Dolar 34,6474
Euro 36,4362
Altın 2.929,54
BİST 9.636,12
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 12°C
Çok Bulutlu
İstanbul
12°C
Çok Bulutlu
Çar 12°C
Per 14°C
Cum 16°C
Cts 14°C

MHP Lideri Devlet Bahçeli:ABD, Suriye ve Irak’tan derhal çekilmeli, terör örgütlerini himaye eden hukuksuzluktan vazgeçmelidir

MHP Lideri Devlet Bahçeli:ABD, Suriye ve Irak’tan derhal çekilmeli, terör örgütlerini himaye eden hukuksuzluktan vazgeçmelidir
28/05/2024 11:50 | Son Güncellenme: 28/05/2024 12:05
A+
A-

MHP Lideri Devlet Bahçeli:ABD, Suriye ve Irak’tan derhal çekilmeli, terör örgütlerini himaye eden hukuksuzluktan vazgeçmelidir

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 28 Mayıs 2024 tarihinde TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, İstanbul’un fethi ve Türk milletinin tarihi zaferlerini vurgulayan önemli açıklamalarda bulundu. Bahçeli, İstanbul’un fethinin 571. yılına atıfta bulunarak, bu tarihi zaferin Türk-İslam medeniyetinin yükselişinde önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtti.

Konuşmasında, “ABD, Suriye ve Irak’tan derhal çekilmeli, terör örgütlerini himaye eden hukuksuzluktan vazgeçmelidir” dedi. Ayrıca, FETÖ mensuplarının Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini vurguladı.

“ABD, SURİYE VE IRAK’TAN ÇEKİLMELİDİR”

ABD’nin Suriye’de terör örgütleriyle işbirliği yaptığını ve bunun Türkiye’nin güvenliğine tehdit oluşturduğunu belirten Bahçeli, “ABD, Suriye ve Irak’tan derhal çekilmeli, terör örgütlerini himaye eden hukuksuzluktan vazgeçmelidir” dedi. Ayrıca, FETÖ mensuplarının Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini vurguladı.

“SİYASİ TELLALLAR, İSTİSMAR TELLAKLARI”

İç siyasette normalleşme ve yumuşama konularına da değinen Bahçeli, muhalefet partilerini eleştirdi: “Normalleşmesi gereken muhalefet partileridir. Bizim böylesi uçuk kaçık yumuşamaya karnımız tok, yüzümüz de dönüktür.”

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin grup toplantısında yaptığı konuşmanın tamamı şu şekilde;

“Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Basınımızın Muhterem Temsilcileri,

Bu haftaki Meclis Grup Toplantımızın başında hepinizi kemali muhabbetle selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum.

Bugünkü toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından takip eden tüm vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda birlik ve dirlik mücadelesi veren tüm kardeşlerimize en halisane selamlarımı iletiyor, şükranlarımı sunuyorum.

Yüksek hedefler belirleyip, bu hedeflere vasıl olmak için süreklilik içinde mücadele azmi sergileyen milletlere talihin ve tarihin bahşettiği cömertlikler saymakla bitmez.

Varoluşunun haysiyet, hürriyet ve hükümranlık haklarına leke düşürmeyen milletleri hiçbir zorluk, hiçbir zorbalık engelleyemez.

Türk milleti, bu söylediklerim kapsamında rüştünü ispat, tırmandığı üst rütbesini de ibra etmekle kalmamış, beşeriyetin karmaşık sisteminde gönül, kültür ve medeniyet birikimiyle, hatta fütuhat müktesebatıyla temayüz etmiştir.

Meşhur bir filozofun şu ifadelerine kulak verelim: İnsanlığın iki temel sorunu vardı. Bunlardan birisi adaletsizlik, diğeri anlamsızlık! Adaletsizliğe karşı hukuk, anlamsızlığa karşı da sanat bulundu. Ancak insanlar hukuka, sanat da insanlara ulaşamadı.

Anlatılan bu açmaz Batı toplumlarının devamlı ayak bağı olmuş, çelişki içinde bocalamalarından dolayı yanlışı müdafaa edecek bahaneleri bol bol üretmelerine yol açmıştır.

Ne kadar iftihar etsek azsa da, Türk milleti hem ahlak ve adaleti, hem de sanat ve kültürü asırların potasında oluşan ve olgunlaşan yürek gücüyle eklemlemiş, sonuçta beliren fatihler ve fetihler kuşağı cihanı sarmış ve sarmalamıştır.

Bu sayede çağlardan birisi kapanırken, diğerinin kapısı açılmıştır.

571 yıl evvel dünya tarihinin yeniden yazılmasını, küresel planların yeni baştan yapılmasını, Doğu-Batı arasında kırılan fay hatlarının günümüze kadar yankılanmasını sağlayan muazzam bir fetih yaşanmıştır.

Bu fetih, Türk-İslam medeniyetinin fecri olan Fethi Mübin’dir.

Bu fetih, Konstantinopolis’i İstanbul unvanıyla buluşturan, Bizans fesadını Türklüğün muktedir fermanıyla yıkan dev bir adımdır.

Camilerinin kurşun kubbelerinde adeta fetih ordularının miğferleri duran İstanbul, 571 yıl önce zincirlerinden kurtulmuştur.

Dünyanın ezelden beri Güneşe çevirdiği sanki en güzel yüzü olan İstanbul, 571 yıl önce sevdalısı Türk milletiyle kavuşmuştur.

Her şafak hisarlarda oklar çıkar yayından,

Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından,

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar.

Merhum Hocamız Prof.Dr.Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi isimli muazzam eserinde İstanbul’u şöyle anlatmaktadır:

“Türk-İslam mefkûresinde büyük bir ehemmiyet kazanan İstanbul, deniz ve karaların bitişiği, harikulade doğa ve iklim şartlarının birleştiği, Allah’ın çeşitli güzelliklerle bezediği, müstesna coğrafi ve siyasi mevkii, tarihin pek çok eser ve hatıralarla yumaklandığı emsalsiz bir beldedir.

Üç kıtaya hâkimiyetin dayanağı ve cihanın idare merkezi olmaya layık bir beldeyi itina ile yaratan Allah’ın sevgili peygamberi de şehirlerin tacı İstanbul’u hak dinin gazi ve hamileri olan Müslümanlara nasip edeceğini hadislerle tebşir etmiştir.”

Türk cihan hakimiyetinin ilk merhalesi, ilk merkezi İstanbul’dur.

Zulmün, zilletin ve eziyetin kalesi Bizans, Sultan Fatih’in, manevi önderlerin ve kahraman neferlerin marifet ve mücahitliğiyle yıkılıp gitmiştir.

Tarihi eserlerimiz nasıl ki Türk milletinin tapu tescil belgeleri ise fetihler de öyledir ve öyle kalacaktır.

Fethimizin emanetleri zayi edilemeyecek, kökünden ve kimliğinden koparılmasına göz yumulmayacaktır.

Bizans hayaletini, Bizans heveslerini kara bulutlar gibi, İstanbul’un üzerinde tekrar dolaştırmayı düşünen, bununla ilgili gizli gizli proje hazırlayan, devamlı müsait zaman kollayan iç ve dış operasyon maşalarından İstanbul mutlaka korunacaktır.

Sadece fetihten itibaren değil, Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesiyle de iyice uykuları kaçan iç ve dış işgal cephesini rahatsız etmeye, heveslerini kursaklarında bırakmaya azim ve inançla devam edeceğiz.

İstanbul’un fethinden önce Ayasofya’nın önünde dikili bir sütunun üzerinde ata binmiş haldeki Justinianus heykelinin bir elinde kızıl bir küre vardı ve bu Türk Kızılelmasının ve cihan hakimiyetinin hedefiydi.

13’üncü yüzyıl Türk-İslam düşünürlerine göre, bu heykelin sağ eli havada olup halkı İstanbul’a davet eden bir manaya delalet ediyordu.

Sol elinde de madeni bir küre bulunuyor ve bu da düşmanların şehri istilasına engel tılsım olarak telakki ediliyordu.

14’üncü yüzyılda, heykelin ve kürenin düşmesi, Türklerin fethine ve Bizans’ın sukutuna işaret sayılmıştı.

Şükürler olsun ki, Bizans köhneliği devrilmiş, Türk milletinin tarihe damga vuran muvaffakiyeti tecelli etmiştir.

İstanbul bizim için Kızılelmaydı ve asırlar boyunca kurulan hayaller 571 yıl önce hakikat oldu.

Yeniçerilerin talimleri esnasında haykırdığı üzere, destiye kurşun atar, keçeye kılıç çalar, Allah’ın izniyle Kızılelmaya dek gideriz ve hiç durmaksızın, nice kahramanlığa imza ata ata da muhakkak gideceğiz.

İstanbul’un bugünkü ızdıraplı hali bizleri oldukça üzmektedir.

İstanbul’un kötü yönetimi fethin mirasını çarçur etmektedir.

Lafa gelince israftan şikayet edenlerin, belediye bütçesini har vurup harman savurması, taş üstüne taş koymaktan aciz olması, yandaş gazetecileri Roma’ya sözde festival adına, gerçekte ise tatile ve sefaya götürmesi ayıplı bir zihniyetin defolu uygulamalarından başka bir şey değildir.

Özel uçak kiralanıp; 7 değil, 17 değil, tam 37 gazetecinin yer aldığı ve toplamda 73 kişilik kafileden oluşan ballı börekli Roma seyahatinden sonra, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin müsriflikten bahsetmesine hiç kimse inanmayacak, hiç kimse de itibar etmeyecektir.

İstanbul can çekişmektedir.

İstanbul, kent uzlaşısı çatısı altında DEM’lenenlerin istismarına, istilasına ve tahribatına ne yazık ki mahkum olmuştur.

İstanbul’u yüzüstü bırakanların siyasi yüzsüzlüğü ise eninde sonunda yüzlerine vurulacaktır.

İstanbul bizim 571 yıllık davamızdır.

Usta şair ve fikir insanımız Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi; Üzülme! Bu davanın sahibi Hak’tır, Hak olan davada zafer muhakkaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin uzun vadeli stratejik hedefi, İstanbul’un fethinin 600’uncu yıldönümü olan 2053’te Türkiye’nin “Lider Ülke ve Süper Güç” olmasıdır.

Bu ülkünün gerçekleşmesi millî birlik ve beraberliğin tesisiyle, bunun temini ise ortak değerler ve geçmiş üzerinde bina edilen bir “millet” anlayışı ve müşterek bir gelecek yürüyüşü ile mümkündür.

Millî yükseliş iradesiyle ortaya konulacak kararlı duruş, gelecek Türk asırlarının müjdecisidir.

İstanbul, Türk ve Türkiye Yüzyılında hak ettiği zirveye yerleşecek, yeniden aziz Türk milletinin dünyayı kavrayan ve kapsayan kudreti haline gelecektir.

Fakat bu kutlu hedef zillete düşenlerle, yabancı çıkar odaklarına taklalar atanlarla değil, Türk milletine mensubiyet onuru taşıyan, fethin iradesini milli iradeyle birleştiren vatansever ve milletsever tarafından gerçekleştirilecektir.

Mustafa Kemal Paşa, 1 Aralık 1921’de yaptığı bir konuşmada aynen şunları söylemişti:

“Millet, yürüdüğü yolu pek büyük isabetle seçmiştir.

Ve bu yolun sonunda parlayan saadet güneşini bütün vuzuhuyla görmektedir.

Bu millet o güneşe ulaşacaktır ve hiçbir kuvvet ona mani olamayacaktır.”

Unutulmasın ki, zulüm 1453’de başladı diyenlerin alayı düşman kampında toplanan Bizans uşaklarıdır.

Ve bizim bunlarla hesabımız er ya da geç görülecektir.

İstanbul sevdamızın sancağı, kabul edilmiş dualarımızın mükâfatı, zaferlerimizin kaynağı, umutlarımızın vahası, son yurdumuzun ebedi varlığıdır.

Şairin dediği gibi;

Bulanık akan sular durulacak yeniden,

Gökyüzüne direkler vurulacak yeniden,

Saâdet menziline varılacak yeniden,

Çağlar üstü bir nizam kurulacak yeniden.

Bilge Kağan’dan Alparslan’a, Osman Gazi’den Fatih’e, Kanuni’den Atatürk’e kadar bağını ve ülküsünü kopmadan getiren muhteşem nesillerin kılavuzluğu büyük Türk milletini geçmişte olduğu gibi gelecekte de layık olduğu mevkie mutlaka yükseltecektir.

Kaldı ki başarmanın dışında bir seçeneğimiz yoktur.

Anadolu’nun fethinden başlayarak, İstanbul’un fethine ulaşan; bayraklaşan vatan sevgisini burçlara diken Ulubatlı Hasan’ları, Akşemseddin’leri, Fatih’leri yetiştiren büyük Türk milleti ile iftihar ediyorum.

Tarihin beşiğini sallayan, 571 yıldır da Türk milletinin namus timsali olan İstanbul’umuzla övünüyor, bu kentimizde yaşayan vatandaşlarımızı hürmetle selamlıyorum.

İstanbul’u bir Türk toprağı haline getirerek, tarihe mührünü vurmuş olan büyük Hünkarımız Fatih Sultan Mehmet Han’a, fetihte yer alan aziz ecdadımıza ve bütün şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler diliyorum.

Ruhları şad, mekânları Cennet olsun diyorum.

Muhterem Arkadaşlarım,

İsrail’in Filistinli masumlara yönelik kanlı saldırıları aralıksız devam etmektedir.

7 Ekim 2023 tarihinden buyana hayatını kaybetmiş Filistinli kardeşimizin sayısı 36 bine yaklaşmıştır.

Sınır tanımayan, insanlık değerleriyle, savaş hukukuyla bağdaşmayan katliamlara her gün yenileri eklenmektedir.

Gazze’deki tablo kahredici boyutlardadır.

Uluslararası Adalet Divanı’nın geçen hafta aldığı bir kararla, özellikle Refah’a düzenlenen saldırıların derhal durdurulmasını istemiş, fakat İsrail buna aldırış etmemiştir.

26 Mayıs’ta, hassas mühimmatlarla vurulan insani bölgede çok sayıda masum acımasızca katledilmiştir.

Bu bölgedeki Birleşmiş Milletler Çadır Kampı’nda hayata tutunmaya çalışan bebekler, çocuklar, kadınlar ve nice suçsuz günahsız insan resmen ateş altına alınarak yakılmıştır.

İsrail, savaş uçaklarıyla ölüm saçmıştır.

Bizim lügatimizde bu tip vahşeti tanımlayacak ne bir kelime ne de bir kavram vardır.

Netenyahu, yani caniyahu başta olmak üzere, İsrail yönetimini tüm öfkemle lanetliyorum.

Caniyanu ve savunma bakanı hakkında talep edilen tutuklama kararının uygun zaman ve zeminde icra edileceği, bu vandalların öldürdüğü her mazlumun, her garibin, her savunmasız insanın hesabını verecekleri kaçınılmaz bir akıbettir.

Beklentimiz, İsrail’in katil başbakanı ve savunma bakanı hakkında ülkemizin bir an evvel yakalama kararı çıkarmasıdır.

Gazze konusu insanlığın sıcak gündemidir.

Bu gündem aynı zamanda küresel ve bölgesel geleceği pek çok tehlikeyi içerecek şekilde ve çok yönlü etkileyecektir.

Soykırım karşısında sessiz ve seyirci kalanlar, üstelik aleni destek sağlayanlar dünya barışına, insanlık huzuruna İsrail’le birlikte müştereken karşıdır.

Artık ekonomik, diplomatik ve ticari nitelikli önleyici tedbirler yerine cezalandırıcı, seri ve zincirleme askeri yaptırımları esas alan köklü müdahalelerin tam vaktidir.

Dünyanın sessiz çoğunluğu, kuşkusuz İsrail soykırımının ahlaken ve vicdanen karşındadır.

Ancak yalnızca itiraz edip şablon kınama mesajlarıyla oyalanmak yerine, somut ve sonuç alıcı adımların kuvvet kullanarak atılmasından başka bir seçenek zannederim kalmamıştır.

İslam ülkeleri ayağa kalkmalıdır.

Debdebe içinde hüküm süren emirlerin, sultanların, kralların basit kurnazlığa tevessül etmeleri, cılız kınama mesajlarıyla göz boyamaları akıl tutulmasından başka bir şey değildir.

Zulüm karşısında tarafsızlık diye bir şey olamaz.

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın demek zalimlere zımnen onay vermektir.

Gafil mi, mütegafil mi, belli olmayan İslam toplumlarının diriliş ve toparlanışı, vahdet ve vuslat ışığıyla aydınlanması için daha ne bekleniyor? Daha ne isteniyor? Daha ne kadar sabır gerekiyor?

Gazzeli çocuklar açlıktan kırılıp bayramlık kıyafet yerine kefen giyerken, süt içmesi gereken bebekler kendi grup kanlarını içe içe gözlerini yumarken, milyar dolarlar içinde kulaç atan, Allah’tan korkuyu sadece sözde hatırlayan bazı İslam ülkelerinin bohem yöneticileri, gece yastığa başlarını koyduklarında gerçekten de huzur duyabiliyorlar mı?

Haydi hepsini geçtik de, Sayın Cumhurbaşkanımızın yüzde onu kadar gönülden, içten, ta derinden mazlumların yanında, Filistin davasının arkasında durabildiler mi?

Türkiye her ihtimali değerlendirerek bugüne kadar yürüttüğü öncü rolünü üst bir seviyeye taşımalı, Siyonist barbarlıkla yüzleşip masumların lehine doğrudan devreye girmelidir.

İspanya, İrlanda ve Norveç’in Filistin devletini 28 Mayıs’ta tanıyacaklarını açıklaması adalet ve insanlık değerleri etrafında kenetlenen ülke ve toplumları umutlandırmış, milletimizin yüreğine de su serpmiştir.

Eğer uluslararası hukuk rafa kaldırılmamışsa, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız ve toprak bütünlüğüne haiz bir Filistin devleti mutlak surette tanımlanmalı ve tanınmalıdır.

Sivil ve masum bir halkın sistematik şekilde yok edilmesine, insan haklarına bağlıyım diyen, medeniyim diyen, demokrasi ve özgürlükten bahseden hiçbir toplum, hiçbir devlet duyarsız kalamaz, kalmamalıdır.

Filistin’in dünya genelinde tasdiki ve tanınması çığ gibi genişlemelidir.

Bütün ülkeler samimiyet, dürüstlük ve adalet testinden geçmektedir.

İşgal altındaki Filistin topraklarından soykırımcı İsrail önşartsız çekilmeli, Mescidi Aksa’nın manevi ve tarihi statüsüne saygı göstermelidir.

ABD; tarihi, hukuki ve insani sorumluluktan kaçmamalıdır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısının, İsrail Başbakanı ve savunma bakanı hakkındaki tutuklama talebine ABD’li bir grup senatörün itiraz ve tepkisi, daha ileri giderek, doğrudan yaptırım alınmasını gündeme getirmeleri tevili ve telifi imkansız bir zırvadır.

ABD yönetimi şayet Siyonizm’in vesayeti altında değilse, siyasetini, karar organlarını ve idare yapısını şayet İsrail’e haciz ettirmemişse, insanlık nam ve hesabına harekete geçmekle mesul olduğunu idrak etmek durumundadır.

Gazze’de tavşana kaç tazıya tut politikası izleyen ABD’nin terörizmle, terör örgütleriyle, zulümle, uluslararası hukuku ihlal eden politikalarının devamıyla silaha ve zora dayanan gücünü istikrar içinde ilerletmesi akla ve mantığa esastan da, usulden de aykırıdır.

ABD yönetimi Suriye’nin kuzeydoğusunda PKK’nın paravan örgütü Suriye Demokratik Güçleriyle yeni bir oyun kurmaktadır.

Ortadoğu’nun çalkantılı ortamından istifadeyle; Tabka, Afrin, Deyrezor, Rakka, Münbiç, Cezire başta olmak üzere, Suriye’nin kuzeydoğusunu kapsayan 133 yerel yönetimin belirlenmesi amacıyla 11 Haziran’da sözde bölgesel seçimler yapılacaktır.

Bu demokrasi ve yasa dışı seçim girişimi demek, Suriye’nin bölünmesinde yeni bir etap, yeni bir aşama demektir.

Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin bu sözde seçimleri tanımayacaklarını ve boykot edeceklerini açıklaması da ayrıca ele alınmalıdır.

Bölücü terör örgütünün Rojava adıyla tarif ettiği Suriye’nin kuzeydoğusunda, ABD’nin teröristlerle kurduğu sürekli diyaloğu stratejik önemde gördüğü açıktır.

11 Haziran’da yapılacağı duyurulan sözde seçimlerinin senaristi ABD, figüranları teröristlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti, Suriye yönetimiyle karşılıklı anlayış ve uzlaşma vasatında el ele vererek, yani Ankara ile Şam arasında işbirliği köprüsü inşa edilerek terör örgütünün işgal ve istila ettiği alanları demokratik vasıtalarla ihata teşebbüsüne katiyen müsaade edilmemelidir.

Bölücü terör örgütünün, kaynağında ve ürediği bataklık alanlarda Türkiye ile Suriye’nin eşgüdüm halinde yapmalarını önerdiğim askeri operasyonlarla kökü kurutulmalıdır.

Ne yurt içinde, ne de komşu coğrafyalarda ihanete geçit yoktur.

Terörizmin kalbine mızrak gibi inmekten başka çaremiz yoktur.

ABD’nin terörizmi politik enstrüman olarak kullanması rezalettir.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ABD’yle kurulan stratejik ortaklık ve müttefiklik bağımız bilinen bir husustur.

Ancak ABD’nin komşu coğrafyalarda terör örgütlerine verdiği destek Türkiye’nin güvenliğine aşırı tehdittir.

Bu ülkenin terörle arasına ihlali mümkün olmayan kalın bir çizgi çekmesi lazımdır.

Türkiye sömürge ülkesi ya da ABD’nin 51’inci eyaleti değildir, olması da mümkün değildir.

NATO misyonu çerçevesinde Türkiye üzerine hangi görevler düşüyorsa bugüne kadar yerine getirmiştir.

İsveç’in NATO’ya katılım protokolü TBMM’de onaylanmıştır.

Geldiğimiz bu aşamada NATO’ya üye ülke sayısı 32’ye çıkmıştır.

ABD terör örgütleriyle Türkiye’yi aynı kefeye koyarak skandal ve tarihi bir yanlışa imza atmıştır.

Bu yanlıştan acilen dönülmeli, uygulanan yaptırımlar kaldırılmalı, iki ülke arasındaki ilişkiler istikrarlı, hakkaniyet esaslı, eşit hak ve çıkarların gözetildiği onurlu bir veçheye kavuşmalıdır.

Türkiye’nin 2021 yılı sonunda satın almak için başvurduğu 40 adet yeni block F-16 savaş uçağının ve mevcut filolar için ihtiyaç duyduğumuz 79 modernizasyon kitinin temin süreci hızlandırılmalıdır.

Ayrıca ABD, Afganistan’da yaptığı üzere, Suriye ve Irak’tan da derhal çekilmeli, terör örgütlerini himaye eden hukuksuzluktan ve insan haklarını çiğneyen gayri meşru, gayri ahlaki tavırdan vazgeçmelidir.

Ederi bir dolarlık hayatıyla ilgili son günlerde farklı spekülasyonların yapıldığı Fetullah Gülen başta olmak üzere, FETÖ’nün ABD’ye yuvalanmış tüm mensupları Türkiye’ye ve Türk adaletine teslim edilmelidir.

Eğer ABD, özellikle PKK/YPG/PYD’yle bağını koparamıyorsa, bu teröristlerin alayını kendi ülkesine taşıyarak bir terör eyaleti kurması teklifimizdir.

Ha 50 olmuş, ha 51 olmuş, hiç fark etmeyecektir.

Bölücü teröristlerini alsınlar, ihanetin sefasını sürdürsünler, tepe tepe kullansınlar, toprak verip sabah akşam besleyip pışpışlasınlar, sonra da kendi arkalarından vurulacakları şiddet ve şekavet dolu günleri beklemeye koyulsunlar.

Değerli Milletvekilleri,

Bir şeyin normalleşmesi için evvelemirde anormalliğinin kabulü müttefiken sağlanmalıdır.

Hâlbuki Türkiye’de anormal bir şey yoktur.

Kaldı ki, siyaset ve yönetimde istikrarın hakim olduğu, hukukun üstünlüğüyle ilgili yasal ve anayasal hükümlerin havi bulunduğu ülkemizde normal olmayan sadece siyasi tellallar, istismar tellakları, inkar ve ihanet taraflarıdır.

Yumuşamadan bahis açılıyorsa, böyle bir şeye ihtiyaç hissediliyorsa, ilk önce neyin sert, nelerin sertlik ihtiva ettiği açıklığa kavuşmalıdır.

Elbette kutuplaşalım ve kavgaya tutuşalım demiyoruz.

Elbette tokalaşmak varken, yumruklarımızı sıkalım da demiyoruz.

Fakat normalleşme ve yumuşama kelimelerini her meselenin başına iliştirip milli haklarımızdan, milli varlığımızdan, milli kimliğimizden, egemen çıkarlarımızdan, Türk ve Türkiye yüzyılı hedeflerimizden ödün isteniyorsa, hiç kimse boşuna çabalamasın, bizim böylesi uçuk kaçık ve garabet yumuşamaya karnımız tok, yüzümüz de dönüktür.

Normalleşmesi, milli ve ahlaki normlara uyması gereken muhalefet partileridir.

Acemi nalbant gibi kah nalına, kah mıhına vuran Özgür Bey’in bu gerçeği anlaması samimi dileğimdir.

Acıkan yanağından, susayan dudağından, yumuşayan da durgunluğundan belli olur.

Özgür Bey’in durgun olup olmadığını bilmiyorum, ama yumuşama için önce DEM korkusuyla yüzleşmesini, Türk milleti ve Türkiye ortak paydasında adam gibi duruş göstermesini kendisine tavsiye ediyorum.

Saçma sapan sorularla, abuk sabuk iddialarla, seviyesiz ve ölçüsüz ifadelerle bizim geri adım atacağımızı falan düşünüyorsa, yanıldığını, yanlışa kapıldığını, çürük tahtaya küflü çivi çakmakla meşgul olduğunu bir gün mutlaka anlayacaktır.

Terörist Demirtaş’ı savunanların bize normalleşme cakası satması, 6-8 Ekim ihanetini arkalamaya çalışanların yumuşama masalı anlatması, kümese girip tavuk haklarını savunacağım diyen tilki kadar inandırıcı ve kayda değerdir.

Normalleşme ve yumuşamayı, bilhassa Cumhur İttifakı’nın süngü düşürüp mücadelesine sünger çekmesi temelinde planlayanlar bir an olsun unutmasın ki, ak koyunun kara kuzusu da olur, akıllı bildiğini söylemez, ahmak söylediğini bilemez.

Bin bilsek de söyleyeceğimiz birdir.

Buna karşılık kimin ne söylediğini, hangi maksatla söylediğini, stratejik, taktik ve psikolojik üstünlüğü elde etmek için kılıktan kılığa nasıl girebildiğini tefrik ve tefsir edecek tecrübeye Allah’a şükürler olsun ki sahibiz.

Biz akşama karşı gitmeyiz, tana karşı yatmayız.

Hem terör örgütüyle aynı kareye girip sarmaş dolaş olmanın, hem de kalkıp yumuşamadan ve normalleşmeden bahsetmenin inandırıcı bir yanı yoktur.

Deyim yerindeyse, arpa ekip buğday biçmenin peşine düşenlerin asıl niyetlerini gayet iyi biliyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Cumhur İttifakı’nın duruşu bellidir.

Hiçbir tezgah, hiçbir kumpas, hiçbir telkin ve algı düzeneği Türkiye’ye ve Türk milletine hizmet kararlılığımızı, Cumhur İttifakı olarak yürüyüşümüzü sekteye uğratamayacak.

31 Mart’tan sonra biti kanlananları uyarıyorum, dikkat etsinler, bitli baklanın bizim pazarda alıcısı yoktur.

Cumhur İttifakı Türkiye’yi yükseltmeye, küresel ve bölgesel marka değerini güçlendirmeye, bu aziz millet için her feragati göstermeye sonuna kadar devam edecektir.

Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi güvencedir.

Milli güvenliğimizi tehdit edenlerin bu gerçeği itiraf ve ifadeleri mümkün değildir.

Sosyal medya yalanlarına, sokak dedikodularına, casusların düzmece ithamlarına bel bağlayan siyaset meddahlarının rüzgarlı havada yanıp yanıp sönen mum gibi nasıl da eriyip gideceklerini yakında herkes görecektir.

Yüksek Seçim Kurulu’nun yenileme kararı aldıktan sonra 2 Haziran’da yapılacak 3 ilçeyle 4 beldedeki yerel seçimlerde Milliyetçi Hareket Partisi’yle Cumhur İttifakı milletimizin teveccühüne inşallah mazhar olacaktır.

Özellikle Merhum Başbuğumuzun memleketi Pınarbaşı inşallah yüzümüzü kara çıkarmayacak, Pınarbaşılı kardeşlerim başımızı öne eğmeyecektir.

Demokratik erdem ve güven içinde seçimin yapılarak, Belediye Başkanımız Sayın Memduh Uzunoğlu’yla Pınarbaşı ilçemiz yola devam diyecektir.

Pınarbaşı Belediyesi ile Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nde görev alacak iki Memduh’un Kayseri için elbirliği, güç birliği, hedef birliği halinde çalışmalarının önünde hiçbir mani hal önümüzdeki pazar gününden sonra kalmayacaktır.

Pınarbaşı büyüyecek, Türklük Anıtı yaşayacak, Cumhur İttifakı var olacaktır.

Ayrıca, Şanlıurfa Hilvan, Aksaray Güzelyurt ile Sivas-Yıldızeli Güneykaya, Kırklareli-Lüleburgaz Büyükkarıştıran, Tunceli-Malazgirt Akpazarı ve Aksaray merkez Sağlık beldelerinde seçime girecek adaylarımıza başarılar diliyor, pazar günü mutlu ve müjdeli haberlerini almak istiyorum.

Üretken belediyecilik vizyonumuzla, hizmette kaliteye verdimiz önemle; en ufak yılgınlığa, en küçük tereddüde fırsat vermeden milletimizin yanında olacağız.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur ittifakı olarak;

Çiftçilerimizin sorunlarını çözeceğiz.

Emeklilerimizin beklentilerini karşılayacağız.

Esnaflarımızın bereketi olacağız.

Memur ve işçilerimizin yüzünü güldüreceğiz.

Dar, orta ve sabit gelirli insanlarımıza destek vereceğiz.

Her vatandaşım müsterih olsun, her sorun ve sıkıntının takipçisiyiz.

Devlet milletiyle el ele vererek bütün sorunların üstesinden mutlaka gelecektir.

Her türlü tehdit bu birlikteliğin karşısında yenilmeye mahkûmdur.

Mühim olan, devletle millet arasındaki güveni en üst seviyede tutmayı başarmaktır.

Üzerimize ne düşüyorsa sonuna kadar yapacağız.

Her zaman olduğu gibi ülkemizi ve milletimizi hadim bir yürekle kucaklayacağız.

Millete aidiyeti şerefle taşıyan, ay yıldızlı al bayrağımızla iftihar eden, kendisini bu aziz vatanın bir parçası sayan, ekmeğini kazanan, işini kuran, bunlarla da gurur duyan kim olursa olsun bizim özbeöz kardeşimizdir.

Bu duygu ve düşüncelerle Trendyol Süper Ligi’nin 38’inci ve son haftasında şampiyonluğa ulaşan Galatasaray Futbol Kulübümüzün oyuncularını, teknik kadroyu, yönetimini ve taraftarlarını tebrik ediyor, Şampiyonlar Liginde başarılar diliyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.”