İletişim Başkanı Altun: Yalanın, terör propagandasının, nefret söyleminin özgürlüğü olamaz
İletişim Başkanı Altun: Yalanın, terör propagandasının, nefret söyleminin özgürlüğü olamaz
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Yalanın özgürlüğü olamaz. Terör propagandasının özgürlüğü olamaz. Nefret söyleminin özgürlüğü olamaz. Sistematik dezenformasyonun özgürlüğü olamaz” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Yalanın, terör propagandasının, nefret söyleminin ve sistematik dezenformasyonun özgürlüğü olamaz. Basın gerçek anlamda demokrasinin, özgürlüğün teminatıdır. Bunun için esas olan temel umde haberdir, enformasyondur.” dedi.
Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nda, Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED) ile ortak düzenlenen Dijital Medya Paneli’nin açılışında yaptığı konuşmada, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladı, nesilleri ilimle irfanla yoğuran kıymetli öğretmenlere şükranlarını sundu.
Birkaç gün önce terör örgütü YPG/PKK’nın hain saldırısında şehit olan Ayşenur Alkan ve şehit öğretmenler ile vefat eden tüm öğretmenlere Allah’tan rahmet dileyen Altun, “Rabb’im mekanlarını cennet eylesin. Evlatlarımızı, bu ülkenin pırıl pırıl çocuklarını geleceğe hazırlamak üzere büyük bir aşkla görevlerine devam eden öğretmenlerimize ve bu saygın mesleği icra etmiş olan emekli öğretmenlerimize de sağlık, afiyet diliyorum.” diye konuştu
Altun, günümüzde teknolojik gelişmelerin oluşturduğu muazzam değişim ve dönüşümün izlerini, ekonomiden medyaya, uluslararası ilişkilerden toplumsal etkileşimlere kadar bütün alanlarda hissettiklerini söyledi.
Bu değişimin bir boyutunun da “dijitalleşme” olduğuna dikkati çeken Altun, dijitalleşmenin kuşatıcılığı nedeniyle birçok kişinin bu çağı dijital çağ olarak tanımladığını belirtti.
Dijitalleşmenin kendisini en yoğun şekilde hissettirdiği sektörlerin başında ise medya sektörünün geldiğini vurgulayan Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Günümüzde internet ve dijital teknolojiler üzerine yükselen bir ‘yeni medya’ gerçeğiyle karşı karşıyayız. Dijital medya mecraları elbette bilgiye erişim, demokrasi ve katılımcılık anlamında önemli kazanımlar sağlıyor. Dijital medya teknolojilerinin bir yönüyle bilgiye erişimi kolaylaştırdığı ve bu haliyle de bilgiyi demokratikleştirdiği de bir gerçektir. Ancak bu mecralar aynı zamanda, kişilik haklarından milli güvenliğe, hakikatin çarpıtılmasından sansasyon kültürünün kurumsallaşmasına kadar birçok boyutta çeşitli meydan okumaları, yeni sorunları, hatta ve hatta tehdit ve tehlikeleri de bünyelerinde barındırıyor.”
“YENİ MEDYA ORTAMLARINA SAHTE KİMLİKLER HÜKMETMEKTE”
Fahrettin Altun, bugün geleneksel medya etiği sorunlarına yenilerinin eklendiğini, bunun da birçok nedeninin olduğunu ifade etti.
Medya etiği sorunlarının en önemli nedeninin dijital medya, yeni medya ve sosyal medyadaki kimlik karmaşası ve hatta kimliksizlik olduğunu anlatan Altun, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Toplumsal ortamlarda her birimiz kimliklerimizle var olur, bu kimliklerimizle toplumsal rollerimizi icra ederiz. Mesleklerimizi de böyle icra ederiz. Bir gazeteci kimliğiyle, müktesebatıyla, toplum içindeki konumuyla, adıyla sanıyla haber yapar, habere de mührünü vurur, imzasını atar, kimliğinden iz bırakır. Bugün ne yazık ki dijital medyaya, yeni medya ortamlarına bir kimliksizlik, başka deyişle sahte kimliklenmeler hükmetmektedir. Yeni medya mecralarında sahte profillerin, çarpıtılmış kimliklerin kolaylıkla oluşturulabilmesi, yalan bilgilerin, tahrif edilmiş gerçeklerin bir o kadar kolay yayılabilmesine neden olmaktadır. Hele bir de buna sansasyonun kurumsallaşması dediğimiz süreç eşlik ettiğinde, daha fazla etkileşim hevesiyle karşımıza yeni medya etiği sorunları, insani, sosyal ya da ekonomik tahribatlar çıkmaktadır.”
Altun, etkileşim uğruna kaos, korku ve endişe pompalayan, manipüle edilmiş haber ya da paylaşımların okuyucuyu, izleyiciyi, takipçiyi aldatmakta ve adeta tuzağa çekmekte olduğunu aktardı.
Yeni teknolojiler ve sosyal platformların herkese yayın hakkı ve çekim imkanı sağladığını anımsatan Altun, “Dijital medyada sıklaşan uydurma yayıncılığa en başta medya profesyonellerinin itiraz etmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hem geleneksel hem de dijital alanda hakikat çizgisinden ayrılmayan medya kurumlarının ve basın mensuplarının varlığı, demokratik değerler ve mesleki ilkeler açısında büyük bir güvencedir.” ifadelerini kullandı.
Geçmişte medya üzerinden Türkiye’ye yönelik gerçekleştirilen manipülasyon ve dezenformasyon saldırılarının bugün dijital mecraların da sürece katılmasıyla daha da karmaşık bir yapıda sürdürüldüğüne dikkati çeken Altun, dijital mecraların sağladığı imkanların kötücül siyasetin aparatı olarak kullanılmaya çalışıldığına, tüm etik kuralların hiçe sayılarak akla izana sığmayacak yalan ve çarpıtılmış haberler yapıldığına ne yazık ki şahit olduklarını dile getirdi.
“DEZENFORMASYON ÖZELLIKLE DIJITAL IMKANLARIN VE SOSYAL MEDYANIN KÖTÜYE KULLANIMIYLA YAYGINLAŞTIRILIYOR”
İletişim çağının vebası olarak nitelendirebilecekleri dezenformasyonun, hep birlikte hareket ederek mücadele vermeleri gereken bir tehdit olduğuna dikkati çeken Altun, şunları söyledi:
“Şu çok açık ki dezenformasyon özellikle dijital imkanların ve sosyal medyanın kötüye kullanımıyla yaygınlaştırılıyor. Bu mesele sadece hız ve özgürlük ekseninde ele alınacak bir konu değildir. Bu alana yönelik düzenlemeler demokrasiye katkıdır, özgürlüğe bir müdahale değildir. Bu düzenlemeler özgürlüğü, kişilik haklarını, kamu güvenliğini koruyan, garanti altına alan adımlardır. Şunu çok açık bir şekilde ifade etmeliyiz, yalanın, terör propagandasının, nefret söyleminin ve sistematik dezenformasyonun özgürlüğü olamaz. Basın gerçek anlamda demokrasinin, özgürlüğün teminatıdır. Bunun için esas olan temel umde haberdir, enformasyondur. Bu sürecin karşısında yer alan, tehdit olan başlıca unsur ise dezenformasyondur.”
Daha temiz, daha güvenli bir sosyal medya ve iletişim ortamı oluşturmak için gerek bireyler gerek medya gerek kamu ve sektör kurumları olarak sorumluluklarının bulunduğunu belirten Altun, “Hatırlayacak olursanız, hem ülkemizin tez ve iddialarının anlatılması hem de dezenformasyonla mücadele edilmesi doğrultusunda Sayın Cumhurbaşkanı’mız ulusal ve uluslararası boyutta bir iletişim seferberliği çağrısı yapmıştı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak bu vizyon doğrultusunda bir hakikat mücadelesi veriyoruz. İlgili bütün kurumlarımız da çalışmalarını bu çizgide yürütüyorlar.” dedi.
DEZENFORMASYONLA MÜCADELE MERKEZI
İletişim Başkanı Altun, dezenformasyonla mücadele kapsamında çeşitli sosyal medya düzenlemelerini içeren yasanın geçen ay yürürlüğe girdiğini anımsattı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak bu bağlamda bugüne kadar yürüttükleri faaliyetleri, oluşturdukları Dezenformasyonla Mücadele Merkezi altında topladıklarını belirten Altun, şöyle konuştu:
“Hayata geçirilen yasal düzenlemelerin yanı sıra Dezenformasyonla Mücadele Merkezimizin de hakikat çabalarımıza güç katacağına inanıyoruz. Dezenformasyonun aynı zamanda bir ulusal güvenlik tehdidi olduğu gerçeğini, son günlerde bir kez daha idrak ettik. İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısı ya da Türk Silahlı Kuvvetlerimizin sınır ötesi harekatları hakkında gerek konvansiyonel medyada gerek sosyal medyada yayılan sistematik dezenformasyonları, provokatif paylaşımları gözümüzün önüne getirelim. Terör örgütlerinin ve onlara her türlü desteği verenlerin bunu yapmalarını bir yere kadar anlayabiliriz. Ama sırf belirli bir kesime şirin gözükmek hatta toplumsal destek ve birkaç oy alabilmek için terör örgütlerinin çarpıtmalarını paylaşanları, bu yalanları ciddi ciddi kanallarında tartışanları, bununla yetinmeyip terör örgütünün kanallarına çıkanları ya da kanallarında teröristlere yer verenleri görünce, artık söyleyecek kelime bulmakta gerçekten zorlanıyoruz. Bunu kabul etmiyoruz.”
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, kitlesel bir silaha dönüşen ve ulusal bir güvenlik sorunu haline gelen dezenformasyonla mücadelenin elzem olduğunu vurguladı.
Bilinçli ve kasıtlı olarak toplumsal iletişim süreçlerini zehirleyen kişi ve grupların, dezenformasyonu araç olarak kullanması ve sistematik bir saldırıya dönüştürmelerinin kirli bir savaş yöntemi ve adeta dijital terörizm olduğunu anlatan Altun, “Sahada güvenlik güçlerimizle baş edemeyen terör örgütleri ve destekçileri, sosyal medya hesapları ve yayın organları aracılığıyla, terörle mücadelemize yönelik algı operasyonlarına sarılıyor. Ancak hamdolsun bütün bunları bir bir boşa çıkarıyoruz. Mehmetçiğimizin terör yuvalarını yerle yeksan etmesi gibi devletimizin ilgili kurumları da sanal ya da dijital ortamlarda terörizmi yayanlarla, terör örgütü propagandası yapanlarla etkin bir mücadele yürütüyor. Kimsenin yalan haberle, ülkemizi ve vatandaşlarımızı kandırmasına, itibarsızlaştırmasına müsaade etmiyoruz, etmeyeceğiz.” dedi.
FARKINDALIĞI YÜKSEK SOSYAL MEDYA KULLANIMI
Altun, dijital medya platformlarında kullanıcıların, devasa bir enformasyon ve dezenformasyon bombardımanına maruz kaldığının bir gerçek olduğunu ifade etti.
Dolayısıyla dijital medyada bilinçli ve dikkatli şekilde varlık göstermenin büyük önem arz ettiğini söyleyen Altun, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Peki, farkındalığı yüksek bir sosyal medya kullanımı nasıl gerçekleşebilir? Bu noktada 16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın başlarında eser vermiş bir filozofun, Francis Bacon’ın yaptığı modelleme bir analoji kurmamıza yardım edebilir diye düşünüyorum. Bacon, bilgiyle, bilimle uğraşanları şu üç benzetmeyle modellemişti: Örümcek gibi olanlar, karınca gibi olanlar, arı gibi olanlar. Bacon, masa başında fikir üretenleri örümcek gibi, örümcek vari teori üretenler kategorisinde değerlendiriyor. Bilindiği üzere, örümcekler kendi bedenlerinde bulunan bir maddeden ağlarını örerler ve beklerler ki bir sinek ağa takılsın da onu yesin. İşte bazıları böyledir. Masa başında, kendi içlerinde ve dış gerçeklikle bir bağı, karşılığı olmayan teoriler, düşünceler üretirler. Karınca gibi olanlar ne yaparlar peki? Bacon’a göre onlar da akılsızca veri toplarlar ama onlarla da ne yapacaklarını bilemezler. Karıncalar kışın yemek için devamlı bir şeyler toplarlar, stok yaparlar ama bunları hiç işlemezler, hatta büyük çoğunluğunu da yemezler. Bazıları da böyledir. Sürekli malumat toplarlar, yığarlar ama bunları hiç işlemezler. Francis Bacon, toplayıp, işleyip, üretenleri ise arılara benzetir. Nitekim arılar çiçekleri dolaşır, özünü alır, kendi içinde yoğurur ve sonuçta bal yapar. İşte Bacon’ın bu üç benzetmeli modellemesini ben sosyal medyadaki üretim ve tüketim süreçlerini sınıflandırmak için de kullanabiliriz diye düşünüyorum.”
“ONUN IMKANLARINI KULLANMAK ZORUNDAYIZ”
Altun, özellikle enformasyon ve dezenformasyon bombardımanına maruz kalınan günümüzde dijital medyada arı gibi olmak gerektiğini bildirdi.
Fahrettin Altun, şunları kaydetti:
“Milyarlarca bilgi içinde, örümcek gibi dış gerçeklikle teması olmayan, masa başı fikirler üretme lüksümüz yok. Karınca gibi, işe yaramayacak bilgilerle heybemizi doldurma, malumatfuruş olma lüksümüz de yok. Bunun da karşılığı yok. Arı gibi, seçici olmalı, haberin, bilginin, enformasyonun özünü toplamalı, bunları zihnimizde ve gönlümüzde yoğurmalı ve çıktı olarak bir düşünce, fikir üretmeliyiz. Sayın Cumhurbaşkanı’mız, Türkiye Yüzyılı’nın aynı zamanda bir iletişim yüzyılı olacağını belirtmişti. İşte dijital medya da iletişim yüzyılının önemli sütunlarından biri olacak kuşkusuz. Dijital medyanın meydan okumaları ve tehditleri de olsa onunla yüzleşmek ve onun imkanlarını kullanmak zorundayız. Dijital medyada hakikat için arı gibi çalışacak ve Türkiye Yüzyılı için iletişim seferberliğinde varlık gösterecek herkese şükranlarımı sunuyorum.”
Altun, dijital medya alanında farkındalık oluşturmak için gerçekleştirdiği faaliyetler dolayısıyla UMED’i tebrik etti.İHA
Kaynak: Turkgün // AA Anadolu Ajansı