ERDOĞAN MİLLETİ
Yıllar önce bir yazımda toplumumuzla ilgili bir tespitimi dile getirmiş ve demiştim ki, “maalesef biz genetiği değiştirilmiş bir toplum (GDT) olduk” demiştim.. Yazımın devamında bunun Özal ile başladığını ve zaman geçtikçe bu tanımlamaya uygun karakterlerin çoğalmaya başladığınıanlatmıştım…
Şimdi toplum üzerindeki bu tespit ve tanımım menfi manada iyice meyvelerini vererek daha da ileri bir safhaya ulaştı…
Ve…
Maalesef yeni bir millet doğdu…
Adı da ERDOĞAN MİLLETİ!
Buradan açıkça ilan edeyim. Ad tespiti bana ait olanbu yeni milletin ne ırki, ne dini ne de mezhepsel bir tanımı veya tarifi yoktur…
Bu tarif:
-Toplumun çöpte ekmek arayan en fakirinden tutun da, paralarını kamyonetlerle taşıyanları.. Başını sokacak evi bile olmayanlar ile hanları, apartmanları olanları..
-Bir kilo makarnaya tav olanlar ile ayakkabı kutularını dolar veya avrolarla dolduranları..
-Denizde balık avlamak üzere takası dahi olmayanlar ile gemi filoları yada transatlantikleri olanları..
-Bir gazete-dergi alacak paraları olmayanlar ile devlet eliyle gazete tv sahibi olanları..
-Bölücüleri, ateistler ile Allah, Kitap, Peygamberi gerçekten dilinden düşürmeyenlerin olduğu gibi bu kutsal değerleri çirkin işlerine alet veya kalkan eden her türden kişileri de topyekûn kapsamaktadır!
Hazır söz din imandan açılmışken…
Her zaman sorduk, sormaya da devam edeceğiz. İslam dininde hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvet haram mı, değil mi?
Bizim saflığımızdan veya bilgisizliğimizden mütevellit cevap veremediğimiz bu soruya fetva makamındakiler ile vicdan ve izan sahibi kimseler cevap verirlerse seviniriz…
Eğer haram veya günah değilse mesele yok!
Çıksın bunu açıkça ilan etsinler.
Amma Çorum eşrafından meşhur Karamanlar yada mısır püskülü misali esen rüzgarın şekline göre savrulan beyni dumura uğramış bazı ademler gibi siyaseten fetva üretenler veya uyduranlar değil de; Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyas doğrultusunda ve gerçekte var olan İslam ahlakına aykırı olmamak kaydıyla verilecek fetvalar kabulümüz…
Peki ya haram ve günah ise, bunu yapanlar, ortak olanlar ve/veya bu suça bile bile göz yumanların durumu nedir?
Ha keza yukarıdaki sorulara bağlantılı olarak devam edecek olursak. Yalanları katmerli söylemek, söylediği yalanlarla toplumu yanlış yönlendirmek, onları kandırmak haram ve günah değil mi?
İşte benim Erdoğan milleti dediğim toplumun önemli bir kesimi yukarıdaki sorulara vicdanlarını ve gözlerini kapayıp, üstüne kulaklarını da tıkamıştır…
Yani kendisini dini argümanlarla rehin almış, gerçekte ise din dışı her şeye açık olan kişilere inanmışlık veya güvenmişliğin sonucu olarak. Suça ve suçluya sahip çıkma psikozu. Bu olgular bir nevi “Stockholm sendromu” da denilen mevcut vakanın bizim toplumda tezahür etmiş halidir diye de özetlenebilir…
Bu bağlamda, yukarıda da anlattığımız üzere midesini ve cebini dolduranlar, “Yağma Hasan Böreğinden” olabildiğince pay alamaya çalışanlar, elde ettiği makam-mevkisini kaybetmekten korkanlar, iktidarın bizzat teşvik ettiği çeşitli yardım yardımlarla siyasi ve maddi rüşvete alıştırılmış olanlar.. vs. vs.
Erdoğan milletinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır…
Yıllarca özene bezene bu kıvama getirilmiş toplumdan, başka türde ve akla mantığa uygun bir karar vermesini beklemek. Ne yaparsanız yapın gerçekten çok zor…
Mesela, haksızlık, hukuksuzluk, hırsızlık yolsuzluk gözlerinin önünde yapılsa dahi ne gam, bunlar için hiç önemi yoktur…
Mesela, yarın AQP iktidarı çoğu taleplerini tıpış tıpış yapan bölücülerin vazgeçmeleri asla mümkün olmayan talebi olan özerkliği kabul etse. Dahası binlerce şehidin ve bebeklerin katilini serbest bırakıp meclise taşısa dahi.. Hiç kimse kusura bakmasın.
Başbakan’ın sık sık “benim milletim, benim milletim” dediği Erdoğan milletinin gıkı bile çıkmadan bunu da anında kabul eder…
İşte bundan cesaret almış olan mevcut iktidar, kafasına göre yasa yapmakta, hatta yasalara veya Anayasaya aykırı birçok icraatı fütursuzca sergilemektedir…
Değerli dostlar;
Özetle bölücülerin siyasi koalisyon ortağı olan AQP eski Genel Başkanının devletin en üst makamına kadar yükselmesinin en önemli sebebi, iç-dış mihraklarla bizzat kendisin yaptığı işbirliğiyle zamanla oluşturulmuş; benim-sizin akrabalarımızın veya tanıdıklarımızın da içinde yer aldığı Erdoğan milletinin sayesindedir…
Gelinen bu noktada bizim kabahatimiz yok mu?
Elbette gerçekleri iyi ve çok yaygın bir şekilde anlatamamış olmamızdan dolayı mutlaka iğneyi kendimize batırmamız gerektiğinin elbette bilincindeyiz…
Yazımızı son bir soruyla bitirelim…
Ha bu durum ebediyete kadar sürer mi?
Hiç sanmam.
Çünkü 28 Şubat nasıl ki bin yıl sürmediyse, benlik kavgasının ve kaygan zeminli siyasetin aralıksız hüküm sürdüğü ülkemizde Padişah heveslisi Erdoğan imparatorluğunun da elbette süre sınırlı bir ömrü var…
“Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!”
Yeni bir yazımızda buluşmak üzere esen kalınız…
HARUN KILIÇ