PKK NE ISTIYORSA ALMAKTA, NEYI BEKLIYORSA ELDE ETMEKTEDIR
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri İsmet Büyükataman,”Türk milliyetçiliği; milletimize yabancı ve
aykırı dayatmaları boşa çıkarmanın, şerefli ve bağımsız yaşamanın, Türk kimliğine sahip çıkarak, kendi geleceğimize egemen olma düşüncesinin fonksiyonel hâle gelmiş bir ifadesidir.”dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri İsmet Büyükataman,”Türk milliyetçiliği; milletimize yabancı ve
aykırı dayatmaları boşa çıkarmanın, şerefli ve bağımsız yaşamanın, Türk kimliğine sahip çıkarak, kendi geleceğimize egemen olma düşüncesinin fonksiyonel hâle gelmiş bir ifadesidir.”dedi.
Büyükataman’ın Adana İl Teşkilatının düzenlemiş olduğu 3 Mayıs Türk Milliyetçiliği Konseri’nde yapmış oldukları konuşması şu şekilde:
Kıymetli Dava Arkadaşlarım,
Saygıdeğer Misafirler,
Değerli Basın Mensupları,
Sözlerime başlamadan önce sizleri şahsım ve partim adına en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyor, Sayın Genel Başkanımızın selam, sevgi ve başarı dileklerini arz ediyorum. Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Kıymetli Misafirler,
Türklüğün coğrafyamızdan silinmek istendiği şu günlerde 3 Mayıs Milliyetçiler Günü’nü milliyet düşmanlarının tüm saldırılarına rağmen kıvançla idrak ediyoruz.
Türk milliyetçiliğinin fikir serüveninde, sahip olduğu anlam ve neden olduğu gelişmeler bakımından hayatî bir yeri bulunan 3 Mayıs 1944 ruhunu ve yıldönümünü iştiyakla hatırlıyor ve yâd ediyoruz.
Rahmetle andığımız merhum Hüseyin Nihal Atsız’ın; cesur, atılgan ve geri adım atmayan ruhu ile milliyetçi dirilişe hayat vermesi ve buna muhalefet eden, bundan rahatsızlık duyan güruhla başlattığı mücadelenin yargıya taşınması 3 Mayıs hadiselerini ortaya çıkarmıştır.
Aralarında merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in de bulunduğu 23 kişinin yargılanması maskesi altında, aslında Türk milliyetçiliğinin yargılandığı mezkûr süreçte, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı ile sahipsiz kalan Türk milliyetçileri ilk kez sivil bir muhalefet olarak varlıklarını ispatlamışlar ve aidiyet hissiyle kendilerini feda etmeye hazır olduklarını, Türk milletini yüceltmek için her fedakârlığı yapacaklarını göstermişlerdir.
Husumet yıldırımlarını milliyetçiliğin mukaddes bağrına düşürmeye çalışanlar, çok şükür ki karşılarında, Türklüğün binlerce yıllık kutlu mirasını layıkıyla benimsemiş, yenilmeyi ve boyun eğmeyi aklından bile geçirmemiş bir yiğitlik ve azim bulmuşlardır.
23 şuurlu milliyetçinin ve onlara destek vermek için mahkeme salonunun önünde toplanan vatanperverlerin; Türk milletinin maddi ve manevi varlığına kast edenlere karşı gösterdiği anlamlı duruşun başlangıcı olan bu kutlu tarih, aynı zamanda Türk milliyetçilerine reva görülen eza ve cefa dolu bir dönemin de miladı olmuştur. Ancak bu çileler milliyetçiliğin anlamına ve değerine zarar verememiş, belirlenen ülkülere ulaşma iddiasını zedeleyememiştir.
Diğer taraftan tıpkı 1940’lı yıllarda olduğu gibi bugün de, milliyetçiliği ırkçılıkla aynı kategoriye sokmaya; tek tipleştirici, daraltıcı ve sığ bir yapıda göstermeye çalışan art niyetli ısrar ve kurnazlık gün geçtikçe farklı metotlar kullanarak varlığını hissettirmektedir.
Türk milliyetçiliğinin birleştirici ve tamamlayıcı vasfını idrak edemeyenler, dinamik ve gelişmeye açık yönünü kabullenemeyenler elbette milli varlık ve değer hükümlerinden alerji duyanlardır.
Türk milliyetçiliği; çağdaş, modern ve insana ait olan kıymeti önceliğine alan, “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.” şuuruna sahip, birlikte yaşama ve kardeşlik projesidir.
Türk milliyetçiliği; bu milleti millet yapan, bir arada tutan değerlerin muhafaza ve tekâmülünü savunmaktır. Bundan da ancak bölücüler, ayrılıkçılar ve onların destekçileri rahatsızlık duyar.
Bu itibarla Türkiye’nin her alanda milliyetçiliğe ve milli yönelişe ihtiyacı vardır.
Unutulmamalıdır ki Türk milliyetçiliği; milletimize yabancı ve aykırı dayatmaları boşa çıkarmanın, şerefli ve bağımsız yaşamanın, Türk kimliğine sahip çıkarak, kendi geleceğimize egemen olma düşüncesinin fonksiyonel hâle gelmiş bir ifadesidir.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
İçinden geçtiğimiz sancılı ve sarsıntılı dönemde de, etnik tahrikler eşliğinde“demokratikleşme” adı altında yürütülen yıkım projelerinin hedefinin de Türk milletinin birliği ve varlığı olduğu ortadadır.
Türk milleti AKP-BDP-PKK ve İmralı canisi koalisyonuyla yürütülen süreç parantezine alınmış, belirsizliğe ve öngörülmesi mümkün olmayan gelişmelere korumasız şekilde bırakılmıştır.
Gidişata baktığımızda her gün akıllara durgunluk veren bir beyan, her gün hepimizi öfkelendiren bir ilişki ağı gündeme bomba gibi düşmektedir.
AKP hükümeti PKK’yı meşrulaştırmak için gözü dönmüş gibi hareket etmektedir.
Milletimizin; parçalanmaya, bölünmeye, yıkıma ve çözülmeye ikna olması için tüm ihanet mekanizmaları işleme alınmış, karartmanın her türlüsü süslenerek ihanet sürecinin hizmetine sokulmuştur.
Bir yanda “Sözde Akil İnsanlar Heyeti” harıl harıl AKP ve PKK’nın emirlerini yerine getirirken, diğer yanda Başbakan ve bölücü yandaşları can havliyle milli vicdanları kanatmakla meşgul olmuştur.
Kıymetli Misafirler,
Süreç süprüntüsünün toz bulutu altında, çok yoğun ve sistematik bir yönlendirme, bıktırma, teslim alma, zorlama, istismar rüzgârı estirilmekte, aşamalı olarak çözülmenin, çürümenin ve çöküşün şablonu milletimize kabullendirilmeye uğraşılmaktadır.
Barış denilmiş, ancak kimlerle savaşıp da barış aşamasına gelindiği itiraf edilememiştir.
Çözüm denilmiş, ancak neyin çözüldüğü, nasıl çözüldüğü ve hangi yollarla çözümün olacağı bir türlü açıklanmamıştır.
Analar ağlamasın denmiş, ancak analarımızı inim inim inleten, vatanımızın semalarında öbek öbek toplanan ağıtların biricik müsebbibi katillerle gözyaşlarının nasıl dineceğinin bir türlü izahı yapılamamıştır.
Bu esnada 4’ncü Yargı Paketi TBMM’nde kabul edilmiştir. Artık, cebir ve şiddet içermeyen terör faaliyetlerini övmek, bunların propagandasını yapmak, bildiri ve açıklamalarda bulunmak suç kapsamından çıkarılmıştır.
PKK ne istiyorsa almakta, neyi bekliyorsa elde etmektedir.
Gerçekten de bölücü terör örgütü silahla yapamadığı ne varsa AKP marifetiyle, AKP hıyanetiyle ulaşmaktadır.
PKK, Türklüğün ezilmesini, Türk milletinin değersizleştirilmesini istemekte, AKP bunu hevesle yerine getirmektedir.
PKK, üniter milli devlet yapısının sakatlanmasını teklif etmekte, AKP bunu iştahla hayata geçirmektedir.
PKK, Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılmasını, Türk ifadesinin her taraftan silinmesini bastırmakta, AKP bunları çoktandır yapmaktadır.
PKK, Türkiye’yi istemekte, AKP buna hazır olduğunu göstermektedir.
PKK, Türk vatanında hak iddia etmekte, AKP bu kutsal mirası peşkeş çekmek için müsait zaman kollamaktadır.
Şu rezalete bakınız ki, Başbakan ve hükümeti PKK’nın oyuncağı haline gelmiş, tüm imkânlarıyla bölücülüğün önüne düşmüş ve flamasını sallamaya koyulmuştur.
Türkiye Cumhuriyet’i kuruluşundan 90 yıl, Türk milleti tarih sahnesine çıktıktan binlerce yıl sonra böylesi bir zillete muhatap olmak durumunda kalmıştır.
Aziz Dava Arkadaşlarım,
Düz bir çizgi hâlinde ilerlemeyen tarihin seyri; onun ortaya koyduğu meselelere, onun sorduğu sorulara verilen cevaplarla değiştirilebilir. Yüzyılın başlarında, bütün millî varlığımızı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığımız vakit, tarihin bize sorduğu soru “var olmak veya yok olmak”la ilgiliydi. O soruya milletimizin, “Kuvayi Milliye Ruhu”nun, yani milliyetçilerin, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının ne cevap verdiğini bütün dünya bilmektedir. Merhum Atatürk’ün vefatının ardından unutulmaya terk edilen, horlanmak ve kendi evlatlarına boğdurulmak istenen Türklük, 3 Mayıs ruhu ile dirilişe geçmiştir.
Dirilişe geçen Türklük ruhu bugünlere sırtlanların, kuduzların, kana susamışların saldırılarına rağmen güçlenerek gelmiştir. Türklüğün daha da güçlenmesinden çekinen dış mihraklar dünkü oyunun bir değişik çeşidini bugün yeniden sahneye koymuşlardır.
3 Mayıs 1944’te Türkçü liderlere, öncülere sahip çıkmak, Türklüğü yere düşürmemek için mahkeme salonunun önünde toplanan vatanseverlere dün reva görülmeyen muameleye bugün vatanına sahip çıkan vatandaşlarımız, gazilerimiz reva görülmektedir. O gün salonun önünde joplanmayan milliyetçilik ruhu, bugün joplanmakta, biber gazlarıyla geri püskürtülmeye çalışılmaktadır.
Dün tabutluklarda yılmayan milliyetçilik, bugün fezleke göndermek suretiyle, dokunulmazlığın kaldırılacağı şantajıyla hiç yılmayacaktır.
Ey, Türk! Çileyi bayram kılan bu zafer senindir, 3 Mayıs senin bayramındır. Kutlu olsun.
Bu duygu ve düşüncelerle büyük Türk milletinin ve değerli dava arkadaşlarımın “3 Mayıs Milliyetçiler Günü”nü kutluyor, milliyetçi kahramanları şükran ve minnetle anıyor, başta merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey ve Hüseyin Nihal Atsız Bey olmak üzere, hayatlarını kaybedenlerle birlikte tüm dava şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.
Ne mutlu Türk’üm diyene.