GDT olduk
Dünyadaki ekonomik, sosyal gelişmelerle birlikte ister istemez beşeri ve siyasi ilişkilerde kaçınılmaz değişiklikler de yaşanır olmuştur!
Nitekim, ABD-İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, İspanya, Kuzey Ülkeleri, Rusya, Çin, vb. (mecaz anlamıyla) gavurluk abidesi ülkeler gelişmişlikte, teknolojide elde ettikleri imkanları; egemen birer güç olarak emperyalist emellerini acımasızca sürdürme hususunda birbirleriyle yarışmaktadırlar..
Bu meyanda yukarıda bahsettiğimiz konuda öncü olanlar, elde ettikleri güçle son iki-üç yüzyıldır insafsızca uyguladıkları emperyal anlayışları gereği; mazlum toplulukların veya milletlerin hem kaynaklarını sömürmüş hem de olabildiğince onları geri bırakarak kendilerine bağımlı hale getirmişlerdir..
Hasılı süreç içinde elde ettikleri medeniyetin unsurlarından, mesela bilim ve teknolojiyi insanlık yararından ziyade sırf kendi amaç ve doymak bilmeyen iştihaları için kullanmışlardır…
İşin acısı maalesef bazıları, bireyi olduğu halkına acı ve zulümü yaşatan bu “medeniyetin tek dişi kalmış canavar”larına karşı çıkmak şöyle dursun, bilakis sömürgecilerle işbirliği yaparak adeta onlara ram olmuşlardır..!
Ve büyük bir üzüntüyle ifade edelim ki, bu menfaatçi güruhun dünya genelindeki sayısında giderek çoğalan bir artış söz konusudur!
Böylesi olumsuzluklardan nemalanan bu mâlum
yıkım ekibi; her millette olduğu gibi maatteessüf mensubu olduğumuz Türk milletinin arasından da çıkmaktadır…
Örneğin, yakın geçmişte yaşadığımız işgale karşı çıkmak veya yurt savunmasına yada ülke kurtuluşuna yardım etmek şöyle dursun, müstevlilerle işbirliği yapandan tutun da, manda olmayı bile içine sindirecekler çoğalmıştı..!
Yüz yıl önce böyleydi de, acaba bu gün farklı mı zannediyorsunuz?
Değil, değerli okur maalesef değil..!
Çünkü, isimleri değişse de, zihniyeti-yaşam biçimleri ve hayat felsefeleri yukarıda resmini çizdiklerimizle hemen hemen aynı olanlar günümüzde de kesintisiz olarak etrafımızda arz-ı endam etmektedirler..
Buradan hareketle, lafı dolandırmadan son yaşanan taze olayı hatırlatmadan geçemeyeceğim..
Yerelde yöneticisi ve sorumlusu olduğu şehirde hemşerilerinin zor durumlarda kaldıklarını dahi unutup(!) halktan esirgediği araçlarla karı-buzu yarıp; ardından gizlice buluştuğu müstevli temsilcilerinin rakı-balık masalarında, meze olma vazifesi görenleri..
Ha keza, halk canının derdiyle uğraşırken tatile kaçtığı yurtdışı kayak merkezinde, binlerce lira paralar saçıp, milleti “trollükle” suçlayan 3-4 maaşlı danışmanları tanıdık.. Bu müeessif olayı sanki hiç yaşanmamış gibi yalanlayanların yanısıra, (yaptığı sanat(!) en azından bana kesinlikle hitap etmeyen) bazı “sanatçı bozuntularını” olayı perdelemek için sahne alırken gördük…
Üstelik bu kahredici tablonun gerçeğinin ortaya çıkmasıyla, işin aslını öğrendikleri hâlde; bırakın müsebbibi olan o kişileri kınamayı, sanki hiçbirşey olmamış gibi “yalanı” alkışlayanları bile görmeye başladık…
Son olarakta “bu buluşmadan elbette haberim vardı” yalanını söylemek zorunda kalan bir parti genel başkanına şahit olduk! Ki, “kasetle başa gelmiş” bu kişiden zaten başka bir tavır beklemek abesle iştigal olurdu…
Şimdi bütün bunları üst üste koyalım.. Ardından bu cenahın sürekli övündükleri bir olayı hatırlatalım.. Ve 18 Temmuz 1968’de Amerikan askerlerini Dolmabahçe’de denize atan “devrimcilerin” çocuklarına, torunlarına veya o dönem gençliğinin siyasi-sosyal bağlamında izinden gittiğini söyleyen; “solcu-devrimcilere” “Mustafa Kemal’in askerlerine”, “Kemalist”lere ve “Atatürkçü’lere” soralım..
Soracağımız soruda onları yanlız bırakmayalım ve sözde ülkücü-milliyetçiler ile Müslüman görünümlü “siyasetin çerçilerine” de soralım:
Ey gökkuşağının bileşenleri, ABD veya İngiltere özelinde komple emperyalistlerin kuklası olmayı içinize nasıl sindirdiniz?
Ve dün “denize dökmekle” övündüğünüz yabancı güçlerle, sırf iktidarı devirmek uğruna bu gün her alanda işbirliği yapıyor olmak sizlere ağır gelmiyor mu?!!
Yoksa yıllar evvel tespit ederek bir yazımda kaleme aldığım, “.. Dostlar maalesef biz genetiği değiştirilmiş bir toplum (GDT) olduk..” iddiamın tezahürü özellikle bu cenahtan başlamak üzere yavaş yavaş gerçekleşmekte midir?!!
Ki, bu zihniyete ve destek verip ittifak kuran yancılarına ülkenin idaresi teslim edilir mi, edilirse acaba neler olur, neler başımıza gelir?.. diye düşünüp sormaktan da kendimi alamıyorum..
Değerli okur, peki ya siz..?
Yeni bir yazımızda buluşmak üzere esen kalınız!
Harun KILIÇ
ANKARA