilde oy sayımız artmıştır.

Milletvekili sayımız ise 80’e ulaşmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi 7 Haziran’dan başarıyla çıkmıştır.

AKP’den kopan büyük bir kitle MHP’ye doğru akmaya ve kaymaya başlamıştır.

EtikHaber: Peki bugün seçim olsa değişen bir şey olur mu?

Devlet Bahçeli: Şundan emin olunuz, bugün seçim olsa alacağımız oy daha fazladır. Zira AKP’nin tek başına iktidar olmayacağını milletimiz görmüş, alternatif olarak MHP’yi tescil etmiştir.

Şu gerçeğin altını kalın olarak çizmekte fayda vardır:

Yürütme üzerinde uzun süreli tek bir partinin egemen olduğu ülkelerde, siyasi kararların alınma süreçlerinde; bu partinin iktidar olgusunun çok ötesine uzanan kalıcı davranış biçimleri, siyasi bağımlılık yapan algı kilitlenmeleri oluşur.

Böylece, toplumda bir kez yerleştikten sonra değiştirilmesi giderek zorlaşan bir yapışkan statüko meydana gelir.

Bu gerçek akademik çalışmalarla ve farklı ülkelerdeki uygulamalarla da teyit edilmiştir.

7 Haziran’da, 13 yıl içinde oluşan yeni statüko yıkılmıştır.

7 Haziran’da, 13 yıllık zaman zarfında şekillenen algı kilitlenmesi açılmış, vesayetçi karanlık dağıtılmıştır.

Esasen bu milli ve demokratik bir kazanımdır.

Bundan geriye dönüşün olmadığı kanaatindeyim.

Yani erken veya tekrar seçimin AKP’deki çözülmeyi, MHP’deki birikmeyi artıracağını düşünüyorum.

EtikHaber: 7 Haziran’da siyaset yeni bir faza mı geçti? Yani AKP’deki erime konjonktürel değil mi?

Devlet Bahçeli: Evet, 7 Haziranla birlikte, Türk siyasetinde paradigma değişikliği yaşandı. Bunu hafife almamak gerekiyor.

AKP’nin erimesi asla konjonktürel olmayıp, yıllar içinde üst üste yığılmış korku, kaygı ve şikayetlerin eseridir.

AKP’ye 7 Haziran’da sandıktan çok net ihtar çıkmıştır.

Türk milleti AKP’nin gevşeyen vidalarını sıkmış, son kez uyarmıştır.

Bunu iyi görmek gerekmektedir.

7 Haziran’da Erdoğan’ın hırs ve hayalleri suya düşmüştür.

Aslında 7 Haziran’da Erdoğan tamiri imkansız bir hasar almıştır.

Demokrasiye yapılan kötü muameleler ters tepmiştir.

Erdoğan’ın başına buyruk ve fiili başkanlık veya partili Cumhurbaşkanlığı uygulaması çökmüştür.

Daha önce de söyledim, yine aynı görüşteyim: Erdoğan ya anayasal sınırlarına çekilmeli ya da istifayı gündemine almalıdır.

Hem Cumhurbaşkanı olacaksınız hem de siyasetin göbeğinde nifak saçacaksınız, böyle bir hak ve yetki kimseye verilmemiştir.

7 Haziran aynı zamanda, TBMM’de temsil imkanı bulan partilere de sorumluluk yüklemiştir.

Bu sorumluluk iki farklı şekilde anlaşılabilir:

Birincisi, çoğunlukla başka türlü davranma baskısı karşısında bile, hassas, makul ve ahlaken doğru hareket etmektir.

Milliyetçi Hareket Partisi bu sorumluluğun 46 yıldır idrakindedir.

Buna göre, partimiz, farklı telkin ve yönlendirmelere direnerek, ülke ve milletin uzun vadeli çıkarlarını sağlamak için ilke ve ülküleri kapsamında fedakârlıktan kaçınmayacaktır.

Bu taşıdığımız sorumluluk bilincinin bir önşartıdır.

İkinci olarak, sorumluluk hesap verebilirlik yani cevap verebilirlik anlamına gelir.

Bizim hesap vereceğimiz yegâne merci Türk milletidir.

Bunun dışında hiç kimseye göbekten bağlı değiliz.

Ve hiç kimseye ödenecek diyet borcumuz yoktur.

Atacağımız her adım siyasi çizgimizle, felsefi ve dünya görüşümüzle çelişmeyecektir.

Milletimizin beklentisine aykırı hareket etmemiz, bize bağlanan umutların hilafına davranmamız eşyanın tabiatına aykırıdır.

Dün ne söylüyorsak bugün aynı noktadayız, dün nerede duruyorsak bugün aynı yerdeyiz.

Alayına karşı olduğumuz hezeyanını seslendirip bizi varlığımızla çelişecek ittifaklara davet edenler önce bizi tanımayı denemelidir.

Siyasal bölünmelerin toplumsal bölünmelere yol açtığını bilmeyen yoktur.

Uzlaşmadan köşe bucak kaçanların siyasette söyleyecek sözlerinin olmayacağı da bir hakikattir.

Bunu inkar etmiyor, yabana atmıyorum.

Şunu gözden uzak tutmayalım, Türkiye 13 yıldır karanlık bir labirentte, çıkmaz sokaktadır.

Fakat bu 13 yılın hesabı görülmeden, 13 yıllık zulmün ibrası yapılmadan geleceğe odaklanmak buzun üzerinde yürümeye benzer ki, bu da akıl karı değildir.

Kabul ediyorum, siyaset çözümsüzlüğü derinleştirirse anlam ve ruhunu tüketecektir.

Demokrasinin fazilet ve mehabeti her meseleye bir çare üretmekte saklıdır.

Ancak çare diye diye çürümek de ihtimaldir.

EtikHaber: Şu an gündemin yegane konusu koalisyondur. Herkes fikir yürütüyor, herkes bir şey söylüyor. Diğer taraftan da tüm Türkiye size dikkat kesilmiş vaziyette. MHP anahtar parti olarak görülüyor. Düşünceleriniz alabilir miyim?

Devlet Bahçeli: Sandıktan tek başına iktidar çıkmadı. Türkiye’nin hükümetsiz kalmaması için bir koalisyon hükümeti kurulması gerekiyor. Bu açık.

Koalisyonların mahzurlu yönleri olduğu kadar makul ve mantıklı yanları da olduğunu ifade etmeliyim.

Şu an ki şartlarda 27 AB ülkesinin 24’ü koalisyonlarla yönetiliyor.

Ama her hangi bir sorun yaşanmıyor.

Düşünebiliyor musunuz, İtalya’da 6 partiden oluşan bir koalisyon işbaşında.

Lüksemburg’da, Letonya’da, Fransa’da 4 partiden müteşekkil koalisyonlar görev yapıyor.

Finlandiya ve Portekiz’de 3 partiden oluşan koalisyonlar ülke yönetiminde bulunuyor.

Gelişmiş ve medeni ülkelerde siyasi istikrarsızlıklar uzlaşma kanalları aktif hale getirilerek gideriliyor.

Siyasal çatışmalar fedakarlık ve sorumlu siyaset anlayışıyla törpüleniyor.

Türkiye’nin kimin yönettiğinden ziyade, nasıl yönetildiğini veya yönetilmesi gerektiğini konuşmadıkça, önceliğimize bunu almadıkça bir arpa boyu yol almamamız kolay değildir.

Sorun çözme kültürünün yaygınlaştığı ülke ve toplumlar uzlaşmaya daha yakın ve daha yatkındır.

Ne var ki, sorun çözme konusundaki ilkellikler, ikircikli tutumlar ne kadar yaygınsa uzlaşma o denli zor olmaktadır.

Bir defa koalisyondan korkulması saçmadır.

Önemli olan değişik siyasi yelpazedeki partilerin hangi niyet, ilke ve perspektifle bir araya geldikleridir.

Tartışarak, konuşarak, arayarak ve samimiyetle isteyerek doğruyu bulacağımızdan eminim.

Türkiye hükümetsiz kalmaz, aksine sebep olanlar ise mahşeri vicdanda hesap vermekten kaçamaz.

Koalisyon zıt fikirlerin rekabet ve kavgasına sahne olduğu sürece ülkeye zarar verir. Siyaset tıkanır, demokrasi patinaja yol açar.

Mesele milli çıkar ve hedeflerde buluşmayı başarabilmektir.

Koalisyona talip her parti bulunduğu pozisyondan, vazgeçilmez ilkelerine leke düşürmeden uzlaşmaya doğru adım atabilmelidir.

Türkiye koalisyon hükümetleri hususunda tecrübelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi de bu tecrübeyi farklı hükümetler içinde edinmiştir.

Bu kapsamda olumlu-olumsuz birçok deneyim yaşanmıştır.

29 Kasım 1961’de kurulan CHP-AP koalisyonunda itibaren 13 koalisyon hükümeti kurulmuştur.

Kimisi uzun ömürlü olmuş, kimisi ise çok kısa süreli ayakta kalmıştır.

Şu anda TBMM’de 4 parti grup kurma imkanına kavuşmuştur.

Bu demektir ki, koalisyon hükümeti bu dört parti arasından çıkacaktır.

Demokratik teamüller çerçevesinde, Cumhurbaşkanı’nın seçimde en çok oyu almış partinin genel başkanına hükümet kurma görevi vermesi gerekecektir.

Bu da AKP Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu’dur.

Sayın Davutoğlu bu görevi alır almaz temaslarına başlayacak, sırayla partileri ziyaret edecektir.

Bize göre koalisyonu kurması en doğru ve en makul partiler AKP ile HDP’dir.

Çünkü yıkım ve çözülme sürecinde yıllardır yan yana duran AKP ve HDP’nin bir hükümet oluşumuyla bir araya gelmeleri siyasi tutumlarına ve sürdürülen müzakerelerin doğasına uygundur.

Çözüme canlarını koyduklarını söyleyenlere gün doğmuştur.

Buyursunlar bir araya gelsinler.

28 Şubat 2015 günü, Dolmabahçe Sarayı’nda İmralı canisinin 10 maddelik ihanet metnini gururla okuyan AKP-HDP temsilcileridir.

Koalisyonun protokolünü yazma konusunda zorluk da çekmeyeceklerdir.

Çünkü bu 10 maddelik ihanet metni hükümetin ana omurgası olabilecektir. Tercih ve takdir kendilerinindir.

Nasılsa AKP ile HDP Türkiye üzerinde pazarlık yapacak kadar birbirlerine sevdalanmışlar, çözüm ve barış sloganları eşliğinde uygun adımla yürümüşlerdir.

Milletimiz AKP-HDP hükümetiyle çözümle neyin amaçlandığını görmelidir.

Süreç ihanetini Türkiye’nin başına bela edenler, sorumluluktan kaçmamalı, kaçak güreşmemelidir.

Aziz milletimiz AKP-HDP-PKK ve İmralı canisinin gizli ya da açık hedeflerini net görmelidir.

Çözümde anlaşanlar, koalisyonda da ortaklık kurabileceklerdir.

En azından tutarlılık bunu gerektirmektedir.

Şayet AKP-HDP formülü tutmazsa, bu defa AKP-CHP alternatifi denenmelidir.

AKP ve CHP’nin içinden bazı kanatların buna meyyal olduğu anlaşılmaktadır.

AKP ile CHP’nin seçim beyannamelerindeki benzerlikler örtülemeyecek kadar fazladır.

Küresel sermaye ve ABD, AKP-CHP koalisyonuna yeşil ışık yakmıştır.

Uluslararası çevreler ve dış basın büyük koalisyon diyerek AKP-CHP’ye destek vermektedir.

Bu iki parti 390 milletvekili çoğunluğuyla Meclis’te her soruna çare olabilecektir.

Bu da yeterli görünmüyorsa, AKP-CHP-HDP bir araya gelerek 470 milletvekili çoğunluğuyla güçlü bir koalisyon hükümeti kurabileceklerdir.

Eğer böyle olursa, Milliyetçi Hareket Partisi de ana muhalefet görevini eksiksiz ve tam olarak yerine getirecektir.

EtikHaber: Peki Milliyetçi Hareket Partisi koalisyona kapalı mı? Hükümet seçeneklerini MHP dışında mı aramak gerekiyor?

Devlet Bahçeli: Kastım bu değil. Milliyetçi Hareket Partisi elbette Türkiye’yi seçeneksiz bırakmaz, kriz pususuna yatanların ekmeğine yağ sürmez.

Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’nin milli varlığına ve tarihi misyonuna sahip çıkmanın adıdır.

Türk milletinin kaderi üzerinde etkisi olacak her kavram ve oluşum hakkında söz söylemek durumunda olanların başında şüphesiz ki Türk milliyetçileri gelmektedir.

Ülkemizin milli, adil, ahlaki bir yönetimle tanışması bir zorunluluktur.

Ancak biz, önce söz, tutum ve politikaları birbirine benzeyen partilerin koalisyon kurmalarının daha doğru olacağına inanıyoruz.

Uyum için bunu mecburi addediyoruz.

Zorluk çıkarmak gibi bir niyetimiz yok.

Süreci yokuşa sürelim de sorumluluktan kurtulalım diye bir arayışımız da olamaz.

AKP-HDP açılım ve çözümde aynı kareye girmedi mi?

Sözde demokratikleşme adımlarında aynı safta durmadılar mı?

Oslo’dan İmralı’ya kadar yürütülen pazarlıkların tüm risklerini beraberce göğüslemediler mi?

Türkiye’nin geleceğini müzakerelere bağlamadılar mı?

İşte fırsat, işte çözüm için tarihi imkan.

Çözüm sürecinin filmini değil, nasıl uygulayacaklarını göstersinler de görelim.

Madem kan durdu, silahlar sustu, analar ağlamıyor; o zaman korkmasınlar, gizli kapaklı görüşmesinler, birlikteliklerini koalisyonla güçlendirsinler.

Dediğimiz budur.

Hatta CHP’yi de yanlarına alsınlar, işte çözüm koalisyonu.

Eğer başaramazlar ise, ülkemizi seçeneksiz bırakmayız.

Ve Türk milletini namerde muhtaç etmeyiz.

EtikHaber: Yani koalisyona gireriz mi diyorsunuz?

Devlet Bahçeli: Bizim kategorik itirazlarımız yok, sadece ilkelerimiz var.

Koalisyona gireriz değil, sadece konuşmaya başlarız.

Azınlık hükümeti formülü sonuçsuzdur ve doğru değildir.

HDP’nin içinde yer alacağı veya destek vereceği her formül bizim dışımızda ve gündemimizde değildir.

Yüzde 60’lık bloktan bahsediliyor. Bu bize göre boş laftır.

Oranların toplamıyla hükümet kurulacaksa, ne ilkeye, ne ahlaka, ne de haysiyete ihtiyaç vardır.

Kundaktaki bebekleri kurşunlayan, Mehmetçikleri, polisleri ve masum binlerce vatandaşımızı acımasızca katleden bir terör örgütünün siyasi kuryesiyle aynı blokta nasıl bulunuruz?

Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kast eden mihraklarla işimiz ve münasebetimiz katiyen olmaz.

CHP Genel Başkanı hadiseye çok yanlış taraftan bakmaktadır.

CHP sözcüleri ezbere konuşmakta ve havanda su dövmektedir.

Bizim HDP konusunda ikna edilmemiz olmayacak bir şeydir.

CHP bu çerçevede fazlaca emek sarfetmesin.

Böylesi bir teşebbüse heves edenler sadece zamanlarını israf etmekle kalmazlar, Türkiye’ye de haksızlık ederler.

Milliyetçi Hareket Partisi kan dökenlerin, bundan pişmanlık duymayanların, küresel plan ve projelere tetikçilik yapan kiralık katillerin hiçbir şart altında meşruiyet kazanmalarına hizmet etmez.

EtikHaber: O zaman AKP’yle koalisyona daha sıcaksınız.

Devlet Bahçeli: Konu sıcaklık soğukluk meselesi değildir.

Eğer ki, süreç ihaneti, yani çözüm süreci tamamen ortadan kalkar, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk sürecinden hesap sorma iradesi gösterilir, Erdoğan da anayasal sınırlarına bir daha taşmamak üzere çekilirse AKP’yle koalisyonu konuşabiliriz.

Bunun için Twitter mesajımda demiştim ki; hesaplaşmadan helalleşme olmaz. Yine aynı görüşteyim, biz de değişen bir şey yok.

Türkiye’nin siyasi belirsizlik yaşamasını istemez ve dilemeyiz. Elimizi taşın altına koymaktan da çekinmeyiz.

Ama önce AKP geçmişiyle yüzleşecek. 13 yıllık enkazın hesabını verecek.

7 Haziran öncesi meydanlarda neler söyledik neler. Şimdi bunları unutalım mı?

Hırsıza, haine karşı bizimle yürür müsün diye sorduğumuzda, evet diyen milyonlarca Türkiye sevdalısını üç-beş koltuk için hayal kırıklığına nasıl uğratalım? Bu vebale nasıl ortak olalım?

İhanet ve soygunların telafisi yapılmadan, buna dair garanti ve teminat verilmeden Milliyetçi Hareket Partisi koalisyona razı olmaz, bu oyuna gelmez, tuzağa düşmez.

AKP önce aynaya bakacak, dürüstçe kendini gözden geçirecek.

Erdoğan “Herkes egolarını bir kenara koysun ve Türkiye’yi hükümetsiz ve başsız bırakmasın” diyor.

Ama hala kendisinin egolarının tutsağı olduğunu anlamıyor.

Erdoğan siyasetten rol kapmaya çalışmasın, devreye girmek için fırsat kollamasın, bize yetecektir.

Süreç ihanetine kol kanat gerenlerle birlikte olamayız.

Geçmişte yaşanan onca rezaleti bir çırpıda gündemimizden çıkaramayız.

Rüşvet ve yolsuzluğa adı karışanlardan hesap sorulmadan ya da bu uğurda samimi eğilim gösterilmeden koalisyonun adını dahi anmayız.

Milliyetçi Hareket’e çamur atan hakaret lobisinin tuzak ve tertiplerini aklımızdan çıkarmayız.

Doğruda uzlaşacaksak ilk önce dosdoğru olmalıyız.

Kırmızı çizgilerimizi eleştirenler, bizden taviz bekleyenler, arka kapı diplomasisi uygulayanlar ilkesizliklerinin kurbanı olduklarını iyi bilmelidirler.

Biz var eden, bizi 46 yıldır diri ve şuurlu tutan kurallarımız, yazılı olmayan anayasamız vardır. Bunlardan ödün vermeyiz.

Ne diyorsak milletimizin lehinedir.

Neyi istiyorsak milletimizin menfaatinedir.

Hırsızlar dışarında gezerken biz hükümet sıralarında oturacağız öyle mi?

Rüşvetçiler, vakıf adı altında tahsilat büroları açanlar saltanat sürerken biz koltukları dolduracağız öyle mi?

Türklük ve Türk milleti süreç ihaneti tarafından cendereye alınmışken, biz kırmızı plakalarla gezeceğiz öyle mi?

Yok böyle bir dünya!

Milliyetçi Hareket Partisi binlerce yıllık Türk-İslam ülküsünün varisi, bu çağdaki emanetçisidir.

Biz ikbalin değil, istikbalin peşindeyiz.

Biz millet ve vatan davasının savunucusuyuz.

Uzlaşmaz değiliz, ulaşılmaz hiç değiliz.

Diyoruz ki, Anayasa’nın değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerine kimseler el sürmesin.

Türklükle kimse uğraşmasın.

Hukuk devletine herkes saygı duysun.

Hırsız ve hainler el üstünde tutulmasın.

Milletimizin sosyal ve ekonomik sorunları acilen çözülsün.

Herkesin fikir hürriyetine riayet edilsin, milli birlik ve kardeşlikten geri adım atılmasın.

Adalete vurulan darbeler tamir edilsin, toplumsal onarım ve huzurlu gelecek inşası sağlansın.

Kim çaldıysa, kim rüşvet yediyse, kim hıyanete ortak olduysa, kim suç işlediyse, kim milletimizin bekasına zarar verip fitne çığırtkanlığı yaptıysa hesabını versin.

Çok şey mi istiyoruz?

EtikHaber: Olur mu efendim, milli vicdana tercüman oldunuz.

Devlet Bahçeli: Türkiye’nin ufku ve önü açık. Bu yüzden endişeye mahal yoktur.

Demokratik adap içinde sürdürülen tartışmalardan çekinmemek gerekiyor. Daha iyisini bulmak için mücadeleden yorulmayacağız.

Her şeye rağmen, siyaset çözüm üretmezse, çare sandıktır ve seçimdir.

Erdoğan’ın kafasında da bu vardır.

Çözümsüzlüğün zeminini oluşturup, sonra da muhalefeti suçlayarak Türkiye’yi tekrar seçime götürmenin planlarını yaptığından kuşku duymuyorum.

AKP yıllar içinde birikmiş kötü yönetimin ağır sonuçlarını gizlemek ve gözlerden kaçırmak istiyor.

Ekonomideki muhtemel risk ve sorunların faturasını muhalefete yüklemek için yeni komplo planları yapılıyor.

Erdoğan havuzcuları ve iftira kadrosunu yüreklendirerek yeni senaryolar peşinde.

Türk milletinin buna kanacağını da zannetmiyorum.

Sayın Davutoğlu artık sarayın yörüngesinden koparak bağımsız ve özerk bir alana gelmelidir.

Siyasetini Erdoğan’a endekslemekten vazgeçmelidir.

Kendi iradesiyle hareket etmelidir.

Böyle yaparsa hem kendisi hem de partisi kazançlı çıkacaktır.

Sayın Davutoğlu AKP’nin Genel Başkanı olarak kendi gündem ve hedeflerini icra edecek kalite ve yeterliliği gösterebilecek donanıma sahiptir.

Yeter ki biraz istesin, biraz durum muhasebesi yapsın.

EtikHaber: Güney sınırlarımız yine çok hareketli. Suriye’den gelen sığınmacıların sayısı artıyor. Tehlikelerle dolu bir süreç önümüzde. Son olarak bu konuda da kısaca bir değerlendirmenizi alabilir miyim?

Devlet Bahçeli: Türkiye’nin milli güvenliği alarm veriyor.

Terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olan PYD, Akçakale’nin tam karşısında bulunan ve Rakka’ya90 km uzaklıktaki Tel Abyad’ı ele geçirdi.

ABD destekli PYD-YPG militanları sınırımıza yakın yerde sözde bayraklarını dalgalandırmaya başladılar.

ABD havadan bombalıyor, PYD-PKK karadan ilerliyor. Türkiye’nin etrafı terör örgütleri tarafından kuşatılıyor.

Ayn el Arap- Cezire koridoru açılmış durumda.

PKK kantonları birleştiriliyor, Kürdistan’ın batı ayağı inşa ediliyor.

PYD ile Özgür Suriye Ordusu’na bağlı Burkan el Fırat örgütü ABD’nin tazyik ve teşvikiyle aynı mevzide bulunuyor.

AKP’nin eğit-donat modeli kapsamında destek verdiği muhalif unsurlar terör örgütü PKK-PYD ile aynı cephede yer alıyor.

Sözde IŞİD’e karşı mücadele veriliyormuş.

Sonra da Erdoğan bundan rahatsızlık duyuyor.

Bu ne kötürüm, ne gayri milli ve ne vizyonsuz bir bakıştır?

Geçen haftadan bu yana yaklaşık 16 bin Suriyelinin Türkiye’ye geçtiği tahmin ediliyor.

Türkmen kardeşlerimiz perişan. Feryat ediyorlar. Ama duyan yok.

Sınırlarımızda tam bir insanlık dramı yaşanıyor.

Dünya bu gelişmelere karşı suskun.

Tel Abyad ateşe verilmiş durumda. Buradan kaçan soydaşlarımız ve Arap halkı Akçakale’ye yığılmış durumda.

Terör örgütü YPG’nin Türkmen köyleri olan Sirt, Bilal Çete, Bab Al Hava ve Dedeler’i ele geçirdiği medyaya yansıdı.

Bölgede tam bir trajedi hakim.

Türkmenler yerlerinden yurtlarından koparılıyor.

Etnik temizlik yapılıyor ve PKK yandaşları Türkmen yurtlarına konuşlandırılıyor.

Türkmenler göçe zorlanıyor.

Türkmenlerin ölüm tehdidiyle boşalttığı yerleşim yerleri, PKK-PYD için stratejik değerdedir.

Çünkü PKK’nın kontrolündeki bölgeler arasındaki coğrafi bütünlük sağlanacaktır.

Ve bu yakın ve vahim tehdit gerçekleşmiştir.

ABD Kürdistan’ı kurdurmak için geçtiğimiz Mayıs ayı sonundan bu tarafa hava bombardımanını yoğunlaştırmış, PYD-PKK’yı arkalamıştır.

Sınırlarımızın hemen dibinde demografik ve jeopolitik hesaplar Türkiye’yi çıkmaza sürüklemiştir.

Hükümet buna sessiz kalamaz.

Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve milli bekasını tehlikeye atan gelişmelere tepkisiz duramaz.

Sınırlarımızdaki tel örgüleri zorlayan, saldırı ve ateşten kaçan mazlumlar her gün ekranlardadır.

Akçakale’nin karşısında adeta can pazarı kurulmuştur.

Binlerce Suriyeli sığınmacı sınırlarımıza dayanmıştır.

Hele ki, Halep’ten kaynaklı muhtemel bir göç dalgasını kaldırmamız ve buna katlanmamız söz konusu değildir.

Türkiye Cumhuriyeti uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını derhal kullanmalı, sınırlarımızı derinliğine kapsayacak bir güvenlik kuşağı tesis etmelidir.

En başta Türkmenlere sahip çıkmak bizim için şeref meselesidir.

PKK-ABD ittifakıyla süren tehcire ve kontrolsüz sığınmacı akınına karşı tedbir gelişmek zorunluluktur.

Türkiye’nin güvenliğini kimse riske atamayacaktır.

Kuzey Irak-Akdeniz arasında sözde Kürdistan koridoru Türkiye’ye atılmış kimyasal bombadır.

Buna asla izin verilmemelidir.

Mesele partiler üstü ve milli bir konudur.

Suriye ve Mısır Başbakan ya da Dışişleri Bakanı gibi davrananlar Türkiye’nin hak ve hukukunu savunacak namus ve şerefi acilen göstermelidir.

Gecikmeye, ağırdan almaya, ertelemeye zaman yoktur.

Türkiye bu çevrelemeyi yarmazsa, EtikHaber vasıtasıyla uyarıyorum, bölünme ve parçalanma, dahası iç istikrarsızlık kaçınılmazdır.

Koalisyondan daha önemli konu Türkiye’nin hayati ve tarihi çıkarlarıdır.

Bizim için temel ilke; önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben anlayışıdır.

EtikHaber: Efendim bize zaman ayırdınız, çok teşekkür ederiz.

Devlet Bahçeli: Ben de teşekkür ederim. İdrak ettiğimiz Mübarek Ramazan ayının huzura, barışa, esenliğe ve birliğe vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyorum.

Türk-İslam aleminin Mübarek Ramazan ayını tebrik ediyor, size de başarılar diliyorum.